GÖNÜL MİSAFİRİ
İnsanların birbirine gönlünü ve evini açarak misafir etmesi veya kardeşlerine ikramda bulunması ve yardım etmesi İslâm’ın en önemli, en genel prensiplerindendir. Kur’an-ı Kerim’de ihtiyaç içinde olsalar bile misafiri kendilerine tercih eden kimselerin Allah tarafından övüldükleri belirtilmiştir. Misafire ikramı öven Haşr Suresi’nin 9. ayeti Hz. Peygamber (s.a.v.)’in isteği üzerine aç bir kimseyi evine götürerek ağırlayan Medineli bir Müslümanın örnek davranışı üzerine inmiştir. Konuyla ilgili hadis-i şerif şöyledir: “Ebû Hureyre’nin rivayetine göre; sıkıntı içinde olan bir adam, Rasûlullah (s.a.v.)’a gelerek: ‘Ya Rasûlallah! Çok açım, bana yiyecek ver!’ dedi. Rasûlullah (s.a.v.) hanımlarına haber göndererek; yanlarında yiyecek bir şey var mı, diye sordurdu. Onlar da: ‘Seni hak üzere gönderen Allah’a yemin olsun ki, yanımızda sudan başka bir şey yok!’ dediler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) adama: ‘Bu gece sana yedirecek bir yiyeceğimiz yok!’ buyurdu. Sonra, sahabilere dönerek: ‘Kim, bu adamı bu gece misafir ederse, Allah ona rahmet eylesin!’ buyurdu. O zaman Ensar’dan bir zat ayağa kalkarak: ‘Onu ben misafir ederim ya Rasûlallah!’ diyerek, adamı evine götürdü. Ailesine: ‘Bu, Rasûlullah (s.a.v.)’ın misafiridir; ona ikram et, evde ne varsa ona getir!’ dedi. Kadın da: ‘Yanımızda sadece, çocukların yiyeceği var!’ dedi. Bunun üzerine adam: ‘Kalk, çocukları biraz oyala ve bir şey yemeden uyut. Sonra kandili yak. Misafir yemeye başlayınca, sen kalkıp ışığı düzeltiyormuş gibi yaparak, onu söndür. Sonra gel otur. Ortadaki yemeği Rasûlullah (s.a.v.)’ın misafiri yiyip doyması için, biz yemek yiyor gibi yapalım, fakat bir şey yemeyelim.’ dedi. Hanım kalktı, çocukları oyalamaya başladı ve çocuklar hiçbir şey yemeden uyudular. Sonra, tirit yemeği yapıp sofraya getirdi. Kandili yaktı. Misafir yemeye başlayınca, kalkıp; ışığı düzeltiyormuş gibi yaparak, kandili söndürdü. Karı-koca sofrada yemek yiyormuş gibi yaptılar fakat hiçbir şey yemediler; kaşığı boş getirip, boş götürdüler. Misafir, onların da yediğini zannederek, karanlıkta ortadaki yemeğin hepsini kendisi yedi ve doydu. Karı-koca aç olarak gecelediler. Sabah olunca misafirle ev sahibi, erkenden Rasûlullah (s.a.v.)’ın yanına, gittiler. Efendimiz (s.a.v.) onları görünce, tebessüm ederek: ‘Allahu Teâlâ, bu gece falan erkekle filan kadının yaptıklarından çok hoşnut oldu.’ buyurdu. Bunun üzerine, Allahu Teâlâ: ‘Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler.’[1] ayet-i kerimesini indirdi.”[2] Hz. Peygamber (s.a.v.) misafire özen gösterip hürmet ederek insanların da misafir ağırlamaya ihtimam göstermelerini istemiştir. Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Allah'a ve ahiret gününe iman eden kimse misafirine ikram etsin. Allah'a ve ahiret gününe iman eden kimse akrabasına iyilik etsin. Allah'a ve ahiret gününe iman eden kimse ya faydalı söz söylesin veya sussun!”[3] Başka bir hadis-i şeriflerinde: “Misafire ikram etmeyende hayır yoktur.”[4] buyurmuşlardır. Bu hadis-i şerifleri bir sohbet meclisinde zikreden H. Hamideddin Ateş Efendi şöyle yorumlamışlardır: “İman sahibi her mü’min misafirine ikram etmelidir. Ahirette kendine verilen malın ve diğer imkânların hesabını kolay verebilmek maksadıyla Allah rızası için paylaşmayı, mü’min kardeşlerin ikram etmeyi severek yapması gerekir. Yakınlarıyla ilişkilerinde kardeşine duygularla davranmalı, iyiliklerde bulunmalıdır. Yine inanan insan ağzından çıkana dikkat etmeli, yararlı bir kelam edip etmediğin kontrol etmelidir. Çoğu