HAÇLI SEFERLERİNDE BATI BARBARLIĞI
Haçlı Seferleri, Hıristiyan Batı’nın Müslüman Doğu’ya düzenlediği kanlı taarruzların ilki ve en şiddetlilerindendir. Seferlerin, Batı’da asırlar boyunca devam eden ve 21. yüzyılda da yansımaları görülen Haçlı zihniyeti ve saldırganlık ruhunun oluşumundaki rolü büyüktür. Tahakküm ve yok etme marazının psiko-sosyal alt yapısını hazırlamıştır. Seferler aynı zamanda, dünden bugüne Batı’nın Müslümanlara karşı sergilediği husumet ve hunharlığı ispatlama ve genlerindeki barbarlık seciyesini gözler önüne serme açısından da önemlidir. Fransalı Müslüman filozof Roger Goraudy’nin tespiti bu noktada isabetlidir: “Batı, katliam yapma istidadına sahiptir.”
Bu yazıda, Haçlıların seferler sırasında Anadolu, Suriye ve Filistin’de ortaya koydukları, yamyamları bile utandıran canavarlıklarından kan dondurucu numuneler sunacak ve barbarlığın hakiki adresine bir kez daha işaret edeceğiz.
Ruhbanların Körüklediği Vahşet
Haçlı katliamlarının doruğa ulaşmasında, seferleri başlatan Papa II. Urban ve ruhbanların tahrik ve teşvik edici faaliyetleri gayet etkili olmuştur. Kilise, halkın dinî hassasiyetini ve cehaletini kullanarak günahlardan arınmak, endülüjansa sahip olmak, Kutsal Ruh ve İsa’yı hoşnut etmek safsatalarıyla, onların kin ve nefretlerini “kâfir ve kutsal toprakların işgalcileri” dedikleri Müslümanları yok etme adına bilemiştir. II. Urban’ın, ‘Kutsal Savaş’ olarak ilan ettiği seferlere halkı sevk edebilmek amacıyla, 27 Kasım 1095’de Clermont Konsülü’nde 150 bin kişilik topluluk önünde yaptığı, dinî motiflerle süslü kin ve nefret çağrısı bunun en mükemmel misalidir.
Kilise, din adına girişildiğini iddia ettiği bu seferlere katılanları kutsamasına karşılık, kendi içindeki bazı insaflı müntesipleri dâhi inandıramamıştır. Katılımcıların ekseriyetinin macera avcısı çapulcu sürüsünden ibaret olması ve irtikâp ettikleri yamyamlık seremonilerini papazların resmen körükleyip organize etmesi, kiliseyi tutarlı ve samimi olmaktan çıkarmıştır. Bu cümleden olarak Fransız rahip L. Pierre Anquetil; “Sadece dinî hislerle hareket eden pek az Haçlı vardı.” müşahedesi hakperestçedir. İngiliz Tarihçi Thomas Fuller’in teşhisi ise, gerçeği katî bir hüküm hâline getirmektedir: “Şeytanın aşağılık hizmetkârlarının Allah’ın askeri hâline geldiklerini görmek çok hazindi.” 1
İznik ve Antakya’daki Gaddarlıklar
Vahşi hayvan sürülerinden farksız olan Haçlılar, 1096 yılında Anadolu’ya ayak basınca -Fransız Akademisi üyesi F. Funck Brentano’nun verdiği bilgilere göre- İznik civarında yakaladıkları Müslüman çocukları parçalamış; etlerini kazıklara geçirip ateşte kızarttıktan sonra yalana yalana yutmuşlardır. Haçlıları davet eden Bizans İmparatoru I. Alexis Komnen’in kızı Anna Komnen, “Alexis Comnen’in Hayatı” isimli eserinde bunu doğrulamıştır: “İznik civarını yağmalayan ve zalimliğin en aşırı örneklerini sergileyen Haçlılar, zulmü, kundaktaki bebeklere kadar yaydılar. Bebekleri ya sakat bıraktılar ya da mızraklara geçirip ateşte kızarttılar.”
3 Haziran 1098’de gerçekleşen Antakya Kuşatması’nda Haçlı askerleri ellerinde kılıç, sokaklarda delicesine koşarak rastgele etrafa saldırmışlardır. Halk dehşet içinde canını kurtarmak için sağa sola kaçışırken; gözlerini kan bürümüş Haçlı askerleri kadın-erkek, çoluk-çocuk ayırımı yapmadan yakaladıkları herkesi kılıçtan geçirmişlerdir. Acı çığlıklar ve haykırışlar şehrin dört bir yanında yankılanmıştır.
