FENÂDAN BEKÂYA
"Bizleri bu dünyada meşgul eden¸ oyalayan pek çok şey vardır. Zamanımızı
bunlarla geçirir¸ mutlu olmaya çalışırız. Hoşumuza gittiğini inkâr
edemeyeceğimiz; para¸ mal¸ mevki¸ makam¸ şöhret vb. bizlere huzur
getireceğini umduğumuz şeylerin başında gelir."
Dünyanın geçici bir yaşam olduğu aslında hepimiz tarafından bizzat görülen ve yaşanılan bir durumdur. Gün geçmiyor ki çevremizden birileri öteki âleme intikâl etmesin. Her gün vefat eden insanlar için okunan selâları duyuyor¸ cenazelerine katılıyor¸ taziyelerinde bulunuyoruz. Buna rağmen dünyaya olan bağlılığımız¸ hırsımız bir türlü eksilmek bilmiyor. İşte Hulûsî Efendi altı beyitten oluşan "olur" redifli bu gazelinde dünyanın fâniliğinden ve geçici zevklere aldanmamak gerektiğinden bahsediyor. Bu uğurda en çok ihtiyaç duyduğumuz hususlardan birisi de bizlere doğruyu¸ iyiyi ve güzeli gösterecek; sonsuzluk yurdunun aydınlık yoluna bizleri iletecek olan mürşid-i kâmillerdir. İşte bu gazel aynı zamanda bu kâmil insanların önem ve değerinden de bahsetmektedir.
1. Bir gün gelir bu hayât-ı âlem hayâl olur
Dehrin nesi varsa cümle pây-mâl olur
Bir gün gelecek ve Cenâb-ı Hakk'ın dışında tüm yaratılmışlar yok olacak¸ dünya hayatı son bulacaktır. Aslına bakılırsa bu dünyada yaşanılanlar hayâlî bir oyun gibidir. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm de buna vurgu yapılmış "Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir eğlencedir. Elbette ki âhiret yurdu Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?"[1] buyrularak kıymet verilmemesi gerektiğine işaret edilmiştir. Şu anda bize önemli ve değerli gelen ne varsa; evlat¸ mal¸ mülk¸ makam vs. bir gün gelecek anlamsızlaşacaktır. Aslolan o gün gelip çatmadan herşeye kıymeti kadar değer vermektir. Bu noktada Rabbimizden¸ eşyanın hakikatini göstermesi hususunda niyazda bulunmalı¸ nefsimize yenilip boş şeylerin peşinde koşmamak için Hakk'a yalvarmalıyız.
2. Her demi zevk ile geçen eyyâmın
Âkıbet encâmı firkat u melâl olur
İnsanoğlu bu dünyaya kulluk etmek; Rabbini tanıyıp O'na itaat etmek üzere gönderilmiştir. Müslüman bilmektedir ki bu dünya âhiretin tarlasıdır. Burada ne ekerse öbür dünyada onu biçecektir. Cennet¸ iyileri ağırlamak üzere beklemekte; cehennem kötülüklerin ve zulümlerin karşılıksız kalmayacağını haykırmaktadır.
Gününü gün eden; eğlence¸ zevk ve safayı sınır tanımaksızın yaşamaya çalışan zevk-perest insanların sonu hayırlı olmayacaktır. Dert ve sıkıntılar dünya hayatını kulluk şuuru içerisinde geçirmeyenleri beklemektedir.
Her hâl ü kârda mümin kişi dengeyi gözetecektir. İşlerin hayırlısı orta olanıdır; ne hep gülünecek¸ ne hep ağlanacak; ifrat da yok tefrit de. Bilinmelidir ki selâmete ulaşanlar aşırılıklardan kaçanlardır.
3. Sermâyeni saâdet bilip saâdete er
İkbâl idbâra dönüp izmihlâl olur
Önemli olan insanın elindekilerle mutlu olmasını bilmesidir; zira nefis daima daha fazlasını ister. Bir vadi dolusu altın verilse¸ ikincisini ister ve bu böyle devam eder. Oysa dünya ve içindekilerin ayaklar altına alınacağı¸ kıymetsizleşeceği gün yakındır. Şimdi bizlerin son derece ehemmiyet verdiği¸ kıymet atfettiği sözde değerler¸ bir gün gelecek değersizleşecek¸ bir anlam ifade etmeyecektir. Çünkü dünya hayatı aldanış metaından başka bir şey değildir. Yüce Rabbimizin bu konuda verdiği misal gerçekten dikkat çekicidir. Çiftçilerin hoşuna giden bir yağmurdan sonra boy veren bitkiler anlatılmaktadır Hadîd Sûresi'nde. Ancak bunlar bir müddet sonra kurumaya yüz tutmakta¸ sararmaya başlamaktadır. Sonunda ortada kalan ise çer çöpten başkası değildir.[2] O hâlde şu anda yolunda giden işlerimize¸ durumumuzun iyi oluşuna aldanmamalı¸ herşeyin bir anda ters yüz olabileceği hatırdan çıkarılmamalıdır.
