HASEDDEN GIPTAYA GEÇİŞ
- Hadis
“Hased ancak iki kişi hakkında meşrudur: Biri, Allah’ın kendisine vermiş olduğu Kur’an'ı gece gündüz okuyan kişi. Diğeri de Allah’ın kendisine ihsân etmiş olduğu maldan gece gündüz infâk eden kimse.” [1]
Somuncu Baba Diyor ki:
"Hadiste, Allahu Teâlâ'nın ahlâkıyla ahlâklanmaya ve O'nun nimetlerini minnet ve şükranla anmaya işaret vardır. Peygamberimiz gibi. Nitekim
‘Onun ahlâkı Kur'an idi.’[2] ve
‘Rabb’inin nimetini minnet ve şükranla an.’[3] kavliyle Allahu Teâlâ'nın nimetlerini minnet ve şükranla anması emredilmiştir. Allahu Teâlâ'nın nimetleri ise tüm mal çeşitlerini kapsamaktadır. Bu iki şeyden daha fazla gıpta edilecek bir şey yoktur."
Hadisin Yorumu
Mutlu insan kendi hayatını yaşayabilendir. Elindeki nimetlere şükretmesini bilen, başkalarını ve sahip olduklarını kendisine ölçü almayandır. Ondan daha iyi durumda olanlara hased etmeyen, başkaları bir musîbete ve zorluğa uğradığında bundan keyiflenmeyendir. Allah’ın herkese ihsanda bulunmasını talep eden, başkaları için daima iyilik düşünendir. Velhasıl iyi kalpli olandır, eline geçenle yetinmesini bilendir.
Etrafındakileri kendisine ölçü alan, onların elde ettiklerini elde etmeye çalışan, kıskanan ve hased eden, “Hep bende olsun, başkalarında olmasın.” diyenlere gelince… İşte bunlar hayatı kendilerine zehir edenlerdir; diğer insanların başarılarını hazmedemeyenlerdir; kendi hayatlarını yaşayamayanlardır. Böylesi insanlara baktığımızda acınacak hâlde olduklarını görürüz. Duygularını ne kadar gizlemeye çalışırlarsa çalışsınlar onları iyi biliriz.
Başardıklarından Mutlu Olmaz
İnsan sürekli olarak etrafındaki kişileri takip ettiğinde şahsî başarılarından keyif almaz. Çünkü her zaman açtır, müthiş bir doyumsuzluk içindedir, kanaat duygusu körelmiştir, sahip olduğu nimetlere ve elde ettiklerine şükretmez. Pek çok insanın, onun elindekilerden yoksun olduğunu aklına getirmez. Hep daha fazlasını ister. Çünkü gözü başkalarında olduğundan kazandıkları ona yetmez. Etrafındakilerin kazandıklarını da elde etmek ister. Her zaman en çoğu kendisinin elde etmesini arzular. Sahip olduklarını başkalarıyla kıyasladığından elde ettiği gözünü doyurmaz. Hele başkası da onun gibi bir başarı elde etmişse, şahsî kazanımı hiç gözüne gelmez. Hatta kendi başarısı ona elem bile verir. “Neden daha fazla kazanamadım.” diye hayıflanır. Tek kelimeyle nankördür. Hepimizin bildiği bir masal vardır: Sihirli lambadan çıkan cin, sahibine der ki: “Benden tek bir dilek hakkın var. Bunu yerine getireceğim. Ancak tek bir şartım var. O da, istediğinin iki katını komşuna da vereceğim.” Bunun üzerine cinden şunu ister: “Bir gözümü çıkar.”
Hayattan Tat Almaz
Başkalarını takip eden insan hırsından ve tamahından ötürü her zaman huzursuzdur, gülerken bile mutsuzdur. Zihni birilerinde olduğundan hiçbir şey onu gerçek anlamda keyiflendirmez, mutsuzluğunu ailesine de taşır, başını yastığa koyduğunda rahat uyuyamaz, bir o yana bir bu yana döner, sürekli planlar yapar, geceleri kâbuslar görür, sayıklar, silkinerek yataktan fırladığı çok olur. Sabahleyin çoğu kez yorgun olarak kalkar. Arada bir gördüğü rüyalarda ise, gündüz yapamadıklarını gerçekleştirerek nefsini rahatlatmaya ve tatmin etmeye çalışır. Hazımsızlığın zirvesindedir.
