GIYBETİN CAİZ OLDUĞU HÂLLER
"Gıybet¸ büyük günahlardan olduğu için¸ bu günahı işleyen kişi¸ hemen pişman olup tevbe etmesi ve bir daha tekrarlamamaya karar alması¸ kalbiyle birlikte diliyle de Allah'tan mağfiret dilemesi gerekir. Sonra da mümkün mertebe gıybet ettiği kimseden helâllik almalı ve onu kendinden razı etmeli¸ mağduriyetini gidermelidir."
Gıybet bazı durumlarda caiz görülmüştür. Bu durumları şu şekilde sıralayabiliriz:
a) Zulüm¸ haksızlık¸ fesatçılık ve ahlâksızlık gibi tutum ve davranışları hayat tarzı haline getirmiş (fıskını ilan etmiş) kimseleri kınamak için: İşlediği fıskı¸ zulmü açıklayan bir kimse olur da onun fıskını¸ zulmünü söylerse gıybet sayılmaz. Âşikâr olarak içki içen ve kumar oynayan gibi. O kişi¸ kendisine sarhoş veya kumarbaz diyenlere dahi aldırış etmez. Artık onu¸ bu isimle anmakta bir sakınca yoktur. Nitekim Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)"Hayâ perdesini yüzünden atanın gıybeti olmaz." buyurmuştur.1
Nitekim İslâm âlimleri de "Üç kişinin gıybeti caizdir. Bunlar: Zalim idareciler¸ ehl-i bidat/bidatlara taraftar olan bidatçiler ve açıkça Allah'a isyan eden/günah işleyen fâsık kimseler." demişlerdir.
Hz. Ömer Efendimiz (r.a.) de: "Fâsığın gıybetini yapmak haram değildir." demiştir. Bazı âlimler "Fâsığın sadece açıktan yaptığı günahını söylemek caizdir. Ama gizlice yaptığı günahlar varsa onları açığa çıkarmak caiz değildir." demişlerdir. En azından ihtiyat gereği¸ o günahları söylememek iyidir. Bir de günah işleyen kimse¸ işlediği günahın günah olduğunu kabul ederse¸ o kimsenin gıybeti caizdir. Eğer bazı mazeretler öne sürüyorsa¸ örneğin Ramazan günü orucunu yiyor¸ ama hasta olduğunu veya yolcu olduğunu iddia ediyorsa¸ bu tür durumlarda da ihtiyaten gıybet etmemek gerekir.
b) Haksızlık yapan kişiyi ilgili mercilere şikâyet etmek için: Uğradığı haksızlıkla ilgili olarak haksızlıktan kurtulmak için¸ ilgili şahıslara şikâyet maksadıyla her şeyi anlatabilir. Zulme uğrayan bir kimsenin "Falan kişi bana şu haksızlığı yaptı." diyerek devlet başkanı¸ hâkim gibi etkili kimselere veya zalimden hakkını geri almaya gücü yeten kimselere¸ uğramış olduğu zulmü söylemesi caizdir. Çünkü başka bir şekilde hakkını alması mümkün değildir. Nitekim Hz. Peygamber Efendimiz: "Hak sahibi için konuşmak ve anlatmak hakkı vardır." buyurmuştur.2
c) Fetva sormak için: Mesel⸠bir kişinin müftüye gidip¸ fetva almak maksadıyla müftüye: "Babam¸ kardeşim veya eşim bana kötülük ediyorlar." demesi gibi. Bu kadarı caizdir. Zira Utbe'nin hanımı Hind¸ Rasûlullah'a giderek: "Kocam cimri bir insandır¸ beni ve çocuklarımı doyasıya yedirmiyor." diye şikâyet etmiş ve: "Gizlice malından alıp çocuklarıma yedirebilir miyim?" diye sormuştur. Rasûlullah(s.a.v.) da: "Normal olarak¸ sana ve çocuğuna yetecek kadarını alabilirsin." buyurmuştur.3 Hind¸ kocasının zulmünü ve cimriliğini anlattığı hâlde¸ maksadı fetva almak olduğu için¸ Rasûlullah (s.a.v.)¸ kendisini bu sözlerinden men etmemiştir.
