GÖZLERİN AĞIR SINAVI
- Hadis
"Benden sonra erkeklere, kadınlardan daha tehlikeli bir imtihan bırakmadım."[1]
Somuncu Baba Diyor ki:
“Nefsini nikâhla koru ki şehevî fitnelerden kurtulasın. Kalbini de murâkabe ile koru ki, tecelliyât gerçekleştiğinde söz konusu olan gizli şirkten korunasın.”
Hadisin Yorumu
Yüce dinimiz İslâm’ın bizlere yönelik bütün emir ve yasakları hayatın mutluluğu ve âhiretin kazanılması içindir. Her şey bizim için belirlenmiştir. Bu sebeple Allah’ın emirleri arasında bir ayrıma gidilemez. Bunlardan bir kısmını yerine getirerek, geri kalanları da ihmal ederek, “Onu yaparım ama bunu yapmam.” diyerek saâdet yakalanmaz, ayrıca muteber bir kul da olunmaz. Çünkü emir ve yasakların sahibi Allah’tır. Bunları bizleri düşünerek, bizim iyiliğimizi murâd ederek koymuştur. Allah’ın bunlardan -hâşâ- bir menfaati olmadığı gibi, yapmamamız durumunda zarar edeceği bir durum da söz konusu değildir. Bu sebeple Allah’a isyan ederek, emirlerini çiğneyerek rızâsı kazanılmaz, mutlu da olunmaz.
İslâm bir bütün olarak her şeyiyle dinimiz olduğuna göre emir ve yasaklarının tamamına uymakla mükellefiz. Meselâ namaz, oruç ve diğer ibâdetler nasıl dinin bir parçası ise ahlâkî emirler de aynı şekildedir. Gıybet etmemek, yalan konuşmamak, helâlinden rızık kazanmak gibi emir ve yasakların bir namaz emrinden hiç farkı yoktur. Sonuçta bunu isteyen Rabb’imizdir ve elçisi vasıtasıyla bizlere bildirmiştir. Bu yüzden namaz kılarak, ama aynı zamanda gıybet ederek, yalan söyleyerek, kul hakkı yiyerek, hilekârlık yaparak iyi mü’min olunmaz. Kezâ günümüz Müslümanlarının en büyük imtihanlarından birisi olan harama bakmakla da iyi kul olunmaz. Bu haram belki de bütün zamanların en büyük ve en çetin haramıdır. Yaşlı ve genç demeden herkesi nüfûz alanına almıştır. Hatta zamanımız Müslümanının sınavının merkezinde gözü vardır.
Zamanımız Müslümanının Zor Sınavı
İşimizin gerçekten zor olduğunun hepimiz farkındayız. Çünkü günümüzde İslâm’ı yaşamak önceki dönemlere göre belki çok daha fazla zordur. Bunu hiçbirimizin inkâr etmesi mümkün değildir. Önceden insanları harama düşürecek yollar sınırlıydı ve bunlar sadece “insan insana” oluyordu. Hatta klasik dönemlerde karşı cinsler sebebiyle harama düşme az olan bir durumdu. Günümüzde ise durum çok değişti. Teknolojik araçlarla çok daha fazla olumsuz etki söz konusudur. İnternet, televizyon ve gazeteler bu yönden insan ahlâkını bozabilecek pek çok ağır unsur içermektedir. Bunların insan bünyesine verdiği zarar önceki dönemlerle aslâ kıyaslanamaz. Çünkü teknolojinin gelişmediği zamanlarda insanın ahlâkını etkileyecek olumsuzluklar her açıdan belliydi. Günümüzde ise bu etki çeşitli yollarla yirmi dört saat boyunca devam etmekte ve sadece çevrenizden de kaynaklanmamaktadır. Dünyanın bir ucundaki birileri sizin ahlâkınızı bozmak için teknolojinin imkânlarından yararlanmakta, evinizin içine kadar girmekte, televizyon ve internet ile imanınızın gücünü sınamakta ve zayıflatmaya çalışmaktadır. Bunda çok da başarılı olmaktadırlar. Özellikle sosyal medya kanalları ile film platformları gençlerin zihin dünyalarını dumura uğratmaktadır. Onları haramın içine çekmekte ve haram işlemeye teşvik etmektedir. Öyle ki, çok küçük yaştaki evlatlarımız bile cinsellik konularıyla etkilenmekte, zihinleri sâfiyeti kaybetmektedir.
