GÖNÜLDEKİ TECELLÎ
Osman Hulûsî Efendi (ks):
“Gözüm gün yüz ile rûşen özüm hicre leb-â-lebdir
Elimde bâde-i gül-gûn dilimde zikr-i gabgabdır”
beytiyle başlayan gazelinde Allah Teâlâ'nın kâinattaki tezâhüründen ve kulunun gönlündeki tecellîsinden bahsetmektedir. Cenâb-ı Hakk'ın kuluna verdiği sayısız nimetleri ve her yerde¸ her zaman hâzır ve nâzır olduğu hâlde kulun gaflet içinde olup¸ yâr-ı hakîkîsi olan Rabb'ini yeterince tanıyamamasından söz etmektedir. Şiirdeki anlatımda da görüleceği üzere tasavvuf edebiyatımızda mecâzî anlatımlar¸ dünyevî aşk ile ilâhî aşk anl
Osman Hulûsî Efendi (ks):
“Gözüm gün yüz ile rûşen özüm hicre leb-â-lebdir
Elimde bâde-i gül-gûn dilimde zikr-i gabgabdır”
beytiyle başlayan gazelinde Allah Teâlâ'nın kâinattaki tezâhüründen ve kulunun gönlündeki tecellîsinden bahsetmektedir. Cenâb-ı Hakk'ın kuluna verdiği sayısız nimetleri ve her yerde¸ her zaman hâzır ve nâzır olduğu hâlde kulun gaflet içinde olup¸ yâr-ı hakîkîsi olan Rabb'ini yeterince tanıyamamasından söz etmektedir. Şiirdeki anlatımda da görüleceği üzere tasavvuf edebiyatımızda mecâzî anlatımlar¸ dünyevî aşk ile ilâhî aşk anlatımlarında aynı kelime ve tabirler kullanılmaktadır. Hulûsî Efendi'nin de bu geleneğe uyduğunu Prof. Dr. Mustafa Tahralı onun divânını değerlendirirken şöyle belirtmektedir:
"Tekke şiirinde "ilâhî aşk" anlatılırken bir yandan "mecâzî aşk"ın¸ yani erkek-kadın arasındaki sevginin ifadesi olan isimler ve kelimeler kullanılmış¸ diğer taraftan bu aşkın verdiği mestlik dile getirilmek için "şarap¸ kadeh¸ sâkî" gibi umûmî şiir dilinin kelimelerine de geniş bir yer verilmiştir."
"Aşkı dile getiren böyle birkaç manada anlaşılabilmesi¸ bir taraftan eski şiir dilimizde "sevgili" karşılığında kullanılan " habîb¸ mahbûb¸ dost¸ yâr¸ sultan¸ şâh¸ pâdişâh ve efendi" gibi kelimelerin hem mecâzî sevgide¸ hem de Allah¸ Rasûlullah ve mürşid muhabbetinde kullanılmasından¸ diğer taraftan da tasavvuf ehlinin tevhid anlayışından ileri gelmektedir diyebiliriz."1
Bu sayıda ele alacağımız gazel aruz vezninde olup Mefâîlün/ Mefâîlün/ Mefâîlün/ Mefâîlün kalıbıyla yazılmıştır. Bu genel esaslar çerçevesinde gazelin manası bugünkü ifâdelerle şöyle olabilir:
1. Gözüm gün yüz ile rûşen özüm hicre leb-â-lebdir
Elimde bâde-i gül-gûn dilimde zikr-i gabgabdır
2. Beni vaslıyla yek-dem kıldı yârim bilmedim aslâ
Dönen devrân ne devrândır geçen şebler nice şebdir
3. Varıp ders-i sebak kıldım okutdu hatt-ı hâl ü zülf
Bu hâce nice bir hâce o mekteb nice mektebdir
4. Kapısında durup yârin visâlin istedim dedi
Bu tâlip nice bir tâlip o matlab nice matlabdır
5. Buyurmuştur kitâbında " ve nahnu akrabu ileyh"
Bu gurber nice bir gurbet o akreb nice akrebdir
6. Nice kez deldi tîg-ı çeşmi bağrım bilmedi kimse
Bu sîne nice bir sîne o matkab nice matkabdır
7 Hulûsî nice kez doğdum geleli iş bu ekvâna
Bilinmez nice evlâdım o ebler kim nice ebdir
1. Gözüm¸ Cenâb-ı Hakk'ın kâinâttaki sayısız tezâhürleriyle gün gibi aydınlandığı hâlde¸ gönlümü baştan başa ayrılık kaplamıştır. Elimde gül renkli şarab olduğu hâlde dilim o sevgilinin yüzünü anmaktadır.
