GELİN GÖNÜLLER YAPALIM
Gönül, manevî olarak iyi ve kötü duyguların mahallidir. Gönüle, Arapça’da kalp, Farsça’da dil denilir. Edebiyatımızda gönül ehli anlamında “ehl-i dil” terkibi de kullanılır. İmanın mahalli de kalptir. İman, temiz olan yerde barınır ve güç kazanır. Bu sebeple imanın gönülde kök salabilmesi için gönlün kötü duygulardan ve günah kirlerinden sık sık arındırılması iktiza eder. Çevremizde, komşu, akraba ve iş arkadaşı olarak çok insan vardır ancak bunlardan sadece gönlünü alabildiğimiz ve gönül verdiğimiz kimseler dostumuz olur. Gönül aldığımız kimselerin hüsnü şehadetini, maddî ve manevî desteğini ve hayır duasını alırız. Gönül almanın önemini biliriz ama nasıl gönül alınacağını bilmeyiz. Gönül alan biri olabilmemiz için öncelikle kendi gönlümüzü ıslah ve imar etmemiz gerekir. Gönlümüzün ıslahı için öncelikle gönlümüzde ve zihnimizde şirk ve hurafe nev’inden her ne varsa söküp atmamız gerekir. Bu da kelime-i tevhidin ilme’l-yakin tasdiki ile olur. Ardından gönlü günah kirlerinden arındırmak için tevbe ve istiğfar etmek gerekir. Gönül ancak tevbe ve istiğfar ile temizlenir. Gönlümüzün imarı için de öncelikle gönle yük olan ve insanı değersizleştiren kin, nefret, kibir, gurur, hırs, intikam, kıskançlık vb. kötü duyguları ıslah etmek gerekir. Fıtrî olan kin ve nefret duygusunu sadece şeytana ve kötülüklere karşı kullanarak, kibir ve gurur duygusunu vakara dönüştürerek, hırsı azim ve sebata tahvil ederek, kıskançlık duygusunu ise gıptaya çevirerek yararlı hale getirebiliriz. Art niyeti samimiyete, su-i zannı hüsnü zanna, beşerî aşkı ilâhî aşka çeviremeyen bir gönül iflah olmaz. Böyle bir gönül hem sahibine hem de çevresine zarar verir. Yine kalbi marazlardan olan inkârı imana, şirki tevhide, gafleti şuura, şüpheyi yakîne çevirmedikçe kâmil mü’min olamayız. İmanın mahalli olan kalp, marifet, muhabbetullah, basiret, zikir, takva, insaf ve iz’an, teeni, istikrar vb. manevî duygularla beslenirse kuvvet kazanır Bu duygular hem insanı Allah’a yaklaştırır, hem de kişiliği kemale erdirir. İslâm’ın gayesi salt ülkeler fethetmek (fütuhu’l-buldan) değil, gönüllerin fethi (fütuhu’l-kulub)’dir. Bir ordunun bir yeri zorla zabtetmesi işgal, düşman ordusunu yenerek toprak kazanması zafer, zaferle birlikte yöre halkının gönlünü kazanması fetihtir. Gönül yapmak, insanın kendini tanıması ile başlar. Şemseddin Sivasî şöyle der: Sûr çıkar ağyarı dilden ta tecelli ide Hak Padişah konmaz saraya hane mamur olmadan. Gönüller yapabilmek için gönül dilini kullanmak gerekir. Baş dili, baş gözü, baş kulağı topraktan, gönül dili, gönül gözü gönül kulağı ise Rahman’dandır. Rüyada nasıl ki dilsiz, dudaksız konuşuluyorsa uyanıkken de gönül dili ile konuşulabilir. Gönül dili ile konuşamayan birinin birkaç dil bilmesinin ne önemi var? Gönül dili ile konuşabilmek için gönül ehli olmak gerekir. Düşünmeyen akıl kafada, güzel konuşmayan dil ağızda, samimi olmayan gönül, göğüs kafesinde yüktür. Gönül ehli olmak için, ihlas ve samimiyetle hareket eden bir kalbimizin olması gerekir. Agah olmak, diğerkam olmak, empati yapmak, ön yargısız olmak, insaf ve iz’an sahibi olmak, hakkanî olmak beşerî ilişkilerde sevgi ve sevgiyi esas almak, olumsuzluklara karşı hoşgörü, zayıflara karşı merhametli olmak gerekir. En önemlisi de gönül gözünün açık olması, basiret ve feraset sahibi olmak önem arz eder. Allah “Kör olan gözler değil, göğüslerdeki kalplerdir.”