d) İnsanları¸ bir kişinin kötülüklerinden ve şerrinden korumak için: Mesela¸ şahit olan insana¸ bir kimse hakkında soru sorulduğu zaman¸ bildiğini olduğu gibi söylemelidir. Evlenmelerde¸ emanet vermede¸ yapılan istişarelerde de hüküm aynıdır. İnsanları¸ bir kişinin kötülüklerinden ve şerrinden kurtarmak için¸ onda olan kötü vasıflar olduğu gibi anlatılabilir. Bunda bir sakınca yoktur. Çünkü niyet hâlistir¸ insanlara o kişinin kötülüklerini anlatarak onların sakınmalarını sağlamak gerekir. Nitekim Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.): "Fâcir kimseyi insanlar tanırken anmaktan korkar mısınız? Onu¸ onda olan özellikle anın ki¸ insanlar ondan sakınsınlar." buyurmuştur.4
e) Lakabıyla meşhur olan birini bu lakapla tanıtmak için: Gıybetin mubah olduğu durumlardan biri de¸ insanın bir kusurundan meydana gelen lakabıyla meşhur olmasıdır. Topal Ahmet¸ Kel Mahmut gibi. Bu kişiler¸ kusurlarından aldıkları lakaplarla anıldıkları için¸ bu lakabı zikretmek gıybet sayılmaz. Âlimler¸ o kişiyi anlatmak için bu usulü kabul etmişlerdir. Hatta bu öyle bir hâl almıştır ki¸ artık sahibi bundan hoşnutsuzluk duymaz. Çünkü artık¸ o lakapla meşhur olmuş ve o lakabıyla bilinmektedir.
Gıybet Yapmaya Yönelten Sebepler
İnsanları başkalarının gıybetini yapmaya yönelten çeşitli sebepler vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
a) Başkalarına duyulan kin ve öfke: Büyük İslâm âlimlerinden biri olan İmam Gazalî¸ gıybetin belli başlı sebeplerinden birinin kin olduğunu söylüyor. "Bir kimse¸ başkasına duyduğu kin sebebiyle onu çekiştirmekten ve aleyhinde konuşmaktan zevk alır. Kuvvetli imana sahip değilse¸ dili¸ tabiatıyla adamın aleyhine atar tutar. Bazen de öfkesini yenemez ve öfkesi içinde saklı kalır. Sonunda kin haline gelir ve devamlı olarak kin beslediği kişinin aleyhine gıybet yapar. Kin ve öfke¸ gıybetin en temel sebeplerindendir." diyor. Hâlbuki mü'min kin tutmaz. Çünkü Yüce Allah¸ mü'minleri: "Öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davrananları sever."5 diyerek tarif etmektedir.
b) Sohbet ve yarenlik etmek: Ahlâken bozulan toplumlarda insanlar¸ gıybetten hoşlanıp zevk almaya başlarlar. İşte bazı insanlar da¸ arkadaş¸ eş dost sohbetlerinde insanları eğlendirmek ve hoşsohbet etmek maksadıyla gıybet yaparlar. Bu yaptıklarını da hoşsohbet sanırlar. Hâlbuki gıybet¸ kesinlikle hoşsohbet değildir¸ İslâm dininde şiddetle yasaklanmıştır.
c) Başkasını kötüleyerek kendi itibarını yükseltme düşüncesi: Bazı insanlar da kendini üstün göstermek ve başkasını küçük göstermek için¸ "O cahildir¸ aklı ermez¸ sözü değersizdir." şeklinde konuşurlar. Böylece başkalarını kötüleyerek¸ kendisini toplum önünde yükseltmeye¸ üstün göstermeye çalışır.
d) Haset/çekememezlik: Genelde insan kendisinden üstün olan¸ toplum içerisinde saygınlığı bulunan ve bilgili olan kimseyi¸ bu ve benzeri üstünlüklerinden dolayı çekemez ve onu insanların gözünde düşürmek maksadıyla aleyhine konuşur. Onda gördüğü bazı kusurları söyleyerek onu ayıplamaya çalışır. İşte bu hasedin ta kendisidir.
Gıybet yapmak imanla bağdaşmaz ve hayatı namaz¸ oruç ve hacla geçse bile kişinin günahkâr olarak ölmesine yol açabilir. Ayrıca gıybet edenin duası kabul olmaz¸ çünkü işin içinde kul hakkı vardır.
Zihinlerin bulandırılmasına yol açan gıybet¸ insanlar arasındaki sevgiyi¸ güveni ve insanların birbirlerine olan bağlılığını ortadan kaldıracağı için¸ sosyal dayanışmanın gerçekleşmesine engel olacaktır. Gıybet sebebiyle de kötülükler¸ düşmanlıklar¸ kinler ve günahlar her tarafa yayılır ve kimsede huzur kalmaz; kimsede samimiyet kalmaz.
