HACI BEKTAŞ-I VELİ'NİN GÖNÜL DÜNYASINDA İNSAN SEVGİSİ
“Hacı Bektaş düşüncesinin ulaştığı son nokta¸ Allah’ın kendisini akıl¸ bilgi ve gönül ile donattığı insandır.18 Veli¸ kul ile Tanrı’nın yakınlığını önemseyerek¸ münacat adını verdiği ve Allah’a O’nu görüyormuş gibi kulluk etmenin gerekliliğini ifade eden hadisin¸ insanlarca rehber kılınmasını gündeme getirmiştir.”
“Hacı Bektaş düşüncesinin ulaştığı son nokta¸ Allah’ın kendisini akıl¸ bilgi ve gönül ile donattığı insandır.18 Veli¸ kul ile Tanrı’nın yakınlığını önemseyerek¸ münacat adını verdiği ve Allah’a O’nu görüyormuş gibi kulluk etmenin gerekliliğini ifade eden hadisin¸ insanlarca rehber kılınmasını gündeme getirmiştir.”
Anadolu coğrafyasının gönül inşacıları¸ asırlardır hem bu topraklara hem de üzerinde yaşayanlara hayat ve nefes vermiş¸ ruh taşımışlardır. Bu öyle canlı ve dinamik bir ruhtur ki¸ insana insanlığını hatırlatmış¸ hazzın ve kontrol altına alınamayan duyguların terbiye edilip güzelleştirilmesini sağlamıştır. İşte bu akıl ve gönül mürebbilerinden birisi de¸ kökü Orta Asya bilim ve hikmet merkezlerine dayanan fakat kendi tesiri ve düşüncesi yerel alanların dışına çıkıp evrenselleşmiş kâmil bir insan Hacı Bektaş-ı Veli’dir.
Peygamber Neslinden Bir Veli
Bektaşî geleneğine göre Hacı Bektaş’ın (ö. 669/1270) soyu¸ Hz. Ali’ye dayanmaktadır. Altıncı imam Musa el-Kazım (ö.183/799) neslinden Horasan’ın hükümdarı olan Seyyid İbrahim-i Sâni ile Hatem Hatun’dan Nişabur şehrinde dünyaya gelen Bektaş¸ Lokman-ı Perende adlı bir mutasavvıf tarafından yetiştirilmesinin ardından Türkistan’ın büyük şeyhi Ahmet Yesevi’nin işareti üzerine Anadolu’ya gelmiştir. Kırşehir civarında Sulucakarahöyük’te yerleşerek burada bir çok derviş ve halife yetiştirmiş ve bunları çeşitli yerlere irşat görevi ile göndermiş¸ nihayet orada vefat etmiştir.
Geniş kitleleri etkileyen Hacı Bektaş Kutbeddin Haydar¸ Hacım Sultan¸ Akçakoca¸ Sarı Saltuk¸ Karaca Ahmet¸ Osman Gazi¸ Alaeddin Keykubat¸ Kırşehir Emiri Nureddin b. Cece gibi bir kısım siyasî ve sufî liderlerle görüşmüştür. Vilâyetnâme olarak tanınan Menâkıb-ı Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli¸ Bektaşîler için Hacı Bektaş hakkında bilgilerin ana kaynağıdır. Özellikle Ahmed Yesevi ile ilgili anane ve menkâbelerin Anadolu’daki metinlerini içeren en eski yazılı kaynak olması itibariyle önemi büyüktür.1
Asıl adı “Bektaş” olan Hacı Bektaş’ın babası¸ İbrahim-i Sâni diye bilenen Seyyid Muhammed b. Musa Sâni’dir. Yaşadığı döneme yakın kaynaklarda ve vakfiyelerde de kendisinden daima “Hacı Bektaş” şeklinde bahsedilmektedir.2
Bektaş’a “Hacı” denilmesi¸ gençliğinde gösterdiği bir keramete bağlanır: Hocası Lokman-ı Parende hacca gitmiş¸ hac törenlerini yerine getirmiş¸ Arafat’a çıktığında yanındakilere “Bugün arafe günü; bizim evde yemek pişiriyorlardır.” demiş. Horasan’daki Bektaş-ı Veli’ye bu söz malum olmuş; bir tepsiye yemek koyup bir anda tepsiyi Mekke’de Arafat’a götürmüş¸ halk bu olayı duyunca¸ ona Hacı Bektaş el-Horasanî demişler.3
Ahilikle Bağlantısı
