Hayatın İçinden İki Hayvan: Koyun-Keçi
Kur’ân-ı Kerim’de insanların en fazla kullandığı evcil hayvanlar olan deve-sığır ve davar cinsi için ‘enâm’ kelimesi 26 yerde geçmiştir. Bunun yanında koyun ve keçi farklı kelimelerle ayrıca zikredilmiştir. Şöyle ki, koyun anlamına ‘ğanem’ 3 kere, ‘za’n’ bir kere; dişi koyun anlamına ‘na’ce/niâc’ dört kere; keçi anlamına ‘ma’z’ bir kere; toplamda 9 kere geçmektedir. Bu âyetlerde, bu hayvanların kulların hizmetine sunulmuş nimetler olduğu hatırlatılmakta, bunların etlerinin helal ve haram kılma yetkisinin sadece Yüce Allah’a ait olduğu bildirilmektedir. Yine Hz. Mûsâ’nın asası ile yaprak çırpması konusu anlatılırken ve Dâvûd Peygamber’e fetvâ için gelen ortakların dâvâlarında da koyun söz konusu edilmektedir. Genel olarak davar kavramıyla dilimizde karşılanan koyun-keçi, pek çok insanın öteden beri hizmetinde olan, etiyle, sütüyle, derisi, kılı, yünü ve gübresiyle insanların faydalandığı bir hayvan cinsidir. Kur’ân’ın ilk muhâtaplarının hayatında da bu hayvanların önemli bir yeri vardı. Günümüzde de bu hayvanlardan çok yönlü olarak istifade edilmektedir. Uysallığı ve büyük sürüler halinde kolay güdülebilir olma özelliği ile koyun pek çok atasözü ve deyimimize konu olmuştur: “Koyun gibi uysal”, “koyunun kaval dinlemesi gibi”, “Sürüden ayrılan koyunu/kuzuyu kurt kapar.”, “Çobansız koyunu kurt kapar.” “Koyun can derdinde kasap et derdinde.”, “Her koyun kendi bacağından asılır.”, “bir kayın kırk koyun”, “Ağaca çıkan keçinin dala bakan oğlağı olur.” gibi. Bu ve benzeri pek çok özelliği ile koyun, kültürümüzde mübârek hayvan olarak değerlendirilmiştir. Bir hadiste, “Koyun edinin, çünkü onda bereket vardır.”1 buyrulmuştur. İnatçılığıyla bilinen keçi ise, inat konusunda örnek getirilen bir hayvan olmuştur. Koyun Pek Çok Faydasıyla Ganîmet Mesabesindedir Arapçada koyuna, “ganîmet” ile aynı kökten gelen “ğanem” isminin verilmesi de anlamlıdır. Zira koyun pek çok faydasıyla ganîmet mesabesinde görülmüştür. Zaten bu hayvanlara genel olarak “enâm” denilerek her birinin sayısız nimetlere medâr olduğuna işaret edilmiştir. Eti yenen evcil hayvanların başında koyun ve keçi gelir. Davar (koyun-keçi) kurban edilebilen üç cins hayvandan biridir. Hz. İbrahim Peygamber, oğlu İsmail’i kurban etmek için yatırdığında, Yüce Allah katından kurtulmalık olarak bir kurbanlık vermiştir ki bunun koç olduğu rivâyet edilir. Şu âyetle bu olaya işaret edilir: “Ona fidye olarak büyük bir kurbanlık verdik.”2 Bu hayvanlardan deve ve sığır cinsi bir ile yedi kişi adına kurban kesilebilirken, davar cinsi yalnızca bir kişi adına kurban kesilebilmektedir. Koyun ve keçinin kurban olabilmesi için bir yaşını doldurmuş olması şart koşulmuştur. Gösterişli olmak kaydıyla altı ayını doldurmuş kuzunun kurban edilmesi de caiz görülmüştür. Bu hayvanların etinden yiyebilmek için bunların besmeleyle ve boğazlama yoluyla kesilmiş olması şarttır. Senenin çoğunu mer’alarda geçiren koyun yahut keçi sayısı kırka ulaştığında, kırkta bir koyun yahut keçiyi zekât