2. Sevgilim bir anda bana kavuşunca (gönlüme tecellî edince) dönen bu dünyayı da¸ gelip geçen geceleri de fark edemez oldum.
3. Bana yârin zülfünü ve yüzündeki benleri okuttuğu zaman (tasavvufta ilk dersleri okuttuğu zaman) bu hocanın nasıl bir hoca olduğunu ve bu manevî okulun nasıl bir okul olduğunu bilmedim.
4. Buna rağmen sevgilinin kapısında (Cenâb-ı Hakk'ın dîvânında) durup ona kavuşmak isteyince bana şöyle denildi: Bu nasıl bir tâliptir¸ bunun istediği nedir?
5. Cenâb-ı Hak Kaf Sûresi 16. âyette "Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz ona şah damarından daha yakınız."; Vâkıa Sûresi 56 âyette de "Biz ise ona sizden daha yakınız. Fakat siz göremezsiniz." dediği hâlde Allah Teâlâ’dan ayrı olmak¸ O'nun bize yakın olması nasıl bir şeydir!
6. Bir kudsî hadiste şöyle buyrulmaktadır: "Ben yere göğe sığmam. Fakat hakîkî mü'min kulumun kalbinde tecellî ederim." Bunun için beyitte de sevgilinin ok gibi olan bir nazarı gönlü nasıl delip geçtiğinden bahsedilerek gönüldeki tecellî hatırlatılmakta ancak kimsenin sînedeki bu hâlin keyfiyetini ve o ilâhî matkabın nice olduğunu bilmediğinden söz edilmektedir.
7.Hulûsî Efendi bu beyitte de¸ nice kez böyle ilâhî tecellîlerle âdetâ yeniden doğmuş gibi olduğunu¸ kendisinin ma'nen yeniden dünyaya gelmesini sağlayan ma'na âleminin hocaları¸ manevî baba durumundaki şeyhlerin nasıl zâtlar olduğunu ifâde etmektedir.
* Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
1 "Osman Hulûsî Efendi'nin Divânı'nda Bir Gezinti"¸ Somuncu ve es-Seyyid Osman Hulûsî Efendi Sempozyumu Tebliğleri¸ Ankara 1997¸ s.53-54.
Mehmet AKKUŞ
YazarGazelin Metni : 1. Çalkanır deryâ gibi dil bil ki deryâ andadır Öyle bir deryâdır ol kim dürr-i yektâ andadırGazelin Metni : 1. Çalkanır deryâ gibi dil bil ki deryâ andadır Öyle bir deryâdır...
Yazar: Mehmet AKKUŞ
Sevgi bir imtihandır. İnsan sevdiği kişiye¸ benimsediği fikirlere¸ inandığı değerlere bağlılığından¸ onlara olan muhabbetinden zaman zaman imtihana çekilir. Sevgi bir imtihandır. İnsan sevdiği kişiye¸...
Yazar: Mehmet AKKUŞ
Hakîkî intisap¸ gerçek sevgi¸ birine olan bağlılık sadece ona söylenen sözlerle¸ ona yazılan medhiyelerle olmaz. Sevgi kişinin hâline¸ yaşantısına aksetmelidir.Hakîkî intisap¸ gerçek sevgi¸ birine ola...
Yazar: Mehmet AKKUŞ
Kanûnî’nin küçük oğlu Selim, 28 Mayıs 1524’te İstanbul’da dünyaya geldi. Annesi Hürrem Sultan, saray içinde sözü geçen, etkili bir kadındı. Saray kadınlarına ve hizmetkârlara, Şehzade Selim’in terbiye...
Yazar: İsmail ÇOLAK