Horasan’dan gelen Hacı Bektaş ile Anadolu’da Ahîler diye adlandırılan fütüvvet erbabı arasında birtakım bağlantıların bulunması doğal bir olay olmakla birlikte; gerçekten¸ Horasan Melâmet ekolüne mensup Mevlana gibi Hacı Bektaş’ın da çevresinde Ahî ünvanlı kişilere tesadüf edilmektedir. Mesela¸ Hacı Bektaş Vilâyetnâmesi¸ Anadolu esnaf ve zanaatkârlarının piri addedilen Ahi Evren ile Hacı Bektaş’ın çok samimi iki dost olduklarını yazmaktadır.4
İlk Hacı Bektaş sevenlerinin ahîlikle ilgileri sebebiyle Bektaşîlik’teki tarikata giriş ayini¸ eşik öpme¸ kuşak bağlama törenleri¸ aynı kâseden şerbet içme adeti¸ kıyafetle ilgili teferruat¸ ayinlerde okunan dualar tamamıyla ahîlikten alınmıştır.5
Osmanlı’nın Bektaşî Geleneğine Saygısı
Osmanlı hükümdarları Yeniçerilerin piri sayılan Hacı Bektaş için¸ türbesinin etrafına binalar yaptırmışlar¸ vakıflar kurmuşlar¸ sebiller inşa etmişlerdir. Zamanla ‘Hacı Bektaş Köçekleri’ diye anılmaya başlanan yeniçerilerin 94. ortasında daima bir Hacı Bektaş vekili bulunur; değişen Bektaşî babalarının tacı yeniçeri ağası tarafından merasimle giydirilirdi. Bu iki teşkilatın karşılıklı sempati ve işbirliği yapması¸ II. Mahmud’un 1826’da Yeniçerileri ilga ederken Bektaşî tarikatının da kapatılmasına sebep olmuştur.6
Gönül Sultanının Erdemleri ve Hayat Felsefesi
Hacı Bektaş-ı Veli¸ insancıl davranarak mümin olmayanları İslâmiyet’e ısındırmaya çalıştı ve böylece her türlü ibadeti hoş karşıladı. Ehli Beyt sevgisini¸ yaratılmışlar içerisindeki tüm sevgilerin en önüne koyan Gönül İnsanı¸ bu aşkı tüm insanların kalbine nakşetti. Türk diline canlılık vererek¸ duaların Türkçe yapılmasını devam ettirdi. Sohbet toplantılarında ilahiler ve nefesler okunması adetini sürdürdü. Şeref ve namusa önem verdi. Din kardeşliği esasından hareket ederek¸ insan sevgisini yayan Hacı Bektaş din ve vatan sevgisi üzerinde de durdu. Allah için ve yurt savunması için fedakârlık yapılmasını istedi. Bunun için şehitliğin manevi derecesini hadislere uygun olarak övdü.7
Misafirperverlik üzerinde de duran Hacı Bektaş-ı Veli¸ insan gönlünü incitmenin sakıncalarını ve komşu hakkının önemini dile getirmiştir. Büyük veli¸ haksızlık ve zulüm yapanları sohbetlerinde ikaz ederek¸ toplumsal dayanışma ve yardımlaşmayı kurmaya çalıştı. Küskünlerin barışmasını ve helalleşmesini toplumsal prensip haline dönüştürdü. Tembellik ve miskinliği yererek¸ tasavvufun inceliklerini cemiyet içinde işledi. İslâmiyet’i¸ hakikat ve marifeti açıkladı. Haramdan sakınmayı¸ gönül ve niyet temizliğine ağırlık verdi. İslâmiyet’i¸ eski Türk gelenek ve görenekleriyle uzlaştırarak sunmaya çalışan Hacı Bektaş¸ Kur’an yolundan da asla ayrılmadı. Kendisi hakkında çok yazılar yazılıp farklı yorumlar yapıldı. Belki bunun bir sonucu olarak kendisine ait olmayan düşünceler ona mal edildi. Tüm bunlara rağmen büyük mutasavvıfın fikirleri¸ zaman içerisinde İslâm coğrafyasının büyük bir kısmını etkiledi.8
İnsan: Âbid¸ Zâhid¸ Ârif¸ Muhib
Hacı Bektaş’ın Makâlât’ında büyük sufinin insanlar için hangi sıfatları kullandığını¸ insanları kaç gruba ayırdığını¸ onlara nasıl hitap ettiğini ve neler tavsiye ettiğini görmemiz mümkündür.
