GAYRI SÖZ ARAMA
Divan şiiri¸ bizim gönül dünyamızdan manevî değerlerimize¸ vatan sevdamızdan bilim felsefemize kadar her şeyi içine alan edebi yazılı geçmişimizi oluşturmaktadır. Geçmişimize sahip çıkarak geleceğimizi inşa etmeliyiz. Geleceğin yükselen ileri medeniyetinin temelinde tarihî ve sanatsal hafızamızı muhafaza etmek bizi daha güçlü ve dayanıklı kılacaktır.
Divan şiirinin sembolik kurgusu ve konu çeşitliliği açısından her konuya değinilmiş olmasına rağmen genelde aşk temasını içermesi sebebiyle her Divan şiiri başlı başına bir "aşk'ın şerh" çalışması olarak algılanıp&cedi
Divan şiiri¸ bizim gönül dünyamızdan manevî değerlerimize¸ vatan sevdamızdan bilim felsefemize kadar her şeyi içine alan edebi yazılı geçmişimizi oluşturmaktadır. Geçmişimize sahip çıkarak geleceğimizi inşa etmeliyiz. Geleceğin yükselen ileri medeniyetinin temelinde tarihî ve sanatsal hafızamızı muhafaza etmek bizi daha güçlü ve dayanıklı kılacaktır.
Divan şiirinin sembolik kurgusu ve konu çeşitliliği açısından her konuya değinilmiş olmasına rağmen genelde aşk temasını içermesi sebebiyle her Divan şiiri başlı başına bir "aşk'ın şerh" çalışması olarak algılanıp¸ değerlendirilmesi gerekir. Şiirin gizemli ve eğlenceli dünyasına sembollerin¸ sırların ve aşkın hâkimiyet kurmuş halini Divan şiiri olarak isimlendirmek daha anlaşılabilir bir tarif olacaktır.
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.) 20. yüzyılın son Divan şairlerinden biri olarak kaleme aldığı Dîvân-ı Hulûsî-i Dârendevî'de de içeriğin tümünü aşk teması ve sevgiliye giden yolda edinilen tecrübelerin şiirin en ustalık gerektiren formunda (Gazel¸ Kaside¸ Naat¸ Koşma vb. türlerde) ifade edilmiş eserlerle oluşmuştur. Hulûsi Efendi (k.s.) kendine has ifadelerle sevgiliye giden yoldaki tecrübelerini anlattığı Dîvânı'ndan "arama" redifli gazeli¸ derya'dan bir katre kabilinden¸ bize tüm Dîvân hakkında ipuçları verecektir.
Sana matlup sensin ey dil gayrı söz arama
Sendedir ol görünecek yüz taşrada yüz arama
"Ey gönül¸ sen kendini aramaktasın ki; seni anlatacak sözü başkasında arama / Senin görmek istediğin yüz yine senin yüzündür; başka yüz değil" diye ifade edebileceğimiz beyit Şeyh Galip'in "Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen / Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen" meşhur beytini çağrıştırır. Bu ifadeler Kur'an-ı Kerim'in gözden kaçan veya unuttuğumuz temel ilkesini ortaya koymaktadır. Allah insanı en güzel şekilde yaratmıştır. En güzel şekilde yaratılan insanoğlunun değeri¸ yaratılan diğer şeylerden daha üstündür. Ve günümüz "Kişisel Gelişim" kitaplarının konu edindiği ve kişiye öz güven vermeyi hedefleyen çalışmaların özünü bize anlatır aslında. Herkesin birbirine benzemeye çalıştığı ve sözde marka kişiliklerin özendirildiği modern hayatta kişiye asıl aranacak olan kendi özü olduğunu hatırlatır.
Kendi mir'atına nazar eylersen yâri görürsün
Can gözünden gayrı ana açacak göz arama
"Ey can¸ gönül aynasına bakarsan; görmek istediğin sevgiliyi görürsün / Sevgiliyi görmek içinde mana gözünden başka göz arama¸ çünkü faydası yoktur" ifadesinde de birinci beyitte işaret edilen âlemin özü olan insanın kendi özünü ararken nereye bakması gerektiğini açıklar. İnsanın aradığı kendi hakikati olduğuna göre bu hakikati görebilmek için mana gözü kullanması gerekmektedir. Bakacağı yer ise temizlenmiş ve cilalanmış hakikati olanca gerçekliğiyle yansıtabilecek olan bir gönüldür. Ancak böyle bir gönle bakıldığında görmek istenen oradan zuhur edecektir.
Sıdk u ihlas ile koy gel kapısına baş u can
Ta sana ram ola dil-ber gece gündüz arama
"Gerçek bir bağlılık ve inanç ile gel ki; sevgilinin kapısına / Sana sevgili kendini göstersin ve senin gönlünce olsun"
Aranan Sevgili Olunca
Bu beyitte sevgilinin kapısı nasıl bir hal ile çalınmalı ki; sevgili seni içeri kabul etsin ve senin gönlünce olsun. Aksi takdir de gece ve gündüz boşa arama diye uyarmakta. Burada konu aşk ve aranan sevgili olunca tam ihlas¸ gayret ve teslimiyet gerekir. Onunla kavuşunca bütün zamanlar bir olur¸ gece gündüz kalmaz
Bu yolun merdinden olup nefsin bastın ise
Merd-i meydan-ı cihansın gel yokuş düz arama
"Aşk yolunun yiğitlerinden olup nefsin saldırısına karşı durdunsa / Sen bu yolun da yiğitlerindensin¸ gel meydan-ı aşka ki; kolay zor deme."