Haçlılar Antakya’da yaklaşık 10 bin Türk’ü boğazlamış ve bütün camileri yakmışlardır. Gesta Francorum adlı eserin anonim yazarı ve Willermus gibi dönemin tarihçilerinin belirttiğine göre şehrin bütün sokakları cesetlerle dolmuştur. Görgü tanığı tarihçi Raimundus Aguilers, ele geçirilen ganimetin büyüklüğünün ve öldürülen insanların sayısının tahmin edilemeyeceğini yazmıştır. Hadisenin şahitlerinden Papaz Lemoine da şunları nakletmiştir: “Bizimkiler sokakları dolaşıyor, rastladıkları çocuklarla ihtiyarları paramparça ediyorlardı. Ancak o gün herkes boğazlanamadı. Ertesi gün bizimkiler geri kalanları kestiler.”
Haçlılar başlarındaki ünlü papaz Pierre L’Ermit’in tavsiyesine uyarak, şehit Müslüman askerlerin cesetlerini toplamış, tuzlamış, pişirmiş ve kendilerine ziyafet çekmekten çekinmemişlerdir. Haçlılar bu şekilde karınlarını doyururken, surlardaki Müslümanlar da büyük bir çaresizlik ve gözyaşı içinde donakalmışlardır. Tarihçi Radulfus Cadomensis de yamyamlığı teyit etmektedir: “Askerlerimiz, yetişkin Müslümanları yemek kazanlarında pişirdiler, çocukları şişe geçirip ızgara yaparak yediler.” Ch. Mills ise, Fransa Kralı I. Philippe’nin torunu Bohémond’un, Afrika’daki vahşilere parmak ısırtan gaddarlığından şöyle bahsetmiştir: “Antakya’da Bohémond, birkaç Müslüman esiri boğazlattı; herkesin gözü önünde kızarttı. Sonra, seyredenlere seslenerek iştahını tatmin etmek için geldiğini söyledi.”2
Suriye’de Kan Donduran Canavarlıklar
- Haçlı Seferi’nde Halep’in Maarra Kasabası’nı ele geçiren Haçlılar, 15 gündür bataklıklarda kalan Müslüman cesetlerini toplayıp büyük bir iştahla yemişlerdir. Haçlı komutanları 1099’da Papa’ya gönderdikleri mektuplarda, Maarra’da hüküm süren kıtlığın kendilerini, Müslümanların cesetlerini yemeye zorladığını yazmışlardır. Frank vakanüvist Rudolf of Caen, Arap meslektaşı Usame ibn Munkiz’in “canavarlık” olarak vasıflandırdığı vukuat hakkında şunları kaydetmiştir: “Askerlerimiz Maarra’da, yetişkinleri yemek kazanlarında kaynar suyla haşladılar, çocukları şişlere geçirerek öldürdüler ve ızgarada pişirerek yediler.”
Benzer bir vaka 1099’da, Frank lider Raymond Saint Gillies’in, Maaratün Numan şehrini işgal ederek en az 20 bin Müslüman’ı katlettikten ve şehri yakıp yıktıktan sonra da görülmüştür. Konuyla ilgili Arap tarihçi İbn’ül-Esir’in eserinde geçen malumat şöyledir: “Üç gün boyunca insanları kılıçtan geçirdiler. Yüz binden fazla kişi öldürdüler ya da esir aldılar.” Haçlı kumandanı Bohemund’un, surun ana kapısı yakınındaki binaya sığınanları affedeceği vaadine inanıp teslim olan herkes, ertesi gün katledilmiştir.
Sefere iştirak eden Foucher de Chartres isimli papazın ifadesine göre, haçlılar civarda yağma etmedik bir şey bırakmamış; ot, ağaç kabuğu/kökü, at, eşek, deve, köpek, fare ve hatta atların koşumlarını bile yemişlerdir. Had safhaya varan açlık, ahlaki zafiyetle hemhal haçlı güruhunun insanlık hislerini büsbütün yok etmiştir. O günleri yaşayan bir şâhidin anlattıklarına göre şiddetli bir salgın ve açlık illetine tutulan Frank ordusu, bunu atlatmak için yamyamlara taş çıkartan şu vahşi usule müracaat etmiştir: “Öylesine kıtlık vardı ki, adamlarımız bir süre önce öldürdükleri kimselerin butlarından parçalar kopartıp ateşte kızartıyor ve daha tam pişmeden vahşi ağızlarıyla eti silip süpürüyorlardı.”
