FETİH 1453 FİLMİ VE HANGİ FATİH?
İstanbul'un fethi denildiğinde akla iki şahsiyet birden gelir. Bunlarda birincisi yedinci Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmed diğeri ise hocası Akşemseddin'dir. Bunlardan birincisi şehrin maddî diğeri ise manevî fethine vesile olarak Peygamber Efendimizin müjdesine nail olmuş ve İslam tarihine namlarını altın harflerle yazdırmışlardır. Her ikisinin şahsiyeti hakkında pek çok malumat bulunduğu halde filmde maalesef bu noktaların kimi gözden uzak tutulmuş kimi de yanlış olarak aksettirilmiştir. Biz en azından filmdeki bu noktadaki hatalara değinirken doğruları da işaret etmiş olacağız.
İstanbul'un fethi denildiğinde akla iki şahsiyet birden gelir. Bunlarda birincisi yedinci Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmed diğeri ise hocası Akşemseddin'dir. Bunlardan birincisi şehrin maddî diğeri ise manevî fethine vesile olarak Peygamber Efendimizin müjdesine nail olmuş ve İslam tarihine namlarını altın harflerle yazdırmışlardır. Her ikisinin şahsiyeti hakkında pek çok malumat bulunduğu halde filmde maalesef bu noktaların kimi gözden uzak tutulmuş kimi de yanlış olarak aksettirilmiştir. Biz en azından filmdeki bu noktadaki hatalara değinirken doğruları da işaret etmiş olacağız.
Tarihte Şeyh Akşemseddin'in Fatih'in huzuruna girdiğinde¸ padişahın ayağa kalkmadığı ve hürmet göstermediği vaki değildir. Fatih'in şeyhi huzuruna girdiğinde ise onun ayağa kalkmaması şaşılacak hadiselerden değildir. Böyle olduğu halde Fatih¸ fetihten sonra İstanbul'a at üzerinde girerken hocası Akşemseddin ise yayan yapıldak kendisine yetişebilmek için koşturmaktadır. Keşke bütün yazılı eserlerde görüldüğü üzere beraber at üzerinde gittiklerini ve bu sırada padişahın hocası hakkında söylediği sözleri yansıtsalardı. Hocasına kıymet vermez hali Fatih'in şahsiyetiyle tamamen çelişmektedir.
Fatih'e Çiçek Sunma Hadisesi
Fatih'in şahsiyeti ile alakalı olarak bu kadar hata ve yanlışları yapanların¸ katılmasalar dahi yine pek çok yazarımızın belirttiği Bizanslı kızların Fatih'e çiçek sunma hadisesini atlamaları da manidardır. Şayet işlenmiş olsaydı Fatih'in şahsiyetini yansıtan mükemmel bir tablo olurdu.
Nitekim Fatih İstanbul'u fethederek Topkapı'dan şehre girdiğinde büyük bir sevinç içerisinde idi. Yanında bulunanlar bunu kazandığı büyük zafere ve gençliğine yormuşlardı. Zeki padişah onların bu düşüncelerini sezerek:
"Bendeki bu sevinci İstanbul'un fethine zannetmeyin. Zamanımda Akşemseddin gibi bir âlimin bulunuşuna seviniyorum." diyerek muazzam bir cevap vermiştir.
Bir âlimin değerini bundan daha çarpıcı bir ifade ile göstermek mümkün olmasa gerektir.
Yine Fatih'in İstanbul'a girişinde yaşanan şu hadise yabancıların tarihlerinde bulunsa filmlerde taç karesi olarak işlenirdi. Bizde ise ne yazık ki görmezlikten gelindi.
21 yaşında İstanbul'u fethederek FATİH unvanını alan Sultan II. Mehmed¸ öğleden sonra maiyetindeki vezir¸ ulemâ ve sâir ileri gelen devlet adamları ile birlikte¸ muhteşem bir alayla Topkapı'dan şehre giriyordu. Avrupa ve Hıristiyan âlemi için¸ eski bir çağı nihayete erdirip yeni bir çağ başlatıyordu.