zaman susmak konuşmaktan daha faydalıdır. Çünkü sükût kalp huzurunu, kalp huzuru da toplum huzurunu oluşturur. Misafir evin bereketi, gönlümüzün sürurudur. Misafir girmeyen hanede bereket, huzur yoktur, o hanede oturanlar mutsuzdurlar. Allah misafirleri geldiği zaman Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretleri kapıda karşılar, onları evimizin en güzel köşelerinden bir köşe ayırır, yemek yesinler veya yemesinler, mutlaka onlara ikramda bulunur, tüm ihtiyaçlarını karşılar, öylece onları huzurlu bir şekilde yolcu ederdi. Misafir ağırlamak Devlethane’de, bir itina bir gelenek, geçmişten gelen bir coşku ve bir kültür idi. Bizim hanemizde misafirsiz günlerimiz geçmezdi. Misafir olmadığı günlerde komşu ve yoldan geçenler davet edilirdi. Herhalde Efendi Hazretleri’nin misafire verdiği önemin bir göstergesi olsa gerektir. Bu davranış Peygamberî emre mûti olabilmek için onun sünnetine uygun bir davranıştır.” Divân’deki bir beyit şöyledir: Kalb-i uşşâka eğer gelse misâfir dostları Cân olur kurbân o ân içre hemân mihmânına (Âşıkların kalbine dostları eğer misafir olarak gelse. O anda can, misafirine derhal kurban olur.) Ebu Hureyre Hazretleri evladına şöyle bir öğütte bulunur: “Ey oğul! Her ne yaparsan Allah için yap, misafire ikram eyle. Zira bu cennet anahtarıdır.” Şimdi de misafirin bereketi hakkında iki güzel örnek nakledelim: Misafir Rızkı ile Gelir Misafirperver bir sahabi vardır. Hanımı ise her gün kocasının yanında birkaç misafirle gelmesine tahammül edemez ve kocasına: - Sen her gün birkaç misafirle geliyorsun, gelen misafirler, çocuklarımızın rızıklarını yiyorlar, der. Kocası, hanımının bu davranışına aldırış etmez eve gelirken her gün yanında birkaç misafir getirmekte devam eder. Kadın sahabi dayanamayıp, gider durumu Rasûlullah (s.a.v.)'a: “Ya Rasûlallah! Kocam her akşam eve birkaç misafir getiriyor, böylece de kocamın kazandıkları hep misafirlere gidiyor. Bir gün hastalanıverse, açlıktan ölmekten korkarım.” der. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kadının kocasını, huzuruna çağırtır, durumu bir de ondan dinler. Sahabi: “Ben misafirsiz edemem! Soframda misafir olması, bana neş'e ve bereket veriyor.” der. Bu sefer Peygamberimiz (s.a.v.) kadına, bundan sonra fazla değil, bir misafire razı olup olmadığını sorar. Kadın buna da razı olmayarak: - Ben çocuklarımın rızkını başkalarının yemesine rıza gösteremem, der. Adam hiç olmazsa bir misafirde ısrar edince; kadın boşanmaktansa, bir misafire razı olur. Fakat o akşamüzeri beyinin, yine eve iki misafirle geldiğini gördü. Kadın sinirlenmiştir, içi rahat değildir. Yemek hazırlamak için mutfağa girer, üç kişilik yemek hazırlayıp tepsiyi kocasına verir. Biraz sonra da, misafirlerden birinin çıkıp gittiğini görür. Hazırlanan yemeklerden biri yenmemiştir. Kadın kocasına: - Misafirin biri niçin yemek yemeden çıkıp gitti, diye sorar. Adam, ikinci misafirin farkında değildir: - Sen hangi misafirden bahsediyorsun. Ben bir misafirle geldim, o da içerde işte, diye cevap verir. Kadın çok iyi görmüştür. Misafirin birisi yemek yemeden çıkmıştır. Bu münakaşanın içinden çıkamayacaklarını anlayan karı-koca, hemen Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v.)’e müracaata ederler ve durumu anlatırlar. Onları dinleyen Peygamber Efendimiz şöyle buyurur: “Evet! Eve iki misafir gelmişti. Fakat bunlardan birisi hakiki insan değil, insan suretine giren rızıktı. Allah (c.c.) hanımını akıllandırmak için rızkı insan kılığına sokmuştu. Hanımın ise, yine misafirler için bir miktar rızkı gözden çıkarıp