Gönül Fethi, Bursa ve Bursevî
Bu toprağı vatan kılan büyük rûhların izinde giden bilge şahsiyetler yetişmiştir. Vatan kılmaktan murâd, kılıçla açılan şehir kapısından içeri girdikten sonra orayı “bizim şehrimiz" hâline getirmektir. Bu üç aşamalı bir gelişim süreciyle mümkün olur. İlk aşama, şehrin kapılarının açılmasıdır.
Buna biz fetih diyoruz. İkinci aşama, çarşıda düzeni kurmak ve adâleti tesis etmektir. Bu hukukla temin edilir. Sağlam bir hukuk sistemi inşâ edilmeyen şehirlerde fetih kalıcı olmaz. O bakımdan düzenin hak ve adâlet çerçevesinde kurulması; sulhu sağlar, güveni ve istikrarı tesis eder. Ama o şehrin vatan olarak temekkün edilmesine bu kâfî değildir; bir üçüncü aşamaya ihtiyaç vardır. Bahse konu üçüncü aşama gönüllerin fethidir.
Bu üçüncü aşamayı biraz daha açmak gerekirse şunu söylemek mümkündür: Şehrin yerleşik halkının gönüllerini fethedemediğiniz yerde kalıcı olamazsınız. Gönüllerin fethinden maksat nedir? Bu öncelikle halkın güvenini kazanmaktır. Bu da her şeyden önce onların sorularına cevap verecek bir dil geliştirmekle, tutarlı ve hakkaniyetli olmakla mümkündür.
Bu ise eskilerin hâl dili dedikleri pratiklerde saklıdır. Bu bir yönüyle muamelât, öteki yönüyle de temsil, tebliğ ve irşâd kavramlarının ihsas ettiği mânâyla mümkündür. Muamelât derken, insanların yapıp ettikleri, davranış ve tutumlarına işaret ediyoruz.
Bu bakımdan resmî yahut gayri resmî sıfatları hâiz kişileri yapıp ettiklerinde, davranış ve tutumlarında inandıkları değerlere, ilkelere ve hukuka uygun amel etmeleri elzemdir. Gönül fethini sağlayacak öncelikli iksir budur. Bu şekilde davranışlar, hâl diliyle konuşmak yahut temsil olarak da tavsif edilebilir.
Bu dili bize kazandıran ilmî disiplinin adı tasavvuftur. Tasavvuf, kâli yani sözü çoğaltmak yerine temsilde derinleşmeyi esas alan bir disiplindir. Sûfî, hâl ile konuşurken bazen sükûtun diliyle yani susarak tebessüm ederek ve iyilikleri artırarak konuşur. Sessizlik, söz kalabalığından insanı kurtararak düşünme melekesini geliştirir. Dolayısıyla sükûtun dili, düşüncenin ve temsilin dilidir.
Muhatabına neyi, nasıl ve niçin söyleyeceğini bilen insan, temsil yönü öne çıkan insandır. O, bilinçli bir konuşmacıdır. Söylediği sözle muhâtabın gönül şehrinin kapılarını açarak zihninde kalıcı iz bırakır. Bu meyânda bilginin aktarılması ve bilincin inşası için tebliğ ve irşâd kavramlarıyla alanı çizilen bir söz varlığı hizmet görecektir.
Bunun ileri aşaması talim, tedris ve terbiyedir. Burada âlimler, müderrisler, vaizler ve müftüler görev alır, halkı aklen ve fikren diri tutmaya gayret ederler. Böylece gönülleri ihyâ ve aklı inşâ gayretleri adeta bir seferberlik hüviyetinde devam eder. Demem o ki gerçek anlamda fetih, aslında kılıcın vazifesini tamamladığı yerde başlar ve inkıtaa uğramadan bir hayat boyu varlığını sürdürür. İşte bütün bu mücadeleyi sürdüren âlim, arif, hakîm, şair ve mütefekkirlerin tümünü biz büyük rûh olarak tanımlıyoruz.
Büyük rûhlar sözleri, sohbetleri ve yapıp ettikleriyle iz bırakan rûhlardır. Bu rûhlardan birisi de İsmail Hakkı Bursevî’dir. Bursevî, aslen günümüzde Bulgaristan sınırlarında bulunan Aydosludur. Ancak Bursa’da yaşamış Bursa’da vefât etmiştir. Eserlerini de büyük orandan Bursa’da telif etmiştir.
Bu yüzden de Bursevî mahlâsı ile anılır olmuştur. Bursa ile özdeşleşmiş bir isimdir. Bursa’nın olduğu kadar, ülkemizin ve gönül coğrafyamızın da değerlisidir. Çünkü yazdığı eserler, husûsen Rûhu’l-beyân tefsiri, onun şerhleri, mesnevî şerhi, Muhammediye şerhi ve diğer şerhleri gönül coğrafyamızda Avrasya’da tanınan, bilinen eserlerdi.
İsmail Hakkı Bursevî, âlimdir, âriftir, hakîmdir. O, Celveti mektebinin mürşîdi olarak hizmet görmenin ötesinde, yazdığı eserleriyle bütün bir muhiti etkilemiştir. Şiiriyle olarak Yûnus mektebinin en önemli temsilcilerindendir. Türk edebiyatında özellikle tasavvuf edebiyat alanında en velûd müelliflerden ve şairlerinden birisidir. Hüdâyî Hazretleri’nin Üftâde’den tevârüs ettiği ilimle tesis ettiği yolun önde gelen temsilcilerindendir.