Sekiz asırlık hasrete son veren Fatih Sultan Mehmed bu kutlu günü¸ tarih de düşürmek suretiyle ebedileştiriyordu.
Akşemseddin'i İşaret
Fatih henüz yirmi bir yaşında bir gençti ve başında tolgası vardı. Bizanslılardan şehirde kalanların kızları ellerindeki çiçekleri padişah sanarak at üzerinde yol alan ak saç ve sakallı Akşemseddin'e uzattılar. O da padişah kendisinin olmadığını söyleyerek Fatih'i gösterdi ve:
Sultan Mehmed odur ona gidiniz diyerek işaret etti.
Şeyhi Akşemseddin'in heyecanını sezen Fatih¸ hem onu rahatlatmak hem de kızların çevresini sarmasından kurtulmak için:
Gidiniz¸ yine ona gidiniz. Evet¸ Sultan Mehmed benim¸ lakin o benim hocamdır diyerek taltifte bulunmuştu.
Osmanlı padişahlarının kuruluşundan itibaren ilim adamlarına gösterdiği bu hürmet ve saygılı tavır onların aynı zamanda ilme verdikleri değerin bir yansımasıdır. Her biri cengâverliği yanında din ve fen ilimlerinde mahir olan bu padişahların en önde gelenlerinden biri Fatih Sultan Mehmed Han'dır. Bunu gösterecek vesileler gelmiş iken maalesef yüzyıllık nisyan tekrarlanmış ve İstanbul surlarını yıkan toplar yine Macar Urban'a ihale edilmiştir.
Şahi Topları
Gerçekten de şahi adı verilen ve İstanbul surlarını sarsan muazzam topları dökmede bir tek Macar Urban'ın gösterilmesi ve öne çıkarılması son derece yanlış olmuştur. Fatih'in bir makine mühendisi olduğunu¸ şahi topların çizimini ve balistik hesaplamalarını bizzat kendisinin yaptığını artık Mısır'daki sağır sultan bile duymuştur. Dört şahi toptan üçünü Osmanlı mühendisleri Musluhiddin ve Saruca Sekban dökmüştür. Birini ise Bizans'tan alacaklarını tahsil edemeyen ve işsiz kalıp Fatih'e gelen Macar Urban dökecektir. Hatta Urban dökeceği topun çizimlerini görünce şaşıracak¸ dehşete düşecek ve "dökerim ama mermisini yapamam" diyecektir. Fatih ise ona sen orasını düşünme¸ diyecektir.
Diğer taraftan kuşatmanın ikinci haftasında Urban'ın dökümünü yaptığı top parçalanırken Osmanlı topçularının döktükleri toplar ise fethe kadar kullanılacaklardır. Bu hal topçulukta kimlerin daha mahir olduklarını gösteren ayrı bir husustur. Ancak bütün bunları görebilmek için herhalde bir başka göz gerekmektedir.
Filmde Fatih hakkında ortaya konulan yanlış imajlardan biri de onun çocuklarına karşı şefkatsiz tutumudur. Onda¸ filmde oğlunu sevmeyen¸ karşılaştığında boş gözlerle "kim bu çocuk¸ nereden çıktı" dercesine bakan bir baba imajı vardır. Oysa Fatih Sultan Mehmed'in oğullarına ve torunlarına karşı müşfik tavrı kaynaklarca belirtilmektedir.
Keza aynı durum Fatih'in babası II. Murad Han için de belirtiliyor. Fatih tahta çıkarken babasının naşı yanına varıp kendisine beni şefkatle sarmayan kollar vs. gibi ifadelerle sitemini belirtiyor. Hâlbuki II. Murad Han oğlu Mehmed'i çok sevmekte ve kendisinin her bakımdan mükemmel yetişmesi için üzerine titremekteydi. Nitekim oğlu henüz on iki yaşında iken tahtı kendisine devretmesi¸ Varna savaşına gitmek için rica ettiğinde kendisine bir zarar erişmemesi için kabul etmemesi ve fakat fetihnameleri onun adına yazdırması nihayet kendisine nasihatler ederken "ey benim biricik ciğer-parem olan oğlum" deyişi her şeyi ifade etmiyor mu?
