HARDAL DÂNESİ KADAR İYİLİK YAHUT KÖTÜLÜK
Kur’ân-ı Kerim, mesajının kolay anlaşılması ve zihinlere iyice yerleşmesi için yakın hayattan örnekler vermeye, hayatın içerisinden misaller sunmaya devam ediyor. İşte bu anlatımlardan biri de âhirette hesap gününde, hesaplar görülürken kimsenin en küçük bir şekilde haksızlığa maruz kalmayacağı anlatılırken, “hardal dânesi kadar haksızlığa uğratılmayacağı” bildirilir. Hardal kelimesi iki yerde geçer: “Kıyamet günü doğru teraziler kurarız; hiç bir kimse hiçbir haksızlığa uğratılmaz. Hardal tânesi kadar olsa bile yapılanı ortaya koyarız. Hesap gören olarak Biz yeteriz.”[1] Yine Hz. Lokman oğluna nasîhatinde Yüce Allah’ın ilminin her şeyi kuşattığını anlatırken hardal kelimesini kullanarak şöyle der: “Lokman şöyle dedi: Ey oğulcuğum! İşlediğin şey, bir hardal tânesi ağırlığınca olsa da, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa, Allah onu getirip ortaya koyar. Doğrusu Allah bütün incelikleri bilir ve her şeyden haberdardır.”[2] Kur’ân’da küçük şeyler için hardal kelimesi yanında “zerre”, “habbe”, “kıtmîr”, “nakîr”, “fetîl” gibi kelimeler de kullanılır. Bu ifadelerin kullanıldığı âyetlerde Yüce Allah’ın ilminden hiçbir şeyin gizli kalmayacağı, O’nun kullarına hiçbir şekilde ve hiçbir miktarda aslâ haksızlık yapmayacağı anlatılmıştır. Elbette Yüce Allah dilediği kulları için, dilediği günahlarını affeder. Ancak bu anlatımlar O’nun ilminin bütün her şeyi kuşattığını, hiçbir şeyin O’ndan gizli kalmayacağını ve O’nun hiçbir şeyi unutmayacağını anlatmak içindir. İnsan bu âyetleri okuduğunda Yüce Rabb’inin her şeyi kuşatan ilminin enginliğini hatırlamalı ve ne bir hayrı ne de bir şerri küçümsemelidir. Onun için denilmiştir ki: Günahı küçümseme, kime karşı işlendiğine bak. Sevabı da küçümseme, kim için işlendiğine bak. Değil mi ki günah Yüce Allah’a karşı işlenmekte, o halde her çeşidiyle ondan kaçınılmalıdır. Değil midir ki sevap Yüce Allah için işlenmekte, güç yettiğince onlar yapılmalıdır. Zaten küçük görülenler birleşir büyükleri oluşturur; tıpkı küçük kum tânelerinin büyük kum tepelerini oluşturması gibi. Üstelik büyüklük ve küçüklük izâfî olup bakış açısına göre değişebilmektedir. Birisi için çok küçük ve basit görülen bir şey, bir başkası için çok önemli ve büyük olabilir. Yine kulun hafife aldığı bir şey Yüce Allah katında önemli ve değerli bir şey olabilir. Bardağı taşıran son damladır. Onun için Yüce Rabb’in rahmet bardağını taşıracak olan bize göre küçük bir iyilik olabilir. Yine O’nun gazap bardağını taşıracak olan bize göre basit bir kötülük olabilir. Unutmayalım ki, yapılan bir iyilik yahut kötülük veya verilen bir hayır, hardal dânesi kadar olsa, bir kayanın içerisinde saklanmış olsa, göğün derinlikleri içerisinde saklanmış olsa da, yerin derinliklerine gizlenmiş olsa da Yüce Allah onu bilir ve hesap gününde sahibinin karşısına koyar. O halde insan, “Bu ne ki?”, “Bundan bir şey olmaz.” diye ne kötülüğü küçümsemeli ve ne de iyiliği küçümsemelidir. Nasıl olsa beni kimseler görmüyor diye kötülükleri işlemekten uzak durmalıdır. Yapabildiği kadar iyilikleri yapmalı, kaçabildiği kadar kötülüklerden uzak durmalıdır. Şimdi konuyla ilgili âyetleri okuyalım: “Allah şüphesiz zerre kadar haksızlık yapmaz, zerre kadar iyilik olsa onu kat kat artırır ve yapana büyük ecir verir.”[3] “Yerde ve gökte hiçbir zerre Rabb’inden gizli değildir. Bundan daha küçüğü veya daha büyüğü şüphesiz apaçık bir Kitaptadır.”[4] “De ki: ‘Allah'ı bırakıp de göklerde ve yerde zerre kadar bir şeye sahip olmadığı, her ikisinde de bir ortaklığı bulunmadığı ve hiçbiri Allah'a yardımcı olmadığı halde tanrı olduklarını ileri sürdüklerinizi yardıma çağırsanıza!”