Yaptığı İbadetini Başkasına Hediye Etmek
Gıybetin zararlarını iyi bilen ve yapılan gıybetin¸ insanın sevaplarını alıp gıybetini yaptığı kişiye verildiğini bilen bir insan¸ kendisini gıybetten alıkoyar. Tabiînin önde gelenlerinden olan Hasan Basrî Hazretleri'ne¸ "Filan kimse¸ senin gıybetini etti." dediler. Bunun üzerine Hasan Basrî¸ o kimseye bir tabak hurma yolladı ve şu haberi gönderdi: "Duydum ki¸ sen ibadetini bana hediye etmişsin. Ben de buna bir karşılık vermek istedim. Kusura bakma¸ tam karşılığını veremedim."
Yine evliyanın büyüklerinden hadis ve fıkıh âlimi Abdullah bin Mübarek Hazretleri de gıybetten son derece kaçınır ve şöyle derdi: "Gıybet etmem gerekirse önce anne-babamı gıybet ederim¸ çünkü sevaplarımı almaya en layık olan onlardır."
Yine Allah dostlarından muhaddis ve fakih Süfyân bin Uyeyne Hazretleri¸ insanların kendisini övmesine ve yermesine aldırmaz¸ şöyle buyururdu: "İnsanların benim yüzümden günaha girmelerinden korkmasaydım¸ insanların beni gıybet edip kötülemelerini¸ beni övmelerinden daha çok isterdim. Çünkü gıybet eden¸ kötüleyen kimseler günahlarımı almakta¸ sevaplarını bana vermekteler. Hâlbuki insanların beni methetmelerinin¸ çok övmelerinin bana bir faydası yoktur. Hatta beni överken¸ bende olmayan hâlleri bildirmeleri¸ yani yalan söylemeleri de mümkündür."
Bunları her zaman düşünmek¸ ibret almak gıybet etmeye mâni olur.
Bazen topluluktakileri memnun etmek¸ onları güldürmek için gıybet edilir. İnsanları memnun etmek için¸ Allahu Teâlâ'nın gazabına maruz kalmayı istemek ne kadar yanlıştır. Gıybet eden¸ övülmeyi¸ herkesin kendisinden bahsetmesini ister. Bu bakımdan kendini övmek için dolaylı yolları seçer. Mesel⸠falanca çok geçimsizdir¸ der. Bunun manası¸ ben geçim ehliyim demektir. Cömert olduğunu bildirmek için¸ falanca çok cimridir¸ der. Eğer böyle gıybet edeni dinleyen¸ akıllı birisi ise¸ kendini bu şekilde övene hiç değer vermez¸ onun değersiz olduğunu anlar. Bunları dinleyen akıllı değil de¸ cahil¸ ahmak birisi ise¸ gıybet ettiği için ona değer verse¸ ne çıkar? Kazancı ne olur?
Başkalarını gıybet edip kusur araştıran kimse¸ kendi kusurlarını göremez. İnsan¸ kendi ayıplarının¸ kusurlarının ortaya dökülmesini¸ ifşâ edilmesini istemediği gibi¸ başkalarının da ayıplarının¸ kusurlarının ortaya dökülmesini¸ ifşâ edilmesini asla istememelidir. Bir kimse¸ mü'min kardeşinin ayıbını ortaya çıkarıp dökerse¸ Allah da o kimsenin ayıbını ortaya çıkarır. Nitekim konuyla ilgili bir hadiste şöyle buyrulmuştur: "Müslümanların gıybetini yapmayın. Onların gizli hâllerini araştırmayın. Çünkü her kim¸ gizli hâlleri araştırırsa Allah da o kimsenin gizli hâllerini araştırır ve o kimseyi evinde (gizliyi ortaya çıkararak) bile rezil eder."6