Hacı Bektaş eserine¸ insanların dört şeyden yaratıldığını ve dört grup olduğuna işaretle başlar. O bundan sonra¸ insanların dinî yaşayış ve manevî mertebe bakımından sırayla her birini katederek bir üst mertebeye ulaştığı zaman önceki halini terk edemeyeceği dört dereceye ayırmakta; bunlar için “âbid¸ zâhid¸ ârif ve muhib” sıfatlarını kullanmaktadır.
Hacı Bektaş’a göre Şeriat¸ neyin haram ve helal¸ neyin de temiz veya pis olduğunu gösteren dinî hükümlerdir. Onun bu sözlerinden anlaşılacağı gibi¸ bir kişinin manevi mertebe bakımından yükselmesi için öncelikle Şeriat yolunu tutması gerekmektedir. Büyük zat¸ “âbidler” diye isimlendirdiği kişilerin avâm olduğunu¸ bunların kendilerini tam olgunluğa eriştiremedikleri için birbirlerini incitebileceklerini¸ birbirlerine karşı kibir ve kıskançlık gösterebileceklerini belirtmekte¸ düşman olabileceğine de dikkat çekmektedir. O¸ bir taraftan âbidlerin faziletlerini sıralarken¸ diğer taraftan onların zaaflarını da ortaya koymaktadır.9
Zâhid olan insanları tanıtırken¸ onların aslını ateşe benzeten Büyük Veli¸ bu taifeyi¸ gece gündüz ibadet edip¸ korku ve umut arasında bulunan; nereden gelip nereye gittiklerini bilmeyen kimseler olarak tasvir etmektedir. Ona göre¸ bu gruptaki insanlar¸ bulundukları makama kendi çabalarıyla gelmişlerdir.10
Diğer taraftan Ârif olan insanları tasvir ederken¸ zâhidlerden farklı olarak¸ onların aslını suya benzeten Hacı Bektaş Veli¸ bu gruptaki insanların içlerinde ne kötülükten ne de pislikten hiçbir şeyin bulunmadığını söylemektedir. O¸ suyun aslının da yeşil cevheri olduğuna¸ bu cevherin aslının da Allah’ın kendi kudretinden olduğuna inanmaktadır.11
Burada Hacı Bektaş¸ âriflik mertebesine ulaşmış kişinin artık dünya ve ahiret endişesinden uzaklaşmış olduğunu; kendisinin derin derin Allah’ı düşünerek¸ manevî mertebesinin yükselmesini beklemesi¸ istediğini sadece Allah’tan istemesi ve ümitsizliğe düşmemesi gerektiğini belirtmektedir.
Hünkar Hacı Bektaş¸ muhiplerin sözlerinin hakikatini¸ insanın kendi içinde olduğunu¸ başka yerde aranmaması gerektiğini düşünmektedir. Zira¸ ona göre¸ -sufilerde olduğu gibi- kendisini bilmeyen bir insanın¸ Rabb’ini bilmesi mümkün değildir.12
Hacı Bektaş-ı Veli’nin insanları belli başlı dört gruba ayırarak¸ tanıtırken kullandığı âbid¸ zâhid¸ ârif ve muhip kelimeleri¸ tasavvufî kaynaklarda tasavvuf ehli için kullanılan tabirlerdir.13 Kur’an-ı Kerim’in de işaret ettiği gibi tasavvuf ehlinin kastettiği dereceleri14 anlatmak için kullanılan “Şeriat¸ tarikat¸ marifet ve hakikat” tabirleri de mutasavvıflar arasında¸ sufinin ulaştığı manevi mertebeyi müteselsil olarak ifade eden ıstılahlardır ki¸ Hacı Bektaş düşüncesinde bu kavramlar önemli bir yekûn tutmaktadır.15
Anadolu ereni¸ zikrettiğimiz sıfatlarla andığı dört grup insanın yerine getirmekle mükellef olduğu görevleri belirtirken de esas olarak İslâm Dini’nin temel prensiplerini ortaya koymuştur.
