GÜZEL KOKULU İKİ GÜZEL: GÜL VE REYHÂN
Yüce Rabb’imiz, dünya ve âhiret nimetlerini hatırlattığı iki âyetinde şöyle buyurur: “Orada meyveler, salkımlı hurma ağaçları, kabuklu taneler, reyhân/hoş kokulu bitkiler vardır. Ey insanlar ve cinler! Öyleyken, Rabb’inizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”[1] “Eğer ölen o kişi, iyilerden-gözdelerden ise, rahatlık, reyhân/hoşluk ve nimet cenneti onundur.”[2] Reyhân, güzel kokulu, ferahlatıcı, gönül açıcı bir bitkidir. İlim adamlarımız, “Her güzel kokulu bitki için reyhân kelimesi kullanılır.” demişlerdir. Reyhân, hem süs bitkisi, hem kokusundan yararlanılan, hem yenilen, kaynatılıp suyu içilen ve tıbbî alanlarda kullanılan bereketli bir bitkidir. Reyhân, güzelim çiçeğiyle göze hoş gelen, kokusuyla gönülleri açan, çiçek-yaprak ve tohumlarıyla pek çok hastalığa şifa veren bir bitkidir. Reyhân, koku alma organını temizler, sinirlere, ruha ve gönle neşe katar, huzur verir. Arapçada rızık için de bu kelime kullanılır. Bu da reyhânın önemli bir rızık maddesi olduğunu gösterir. Rızık, insana rahatlık verir, acıkmış olanlara en güzel rızık olan ekmek kokusu her şeyden güzel ve tatlı gelir. Onun için rızka güzel kokulu, iç açıcı reyhân denmiştir.[3] Herhangi bir rızık için görüntüsünün, kokusunun güzel olması, aynı zamanda âfiyet ve şifâ kaynağı olması onun kemâlini gösterir. Reyhân da öyledir. İlk âyette yeryüzünün meyve ve sebzeleri sayılırken hurma ve buğdaydan hemen sonra reyhânın sayılması bu nimetin ne kadar değerli olduğunu gösterir. İkinci âyette ölüm döşeğinde can veren mü’minin durumu anlatılırken ona meleklerin rahatlık, reyhân ve cennet müjdesiyle gelişi anlatılır ki, burada da reyhânın iç açıcı ve rahatlatıcı yönü öne çıkmaktadır. Âyette ravh-rayhân-cennet-naîm kelimeleri sıralanır ki, her birinin telaffuzu bile insanı dinlendirmekte, ona huzur ve rahat vermektedir. İnanan insan için, ölüm gibi yüzü soğuk olan bir gerçeğin, hayat ve huzur veren bir nimet olması ne güzeldir. Zira mü’minler ölümsüzlük iksirini içmekle ölüme gülümseyenler, ölümü öldürenlerdir. Onun için mü’min, ölümden korkmaz ve onu “Dosta gitme”ye vesile olan vuslat aracı olarak görür. Rahatlık ve Huzur İkramı: Reyhân İnanan kimse, gönül rahatlığı içerisinde rûhunu, o emânetin asıl sâhibine teslim eder. Bu esnâda ona hoş kokulu nimetler sunulur ve o kalıcı nimetler yurdu cennete konur. Bir rivâyette, "Cennetliklerin ruhları, dünyadan çıkar çıkmaz, kendilerine, koklamaları için cennet reyhânı verilir." denmiştir.[4] Buradaki reyhân, Yüce Rabb’in rızâsı, ebedîlik mertebesidir. Can verirken rahatlık ve huzur, sonrasında rahatlık ve huzur, cennette ağırlanırken rahatlık ve huzur. Yüce Mevlâ bu ikramlara nâil olanlardan eylesin. Bir hadislerinde Peygamberimiz, mübârek torunlarından bahsederken şöyle buyurur: “Hasan ve Hüseyin dünyanın iki güzel kokulu reyhân çiçeğidir.”[5] Bu hadis, insandaki torun sevgisini de en güzel şekilde ifade eder. Yine bir hadiste şöyle buyrulmuştur: “Kime reyhân ikrâm edilirse onu geri çevirmesin. Zira reyhân, taşıması kolay, kokusu güzeldir.”[6] Hadis ile kasdedilen de güzel koku ikrâmının reddedilmemesidir. İlim adamlarımız güzel koku ikrâmını reddetmenin mekruh olduğunu söylemişlerdir.[7] Rabbimizin Bir Nimeti: Gül Gülden bahseden tek âyetimizde ise şöyle buyrulur: “Gök yarılıp da, gül gibi kızardığı, yağ gibi eridiği zaman haliniz nice olur? Öyleyken, Rabb’inizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”[8] Gül, çok eski zamanlardan beri kullanılan bitkilerden biridir. Süslemede, bayram kutlamalarında, misafir ağırlama ve uğurlamalarında kullanılan… Güzel kokusu, güzel görüntüsü ve güzel tadından istifade edilen bir nimettir. Gül, yağıyla, suyuyla, reçeliyle insanlığın hizmetinde olan bir ikrâmdır. Kırmızı, sarı, beyaz, mor elvan elvan