4. Bir kâmilin eteğin tutup da murâda yet
Kâmil eteğin tutan ehl-i kemâl olur
Gerçek mutluluğa¸ dünya ve âhiret saadetine ulaşmak istiyorsak doğru yolu gösteren bir kılavuza¸ öğretmene muhtacızdır. Burada önemli olan eteğine yapışacağımız bu zâtın kâmil bir insan olmasıdır. Zira kâmil olmayan başkasını kemâle erdiremeyecektir. Hak dostu olan bu insan¸ sohbetleriyle¸ hâl ve hareketleriyle bizlere örnek olacak¸ hakikati gösterecektir.
Hak âşığı dervişlerden biri olan Âşık Yûnus da mürşid-i kâmilin önemini vurgulayanlardandır. Karanlıklardan aydınlığa şeyhi sâyesinde¸ onun himmetiyle kavuştuğunu¸ gerçek hayatı onunla bulduğunu bu büyük şâir şöyle ifade eder:
Aldum himmeti
Geçdüm zulmeti
İçdüm hayatı
Şeyh eşiğinde[3]
5. Devlet o ki olmaya zevâl ana
Devlet sanma anı ki anda zevâl olur
Bizleri bu dünyada meşgul eden¸ oyalayan pek çok şey vardır. Zamanımızı bunlarla geçirir¸ mutlu olmaya çalışırız. Hoşumuza gittiğini inkâr edemeyeceğimiz; para¸ mal¸ mevki¸ makam¸ şöhret vb. bizlere huzur getireceğini umduğumuz şeylerin başında gelir. Bizleri cezbeden¸ bağımlı kılan bu dünya güzelliklerinin gücünün yetmediği değişmez bir gerçek vardır. Bu gerçek; malın da mülkün de yalan olduğudur. Bununla birlikte bu geçici güzellikler dünya yaratıldı yaratılalı kendisiyle oyalanacak birilerini hep bulmuştur. Eşyanın hakikatini kavrayamayanlar geçici olana bağlanıp kalmış¸ asıl hedefin o olduğu vehmine kapılmışlardır. İman sahipleri ise ay¸ yıldız ve güneş parlak da olsa fânîdir¸ yok olacaktır¸ demişlerdir. Aslolan ezelî ve ebedî olana bağlanmak¸ onu arzulamaktır.
Bu dünyadan Hz. İbrahim (a.s.) de geçmiş¸ Nemrut da geçmiştir. Hz. Mûsâ (a.s.) da yaşamış¸ Firavun da ömür sürmüştür. Ancak bugün Hz. İbrahim ve Hz. Mûsâ hayırla yâd edimekte ve isimleri her anıldığında kendilerine salât ve selâm okunmaktadır. Diğerleri ise zamanında sahip oldukları güç ve zenginlikleriyle değil¸ zulümleriyle anılmış ve lâyık oldukları şekilde tarih sahnesinin karanlık sayfalarında hak ettikleri dehlizlerde kalmışlardır.
6. Pîrin kapısında hâk et Hulûsî yüzün
Tahkîk anı bil ki makbûl-i Zü'l-Celâl olur
Es-Seyyid Osman Hulûsî Efendi gazelin bu son beytinde kendisine seslenerek şeyhinin kapısında yüzünü yerlere koymasını ister. Zira mürşidin/sevgilinin ayağının tozu gözlere sürme diye çekilir¸ şifa niyetine kabul edilir. Mürşid-i kâmil karşısında gösterilen bu teslimiyet¸ şüphesiz ki Yüce Mevlâ'nın da hoşlanacağı ve makbul göreceği bir davranış olacaktır. Zira bilinmektedir ki âlimler peygamberlerin vârisleridir. Onlara gösterilen saygı ve sevgi peygamberlere¸ dolayısıyla Cenâb-ı Hakk'a gösterilmiş demektir.
[1] 6/En'âm¸ 32. Ayrıca bkz.: 47./Muhammed¸ 36.
[2] Bkz.: 57/Hadîd¸ 20.
[3] Mustafa Tatcı¸ Yûnus Emre Külliyâtı IV-Âşık Yûnus¸ M.E.B. Yayınları¸ İstanbul¸ 2005¸ s. 126.
Abdülmecit İSLAMOĞLU
YazarDîvân'ı baştan sona Hz. Peygamber (s.a.v.) sevgisiyle dolu olan es-Seyyid Osman Hulûsî Efendi'nin açık ve akıcı olduğu kadar etkileyici şiirlerinden birisi de "Gülüm n'idem n'ide...
Yazar: Abdülmecit İSLAMOĞLU
Sultan I. Abdülhamid’in yedinci kadınefendisi ve II. Mahmud'un annesidir. Eski hayatı ve Osmanlı Sarayı’ndaki yaşantısı hakkında çok sağlam ve tatmin edici bir bilgi yoktur. Kafkas kökenli olması muht...
Yazar: Zühal ÇOLAK
Sultan I. Ahmed, 18 Nisan 1590 günü Manisa’da doğdu. Babası Sultan III. Mehmed, annesi Handan Sultan’dır. Çok mükemmel bir tahsil gördü. Arapça ve Farsçayı mükemmel derecede konuşurdu. Ok atmak, kılıç...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
"Osman Hulûsî Efendi'ye göre seher vakti¸ vuslatın gerçekleşeceği bir demdir. Bu yüzdendir ki hasretle beklenir ve özlenir. Seherler sevgiliye kavuşulan mübarek vakitlerdir. Ancak bunun...
Yazar: Abdülmecit İSLAMOĞLU