GECE İBÂDETİ
- Hadis:
"Rabb’in kula en yakın olduğu vakit, gecenin son kısmındadır. O saatte Allah’ı zikredenlerden olmaya gücün yeterse, öyle ol." [1]
Somuncu Baba Diyor ki:
“Allahu Teâlâ'ya kemâl-i kurbiyet, tüm bedenî meşgûliyetlerden uzak kalındığı zaman gerçekleşir. Kalbini pek çok şeyle meşgul eden insanın halveti, tüm duyularını kendisini oyalayacak her türlü hissî meşgûliyetten uzaklaştırmasıyla mümkün olur. Bunun zamanı da gecenin son kısmıdır. Zaman ve mekâna ait uzaklık perdeleri dürülür, ezel ebed ile birleşir. Kul da kendi varlığından soyutlanırsa, bu durumda kul ile Allah arasında yakınlık ve uzaklık söz konusu olmaz."
Hadisin Yorumu
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hayatına baktığımızda ibâdet dünyasının ikiye ayrıldığını görürüz. Bunlardan birincisi farz olanlardır. Allah Rasûlü zorunlu görevleri edâ etme hususunda çok titizdi. Zaten peygamber olması yanında Allah ile olan bağı bunu gerektirmekteydi. İkincisi ise nâfilelerdir, yani mecbûrî olmayan ibâdetlerdir. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in ibâdet dünyası içinde bu ibâdetlerin de çok önemli bir yeri vardı. Sadaka vermesi yanında nâfile oruç tutup namaz kılması gibi. Nâfile olarak kıldığı namazların bir kısmı farzlardan önce ve sonra kıldığı namazlardı. Allah Rasûlü’nün bu namazlara gösterdiği bağlılığa baktığımızda, adeta farz namazlar gibi aksatmadan devam etmeye gayret ettiğini görüyoruz. Rahatsızlık veya yolculuk gibi engelleyici bir mâzereti olmadığı sürece söz konusu ibâdetler hayatının ayrılmaz bir parçasıydı. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in özellikle ev içindeki yaşantısına baktığımızda nâfile ibâdetlerde ne kadar ısrarcı olduğunu çok net anlarız.
Niye Nâfile İbâdet
Hiç şüphe yok ki, nâfile ibâdetler insanın yapmakla zorunlu tutulduğu görevler değildir. Bununla birlikte Allah Rasûlü’nün mecbûriyet olmamasına rağmen ümmetine de örnek olacak şekilde nâfileler üzerinde hassasiyet göstermesi bizim için çok değerlidir. Demek oluyor ki, Allah Rasûlü farz ibâdetlerin hakkıyla yerine getirilebilmesi için nâfilelerle bunlara hazırlık yapılmasını ve insanın kendisini her zaman ibâdet yapmaya âmâde bir kıvama getirmesini istemekteydi. Ayrıca günün çeşitli vakitlerine serpiştirilmiş nâfileler vâsıtasıyla insan Allah ile irtibatını devamlı canlı tutmaktadır.
Bu ibâdetlerin zorunlu tutulmamış olması, insanların bir kısmının bunları kaldıramayacak olmasındandır. Hatta ağır gelmesi sebebiyle bugün farz olarak edâ ettiğimiz ibâdetleri bile bırakabilecek olmalarıdır. Çünkü bazı insanların, ne yaparsanız yapın, farz olan ibâdetlere bağlılığı zayıftır. Bu kişilere bir de nâfile olan ibâdetler zorunlu tutulacak olsaydı, ibâdetleri yerine getirenlerin sayısının çok azalacağı aşikârdır. Özellikle de dinî değerlerin egemen olmadığı, Müslümanlığın sadece insanların bireysel çabalarına mahkûm edildiği dönemlerde bu tehlike çok daha fazladır. Nitekim günümüzdeki durum böyledir. Farz olan ibâdetler nefislerine ağır gelenlerden bir de nâfile olanlar zorunlu olarak istenecek olsaydı, hakîkaten namaz kılan insan sayısı ile oruç tutanlar çok az olurdu. Bu durum yüce dinimizin insan fıtratını gözetmesinin bir sonucudur. Unutmamak gerekir ki, her insanın tabiatı ve Allah’a olan yakınlığı aynı değildir. Bu yüzden Rabb’imiz ne güzel buyurmuştur:
"Allah hiçbir nefse gücünün yeteceğinden öte yük yüklemez."[2]
Teheccüd Niye Çok Değerli
İnsanın farzlar dışındaki nâfile ibâdetleri, onun Allah’a yakın olma çabasının ve gayretinin bir göstergesi olduğu için kıymetlidir. Hiç şüphe yok ki, bu ibâdetler de kendi içinde bir sevap sıralamasına sahiptir. Mesela bir insanın kış ayında tutacağı nâfile orucun sevâbı ile yaz aylarında, susuzluk çekip terleyerek daha uzun süre tutacağı oruç aynı olamaz. Hiç şüphe yok ki, sevâbı belirleyecek olan ihlastır, ancak ibâdetin gerçekleştirilme zamanı da ona ayrı bir değer katar. Bu sebeple teheccüd namazı bütün nâfile namazlar içinde çok ayrı bir yere sahiptir. Konumuzun başındaki hadis de buna işaret etmektedir.