Üstadın insanlar için kullandığı vasıflardan biri de “âkil” yani “akıllı” sıfatıdır. O akıllı kişinin üç bekçisinin bulunduğunu¸ bu üç bekçinin gönülden rızayı ve dünya sevgisini çıkaracağını¸ şeytanın da bu üç erdemden (sabır¸ haya¸ kanaat) korktuğunu ifade eder.16
Hacı Bektaş¸ insanlar için bazı tabirler kullanmaktadır ki¸ bunlar herhangi bir grup¸ derece ve mertebe ifade etmeden her türlü insanı içine alan tabirlerdir.
Hacı Bektaş¸ Makâlât’ında Hz. Adem ve insanın yaratılışı hakkında uzun uzun açıklamalarda bulunmuştur.17 Ancak biz bu husus üzerinde yoğunlaşmayarak onun insanın çeşitli özellikleri hususundaki düşüncelerine dikkat çekeceğiz. Bu çerçevede Türk Sufisi¸ insanın yaratılmış tüm varlıkların en üstünü olduğunu bildiren ilahî öğretiyi¸ bir kez daha hatırlatmaktadır.
Yaratan’dan Ötürü İnsanı Sevmek
Hacı Bektaş düşüncesinin ulaştığı son nokta¸ Allah’ın kendisini akıl¸ bilgi ve gönül ile donattığı insandır.18 Veli¸ kul ile Tanrı’nın yakınlığını önemseyerek¸ münacat adını verdiği ve Allah’a O’nu görüyormuş gibi kulluk etmenin gerekliliğini ifade eden hadisin¸ insanlarca rehber kılınmasını gündeme getirmiştir. Ona göre insanın¸ ‘Çalap Tanrı’yı kendilerinden¸ kendilerini de Çalap Tanrı’dan bildiklerini’ söyleyen muhiplerin¸ ârif ve âşıkların¸ kısaca kâmil velilerin yolunda olması gereklidir. Bunun için insan¸ her şeyden önce içini tertemiz kılıp dış görünüşe önem vermemeli¸ tevazu sahibi olmalı¸ yetmiş iki milleti ayıplamamalı¸ bütün yaratılmışları Yaradan’dan ötürü sevmesini bilmeli¸ onlara karşı hoşgörülü ve emin olmalı ve daima münacat¸ aşk ve şevkle Allah ile biliş-buluş içinde bulunmalıdır.19
Gönül insanı Bektaş’a göre kâmil insan¸ her şeyden önce iç dünyası kirlerden arınmış insandır. O¸ mükemmel insan olma yolunda dış görünüşe hiçbir değer vermemektedir. Türk mutasavvıfının bu anlayışı¸ Horasan diyarındaki Melâmet ocağının ürünü olarak kendisini göstermektedir. Melâmet anlayışı – ki Bektaş’ın kişiliğinin dinsel yönünü oluşturuyor – Türklerin mert¸ sevecen fakat göründüğü gibi olmayı esas alan karakterleriyle de uyuşmuş ve bu kaynaşma¸ hem Hacı Bektaş’da hem de Yunus’da zirveye ulaşmıştır. Bu Anadolu erenine göre din¸ iman ve insanlığın özü iç ve dışın aynı olmasıdır.