İnsanın Kendisine Düşman Olması
İnsanların genç yaşlarda çeşitli hastalıklara müptelâ olmalarının veya kalp krizi geçirerek vefât etmelerinin pek çok sebebi vardır. Ancak stres, ömrü yiyip bitiren hususların başında gelmektedir. Başkalarının hayatını ve elde ettiklerini kendisine ölçü alan kişi, kalbine dayanamayacağı kadar yük yüklemiştir, yüreğinin düşmanıdır. Bedenine merhameti olmayan biridir. Etrafına o kadar çok odaklanmıştır ki, yüreği sıkıntı üstüne sıkıntı, acı üstüne acı yüklenir. Bazı zamanlar kalbine yönelik baskı o kadar fazla olur ki, olumsuz sinyaller vermeye başlar. Sahibinin kendisini düzeltmesi için düzensiz çarpıntılar sergiler. Bazen uyarının dozunu artırarak krize girer. Uyarıları anlayacak kadar iz’an sahibi olan kişi, kendisini bundan sonra toplar ama hâlâ durumunun farkında olmayan için yapılacak bir şey yoktur. Çok kısa bir süre sonra vücûdunu yere serecek kuvvetli bir krizle dünyası değişiverir.
Buradan şunu anlıyoruz: Hased eden insan en büyük zararı kendisine vermektedir. Büyük ihtimalle hased ettiği kişinin onun bu düşüncelerinden haberi bile yoktur, varsa da umursamaz. Ama bir insanı kendisi için problem edinmiş olan kişi, bu problemi sürekli olarak içinde taşıdığı için sızısını her zaman kendisi çeker. Ne acıdır, tamah ettiği kişi hayatını yaşarken, o beri tarafta yaşamı kendisine zehir etmekle meşguldür. Dolayısıyla hasedden en büyük darbeyi her zaman hasedci yer.
Eli Cebine Gitmeyen İnsan
Hep almaya, kimseye bir şey vermemeye alışmış olan insanlar kendilerine çok zulmedenlerdendir. Çünkü hep biriktirmeye odaklandıklarından yaşadıkları hayattan keyif alamayacakları gibi birilerine yardım etmenin hazzını da tadamazlar. Bu kişiler sosyal barışın ve yardımlaşmanın da düşmanıdır. Keza aç gözlülükleri ve sürekli kasalarını doldurma hırsı onları helal çizgisinin ötesine geçmeye de sevk eder. Allah Rasûlü’nün şu hadisi buna işaret etmektedir:
“Cimrilikten sakının. Çünkü cimrilik, sizden öncekileri birbirlerinin kanını dökmeye ve kendilerine haram kılınanları çiğnemeye sevk ederek helâk etti.”[4]
Hadisin İşaret Ettiği İki Husus
Yazının başındaki hadîs-i şerif insanın iki kişiye hased etmesinde, bir başka ifadeyle gıpta etmesinde bir sakınca görmemekte, tam tersine bunu teşvik etmektedir. Tavsiye edilen hususlara baktığımızda her ikisinin de güzel Müslümanda bulunması gereken özellikler olduklarını ve her mü’minin bunlarla bezenmeye davet edildiğini görmekteyiz. Dolayısıyla burada Allah Rasûlü bu hasletleri kuşanmış olan iyi insanları kendimize örnek almamızı istemektedir.
Kur’an Okumak
Hiç şüphe yok ki, Kur’an Müslümanın baş tacı kitabıdır. Yûsuf el-Karadâvî Hoca’mızın deyişiyle: “Kur’an’a dönmek zorundayız; kırâatini güzel yapmalı, edeplice dinlemeli, âyetleri iyi düşünüp tefekkür etmeli, kalplerimiz ve akıllarımızla onu yaşamalı, hayatımıza da hâkim kılmalıyız.” Unutmamak gerekir ki, bu kitap Hz. Peygamber (s.a.v.)’e inmiş olmakla birlikte içeriği, başta Allah Rasûlü olmak üzere, kıyâmete kadar yaşayacak olan bütün Müslümanlara hitap etmektedir. Dolayısıyla öncelikle Kur’an’ı güzel tilâvet etmek gibi bir görevimiz bulunmaktadır. Bizim gibi Arap olmayan ulusların kırâati bir Arap kadar yapabilmesi elbette herkesten beklenemez, ancak bunun yerine getirilmesi gereken bir alt düzeyi vardır ve insan bunu en fazla bir ayda başarabilir. Her şeye aklı ve zamanı yeten insanın Allah’ın kitabını doğru düzgün okumak için de zaman ayırma zorunluluğu vardır. Çünkü bu kitap, üzerinde daha değerli bir kitap bulunmayan Allah buyruğudur. Kur’an’a sahip olduğu vasıflar açısından baktığımızda, sadece bu yönleri bile onu hakkını vererek okumamız gerektiğini bizlere gösterir.