Fatih İmajı
Öte yandan filmde neredeyse baştan sona gergin¸ telaşlı ve neredeyse saldırgan bir Fatih tipi görülmektedir. Evet¸ savaş hali anlıyoruz. Padişahın gergin anları ve sahneleri olacaktır. Fakat bu kadar aşırıya kaçmak Fatih'in şahsiyeti düşünüldüğünde tam bir tezat teşkil etmektedir. Zira Fatih'in en meşhur yönü tasavvurlarını¸ düşündüklerini hissettirmeyen ve zamanı geldiğinde uygulayan biri oluşudur. Bu halleri ile onun¸ sakin¸ otoriter ve kararlı bir portre çizmesi gerekirdi. Ne yazık ki tam tersi olmuş.
Yine umumi hücumlardan bir netice elde edilemeyince¸ savaşa küsmüş bir halde çadırına kapanan Fatih'in çaresiz halleri¸ kırılan tespihinin üzerinde tepinmesi onun kişilik yapısı ile hiç örtüşmemektedir. Zira Fatih her zorluğu aşmaya çalışan¸ asla yılgınlığa düşmeyen¸ maneviyatı çok güçlü bir şahsiyettir. Onun fetih sırasındaki buluşları havan topu¸ yürüyen kuleleri¸ lağım savaşları¸ gemilerin karadan yürütülmesi gibi halleri bunun en bariz kanıtıdır.
Fatih tahta çıktığında Avrupa'nın¸ Bizans'ın hatta Karamanoğlu'nun ümitlenmesi¸ onu başarısız görmeleri gerçektir. Ancak bunlardan hareketle filmde Fatih'i halkının sevmediği ve ondan bir başarı beklemedikleri gibi bir imaj çizilmiştir. Halkın çarşı pazarda olumsuz konuşmaları ile bu imaj perçinleşmiştir. Son dönemlerde filmin danışmanı da dâhil bazı tarihçilerin dillendirdiği bu görüş yanlıştır. Fatih'in çocuk yaşta tahta çıktığında sergilediği tutum¸ tavır ve davranışlar onun başarısız değil bilakis fevkalade yerinde tavırlar gösterdiğinin delilidir. Bu konu ayrı bir makale konusu olacak düzeydedir.
Bütün bunlar tarihî film¸ dizi ve romanların nasıl izlenmesi ve okunması gerektiğini gözler önüne sermektedir. Zira maalesef henüz tarihimize objektif bir tarzda yaklaşma anlayışını geliştiremediğimiz gibi ilim adamları da ne yazık ki bu furyaya veya paraya takılmış durumdadırlar. Bu durumda tarihî şahsiyetlerimiz bambaşka bir kimlik ve bambaşka bir ahlâk ile karşımıza çıkarılmaktadır.
Ahmet ŞİMŞİRGİL
Yazar"Mahpeyker Kösem Valide Sultan¸ hüsn-i cemali¸ aklı ve zekâsı¸ hayrat ve hasenatıyla meşhur ve saliha bir valide sultandı. Edindiği servetlerin tamamını İstanbul'da ve taşra...
Yazar: Ahmet ŞİMŞİRGİL
"Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi¸ gerek yaşantısı gerekse faaliyetleri ile örnek bir insan-ı kâmil olmakla kalmamış¸ yazmış olduğu eserlerle de¸ ilmî ve edebî yönden şahsiyetini o...
Yazar: Ahmet ŞİMŞİRGİL
Sultan I. Ahmed, 18 Nisan 1590 günü Manisa’da doğdu. Babası Sultan III. Mehmed, annesi Handan Sultan’dır. Çok mükemmel bir tahsil gördü. Arapça ve Farsçayı mükemmel derecede konuşurdu. Ok atmak, kılıç...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Şeyh Abdurrahman Erzincanî’nin soyu, Orta Asya’dan gelerek Erzincan’a yerleşmiştir. Evlâd-ı Rasûl’den ve Yıldırım Bâyezîd devri meşayihlerindendir. Zamanının gerekli ilimlerini memleketi olan Erzincan...
Yazar: Resul KESENCELİ