GÜNÜMÜZÜN HASTALIĞI: GÜVEN BUNALIMI
Müslümanlar olarak en çok önem vermemiz gerekenlerin başında güven duygusu olması gerekirken, ne yazık ki bu duygu bugün anlamını yitirmiş durumda. Hayatımızın her döneminde en çok ihtiyacımız olan bu hasleti kaybetmenin acısını çekiyoruz. Güven; itimat, korku ve kuşku duymadan inanma, bağlanma ve yaşama demektir. İnsan ve canlılar için hava, su ve oksijen ne ifade ediyorsa toplumlar için de güven onu ifade eder, yani olmazsa olmaz bir konumdadır. Güven kaybolmaya yüz tutarsa, toplumsal çözülme başlamış demektir. Bugün dünyamızda yaygın bir güven sorunu, daha doğrusu güven kaybı ve bunalımı olduğu açıktır. Güvenin yapısını oluşturan sevgi, saygı, nezaket, dürüstlük, emanete riayet, sözünde durma, ahde vefa, adalet, paylaşım gibi kavramlar, nerede ise kaybedilmiş kavramlar haline dönüşmüştür. Güveni sağlamaya yönelik olarak geliştirilen güvenlik teknolojilerinin ve uygulanan güvenlik tedbirlerinin her geçen gün artması ve yaygınlaşması "kaybedilmiş değerler" kavramının en belirgin delili olmaktan öte bir anlam taşımamaktadır. İslâm ümmetinin maruz kaldığı bu güven kaybını önleyebilmek için yeniden bir güven toplumu oluşturmaya, bir güven dünyası inşa etmeye ihtiyaç bulunmakta ve bu konudaki sorumluluk, tüm sorumlulukların önünde yer almaktadır. Çünkü güven, bir toplumun sahip olabileceği en değerli sosyal sermayedir. Bugün için kamu düzeni ve güvenliği sağlanmadan ülkede ve ümmette maddî manevî hiçbir kalkınmanın, ekonomik ve sosyal hiçbir faaliyetin yeterince yapılamayacağı ve sağlıklı hiçbir gelişmenin sağlanamayacağı açıktır. Toplumda kaybolan güven duygusu ya da giderek derinleşen güven bunalımı, insanları garanti, güvence ve sigorta aramaya yönlendirmektedir. Bu tür tedbirler, çoğu kişide inanç değerlerine ve daha ötede Allah’a güven duygusunda zayıflamaya yol açmaktadır. Böylesi bir durum, mü'min için en güçlü güven kaynağı olan imanın da derin, ciddi ve kaygı verici şekilde çürümesi demektir. Ümmet bünyesinde, ucu inanç değerlerine kadar uzanan güven kaybı, ciddiyetle üzerinde durulması ve düzeltilmesi gerekli meselelerin en başında yer almaktadır. İslâm’ın ortaya çıkışıyla birlikte, önce Arap Yarımadası’nda daha sonra İslâm’ı benimsemiş her toplumun ve devletin bulunduğu yerde güven olgusu yayılma göstermiştir. Bir zamanlar iş yerlerinin kepenkleri açık şekilde cuma namazı kılmaya giden insanların bulunduğunu hepimiz biliriz. Şimdilerde o insanların yerini, iş yerini değişik güvenlik araç-gereçleri ile güvenlik altına almayı zorunlu sayan insanlar almış bulunmaktadır. Güvenilir olmak, sevilmekten daha önemlidir. Güvenilir yani "emin insan" olmak, aslında sevilmekten daha önemli, daha hayatidir. Birileri birilerini sevmeyebilir, ama güvenmelidir. Herkes herkesi sevmek zorunda değildir. Fakat herkes, özelde din kardeşlerine genelde birlikte yaşadığı kimselere güven duymalıdır. Kimi zaman halk arasında, "Ben şu kişiyi hiç sevmem; ama Allah var, adam emin, güvenilir bir insandır, emanete ihanet etmez." denilir. Öte yandan, kural olarak mü'min; emin kişidir, güvenilir kişidir; çünkü güven, iman kaynaklı bir kavramdır. Nitekim bir hadis-i şerifte "Güvenilirliği olmayan kimsede iman yoktur."[1] buyurulmuştur. Güvenilir olmak, en büyük erdem ve güçtür. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), peygamber olmadan önce de sonra da, kendisini sevenlerce de sevmeyenlerce de içinde yaşadığı toplumda "El-Emin/Güvenilir Muhammed" diye bilinmekteydi. Onun emin kişiliği, peygamberliğini ilan ettikten sonra, müşriklere karşı kendisinin en güçlü, müşriklerin ise ona karşı en zayıf noktasını teşkil etmiştir. Güven, en temel sosyal ihtiyaçtır. Güven kaybının temelinde; adalet, eşitlik, özgürlük ve dürüstlük gibi temel erdemlerin göz ardı edilmesi, ahlâkî değerlerin yozlaşması yatar. Toplumda başlayan güven sorunu zamanla daha büyük sorunlara yol açıp toplum içindeki farklı gruplar arasında çatışma riskini doğurur. Böylesi bir sürüklenişi ya da toplumsal savrulmayı önleyebilmek için, toplumu oluşturan bireylerde güven duygusunun geliştirilmesi gerekir. Maverdi, "Edebü’d-Dünya ve’d-Din" adlı meşhur eserinde, dünya hayatının dirlik-düzeni yani güvenli bir toplum hayatı için altı temel kuralın bulunması gerektiğine işaret eder: Bütün esaslarıyla yaşanılan din/dinün mütteba’, güçlü yönetici/sultanun kâhir, herkesi kucaklayan adalet/adlün şâmil, genel güven/emnü’l-âmm, verimli/bereketli yurt/devamlı gelir/hısbu dâr, sürükleyici ülkü/emelün fesîh.[2] Bunları şöyle ifade etmek de mümkün gözükmektedir: Güçlü ve adaletli bir yönetim sistemi, aile bağları sağlam bir sosyal yapı, gelenek-göreneklerine bağlı bir toplum, dinini ve kültürünü her çağa taşıma ülküsüne sahip bireyler ve nesiller. Gerçekten, günümüzde, aile değerleri zayıf, gelenek ve göreneklerinden habersiz, dinî yaşantıları zayıflamış nesiller gerçeğiyle karşı karşıya bulunmaktayız. Her geçen gün bu şekilde gücünü tüketen bir toplumun güven içinde olması beklenemez. Her gün haberlere yeni bir yolsuzluk, sahtekârlık konusu gelmekte ve bu durum, insanların birbirlerine olan güvenini derinden etkilemektedir. Bugün güven duygusu değil güvenlik olgusu üzerine kurulu toplumlar paylaşılmaktadır. Güvenlik toplumu olmak güven toplumu olmaktan daha kolay olduğu için yönetimler ve yöneticiler, güvenlik toplumu oluşturmayı tercih etmektedir. Böylece toplumlarda güven kaybının önüne geçileceği sanılmaktadır. Oysa yapılan şey, güven duygusu kaybolmuş güvenlik toplumları oluşturmaktan ibarettir. Çünkü güvenlik tedbirlerinin sonu gelmemektedir. Her tedbir, yeni güvensizlik kapılarını aralamaktadır. Herkes evinin giriş kapısında kaç adet güvenlik tedbiri bulunduğunu düşünürse, ne demek istediğimiz kolaylıkla anlaşılmış olacaktır. [1] Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 210. [2] Edebü’d-Dünya Ve’d-Din, Kahire 1978, s. 135.
Sümeyye Büşra YILDIZ
YazarGünümüzde en çok değerini kaybeden konulardan biridir mahremiyet. Toplumu ifsat eden, zihinleri bulandıran, hayatı zehir eden davranışların başında mahremiyete uyulmaması gelmektedir. Aile mahremiyeti...
Yazar: Sümeyye Büşra YILDIZ
İnsanlık adına gününüz kutlu olsun efendim. Öğretmenler Günü kutlanmaya en layık kişi sizsiniz şüphesiz. Bütün insanlık, sizin rahle-i tedrisinizden geçti kuşkusuz ey ulular ulusu... Haddime düşmüşse;...
Yazar: A. Tuba BÂKİLER SÜTDEDE
Allahu Teâlâ’nın insanlara verdiği her şey emanettir. İnsanın canı, bedeni, tasarruf ettiği malları, yiyip içtiği her şey Allah’ın bir lütfudur. Allah’ın diğer mahlûkattan farklı olarak insanlara verd...
Yazar: Sümeyye Büşra YILDIZ
Yüce Rabb’imiz, hayvanlarla ilgili olarak En’âm Sûresi 38. ayet-i kerimede şöyle buyurur: “Yeryüzünde yürüyen hayvanlardan ve gökyüzünde iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi sizin gibi birer to...
Yazar: Sümeyye Büşra YILDIZ