Burada ikinci bir görev daha vardır, o da Rabb’imizin kitabında bizlere ne buyurduğunu öğrenmektir. Çünkü Kur’an sadece tilâvet etmek için nâzil olmuş bir kitap değildir. Bizden hayata geçirilme talebi vardır. Bunun yolu da Allah’ın buyruklarını anlamaktadır. Bu amaçla atılacak en güzel adım, ilk olarak kısa açıklama da içeren güvenilir bir meal eşliğinde Kur’an’ı okumaktır. Sadece mealden okumak çoğu kez yeterli olmaz. Çünkü âyetlerin neye binâen nâzil olduğunu ve neyin murad edildiğini anlamak için başta hadisler olmak üzere İslâm âlimlerinin açıklamalarına ihtiyaç vardır. Bu yüzden kısa açıklamalar içeren bir mealden yararlanarak okumak çok faydalı olacaktır. Zamanı geniş olanlar elbette tefsirlere de bakabilirler.
Kur’an Okumasına Gıpta Edeceğimiz Kişi
Allah Rasûlü bu hadislerinde bizi Kur’an okuyana gıpta etmeye davet ederken, şüphesiz iki açıdan bu daveti yapmaktadır: Birincisi, kişinin Allah kelâmını hakkını vererek okuması. İkincisi de onu hayatında tatbik etmeye gayret etmesi. Her ikisi son derece önemlidir. Hatta ikincisi birinciden daha önemlidir. Bu sebeple, Kur’an’ı güzel okumasına rağmen yaşantısı Kur’an’la alakalı olmayan ve işi sadece bir sanat ve gelir kaynağı olarak icrâ eden kimsenin örnek alınacak bir yanı yoktur. Allah ses vermiştir, sanat icrâ etme kabiliyetini de geliştirerek Kur’an’ı güzel okumaktadır, lâkin okuduğu Kur’an yaşamında yer bulmamaktadır. Elim bir azap kendisini beklemektedir. Zira Hz. Peygamber (s.a.v.) riyakârlık yaparak güzel Kur’an okuyan, ama hayatına Kur’an’ı hâkim kılmayanların hesabının çetin olacağını bildirmişlerdir.
[5]
İnfak Etmek
Allah Rasûlü’nün gıpta edilmesini istediği ikinci insan rızâ-i Bârî için, gösteriş amacıyla değil, samimiyetle infâk eden kişidir. Bu Müslüman elde ettiğinden diğer kardeşlerine de pay ayırmakta ve büyük fedakârlık yapmakta, sosyal dayanışmanın en güzel örneğini sergilemektedir. İbadetler içinde nefse en ağır geleni edâ ederek büyük fedakârlık göstermekte ve ümmetin kaynaşmasına, Allah’ın istediği şekilde gerçek kardeşler olmalarına vesîle olmaktadır. Bu Müslüman gerçekten de örnek alınması icabeden kişidir. Çünkü böyle insanlar vasıtasıyla sosyal barış gerçek anlamda sağlanmakta ve toplum huzur içinde yaşamaktadır.
Duamız
Allah Rasûlü’nün buyruklarını kendisine kılavuz edinen, her türlü ibâdetinde samîmî olan kişilerden Rabb’im râzı olsun. Bizleri de onlar gibi olmaya gayret edenlerden eylesin.
[1] Buhârî, rakam: 7529; Humeydî,
Musned, rakam: 617; İbn Belbân,
İhsân, I/333, rakam: 125.
[2] Musned, VI/91 (Rakam: 24592).
[3] 93/Duhâ, 11.
[4] Muslim, 2578.
[5] Bkz. Muslim, 1905.