3
Kudüs’teki Korkunç Barbarlıklar
Birinci seferin başkomutanı Fransız dük Godefroy de Bouıllon, 15 Temmuz 1099’da Kudüs’e girip 70 bin Müslüman’ı kılıçtan geçirdikten başka, Hz. Ömer Camii’ne sığınan 10 bin Müslüman’ı da acımasızca boğazlamıştır. Papa II. Urban’a yazdığı mektupta, oluk oluk Müslüman kanı dökme ve İsa’nın ruhunu hoşnut etme mazhariyetine nasıl eriştiklerini canavarca bir kasıntıyla şöyle anlatmıştır: “Kudüs’te bulunan bütün Müslümanları katlettik, malumunuz olsun ki, Süleyman Mabedinde atlarımızın diz kapaklarına kadar, Müslüman kanına batmış olarak yüzüyoruz!”
Aynı “vahşi övünce” sahip bir başka haçlı da, Raymund of Aguiles idi: “Görülmeye değer harika sahneler gerçekleşti. Adamlarımızın bazıları -ki bunlar en merhametlileriydi- düşmanların kafalarını kesiyorlardı. Diğerleri onları oklarla vurup düşürdüler, bazıları ise onları canlı canlı ateşe atarak daha uzun sürede öldürüp işkence yaptılar. Şehrin sokakları, kesilmiş kafalar, eller ve ayaklarla doluydu. Öyle ki yolda bunlara takılıp düşmeden yürümek zor hale gelmişti. Ama bütün bunlar, Süleyman Mabedi’nde yapılanların yanında hafif kalıyordu. Orada ne mi oldu? Eğer size gerçekleri söylersem, buna inanmakta zorlanabilirsiniz. En azından şunu söyleyeyim ki Süleyman Mabedi’nde akan kanların yüksekliği, adamlarımızın dizlerinin boyunu aşıyordu.”
Haçlılar, önlerine çıkan herkesi, Mescidi Aksa’ya sığınmış olanları bile kılıçtan geçirmişlerdir. Görgü tanığı tarihçi Raimundus, mabetlerin bulunduğu bölgeye giderken yolların cesetlerle kaplanmış olduğunu ve dizlerine kadar yükselen kan birikintileri içinden geçmek zorunda kaldığını doğrulamıştır. Asırlar boyunca unutulmayacak dinî şiddetin bu en kanlı numunesini, yabancı bir kaynak şu dehşet verici sözlerle tasvir etmiştir: “Katliam korkunçtu. Öldürülenlerin kanları sokaklarda akıyor, atıyla gezenlerin üzerine sıçrıyordu. Akşam karanlığında Haçlılar, sevinçten haykırarak kiliseye geldiler ve kana bulanmış ellerini beraberce ibadet için uzattılar.”
Katliam 8 Gün Sürdü
Katliam tam 8 gün sürmüş, 3 gün boyunca sokaklarda seller gibi kan akmıştır. Haçlılar, Kudüs’te işlerini bitirdiklerinde şehir tamamen insan cesetleriyle dolmuştur. İlk haçlı seferine bizzat iştirak etmiş bir şövalyenin, daha sonra kaleme aldığı anonimleşmiş hatıralarına düştüğü notlar tüyler ürperticidir: “Böyle bir katliamı o güne kadar hiç kimse ne duymuş, ne de görmüştü. Ölüler piramitler şeklinde yığınlar hâline getirilerek yakıldı. Sayılarının ne olduğunu ancak Allah bilir.”
- Haçlı Seferi’ne katılan Ortaçağ tarihçilerinden Fulcherius Carnotensis, yaşanan hadiselerin dehşetine şöyle parmak basmıştır: “Şövalye ve askerlerimiz, öldürdükleri insanların midelerini deşip, bağırsaklarının içlerini boşalttılar ve sağken yuttukları altınları aldılar. Adamlarımız ellerinde kılıç şehirde dolaşıp kimseyi canlı bırakmadılar. Evlere giren askerlerimiz, bir kişinin bile sağ kalmasına izin vermediler. Merhamet dileyenleri bile öldürdüler. Hatta bebekleri ve yalvaran kadınların bile...” Arap Tarihçi Ebu’l-Fida, yukarıdaki bilgilere şunu ilave ediyor: “Öldürülenlerin büyük bir kısmı Müslümanların ileri gelenleri, âlimleri, mukaddes mekâna mücavir olan âbit ve zahitler idi.”