[1] Allah, kötülüklere iyilikle karşılık verilmesini istiyor: “İyilikle kötülük bir değildir. Sen kötülüğü iyilik ile sav, bu durumda aranda düşmanlık olan kimse sanki candan bir dost olur.”[2] Kötülüğe kötülük her kesin işidir. İyiliğe kötülük er kişinin işidir. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in, tevhit mücadelesinde, ümmet oluşturma çabasında Onun tatlı dili, yumuşak kalbi önemli bir yer tutar. Özellikle belli konumda olanların, dine hizmet ve din hizmetlerini temsil konumunda olanların gönül dilini ana dil gibi kullanmaları gerekir. Aksi halde manevra alanları daralır ve bir süre sonra iş yapamaz hale gelirler. Şeyh Edebali Osman Gazi’ye yaptığı nasihatte özetle şöyle diyordu: “Ey oğul! Artık beysin. Bundan böyle öfke bize, uysallık sana. Güceniklik bize, gönül almak sana. Suçlamak bize, katlanmak sana. Acizlik, yanılgı bize, hoş görmek sana.” Bestami Yazgan’dan bal tadında öğütler: Çiçeklerle hoş geçin, balı incitme gönül. Bir küçük meyve için, dalı incitme gönül. Mevla verince azma, geri alınca kızma Tüten ocağı bozma, külü incitme gönül. Dokunur gayretine, karışma hikmetine, Sahibi hürmetine, kulu incitme gönül. Sevmekten geri kalma, yapan ol, kıyan olma, Sevene diken olma, gülü incitme gönül. Yunus Emre’den gönül kıranlarla ilgili ciddi uyarılar: Gönül Çalab’ın tahtı/ Çalap gönüle baktı / İki cihan bedbahtı / Kim gönül yıktı ise Aksakallı pir koca / Bilmez ki hali nice / Emek yimesin hacca / Bir gönül yıkar ise Bir kez gönül yıktın ise/ Bu kıldığın namaz değil Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil. Alvarlı Efe de şöyle der: Sakın incitme bir canı / Yıkarsın arş-ı alâyı Yazımızı Peygamberimiz’in bir duası ile tamamlayalım: “Allah’ım! Beyaz elbiseyi kirden temizlediğin gibi, kalbimiz de hatalardan arındır.” [1]22/Hac, 46. [2]41/Fussılet, 34.
Mukadder Ârif YÜKSEL
Yazarİçinde yaşadığımız gezegene yerküre, yerküredeki canlı varlıkların, özellikle de beşer hayatının devam ettiği ortama ise dünya diyoruz. Dünya ile ilgili olan her şey “dünyevî” ahiretle ilgili olanlar ...
Yazar: Mukadder Ârif YÜKSEL
Prof. Dr. Mehmet SOYSALDI “Ehlu’s-sünnet” tabiri, dinde bid’atlerin ve Hariciyye, Mu’tezile, Mürcie ve Şîa gibi çeşitli fırkaların ortaya çıkmasından sonra, sünnetin savunulması ve ümmetin bütünlüğ...
Yazar: Mehmet SOYSALDI
Prof. Dr. Enbiya YILDIRIM Allah Rasûl’ünün vefatından sonra Müslümanlar her ne zaman Kur’an ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’i kendilerine rehber edindilerse hep başarılı oldular. Her ne vakit de ikisinin...
Yazar: Enbiya YILDIRIM
Aziz Mahmud Hüdâyî, (kuddise sirruh) kimdir? Gönülleri onaran, mübârek bir hekimdir Şereflikoçhisar'da, bu fânîye gelişi Cüneyd-i Bağdâdî'ye dayanmakta geçmişi Kendi mı...
Şair: Bekir OĞUZBAŞARAN