2025 yılı Bursevî Hazretleri’nin irtihâlinin 300. yılıdır. Bu bakımdan, ülkemizde ve gönül coğrafyamızda bir seferberlik ilân ederek bu toprağın çocuklarının bu büyük rûhu ve bıraktığı mirâsı öğrenmesinde yarar vardır. O sebeple, 2025 yılı Türkiye’de kültürel çalışmalar açısından “Bursevî Yılı” olarak ilân edilmesi büyük önem arz ediyor.
Böylece bu büyük rûhun, telif, tasnif ve şerh ettiği eserleriyle yeniden ilim dünyasının dikkatine sunulmuş olacaktır. Düzenlenecek sergiler, panel ve sempozyumlarla geniş kitlelerin gündemine taşınmış olacaktır. Bursevî’nin geniş kitleler tarafından yeniden tanınması, eserlerinin okunması içinde yaşadığımız hayatı zenginleştirecek, bazı sorularımıza cevap bulmamızı kolaylaştıracak ve yeniden gönülleri fethedecek dili keşfetmemize vesile olacaktır. Bu türden gayretlerin bilhassa günümüzde kaybettiğimiz sevgi ve merhamet dilini bulmamıza katkı sunacağı aşikârdır.
Evet, İsmail Hakkı Bursevî bir şairdir, bir sûfîdir, bir müfessirdir, bir muhaddistir, ama en önemlisi şârihtir. Şârih; daha önceki dönemlerde yazılmış ve klâsikleşmiş eserleri çağın rûhuna uygun bir dil ve bilgiyle yeniden okumak demektir. Bursevî, yaşadığı çağda anlaşılmasını arzu ettiği bazı metinleri şerh etmiştir.
Esasen o şerh ederken o metinleri kendi zâviyesinden bakarak yeniden yazmıştır. Peki, o kimleri şerh etmiştir? Başta Feridüddin-i Attar’ın meşhûr eseri Mantıku’t-tayr olmak üzere pek çok âlim, ârif ve şairin eserini şerh etmeye gayret etmiştir. Bu meyanda öncelikle Yunus Emre’nin şatahat tarzındaki şiirlerini şerh ettiği gibi, Hacı Bayram-ı Velî’nin Çalabım bir şâr yaratmış mısraıyla başlayan nutkunu da şerh etmiştir.
Onun Attar’ın eserinde olduğu gibi daha şümullü, daha geniş şerh ettiği metinler de vardır. Mevlâna’nın Mesnevîsi bu babda zikredilmesi gereken bir eserdir. Bu şerh vesilesiyle, Mesnevî’yi Bursevî’nin penceresinden okuma imkânına sahip olduğumuz gibi, Mevlânâ’yı da bu nazarla anlama fırsatına erişmiş olacağız. Keza Gelibolulu Muhammed Bican’ın Muhammediyye’sinin de en önemli şerhi ona aittir.
Nihayet, asıl şehir içimizdedir. O içimizdeki şehri Yunus da Bursevî de gönül şehri olarak nitelendirirler. Gönül şehrimizin fethi, kulağımıza okunan ezan ve kametle olmuştur. Ancak orada huzurun ve güvenin tesisi ancak hakîkî anlamda hürriyete ermekle mümkün olacaktır.
Hürriyet, kötü duygu ve düşünceleri terk etmekle sağlanacaktır. Duygu ve düşünceleri besleyen temel gıda sahih bilgi ve sâlih ameldir. Bursevî bizi hem o sahih bilgiyle buluşturan muallim hem de sâlih ameli telkin ve talim ettiren mürşîttir.
Bilal KEMİKLİ
YazarBu dünya gurbetine gönderilirken iki önemli varlık bize yoldaş kılınmış: Kalp ve nefs. Bu yazıda nefis üzerinde duracağız. Nefis aslında dönüşmesi her an mümkün olan bir varlık… Boynundan tutulup hiza...
Yazar: Mahmut KAPLAN
1. Dil-i şeydâ-yı muhabbetle sarışsak ne olurİkilik birliğe birlikle karışsak ne olur2. Yâra ermek şerefiyle bu tarîk-ı aşkdaCân u baş vermede yârânla yarışsak ne olur3. Ser-i kûyu tavâf u sa‘yla müye...
Yazar: Es-Seyyid Osman Hulusi Ateş Efendi
Devletimiz ebed-müddet bir çınarMilletimiz her dem kaynayan pınarPolisimiz yurtta huzûru sağlarGençlerimiz için koca dünyâ darYer, gök götürmez ordularımız varİnsanımız dâimâ hakkı tutarŞeytan vesvese...
Şair: Bekir OĞUZBAŞARAN
Bir kılıç darbesiyle hâk ile yeksân olsunİlâhî bu âlemde kafirler noksân olsunNûh Nebî’nin duası bu asr için şart Rabb’imZalîmin son gördüğü boğulduğu kan olsunHaddi aşan beşere sabrın ne de büyüktürK...
Şair: Ekrem KAFTAN