Filistin’deki Yamyamlık Seremonileri
Hayfa’da, şehri savunan Müslüman askerler ve ahali, kendileri için emin bir yer olduğu söylenen dikili bir haç etrafına toplanmış, akabinde merhametsizce katledilmişlerdir. 3. Haçlı Seferi’nin komutanı İngiltere Kralı Aslan Yürekli Richard, 1191’de Akka’da bağışlayacağına söz verdiği, içlerinde kadınlar ve çocukların da bulunduğu 3 bin esiri katletmekten içtinap etmemiştir. Katliamdan sonra haçlıların “Tanrı’ya şükür” ayinleri yapmaları kayıtlara geçmiştir. Tarihçi Ch. Mills, kendi hükümdarının bu insanlık dışı davranışını şöyle kınamıştır: “Kanlı Richard, silâhtan tecrit edilmiş düşmanlarının boğazlanarak denize atılmalarını emretmiş, ancak hunharlıktan daha aşağılık bir tamah hırsıyla hareket edip, büyük fidye vererek kendilerini kurtarmak imkânına sahip kimseleri bu akıbetten uzak tutmuştur.”
Son tahlilde Alman Tarihçi L. Heeren, insanlığın geçmişinde haçlıların yaptığı katliamların bir misline henüz rastlanmadığını şöyle itiraf etmiştir: “Bunlar Moğollar veya dinsiz kavimlerin taşkınlıklarıyla meydana gelmiyor, onlardan daha da barbar olan Hıristiyanlarca yapılıyor.”
4
Dipnotlar:
- Steven Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, Çev: Fikret Işıltan, c. 2, Ankara 1987, s. 36, 81-85; Thomas Fuller, Holywar, Kutsal Savaş veya Haçlı Seferleri Tarihi, c.1, Bölüm 24; R.C. Financane, Saldiers of the Faith: Crusaders and Muslims at War. London 1983, p. 39; Ahmet Rıza, Batı’nın Doğu Politikasının Ahlâken İflası, Ankara 1988, s. 82-95, 100, 104-105; Asaf Hüseyin, Batının İslam’la Kavgası, İstanbul 1991, s. 29; T. G. Djuvara, Emir Şekip, Türkiye’yi Parçalamak İçin 100 Plan, İstanbul 1979, s. 36; Işın Demirkent, “Haçlılar”, DİA, c.14, s. 526-527.
- Funck Brentano, Les Croisades, Paris 1934, p. 24, 57; Charles Mills, Histoire des Croisades, London 1820, p. 183; Ahmet Rıza, s. 96-97; Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 1971, s. 99, 150; Demirkent, “Haçlılar”, s. 527-529.
- Brentano, aynı eser, s. 76, 78; Mills, aynı eser, s. 66; Ahmet Rıza, aynı eser, s. 96-97; Amin Maalouf, The Crusades Through Arab Eyes, London 1984, p. 38-39; Hüseyin, aynı eser, s. 30; Demirkent, aynı makale, s. 527-529.
- Raşit Erer, Türklere Karşı Haçlı Seferleri, İstanbul 1993, s. 48; August C. Krey, The First Crusade: The Accounts of Eye-Witnesses and Participants, London 1921, p. 261-262; G. E. Perry, The Middle East: Fourteen Islamic Centuries Englewood Cliffs, N. J. 1983, p. 78; Louıs Brehier, Histoire Anonyme De La Premiére Croisade, Paris 1924; L. Heeren, Essai sur I’influence des Croisades, p. 414; Ahmet Rıza, aynı eser, s. 96-97, 105; Djuvara, aynı eser, s. 37; Demirkent, aynı makale, s. 530; Tarih ve Düşünce Dergisi, Ağustos 2002, Sayı: 31, s. 36; İsmail Çolak, Bitmeyen Hesaplaşma: Hilal ile Haç’ın Dünü Bugünü, 4. Baskı, İstanbul, 2014.