Unutulmamalıdır ki¸ Hacı Bektaş doğup¸ yetiştiği topraklardaki çeşitli milletler ve Arap mirasının karışımı ile Anadolu’daki Grek ve Bizans karışımını İslâm Kültürüyle kaynaştıran bir kişilik yapısına sahip olmuştur. O¸ insana ve insanlığa bakışında bütün dar ve peşin fikirlerin üstüne çıkmış¸ bütün insanları sevmeyi¸ başkalarını ayıplamamayı insan olmanın koşulu kabul etmiştir.20
Hacı Bektaş’ın düşüncelerine baktığımızda¸ onun insanların varlık yapısını¸ ruhî vasıflarını iyi bilen ve bunları özümseyen bir sufî¸ bir gönül filozofu gibi olduğunu görmekteyiz. O¸ insanı “bilen¸ çalışan¸ inanan” bir varlık olarak ele almış; insanlığın ulaşmak istediği mükemmel olmanın yolunu göstermiş bir kişiliğe sahiptir. Eserlerinde¸ olgunluğa ulaşmanın yöntemlerini ve usullerini takipçilerine göstermiş; insanların özelliklerinden hareket ederek¸ onları sınıflandırmış ve davranışları¸ düşünceleri aynı olanları bir grup altında toplamıştır.
Şu halde¸ Hacı Bektaş-ı Veli¸ iyi bir mutasavvıf¸ dine bağlı; bâtınî tarikat ve düşüncelerden uzak iyi bir Müslüman; Türk – İslâm kültür ve fikir hayatına büyük hizmetleri geçmiş ve çok sayıda gönül insanı yetiştirmiş büyük bir düşünürdür.21
Onun düşünce ve felsefesi¸ yüzyıllardır tükenmeyen ve tüketilemeyen ebedî hikmetlerle yoğrulmuş kesintisiz bir çizginin kutsal halkalarından birini oluşturmaktadır. Hacı Bektaş¸ “incinse de incitmeyen” bir insanı model olarak sunmaktadır. Bu kâmil ve erdemli ideal insan¸ fayda¸ çıkar¸ haz ve benliğin kapanına kısılmış modern zamanların insanı değildir. Bilakis onun işaret ettiği insan¸ marifet ve hakikat nuru ve ruhuyla bezenmiş¸ özü sözüyle hemhal olmuş gönül insanıdır.
DİPNOT
1- Yaşar Nuri Öztürk¸ Tarihi Boyunca Bektaşîlik¸ III. Baskı¸ İstanbul 1995¸ 54-56; Fuad Köprülü¸ Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar Ankara 1991¸ 49-51¸ 112; Esat Coşan¸ Hacı Bektaşî Veli Makalât¸ Ankara¸ (trz)¸ s. XXXIII-XXXV; Mehmet Eröz¸ Türkiye’de Alevilik¸ Bektaşîlik¸ İstanbul 1997¸ 53; Yılmaz Soyver¸ Sosyolojik Açıdan Alevi Bektaşî Geleneği¸ İstanbul¸ 1996¸ 104; Abdülkadir Gölpınarlı¸ Vilâyetname Menakıb-ı Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli¸ İstanbul 1958¸ 99¸ 137; Aşıkpaşazade¸ Aşıkpaşaoğlu Tarihi¸ haz: A. Nihal Atsız¸ Ankara 1985¸ 195; Eflakî¸ Ariflerin Menkıbeleri¸ çev: Tahsin Yazıcı¸ IV. Baskı¸ İstabul 1986¸ I¸ 57; Ahmet Yaşar Ocak¸ Babaîler İsyanı¸ İstanbul 1980 166; A. Y. Ocak¸ Kültür Tarihi Kaynağı Olarak Menâkıbnâmeler (Metodolojik Bir Yaklaşım)¸ II. Baskı¸ Ankara 1997¸ 53; ayrıca Hacı Bektaş Veli’nin eserleri için bkz. Bayram Ali Çetinkaya¸ “Bir Anadolu Ereni Hacı Bektaş Veli: Hayatı¸ Eserleri ve İnsan Anlayışı”¸ CÜİF Dergisi¸ sayı: 3¸ Sivas 1999¸ 348-350.
2- Aşıkpaşazade¸ Aşıkpaşaoğlu Tarihi¸ 195-196; Coşan¸ Hacı Bektaşî Veli Makalât¸ XX-XXI; Eflakî¸ Ariflerin Menkıbeleri¸ I¸ 56.