olarak vermek farz olur. Sayı arttıkça zekât mikdârı da belli sayıda artmaktadır. Bu bilgilerden sonra konumuzla ilgili âyetleri görelim: “Hayvanları da yük ve kesim için yaratan Allah’tır. Allah’ın size verdiği rızıktan yiyin, şeytana ayak uydurmayın, o size apaçık bir düşmandır. Allah sekiz çift hayvan yaratmıştır: Koyundan (za’n) iki ve keçiden (ma’z) iki. De ki: ‘İki erkeği mi, yoksa iki dişiyi mi veya o iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı haram kılmıştır? Doğru sözlü iseniz bana bilgiye dayanarak cevap verin.”3 “Yahudilere tırnaklı her hayvanı haram kıldık. Onlara sığır ve davarın (ğanem) sırt, bağırsak ve kemik yağları hariç, iç yağlarını da haram kıldık. Aşırı gitmelerinden ötürü onları bu şekilde cezâlandırdık. Biz şüphesiz doğru sözlüyüzdür.”4 Bu hayvanları yaratıp kullarının hizmetine sunan Yüce Allah, onları kullarına helal kılmıştır. Zaten helal veya haram kılma yetkisi tamamıyla Yüce Allah’a aittir. Dolayısıyla hiç kimse O’nun helal kıldığı bu hayvanları şu veya bu gerekçe ile haram kılamaz. Yine din adına konuşanların, sözlerini mutlaka vahiyle temellendirmelidirler. Yahudilere işledikleri hatâlardan dolayı, aslında helal olan bazı şeyler haram kılınmıştır. Onlar, peygamberleri öldürmeleri, faiz yemeleri, bâtıl yollarla gasp etmeleri nedeniyle haram kılındı. Âyette bu tarihi gerçek hatırlatılarak insanlara Yüce Allah’ın nimetlerinin kıymetini bilin ve onlardan mahrum olmamak için de Yüce Yaratıcı’ya lâyık kullar olun mesajı verilmektedir. Zira isyan dünya ve âhirette nimetlerden mahrûmiyet sebebidir. Bir kısım belâ ve musîbetlere, insanlar kendileri davetiye çıkarırlar. Nimetlerin şükrü edâ edilmezse kıtlık, belâ ve benzeri yollarla mahrum kalınabilir. “Ey Mûsâ! Sağ elindeki nedir? Mûsâ, ‘O benim değneğimdir, ona dayanırım, onunla davarıma (ğanemî) yaprak silkerim, ondan daha birçok işlerde faydalanırım.’ dedi.”5 Âyet, pek çok peygamber gibi Hz. Mûsâ’nın da koyun sürüleriyle meşgûl olduğuna, çobanlık yaptığına işaret eder. İnsanlığın hizmetine sunulan hayvanlarla iç içe bir hayat, kâinât ile barışık yaşamanın bir tezâhürüdür. Zira bu hayvanları ibret nazarıyla izleyen, onlarla ilgilenen kimseler bunlardaki ilâhî âyetleri daha canlı bir şekilde görebileceklerdir. Âyette “davarıma” ifadesinden Hz. Mûsâ’nın işini sahiplendiğini anlıyoruz. “Dâvûd ve Süleyman da milletin koyunlarının (ğanem) yayıldığı bir ekin hakkında hüküm veriyorlarken, Biz onların hükmüne şahittik.”6 Koyun Hakkında İki Hüküm Rivâyete göre, bir sürü sahibinin koyunları bir ekin sahibinin tarlasında yayılmış ve zarar vermişti. Dâvâ kendisine gelince Dâvûd (a.s.) koyunların, tazminat olarak tarla sahibine verilmesine hükmetmişti. Süleyman (a.s.) ise, ekinin, koyun sahibinde kalıp eski haline gelinceye kadar tarla sahibinin tazminat olarak koyunların sütünden yararlanmasını her iki taraf için de daha uygun olduğunu düşünmüştü. Olayda iki peygamberin iki farklı ictihâdı söz konusu olmuştur. Her ikisi de iyi niyetli olarak karar verdiklerinden