[5] “Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür.”[6] “Gaybın anahtarları O'nun katındadır, onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı bilir. Düşen yaprağı, yerin karanlıklarında olan tâneyi (habbe), yaşı kuruyu -ki apaçık Kitap'tadır- ancak O bilir.”[7] “İşte bu, Rabb’iniz olan Allah'tır, hükümranlık O'nundur. O'nu bırakıp taptıklarınız, bir çekirdek kabuğuna (kıtmîr) bile sahip değillerdir.”[8] “Yoksa onların hükümranlıktan bir payı mı var? O zaman insanlara bir çekirdek parçası (nakîr) bile vermezler.”[9] “Erkek veya kadın, mü’min olarak, kim yararlı işler işlerse, işte onlar cennete girerler, kendilerine zerre (nakîr) kadar zulmedilmez.”[10] “Kendilerini temize çıkaranları görmedin mi? Allah dilediğini temize çıkarır ve kendilerine kıl (fetîl) kadar haksızlık yapmaz.”[11] Kur’ân’ın bu anlatımlarını iyi anlayabilmek için yazımızın konusu olan hardalı yakından tanımamız gerekir. Hardal tânesi hem hacim olarak çok küçük, hem de ağırlık olarak pek hafif bir nesnedir. Neredeyse görülemeyecek ve tartılamayacak kadar küçüktür. Onun için Peygamberimiz bizleri şöyle uyarmıştır: “Ey insanlar, Allah’a karşı hiçbir şey sizi aldatmasın. Zira Yüce Allah, ne bir zerreden, ne bir sivrisinekten ve ne de bir hardaldan habersizdir.”[12] Evet, hardal dânesi küçüklüğü ve basitliği ile kaybolabilir, görülemeyebilir; ama Yüce Allah’ın bilgisinden hiçbir şey zâyi olmaz. Dünyada adâleti uyguladığını düşünenler, basit bir sebeple yanılabilir, baktıkları davadaki küçük ayrıntıları göremeyebilir yahut gözden kaçırabilirler. Ama Yüce Allah’ın ilminden hiçbir şey kaçmaz. Hiçbir şey O’nun adâletine gölge düşüremez ve O hiç kimseye, hiçbir şekilde aslâ haksızlık yapmaz. Hardal, çok küçük siyah ve beyaz tâneleri olan bir bitkidir. Yemeklerde iştah açıcı, hazmı kolaylaştırıcı, gaz giderici olarak kullanılan bir şifâ kaynağıdır. Salata, et yemeği gibi yiyeceklerde kullanıldığı gibi ilaç sanayiinde de kullanılır. Öyleyse kim yaparsa yapsın, kimden gelirse gelsin hardal dânesi kadar bile olsa, yapılan iyilikleri küçük görmemeli, onları hafife almamalıyız. Kötülükleri de küçük görmekten, hafife almaktan kaçınmalıyız. Yarım hurma ile de olsa kendimizi cehennem ateşinden kurtarabilmek için, yapabildiğimiz kadar iyilik yapmalı, kaçabildiğimiz kadar kötülüklerden uzak durmalıyız. Biz, bize düşeni yapmalı, sonunda da hardal dânesi kadar bile kullarına haksızlık yapmayacak olan Yüce Allah’ın adâletine güvenmeliyiz. [1] 21/Enbiyâ, 47. [2] 31/Lokmân, 16. [3] 4/Nisâ, 40. [4] 10/Yûnus, 61; 34/Sebe’, 3 [5] 34/Sebe’ 22. [6] 99/Zilzâl, 7-8. [7] 6/En’âm, 59 [8] 35/Fâtır, 13. [9] 4/Nisâ, 53. [10] 4/Nisâ, 124. [11] 4/Nisâ, 49, 77; 17/İsrâ, 71. [12] Deylemî, Suyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, I, 41-42.
Ali AKPINAR
YazarHasret bir alev oldu tende yanmak üzere Gönlümdeki uykudan gül uyanmak üzere Suları çekilse de denizi besler yağmu...
Yazar: Muhsin İlyas SUBAŞI
İnsanların birbirine gönlünü ve evini açarak misafir etmesi veya kardeşlerine ikramda bulunması ve yardım etmesi İslâm’ın en önemli, en genel prensiplerindendir. Kur’an-ı Kerim’de ihtiyaç içinde olsal...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Müslümanlar, Allah’ın kelimesini yüceltmek (i’lâ-yı kelimetu’llah), İlâhî mesajı tüm insanlığa ulaştırmak için tarih boyunca hiçbir engeli/sınırı bahane etmeden dünyanın dört bir yanına koşturmuşlardı...
Yazar: Ali AKPINAR
Kur’ân-ı Kerim, bütün insanlığa hayat düsturu olarak gelmiş, Yüce Allah’ın son evrensel mesajıdır. O’nun Peygamberi de bütün insanlığa gelmiş son evrensel elçidir. Bu konu, âyetlerde şöyle ifade edili...
Yazar: Ali AKPINAR