Bu tehlike yanında, özellikle sâhil şeritlerinde yaşayanların kendilerini korumaları çok daha zordur. Dağda evliyâlık yapmak ne kadar kolaysa,sâhil şeritlerinde insanın dinini koruması bir o kadar zordur. Her tarafınızın türlü türlü haramlarla çevrili olduğu ve İslâm’ı teneffüs etmenizin neredeyse imkânsızlaştığı bir coğrafyada İslâm’ı yaşamak gerçekten de meşakkatlidir. Sâhil boylarında hayat sürmek durumunda olanlar, yazları büyük sıkıntı çektiklerinden, bu satırlarda anlatılmak istenileni çok daha iyi anlayacaklardır. Bu zorluk insanın kendisi için olduğu kadar ailesi için de musîbettir. Genç kızı ile oğluna böylesi bir atmosferde dinî bilinci kazandırma çabasında olanlara Allah yardım etsin.
Dertlenip Durmanın Faydası Yok
Günümüz Müslümanlarının en büyük yanlışlarından birisi de suçu bir yerlere atmak ve kendi görevlerini ihmal edip mâzeret üreterek sürekli sorumlu aramalarıdır. Nitekim pek çoğumuz mâneviyat dünyamızı etkileyen olumsuz görüntüler sebebiyle bizim dışımızdaki dünyayı suçlar; “Efendim, her taraf haram dolu, sağdaki harama bakmamak için gözümüzü sola çevirdiğimizde orada da haram var. Çaresiziz.” der. Rabb’imiz elbette bizlerin çektiği sıkıntıyı bilmektedir. Ancak böylesi mâzeretlerin arkasına saklanarak kendimizi salmış durumda mıyız, bunu bir düşünelim. Yoksa mücâdele etmeye, nefsimize hâkim olmaya güçlü bir şekilde çabalıyor muyuz? Sanıyorum burada hepimizin sorunu var. Oysa kulluk dünyamız zayıfladıkça dış dünyanın üzerimizdeki baskısı ve bizi değerlerimizden uzaklaştırması kolaylaşır. Bunun farkında olmalıyız. Unutmayalım ki, hepimiz hayatımızdan ve kulluğumuzdan sorumluyuz. Ve bu hayatın sonunda bir hesap var.
Suçlu Aramak Çözüm Değil
Esasında çevremizi kuşatan kötülüklerin suçunu birilerine yıkmak çok kolaydır. Ancak bunu yaptığımızda neyin değiştiğini veya neyin düzeldiğini düşünmemiz icap eder. Biz interneti, televizyonu, film kanallarını veya gazeteleri suçladığımızda herhangi bir şey değişiyor mu? Elbette değişmiyor. Üzerimize doğru gelen sel akmaya devam ediyor. O halde suçlamak çözüm olmuyor demektir. Bilakis zararı bize dönmektedir. Bizleri ye’se götürdüğünden direncimiz bile kırılabilmektedir.
Haramları Kanıksamak
İnsanın hayatını şekillerinden İslâm ahlâkı olmadığı zaman, haramlar zamanla kanıksanır ve normal olarak görülmeye başlanır. Şöyle düşünün: Bizim ahlâk kitaplarını okuduğumuz zaman neye bakmanın ve neyi dinlemenin haram olduğu bellidir. Ancak televizyonun karşısında otura otura, gazetelere ve internete baka-baka, filmleri seyrede-seyrede haramlar gözümüzde yumuşamaya başlar. Zamanla öyle olur ki, haram olduğunu bilmemize rağmen haram değilmiş gibi bakmaya ve dinlemeye başlarız. Meselâ televizyon seyrederken gözümüzün önüne gelen bazı görüntülerden yüzümüzü çevirmeyi bile düşünmeyiz. Komikse kahkahayla seyrederiz. Bu durum sadece televizyon veya gazete karşısında kendisini göstermez. Evin dışına çıktığımızda da durum pek farklı değildir. Gözlerimizi haramdan kaçırmayı âdetâ unutmuş durumdayız. Günlük hayatımız neredeyse haramlarla yoğrulur hale gelmiştir.