Teheccüdün hikmeti nedir diye sorulacak olursa birkaç önemli hususu zikretmek mümkündür:
- Bu namazı Allah, kitabında övmüştür. Şöyle buyurmuştur: “Gecenin bir kısmında da uyanarak sana mahsus fazla bir ibâdet olmak üzere teheccüd namazı kıl ki, Rabb’in seni Makam-ı Mahmûd’a ulaştırsın.”[3] Allahu Teâlâ’nın Kur’an’ında teheccüd namazı için özel bir âyet indirmesi bu namazın ne kadar önemli olduğunu göstermeye yetmektedir. Çünkü bir şey kıymetlidir ki, Allah onu övmüştür. Sadece bu âyet bile kendi başına teheccüd namazının değerini ortaya koymaya kâfîdir. Kaldı ki bizler rabbimizin emir ve yasakları üzerinden kulluğumuzu yaşamaktayız. Onun övdüğü bir ibâdet de bizler için hayatımızın değişmez bir parçası olmalıdır. Rasûlullah bu âyete muhâtap olduğuna göre, onun izinden giden bizler de bu bereketten nasiplenmek için çabalamalıyız.
- Allah Rasûlü kendisi edâ ettiği gibi Müslümanların da ona uyarak bu namaza önem vermelerini istemiştir. İnsanın mânevî dünyasında ne kadar etkisi olmalı ki, kutlu elçi bu derece vurgulamıştır. Hadislerinde şöyle buyurmaktadırlar: “Gece namazına devam ediniz. Zira bu sizden önceki sâlihlerin ibâdetidir. Çünkü gece ibâdeti, Allah’a yakınlık, günahlara keffâret olup insanı bedeni hastalıklardan korur ve günahlardan uzaklaştırır.”[4] “Farzlar dışında en fazîletli namaz, gece namazıdır.”[5] "Kim geceleyin uyanır ve eşini de uyandırarak beraberce iki rekât namaz kılarlarsa, Allah'ı çok zikreden erkek ve kadınlardan yazılırlar."[6]
Çok ilginçtir. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in gece namazına dair o kadar çok hadisi vardır ki, insan hayrette kalır. Bu da söz konusu ibâdetin ehemmiyetini ortaya koyar.
- Gece uykudan uyanıp Allah’a secdeye kapanmak zor bir iştir. Herkes bu fedâkârlığı gösteremez. Çünkü nefse çok ağır gelir. Birkaç saat uykudan kalkarak hele de kış günlerinde soğuk suyla abdest alarak titrek vaziyette huzûra durmak az kişinin yapabileceği bir yiğitliktir. Bu zorluk teheccüd namazının değerini artıran yönlerinden biridir. Ancak unutmamak gerekir ki, gece namazının teheccüd adını alabilmesi için mutlaka uyuduktan sonra kalkılarak kılınması gerekmektedir. Gece yarısına kadar uyanık kaldıktan sonra namaz kılıp yatıldığında bu namaz teheccüd adını almaz. Bununla birlikte nâfile ibâdettir.
