GÜLİSTANDA TARİHE SEYAHATLAR
Son devrin gönül insanlarından Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi, kalbinin terennümlerini Dîvân’ında dile getirmiştir. O, bu duygularını şiirin büyüleyici gücüyle sonraki kuşaklara aktarmıştır. Onun şiirlerinde Kur’ân ayetleri yanında tasavvufî neşvenin zengin yansımaları vardır. Elbette onları anlayabilmek için önce İslâmî kültüre sahip olmak, ardından da o veciz söylemler üzerinde derinlemesine düşünceye dalmak gerekir. Bir gülistan misali Dîvân’ın yanından yüzeysel geçmek yeterli değildir. O gül bahçesinden etrafa yayılan gül kokularını alabilmek için gülistana girmek ve oraya şilteyi sermek gerekir. Dinî kavramları fehmetmenin yanında, Arapça ve Farsça deyimleri bilmek lazımdır.
Dîvân’da Kur’ân kıssalarına da sıkça telmih edilmiştir. Bu işaretleri anlayabilmek için kıssaları bilmek gerekir. Birkaç örnek vermek gerekirse;
Hz. Âdem Kıssası
İnsana, değerini anlatırken Yüce Yaratıcı’nın “
Ellerimle yarattım.”1, “Canımdan can kattım.”
2 buyurduğu ilk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem’in yaratılışına işaret eder. Buna göre insan Âdemoğlu olduğunun farkında olmalı ve ona layık evlat olmaya gayret etmelidir:
Sendedir Âdem demisin Âdem’in
Mazharısın sırr-ı “nefahtü” demin3
Secde kıldınsa cemâl-i Âdem’e
Mahrem oldun her kemâl-i Âdem’e
Düşme beyhûde hayal-i Âdem’e4
Yüce Allah’ın emirlerini tam bir teslimiyetle yerine getirmenin, hak ehlinin halini tan etmeden kabul etmenin gereğini anlatırken surete takılıp kalmamanın gereğine dikkat çeker. Zira İblîs, Âdem’e secde emrinde şekle takılmış ve secdeden kaçınmış; melekler ise secde emrini Yüce Allah’ın emri olarak görüp hemen secdeye varmışlardır. Sonuçta kazanan melekler, kaybeden ise İblîs olmuştur:
Sücûd et Âdem’e tarh-ı suver kıl anda şekk etme
Ki vech-i Hakk’ın Âdem pertev-i aks-i cemâlidir5
Hz. Yakub, Hz. Yusuf Kıssası
Aşk yalnızlığının verdiği keder evinde dünya güzeli Yusuf gibi bir başına kaldığını şöyle anlatır:
Ey zülf-i perî şive-i reftâr ile bir şeb
Varımı alıp hep
Koydun beni beytü’l-hazen-i firkate tenhâ
Ey Yusuf-ı zîbâ6
Mısır-ı vücûdumun Yusuf’u sensin
Ey Yusuf-ı Kenân-ı Mısr-ı vücûdum7
Âlemi bendeliğe Yusuf-ı hüsnün kul eder
Ber-i Hulûsî değil vech-i temaşa yalnız8
Hakk’a dost olmak için Yusuf gibi çilelerle pişmek gerektiğini şöyle ifade eder:
Hak inayetini gör kim Yusuf’u yâr eylemiş
Cümleten vâreste olmuş kıldığın hâcet sana9
Sabredilirse çilelerin bir gün sona ereceğini, ayrılıkların bitip vuslatın gerçekleşeceğini anlatırken şunları söyler:
Çık artık Beytü’l-Hazen’den Ya’kûb
Gör ki Yusuf-ı Kenan’ın âmed10
Sabırla zaferi hak edenlere müjdelerin geleceğini Yusuf kıssasına işaretle şöyle terennüm eder:
Oturtub ey gönül tahta o Yûsuf meh-likâyı çün
Erişdirsin hemen Ya’kûb-ı zâra bir haber peydâ11
Hz. Mûsâ Kıssası
İlim irfan adamı olmanın kuru bir dava ve iddiadan ibaret olmadığını anlatırken şunları söyler:
Kamudan söylenir “İnnî ene’r-Rahman” şecer âsâ
Velâkin her kul ol Tûr-ı Tecellî’de Kelîm olmaz12
Hz. İsa Kıssası
Manen dirilerden olabilmek için gönüllerin Hz. İsa’nın Allah’ın izniyle ölülere hayat veren nefesine açık olması gerektiğini şöyle ifade eder:
Şol şehd-leb ile gele güftâra açıp fem
Zâil ola her gam
Cân bahş ede mevtâlara mânend-i Îsâ
Enfâs-ı Mesîhâ13
Hz. Lokmân Kıssası
Dostun nazarının her derde deva oluşunu anlatırken, ölümden başka tüm dertlere dermân olan Lokman Hekim’i hatırlatarak şöyle der:
Ey ne dermânsın ki her derde senin nigâhındır şifâ
Ey ne Lokman’sın ki her câna senin cevrin safâ14
Hz. Hızır Kıssası
Yüce Rabbimizin izniyle Hz. İsa’ya ölüleri diriltme, Hz. Hızır’a da bastığı ölü arzı yeşertme imkânı lütfedilmiştir. Allah’ı anmakla aşk kadehinin bir damlasını içen âşıkların hayat bulacağını söylerken şair, beyitlerinde her iki Hak dostunun bu mucizesine işaret ederek şunları söyler:
Katresin nûş eden anın ebedî zevke erip
Şol hayata erişir Hızr u Mesîhâ mânend15
Her demde lebin çeşmesi bin Hızır eder ihyâ
Dil-ber lebi enfâs-ı Mesîhâ nazarındır16
Hz. Muhammed Kıssası
O’nun Dîvân’ında Peygamberimiz’le ilgili beyitleri de mevcuttur. Onlardan ikisi ile iktifa edelim. Bunlardan ilki hastalığında Efendimize yazdığı na’tinin ilk beyitidir:
Dürr-i şehvâr-ı risalettir Muhammed Mustafa
Tâc-ı levlâk-i hilâfettir Muhammed Mustafa17
Şu beytiyle de kendisinin Hz. Peygamber (s.a.v.)’in soyundan gelmiş bir aciz kul olduğunu ifade eder:
Ahmedimdûnumvelî her madenin men kânıyım
Çünkü sulbüm bilmiş ol kim Ahmed-i Muhtar’a bend18
Tüm peygamberlere ve onların izinde giden güzel insanlara selam olsun!
Dipnot
* Prof. Dr. Ali AKPINAR
1. 38 Sâd 75.
2. 15 Hıcr 29.
3. Ateş, Es-Seyyid Osman Hulûsi, Dîvân-ı Hulûsî-i Dârendevî, (Haz. Prof. Dr. Mehmet Akkuş-Prof. Dr. Ali Yılmaz), Nasihat Yayınları, İstanbul, 2006, s, 157/228-1-7.
4. Dîvân,s, 157/228-5.
5. Dîvân,s, 56/71-5.
6. Dîvân,s, 3/2-1.
7. Dîvân,s, 212/313-1.
8. Dîvân,s, 112/165-6.
9. Dîvân,s, 17/22-4.
10. Dîvân,s, 38/44-3.
11. Dîvân,s, 2/1-6.
12. Dîvân,s, 99/141-6.
13. Dîvân,s, 12/15-3.
14. Dîvân,s, 13/18-1.
15. Dîvân,s, 39/45-2.
16. Dîvân,s, 55/70-2.
17. Dîvân,s, 306/465-1.
18. Dîvân,s, 38/43-6.