Kalbin Kirlenmesi
Bütün olup biten kalbin körelmesidir. Zira işlenen haramlar kalbi yavaş yavaş karartır. İnsanın sâfiyetini alıp götürür. Mü’min işlediği her günaha paralel olarak Allah’ı anarak, ibâdete yoğunlaşarak kalbini tekrar parlatmaya çalışmazsa kalbi zamanla kapkara kesilir. Bu yüzdendir ki Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır
: “Kul bir günah işlediğinde, kalbinde siyah bir nokta belirir. Eğer o günahından tevbe edip uzaklaşırsa kalbi arınır. Tevbe etmeyip günah işlemeye devam ederse, o siyah nokta artar ve nihâyet kalbin her tarafını kaplar.”[2]
Hz. Peygamber (s.a.v.) başka bir hadislerinde de tevbeye, kalbi arı tutmaya teşvik ederek şöyle buyurmaktadırlar:
"Bir kul bir günah işler ve ‘Ey Allah'ım günahımı bağışla.’ der. Allahu Teâlâ, ‘Kulum günah işledi, günahını bağışlayan ve ondan dolayı hesâba çeken bir Rabb’inin olduğunu da bildi.’ diye buyurur. Sonra adam yine döner, bir günah daha işler. Bunun üzerine de, ‘Ey Rabb’im, günahımı bağışla.’ der. Allahu Tebâreke ve Teâlâ, ‘Kulum bir günah işledi ve de günahı bağışlayan ve ondan dolayı hesâba çeken bir Rabb’inin bulunduğunu bildi.’ diye buyurur. Kul sonra yine döner ve bir günah daha işler. Bunun ardından da, ‘Ey Rabb’im, günahımı bağışla.’ der. Allahu Tebâreke ve Teâlâ, ‘Kulum bir günah işledi, aynı zamanda günahını bağışlayan ve günahtan dolayı hesâba çeken bir Rabb’inin olduğunu da bildi. (Bundan sonra günaha düşmeden) istediğini yap, seni bağışladım.’ diye buyurur."[3]
Sınavı En Ağır Organlarımız: Gözler
Allahu Teâlâ kitabında buyuruyor:
“Ey Rasûl’üm! Mü’minlere söyle, harama bakmasınlar ve avret yerlerini haramlardan korusunlar! İmanı olan kadınlara da söyle, harama bakmasınlar ve avret yerlerini haramdan korusunlar!”[4] Dolayısıyla işin başı insanın gözlerine hâkim olmasıdır. Özellikle sıcak yaz günlerinde insanın sınavının daha ağır olduğu düşünülecek olursa, bu âyet çok şey ifade etmiş olmaktadır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) isteyerek olmayan ilk bakışın affedildiğini, ancak sonrakinden sorumlu olunduğunu belirtmektedir:
"Ya Ali, ilk bakıştan sonra ikinci kez bakma. İlk bakış bağışlanabilir, ama ikincisi değil."[5] Hz. Peygamber (s.a.v.) diğer hadislerinde de şöyle sakındırmaktadırlar:
“Gözlerin zinâsı bakmak, kulakların zinâsı dinlemek, dilin zinâsı konuşmak, elin zinâsı tutmak, ayağın zinâsı da yürümektir.”[6]"Bakış şeytanın zehirli oklarından biridir. Kim Allah korkusuyla onu terk ederse, tadını kalbinde duyacağı bir imanla mükâfatlandırılır."[7]"Bir Müslüman tesâdüfen bir kadının güzelliğine bakar ve sonra gözlerini çevirirse, Allah ona ibâdet nimeti verir ve bu nimeti ona tatlandırır."[8]Hulûsi Efendide sevdiğinden başkasına bakan göze göz, yârsız söze söz demez. Ağyara ilişen gözü gören gözden saymaz. Bunu sevgisizliğin nişânesi kabul eder:
Sözlerin ağyârı derse söz mü yâ
Gözlerin ağyârı görse göz mü yâ
Özde gayr olsa hayâlin öz mü yâ
Yârın ile yâr olup bî-gam yürü
Derdine düş ol anın her dem yürü
İhmal Ettiğimiz Bir Husus
Ekonomik şartların zorlaşması ve eğitimin öneminin artmasına paralel olarak gençlerimizi erken evlendiremiyoruz. Lakin sonucun ne olduğunu da hep birlikte görüyoruz. Bu yüzden mümkün olan en kısa sürede baş göz etmek yavrularımızı korumak adına zorunluluk arz etmektedir. Kendimiz için de ibâdet dünyamızı daha fazla nâfile ibâdet ve tesbîhatla bezememiz gerekmektedir.
[1] Buhârî, 5096.
[2]İbn Mâce, 4234.
[3]Müslim, 4953.
[4] 24/Nûr, 30.
[5]Tirmizi, 1837.
[6]Müslim, 6754.
[7]Taberânî, 10362.
[8]Müsned, 21247.