sevap kazanmış olmalılar. Peygamberimiz’den gelen konuyla ilgili iki hadis şöyledir: “Eğer bir yargıç doğru hükme varabilmek için elinden gelen çabayı harcarsa, doğru hüküm verdiğinde iki sevap, yanlış hüküm verdiğinde ise bir sevap kazanır.”7 “Yargıçlar üç gruptur ve sadece bir tanesi cennettedir. O da Hakk’ı kabul eden ve ona göre hüküm verendir. Diğer taraftan hakkı bildiği halde, ona aykırı hüküm veren ile yeterli bilgi ve yetkisi olmadığı halde hüküm mevkiinde oturan kimse ise cehennemdedir.”8 “Sana dâvâcıların haberi ulaştı mı? Mâbedin duvarına tırmanıp Dâvûd’un yanına girmişlerdi de, o onlardan ürkmüştü. Söyle demişlerdi: ‘Korkma, birbirinin hakkına tecâvüz etmiş iki davacı; aramızda adaletle hükmet, ondan ayrılma, bizi doğru yola çıkar.’ Bu kardeşimin doksan dokuz dişi koyunu (na’ce), benim de bir tek dişi koyunum vardır; onu da bana ver dedi ve tartışmada beni yendi. Dâvûd, ‘And olsun ki, senin dişi koyununu kendi dişi koyunlarına (niâc) katmak istemekle sana haksızlıkta bulunmuştur. Doğrusu ortakçıların çoğu birbirlerinin haklarına tecâvüz ederler. İnanıp yararlı iş işleyenler bunun dışındadır ki, sayıları da ne kadar azdır!’ demişti. Dâvûd, kendisini denediğimizi sanmıştı da, Rabb’inden mağfiret dileyerek eğilip secdeye kapanmış, tevbe etmiş, Allah’a yönelmişti. Böylece onu bağışlamıştık. Katımızda onun yakınlığı ve güzel bir geleceği vardır.”9 Bu âyetlerin yorumunda bazı kaynaklarda dâvâya konu olan koyunlar, kadınlar olarak anlaşılarak aslı astarı olmayan hikâyeler yer almıştır. Hâlbuki âyetlerden ilk etapta anlaşılan koyunları olan iki ortak arasında bir dâvânın Davut Peygamber’e getirilmesidir. Âyetlerden meselelerin çözümünde bilen yetkili kişilere mürâcaat etmenin, karar verme noktasında olanların da adaletli karar vermelerinin, ortaklıkla iş yapanların birbirlerinin haklarına âzamî ölçüde dikkat etmelerinin gereği anlaşılmaktadır. Dipnot * Prof. Dr. Ali AKPINAR 1. İbn Mâce, Ahmed. 2. 37/Sâffât, 107. 3. 6/En’âm, 142-143. 4. 6/En’âm, 146. 5. 20/Tâhâ, 17-18. 6. 21/Enbiyâ, 78. 7. Buhârî. 8. Ebû Dâvûd; İbn Mâce. 9. 38/Sa’d, 21-25.
Ali AKPINAR
YazarFâiz, karşısındakini bir şekilde sömürmek için verilen borç için önceden şart koşulan fazlalıktır. Borç alan batsa da çıksa da, kazansa da kaybetse de borç veren fâizini baştan kararlaştırdığı oranda ...
Yazar: Abdullah KAHRAMAN
Kur’ân’ın bir adı da Nûr’dur. Zira o, her şeyin, ışığı/aydınlığın yaratıcısı ve sahibi olan Yüce Allah’ın kelâmıdır. O, gönülleri, beyinleri ve insanların yolunu aydınlatan hidâyet rehberi, dosdoğru y...
Yazar: Ali AKPINAR
Tasavvuf ve taassup… Taban tabana zıt olan bu iki kavram zaman içerisinde çeşitli sebeplerle birlikte anılmaya başlanmış, daha doğru bir ifadeyle tasavvuf ehli mensup oldukları yollarını diğer anlayış...
Yazar: Fatih ÇINAR
Hayat düsturumuz Kur’ân, bu dünya hayatının temel esaslarını belirlemek için gelmiştir. Kur’ân, bazılarının sandığı gibi âhiret işlerini düzenlemek için değil, bu dünya işlerini düzenlemek için gelmiş...
Yazar: Ali AKPINAR