- Teheccüd namazı nâfile ibâdetler içinde en ihlaslı edâ edilebilecek ibâdettir. Çünkü gece yatağınızdan kalktığınızda etrafınızda riyâya kapılmanıza sebebiyet verecek kimse bulunmamaktadır. Ev halkı zaten sizin yakınlarınız olduğundan riyâ yaparak onlara bir şey isbat etme durumunuz olmaz. Bu sebeple pür samimiyet ve ihlastır; etrafta kimse olmadığından dolayı da insanın gecenin sessizliği içinde kendisini rabbine mükemmel bir şekilde verebilmesine imkân verir. Zira kalbi meşgul edecek sesler ve etrafta zihni çelecek şeyler bulunmaz. Meşgûliyetiniz sadece ibâdettir. Bu sebeple namaza kendinizi çok rahat bir şekilde verirsiniz; mânevî ikliminiz zirve yapar. Yaptığınız ibâdetten de olağanüstü keyif alırsınız. Hele ihlasla kılınan namazın ardından yapılan duânın tadı bir başka olur. İnsanın gözyaşı dökmesinin çok rahat olduğu anlardan biri o andır. Şu âyet bu anı ne güzel de tanımlamaktadır: “Rabb’inize gönülden yalvararak ve gizlice duâ edin. Şüphesiz ki O aşırıya gidenleri sevmez.”[7]
- Teheccüd namazı insanı Allah’a yaklaştırır. Çünkü tamamen fedâkârlık üzerine kurulduğundan ve nefse rağmen edâ edildiğinden dolayı son derece kıymetlidir. Kul bu ibâdet vesîlesiyle Yaratıcı’sına verdiği değeri ve kendi tevâzuunu ortaya koyarak kalbini Allah’a daha yakın hisseder. Bu namazı kılan insanlarda Allah’a bağlılık daha fazladır. İslâm âlimleri bunu teyit etmektedirler.
- Gece yarısı zorluklarla edâ ettiği bu namaz mü’minin gündüz hayatını da düzenlemesine yardımcı olur. Çünkü gece o kadar fedâkârlığı gösterdikten sonra gündüz Allah’ın hoşnut olmayacağı işlere bulaşmayı kendisine yakıştıramaz. Yakınlık kurduğu Allah’tan uzaklaşamaz. Bu sebeple gece ibâdeti gündüzü kontrol eden bir bekçi gibidir. İnsanın istikâmet üzere kalmasına yarımcı olur.
- Gece ibâdeti insanı mutlu eder. Yaşayışından daha fazla mânevî keyif alır. Zira gece yaptığı ibâdet ile Rabb’e özel bir vakitte yalvarma imkânı bulduğundan dolayı gönlünü bahtiyar hisseder ve bu günlük yaşantısına da yansır. Namaz kılan insanlardaki ferahlık ve saadet, gece ibâdetine kalkanlarda bu yüzden daha fazla görülür. Çünkü teheccüd namazı kalbi adeta cilalamak gibidir. Parlayan kalp daha iyi çalışacağından insan da kendisini daha dinç ve keyifli hisseder. O yüzden geçmiş bilginlerin bu namaza farzlar kadar ehemmiyet verdiklerini ve bırakmadıklarını kitaplarımızda okumaktayız. Demek ki faydasını ölmeden önce daha hayattayken günlük yaşantılarında görüyorlardı ve bu yüzden aksatmıyorlardı.
Teheccüd duâsı:
Allah Rasûlü’nün teheccüd duâsı şuydu:
“Ya Rab! Her hamd senin içindir. Sen, göklerin ve her yerin ve bunlardaki her şeyi daima kudretiyle yönetensin. Yine her hamd senin içindir. Sen, göklerin ve her yerin ve bunlardaki her şeyin nûrusun. Yine her hamd senin içindir. Sen göklerin ve her yerin ve bunlarda bulunan her şeyin sahibisin. Yine her hamd senin içindir. Sen haksın, senin va’din de haktır. (Âhirette) seni görmek de haktır. Sözün haktır. Cennetin de haktır, cehennemin de haktır. Peygamberlerin de haktır, Muhammed de (s.a.v.) haktır. Kıyâmet günü de haktır. Ya Rab! Ancak sana itâat ettim. Sana inandım, sana güvendim, sana yöneldim, yalnız sana dayanarak (düşmanlarla) mücadele ettim. Aramızda yalnız seni hakem kıldım. Ya Rab! Önce işlediğim ve sonra işlerim sandığım, gizli yaptığım ve aşikâra işlediğim (bütün) günahlarımı bağışla! Öne geçiren de geri bıraktıran da sensin. (Allah’ım!) İbâdete lâyık başka ilâh yoktur, yalnız sen varsın. Senden başka ibâdete layık ilâh aslâ yoktur. Güç ve kuvvet, sadece yüce ve büyük olan Allah'ın yardımıyla elde edilir."[8]
Ne mutlu Rasûl sevgisi sadece sözde kalmayıp onun yolundan gidenlere.
[1] Tirmizî, 3579;
Nesâî, 571.
[2] 2/Bakara, 286.
[3] 17/İsrâ, 79. Ayrıca bkz. 32/Secde, 16-17.
[4] Tirmizî, 3549.
[5] Muslim, Sıyâm, 202.
[6] Ebû Davûd, 1309.
[7] 7/A’râf, 55.
[8] Buhârî, 1120.