3- Vilâyetname¸ Gölpınarlı neşri¸ 6; Köprülü¸ Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar¸ 50.
4- Vilâyetname¸ Gölpınarlı neşri¸ 50-123.
5- Coşan¸ Hacı Bektaşî Veli Makalât¸ XX-XXI; bkz. İslâm Ansiklopedisi¸ “Selçuklular” mad.¸ İstanbul 1993¸ X¸ 402-403.
6- Coşan¸ Hacı Bektaşî Veli Makalât¸ XXIX.
7- İ. Agah Çubukçu¸ Türk – İslâm Kültürü Üzerinde Araştırmalar ve Görüşler¸ Ankara 1987¸ 213.
8- Çubukçu¸ age¸ 213-214; ayrıca bkz. Coşan¸ Hacı Bektaş-ı Veli Makâlât¸ 3-4¸ 7-9¸ 14¸ 16¸ 29¸ 45¸ 112-121.
9- Coşan¸ age¸ 4.
10- Coşan¸ age¸ 6-7.
11- Coşan¸ age¸ 10.
12- Coşan¸ age¸ 13
13- Hayrani Altıntaş¸ Tasavvuf Tarihi¸ Ankara¸ 1986¸ 4; Öztürk¸ Tarihi Boyunca Bektaşîlik¸ 116-117.
14- Bkz. Mehmet Bayrakdar¸ Tasavvuf ve Modern Bilim¸ İstanbul 1989¸ 37-41.
15- Meydan Laraousse¸ “Bektaş” mad.¸ II¸ 250.
16- Ali Yılmaz¸ “Hacı Bektaş-ı Veli’nin Makâlât’ında İnsanlar İçin Kullandığı Sıfatlar ve Hitap Şekilleri”¸ Din Öğretimi Dergisi¸ sayı: 18¸ Ankara¸ 1989¸ 89.
17- Bkz. Coşan¸ Makâlât Hacı Bektaş-ı Veli¸ 84-92¸97-104; Mehmet Aydın¸ “Hacı Bektaş-ı Veli’de Dînî Boyut”¸ Atatürk Kültür Merkezi Dergisi (Türklerde Hoşgörü Özel Sayısı – II)¸ Ankara 1996¸ 551-552.
18- Fığlalı¸ Türkiye’de Alevilik – Bektaşîlik¸ 176; Bkz. Coşan¸ age¸ 15-16¸ 34¸ 45¸ 51¸ 63¸ 69¸ 71¸ 103.
19- Fığlalı¸ age¸ 177.
20- Öztürk¸ Tarihi Boyunca Bektaşîlik¸ 118.
21- Bkz. Yılmaz¸ “Hacı Bektaş-ı Veli’nin Makâlât’ında İnsanlar İçin Kullandığı Sıfatlar ve Hitap Şekilleri”¸ 92-93.
Bayram Ali ÇETİNKAYA
YazarHakikati aramanın ve ona ulaşmanın formüllerini veren ve işaretlerini gösteren felsefe¸ çok çeşitli tanımlara muhatap olmuş bir alandır.Hakikati aramanın ve ona ulaşmanın formüllerini veren ve işaretl...
Yazar: Bayram Ali ÇETİNKAYA
Osmanlı padişahlarının onuncusu, 89. İslâm halifesi olan ve “Muhteşem Süleyman” olarak anılan Kanûnî Sultan Süleyman 1494 (bir rivayete göre ise 1495)’te, babası Yavuz Sultan Selim’in sancakbeyi (vali...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Müziğin¸ insanlık tarihi kadar kadîm bir geçmişi vardır. Nitekim Yaratan’ın¸ ilk insan ve ilk peygamber Hz. Adem’e “Eşyanın isimlerini öğretmesi”ni de bu kapsamda hatırlamak ye...
Yazar: Bayram Ali ÇETİNKAYA
Yavaşça gözlerini açtı. Nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. Son hatırladığı şey zıplarken bir tele takıldığı ve karnının çok acıdığı idi. Ne kadar çabalasa da o telden kurtulamamış bitap düşmüştü. ...
Yazar: Emine Yılmaz DERECİ