renkleri ve çeşit çeşit görüntüsüyle gözü, gönlü ve rûhu ısıtan ve ışıtan pırıltıdır. Ediplere, şairlere, sanatkârlara ilham kaynağı olan, şâh eserlere açılan, onlara hayat veren iksirdir. “Gülünü seven dikenine katlanır.”, “Açılan solar, gülen ağlar.”, “Çalıda gül bitmez, câhile söz yetmez.” gibi pek çok atasözüne, darb-ı mesele konu olan çiçektir. Kültürümüzde lâle Yüce Allah’a, gül Muhammed (s.a.v.)’e açılır ve onu hatırlatır. Kur’ân’da ‘verde’ kelimesiyle bir yerde geçer gül. Bu âyette gül, kıpkızıl rengiyle bir kıyâmet sahnesine konu olur: “Gök yarılıp da, gül gibi kızardığı zaman…” “Verde” kelimesi, renkten renge giren atlar için de kullanılır. Baharda sarı, kışın başlarında kırmızıya çalan, kışın ortalarında ise gri rengi alan atlara denir. Dolayısıyla bu ifade bir eriyik haline renkten renge giren gökyüzünün halini anlatmaktadır.[9] Rahmân Suresi, ‘Arûsu’l-Kur’ân/Kur’ân’ın gelini’ diye bilinir. Bu âyet de o gelinin tacını süsler âdetâ. Yıldızları, güneşi, ayı ve gezegenleriyle bir yağ gibi eriyik haline gelerek kızaran semânın halini anlatır gül. Kıyâmet sahneleri için eşsiz bir misal, muhteşem bir tablo: “Gök yarılıp da, gül gibi kızardığı, yağ gibi eridiği zaman…” Kıyâmetin dehşetli sahnesini, en güzel şekilde anlatan eşsiz bir teşbih. Konuyla ilgili pek çok tasvirden ikisi şöyledir: “Gök yarıldığı zaman… Yıldızlar dağılıp döküldüğü zaman… Denizler kaynaştığı zaman… Kabirlerin içi dışa çıktığı zaman… İnsanoğlu, ne yaptığını ve ne yapmadığını görür.”[10] “Güneş durulup ışığı kalmadığı zaman… Yıldızlar düşüp, söndüğü zaman…”[11] Yarılıp, parçalanan, dürülen, atılıp saçılan gökyüzünün kızarmış bir güle benzetilmesi; Yüce Yaratıcı’nın her söylediğini ve her eylediğini güzel görmenin bir sonucudur. Zira kıyâmetin kopması, görünen âlemin kurulu düzeninin bozulup son bulması olsa da aslında, öteki âlemde salt adaletin kurulması demektir. Zira kıyâmet sonrası âhiret âleminde küfür, inkâr, nifâk, fesat ve zulüm gibi kötülükler olmayacaktır. O âlemde iyi kötü herkes hak ettiğini eksiksiz görecek, lâyık olduğu yere konulacaktır. Bu fânî dünya için kıyâmetler koparken öteki âleme güller açılacaktır. Gül ve reyhân, görüntüsü, kokusu, tadı, şifâ verici özellik ve güzellikleriyle iki dünyanın iki güzel nimetidir. Önemli olan bu nimetleri fark edebilmek ve onların sahibine layığıyla şükredebilmektir. Yine önemli olan, hayatı bu iki güzel nimet gibi her bakımdan güzelleştirebilmek ve âhiret hayatındaki güzellikleri hak edebilmektir. [1] 55/Rahmân, 11-13. [2] 56/Vâkıa 88-89. [3] Bkz. Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili. [4] Râzî, Mefâtihu’l-Gayb. [5] Buhârî, Tirmizî, Ahmed b. Hanbel. [6] Müslim, Ebû Dâvûd, Teraccül 13; Tirmizî, Edeb 37; Nesâî, Zînet 74; Ahmed b. Hanbel. [7] Nevevî, el-Minhâc. [8] 55/Rahmân, 37-38. [9] Kurtubî, el-Câmi’ [10] 82/İnfitâr, 1-5. [11] 81/Tekvîr, 1-2.
Ali AKPINAR
YazarGönül dünyası, insanı şekillendiren merkezdir. İnsanın iyi-güzel olması öncelikle gönlünün iyi-güzel olmasıyla mümkündür. Aynı şekilde bugün özlemini çektiğimiz toplumsal birlik ve beraberliğin gerçek...
Yazar: Ali AKPINAR
Yüce Allah’ın son kitabı Kur’ân-ı Kerim, bütün zamanlara ve bütün coğrafyalara gelmiş bir kitaptır. O’nun son peygamberi Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in 23 yıllık emeğinin sonlarına doğru gerçekleştir...
Yazar: Ali AKPINAR
Kur’ân-ı Kerim, bütün insanlığa hayat düsturu olarak gelmiş, Yüce Allah’ın son evrensel mesajıdır. O’nun Peygamberi de bütün insanlığa gelmiş son evrensel elçidir. Bu konu, âyetlerde şöyle ifade edili...
Yazar: Ali AKPINAR
Endülüs, Medine-Şam merkezli kutlu İslâm Devleti’nin Akdeniz kıyılarından Batı Avrupa’nın içlerine kadar uzanan ve orada yeniden filizlenen şubesi. Sekiz asır (92-) Avrupa’yı aydınlatan İslâm medeniye...
Yazar: Ali AKPINAR