hazırladı, ama o rızık, eksilmedi. Şunu iyi bilesiniz ki, her misafir kendi rızkı ile gelir. Ve kimse, kimsenin rızkını yiyemez, eksiltemez. Hatta misafir, bir evin bereketini artırır ve o evin rızkında artma olur.” Tabiî ki kadın, bu hadiseden sonra itiraz edecek durumda değildir. İki Ekmek Eksik Bir gün iki kişi, Râbia-tül Adeviyye'yi ziyarete geldiler. İkisi de açtı. “Yemeği helâldir.” diye içlerinden yemek yemek geçti. O anda kapıya biri gelerek, Allah rızası için bir şeyler istedi. Râbia Hazretleri evde bulunan iki ekmeğini buna verdi. Gelen sevinerek gitti. Bir saat kadar sonra bir kişi kucağında bir yığın ekmekle geldi. Râbia Hazretleri ekmekleri saydı. On sekiz ekmek vardı. Dedi ki: - Ekmekler yirmi olsa gerektir. Hâlbuki ekmeği getiren, ikisini saklamıştı. Çıkarıp iki ekmeği de verdi. Oradakiler hayretle sordular. - Bu ne sırdır? Biz senin ekmeğini yemeye gelmiştik. Önümüze koyacağın ekmekleri kapıya gelene verdin. Ardından ekmek geldi. Eksik olduğunu söyledin. Cevabında şöyle buyurdu: - Siz ikiniz gelince karnınızın aç olduğunu anladım. Önünüze koyacağım o iki ekmeği kapıya gelene verdim. Allahu Teâlâ’dan bu ekmeklerin misafirlerin karnını doyuramayacağını, bunun için bir yerine on vermesini istedim. Çünkü Allahu Teâlâ Kur'an-ı Kerim’de bire on vereceğini bildiriyor.[5] Ben O'nun bu vadine güvendim. İki ekmek yerine yirmi ekmek geleceğini bildiğim için de ekmeklerin noksan olduğunu söyledim. Hulûsi Efendi Hazretlerinin Misafirperverliği Hulûsi Efendi Hazretleri Müftü Vekili olduğu bir sırada ziyaretine gelen aynı zamanda görevli imam olan Mustafa Kaygusuz ile öğle namazını kılmak için Şeyh Hamid-i Veli Camii’ne gelirler. Namaz çıkışında yemek için Mustafa Hoca’yı Osman Hulûsi Efendi eve davet eder. Mustafa Hoca gönlünden; “Efendi Hazretleri yeni benimle müftülükten geldi. Eve misafir olduğunu haber vermedi. Belki yemek hazırlığı olmaz da mahcup olur.” diye düşünür. O hiç bir şey söylemeden, Hulûsi Efendi; “Bizim söylediğimiz şeyde Allah bizi reddetmez.” yukarı çıkalım buyurur. Yukarı çıkılır ki, sofra hazırlanmış ve kurulmuş, bu defa o mahcup olur. Onun sofrası herkese açıktı ve her zaman misafir gelir giderdi. Allah’ın bu kapıya lütfu hâlen aynı şekilde devam etmektedir. Hulûsi Efendi’ye göre; insanlar için bu kapı, yalnızca tarikat kapısı değil, Hak misafiri olarak kabul edilip, yardım, sulh, arabuluculuk temin edecekleri bir kapıdır. Bir kısım insanlar için ise, onun ilmi ve ışığıyla aydınlanacakları bir okul ve kalp hastalıklarından kurtulacakları bir şifahanedir. Somuncu Baba ve Hulûsi Efendi (k.s.)’nin Mihmanları
Musa TEKTAŞ
YazarTasavvuf ehli zikri; ruhlar yaratılırken “elest bezmi”nde Allah’a söz verenlerin bu dünyada hatırlanması olarak tarif ederler. Çünkü Cenâb-ı Allah, âyetlerde insanı hatırlamaya davet etmektedir. İnsan...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Hak tarafından göklerde, halk tarafından yerde övülen, ismi ezan ile arş-ı âlâ’ya yayılan, âlemlere rahmet olarak gönderilen o kutlu insan; atası İbrahim (a.s.)’in duası, kardeşi İsâ (a.s.)’nın müjdes...
Yazar: Necati AYKON
Kur’ân-ı Kerim, mesajının kolay anlaşılması ve zihinlere iyice yerleşmesi için yakın hayattan örnekler vermeye, hayatın içerisinden misaller sunmaya devam ediyor. İşte bu anlatımlardan biri de âhirett...
Yazar: Ali AKPINAR
İslâm, kadın ve erkek cinsine bütünlük çerçevesinde bir insan olarak bakmıştır. İslâm’a göre her iki cins de iman, ibâdet ve ahlâk alanında kendi özgür iradeleriyle ulvîliğe yükselebilecekleri gibi s...
Yazar: Ramazan ALTINTAŞ