Biz mü'minlere düşen görev; başkalarının ayıp ve kusurlarını gizlemek ve mü'min kardeşimizin gıybetini yapmamaktır. Başkalarının ayıp ve kusurlarını örtmek/gizlemek İslâm'ın övdüğü davranışlardandır. Nitekim bir hadiste: "Kim bir Müslümanın ayıbını örterse Allah da kıyamet gününde onun ayıbını örter." buyrulmuştur.7Müslümanı küçük düşürmek ve şahsiyetini lekelemek için kusurlarını başkalarına açıklamak ahlâkî açıdan bir zaaftır. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.): "Birbirinizin özel ve mahrem hayatını araştırmayın." buyurmaktadır.8
Sonuç olarak söylemek gerekirse: Gıybet¸ büyük günahlardan olduğu için¸ bu günahı işleyen kişi¸ hemen pişman olup tevbe etmesi ve bir daha tekrarlamamaya karar alması¸ kalbiyle birlikte diliyle de Allah'tan mağfiret dilemesi gerekir. Sonra da mümkün mertebe gıybet ettiği kimseden helâllik almalı ve onu kendinden razı etmeli¸ mağduriyetini gidermelidir. Eğer gıybet ettiği kişi ölmüşse veya ona bir türlü ulaşamıyorsa yahut gıybet konusundan haberdar değil ve kendisine söylendiği vakit bundan daha çok rahatsız olacaksa¸ helâllik alma yerine onun hakkında dua ve istiğfar etmeli ve onun adına iyilikte bulunmalı¸ fakirlere sadaka vermelidir.Dipnot
1. Beyhâkî¸ Sünenü'l-Kübra¸ X/355¸ Hadis No: 20704; Suyutî¸ el-Camiu's-Sağîr¸ Hadis No:8525
2. Buhârî¸ İstikrâz¸ 4¸ 6¸ 7¸13; Vekâlet¸ 5¸ 6; Hibe¸ 23¸ 25; Müslim¸ Müsâkât¸ 118-122; Tirmizî¸ Büyû¸ 75; Nesâî¸ Büyû¸ 64
3. Buhârî¸ Büyû¸ 95;Nafakât¸ 4;Menâkıbü'l-ensâr¸ 23;Müslim¸ Akdiye¸ 7¸ 8¸ 9;Nesâî¸ Kuzât¸ 31; İbniMâce¸ Cihâd¸ 13.
4. Taberânî¸ el-Mu'cemu'l-Kebîr¸ XIX¸ 184¸ Hadis No: 1010
5. 3/Âl-i İmrân¸ 134.
6. Buhârî¸ Mezâlim¸ 3; Müslim¸ Birr¸ 58; EbûDâvûd¸ Edeb¸ 35;Tirmizî¸ Birr ve Sıla¸ 85¸ İbnMâce¸ Hudud¸ 5.
7. Buhârî¸ Mezâlim¸ 3; İkrah¸ 7; Müslim¸ Birr¸ 59; Zikr¸ 38; Ebû Davud¸ Edeb¸ 38; Tirmizî¸ Hudûd¸ 3; Birr 19; Kıraat 3; İbnMâce¸ Mukaddime¸ 17; Ahmed bin Hanbel¸ Müsned¸ II/91
8. Buhârî¸ Edeb 58; Müslim¸ Birr ve Sıla¸ 30;Ebû Dâvud¸ Edeb 48; Tirmizî¸ Birr¸ 56; Ahmed bin Hanbel¸ Müsned¸ II/245¸ 287¸ 465¸ 517.
9. Beyhâkî¸ Şuabu'l-İman¸ Hadis No: 10563;Aclûnî¸ Keşfü'l-Haf⸠II/42¸ Hadis No: 1671)Heysemî¸ Mecmau'z-Zevaid¸ X/228.Mehmet DERE
YazarSözlükte “arınmak, saflaşmak, kurtulmak” manasındaki ihlâs kelimesi, terim olarak “ibadet ve iyilikleri riyadan ve çıkar kaygılarından arındırıp sadece Allah için yapmak” demektir. İslâmî literatürde ...
Yazar: Mustafa KARABACAK
Dinî-tasavvufî eserlerde Hz. Peygamber (s.a.v.)’in beden özelliklerini ve manevî şahsiyetini ifade için çok sayıda eser kaleme alınmıştır. Bunlardan Nûr-ı Muhammedî veya Hakîkat-i Muhammediye konulu e...
Yazar: Musa TEKTAŞ
1. DİLEDİĞİNE MADDÎ VE MÂNEVÎ NİMETLERİNİ BOL BOL VEREN, RUHLARI BEDENLERE YAYAN El-Bâsıt da bir şeyi yayan ve genişleten demektir. Yüce Allah'ın en güzel isimleri arasında yer alan ‘el-...
Yazar: somuncueditor
Sultan I. Abdülhamid’in yedinci kadınefendisi ve II. Mahmud'un annesidir. Eski hayatı ve Osmanlı Sarayı’ndaki yaşantısı hakkında çok sağlam ve tatmin edici bir bilgi yoktur. Kafkas kökenli olması muht...
Yazar: Zühal ÇOLAK