Bu beyitte hakikati bulmanın tek engelinden¸ sevgiliye çıkan yolu kesen eşkıya nefisten bahsedilmektedir. Nefse karşı duran kişiye aşkın kapılarının da açık olduğunu ve sevda yolunda zor kolay ayrımı yapmaksızın her türlü meşakkate katlananın bu yolun mertlerinden sayılacağı söylenmektedir. Çünkü âşıklık iddiası da diğer tüm iddialar gibi ispata tabidir.
Sinene yazdınsa eğer nakş-ı hayali dil-beri
Gayriya bakma Hulusi var şeb ü rüz arama
"Gönlüne yârin hayalini düşürdünse ki bu bir âşıklık belirtisidir / Artık başkasına bakıp boşa zaman harcama."
Gönle bir sevgilinin hayalinin düşmesi olayı kişinin istidatlarına/yeteneklerine bağlı olup aslında ilahi bir ihsandır. Aşk Yaratanın öyle de güzel bir nimetidir ki gönül aşkın her türlüsüne tamah eder. Aşk kula mürşit olur¸ onu yakar¸ kavurur ve olgunlaştırır. Kişi işte bu aşk ile ayrılık acısını ve hasret duygusunu içinde hisseder. İçine düşülen bu hal sonsuz bir yolculuğun ve arayışın başlangıcıdır. Dünyaya gelen insanoğlunun tek kârı ise bu yolculuk boyunca yaptığı ticarette gizdir. Yolculuk boyunca yaşanılan zorluklar ve sıkıntılar sevgilinin cemalini daha yakından seyredebilmek ve bu güzel cemalin seyrine gönlü alıştırmak içindir.
İnsanlık Hazinesi
Özet olarak¸ Kur'an-ı Kerim baştan sona "insana" hitap etmektedir. İnsanın okuyup öğrenmesini¸ düşünüp anlamasını istemektedir. Bu düşünüp anlama gayretini hakikati arama olarak değerlendirmeliyiz. "İnsanlığın" gen haritası Kur'an'da açıklanmıştır. Aslında insanlık gömülü bir hazinedir¸ Asr-ı Saadet otağı bu insanlık hazinesinin üzerine kurulmuştur. İnsanlık bu cevheri işleyerek ahlakı süsleyen ziynetler takınmışlardır. Günümüzde ise bu değerler üzerinde gelişen edebiyatımızın yüzyıllardır varlığını sürdürmesine rağmen tenkitlere maruz kalması manidardır. Bizi kendimizden uzaklaştırıp¸ kendimize yabancılaştıran unsurları bilmemiz gerekmektedir. İlerlemek ve gelişmek adına geçmişimizle olan bağlarımızı koparırken¸ geleceğin modern dünyasında ardımızda bıraktığımız değerlerimizin eksikliğini şimdilerde hissettiğimizi hatırlamamız gerekir. .
Hiçbir milletin tarihi¸ bizim tarihimiz kadar köklü ve sağlam bir yapıya sahip değildir. Hiçbir milletin geçmişinde insan yetiştirmeyi gaye edinmiş bir anlayış ve bu anlayış ile yetişmiş âlim¸ sanatçı ve devlet adamlarıyla kültürünü zenginleştirmiş bir yaşam tarzı mevcut değildir. Böyle iken insanî ve ahlakî değerlerden uzak¸ toplumsal baskı yoluyla benimsettirilmeye çalışılan yapay kültürün bir parçası olmak¸ geçmişte dünyayı arkasından sürükleyen bir milletin şimdilerde kendinden kaçmasının nedenlerini düşünmemiz gerekmektedir.
Erdoğan KANDAKOĞLU
YazarŞerefimiz, şanımız var Biz ne büyük bir milletiz Al bayrakta kanımız var Biz ne büyük bir milletiz Üç kıtada at koşturduk Akarsuları coşturduk Dağlar, tepeler aştırdık B...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Ramazan ayının kalan yarısını idrak ederken, bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesi’ni ve Ramazan’ın bitimiyle de bayramı yaşayacağız inşaallah. Bu mübarek günler, hayırların tavsiye edildiği ve mü’minle...
Yazar: Raziye SAĞLAM
Tefsir, hadis ve fıkıh âlimi. Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey’in bacanağı, Şeyh Edebali’nin hemşehrisidir. Doğum tarihi bilinmemektedir. Sultan Orhan devrinde vefat etti. Karamanlı olan Durs...
Yazar: Muammer YILMAZ
Osmanlı padişahlarının onuncusu, 89. İslâm halifesi olan ve “Muhteşem Süleyman” olarak anılan Kanûnî Sultan Süleyman 1494 (bir rivayete göre ise 1495)’te, babası Yavuz Sultan Selim’in sancakbeyi (vali...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