FATİHA SURESİ
13.Hadis: "(Allahu Teâlâ), ‘Namazı kulumla aramda ikiye taksim ettim. Yarısı bana, yarısı da kulumadır. Kuluma dilediği verilecektir.’ (buyurmuştur). Bir kul namazda ‘Bütün hamd ve senâ âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.’ dediği zaman, Allahu Teâlâ ‘Kulum bana hamd etti.’ buyurur. Kul, ‘O, Rahman ve Rahîm’dir.’ dediğinde, ‘Kulum bana sena etti.’ buyurur. Kul ‘Hesap ve ceza gününün hâkimidir.’ dediğinde, Allahu Teâlâ ‘Kulum beni ta’zim etti.’ buyurur. Kul, ‘Biz yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz.’ deyince, ‘Bu iş benimle kulum arasındadır. (İbadet bana, yardım da kuluma aittir, istediği verilecektir.)’ buyurur. ‘Bizi dosdoğru yola ilet, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna, gazaba uğrayanların ve sapıklarınkine değil.’ dediğinde de ‘Bu dilek kula aittir. Ona istediği verilecektir.’ buyurur." [1] Somuncu Baba Diyor ki: “İnsan, kulluk makamında ciddiyetle durur ve ihlastan üzerine düşen görevi her hâlükârda Allah’a hamdederek yerine getirir, Allahu Teâlâ’nın kendi zatını övdüğü gibi ona hulûs-i kalple senada bulunur, hamd, senâ ve övmenin içinde gark olarak Allah’ı yüceltir ve de tüm bunların hepsinde Allah'tan yardım dilerse, bu onu orta yol olan ehadiyete götürür. Ki, ruhlar ve bedenler için başlangıç amelleri ile sülûkun sonu bu yoldan geçmektedir. Ve yine bu yolla, (ayette) her şeyin rabbi olan Allah'tan ‘(Bizi) hazır et.’ tarzında dua edilen, gadab ve kahrın karışmasından uzak saf ve mutlak rıza makamı elde edilir." Hadisin Yorumu İnsanın namazda sürekli okuduğu Fatiha ve diğer surelerin anlamlarını bilmesi güzel olur. Bunlar kısa sureler olduğundan manalarının öğrenilmesi kolaydır. Bu yapıldığında namazda kıraat edilmeleri durumunda farklı bir lezzet daha alınır. Anlam bilindiğinde kıraatin şekli de lezzeti de değişir. Çünkü musalli ne okuduğunu bilmektedir. Aynı zamanda ihlas da kuvvetlenir. Mü’min kimin huzurunda olduğunun ve ne yaptığının daha iyi farkına varır. Okuduğu ayetlerin anlamını tefekkür ederek tane tane okur ve Allah’a daha bir içten bağlanır. Okuduğunun anlamını bilme açısından Fatiha Suresi çok büyük önem arz etmektedir. Çünkü insan günde tam kırk kez namazda bu sureyi okur. Her rekâtta okunması Allah Rasûlü’nün bu sureye verdiği önemi ve namaz için ifade ettiği anlamı göstermesi açısından çok mühimdir. Bu nedenle anlamını düşüne düşüne, tane tane okumak namazın huşusu açısından önemli katkı sağlar. Fatiha’nın İfade Ettiği Derin Anlam Kulun namaza durması, Rabb’ine olan saygısının ve kendisini Yaratan karşısında nasıl gördüğünün bir göstergesidir. Önce kıyamda Allah’ın huzurunda dikilir, sonra eğilir, sonra secde için yere kapaklanır ve en nihayetinde boynu bükük bir şekilde oturur, adeta “Durumumu sana arz ettim, boynum kıldan incedir.” demek ister. Tüm bu hareketler çok yüce bir makam karşısındaki küçüklüğü ve acizliği, tevazuu ifade eder. Kul namazda bunları yapmak suretiyle günde tam kırk kez Rabb’iyle olan akdini yeniler. Kendi konumunu tekrar tekrar hatırlar. Böylece kırk kez kıyamda huzuruna durup Fatiha okuduğu Yaratıcı’sıyla bağını güçlendirir ve bu vesileyle hayatını her daim istikamet üzere tutar. Hiç şüphe yok ki, beş vakit namaz, kulun kulluğunu diri tutma açısından çok büyük öneme sahiptir. Namaz vakitleri arasında dünyayla ilgili işlerini yapan insan, her vakitle birlikte tekrar huzura durarak geçici hayatın karmaşasından uzaklaşarak Rabb’ini tekrardan gönül tahtına yerleştirir. Böylece namaz bir anlamda onu sürekli uyarır ve teyakkuzda tutar. Allahu Teâlâ’nın “Namazı dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkor.”[2] buyurması bu yüzdendir. Somuncu Baba’nın ifade ettiği üzere, kul Fatiha’yı hakkıyla okur, namazı gereği gibi eda ederse kıldığı bu namaz onu Allah’a götürür. Gönlü sahibimize bağlanır ve onunla arasındaki her şeyi bir kenara atar. İyi bir Müslüman olur. “Bütün Hamd ve Senâ Âlemlerin Rabbi Olan Allah’a Mahsustur.” Namaza durabilmek ve ibadeti eda edebilmek kulun kendi iradesiyle olmakla birlikte hiç şüphe yok ki ilahî bir lütuftur. Bu nedenle görevi eda edebilmek, Allah’a hamd ve övgüyü gerektirir. Ayrıca Rabb’in huzurunda durmanın kendisinin de gerektirdiği şeyler vardır. O da Yaratıcı’yı yüceltip övmek. Çünkü huzurunda durulan yüce zata övgüde bulunmak gerekir. Kul Allah’ın huzurunda durmayı bir hamd vesilesi yaptığı gibi Rabb’inin kendisine ikram etmiş olduğu dünya nimetleri, sağlık ve afiyet için de hamd eder ve âlemlerin sahibini tazim eder. İçinden geçtiği badireli bir durum, sıkıntılı ve dertli bir süreç varsa, Allah’ı unutmadığı ve ona iltica ettiği için de yine hamd eder. Ayrıca Allah’a sığınması ve tazarru ile gönlünü açması da hamdetmesi için bir vesiledir. “O, Rahman ve Rahîm’dir.” Allah hem bu dünyada hem de ahirette kullarına karşı son derece merhametlidir. Onları dünyada türlü türlü nimetlerle rızıklandırdığı gibi ahirette de amellerinin karşılığını fazlasıyla vermek süratiyle ödüllendirecektir. İşte kul her rekâtta Allah’a karşı bu hususu ve niyazı yeniler. Bir anlamda kendisine karşı da rahmet ve şefkatiyle muamele etmesini ister. Namaza durduğu için bir yandan hamd ederken diğer yandan da rahman ve rahîm sıfatları olan Allah’tan kendisine lütfuyla muamele etmesini diler. Hiç şüphe yok ki, onun bu niyazını her rekâtta işiten Yüce Yaratıcı kuluna merhametiyle tecelli edecektir. “Hesap ve Ceza Gününün Hâkimidir.” Buluğa erdikten sonra bütün yaşamımız boyunca yapıp ettiklerimizden Rabb’imiz huzurunda hesap vereceğiz. İnsan her rekâtta bu ayeti okuyarak mahşer gününü tekrar tekrar hatırlar ve hayatına ona göre çeki düzen vermeye gayret eder. Namazdan sonra hayatını buna göre yeniden düzenlemeye çabalar ve ihlasla, kul hakkına girmeden, harama-helale daha fazla dikkat ederek bir sonraki namaza kadar güzel bir hayat sürmeye çalışır. Bu çabasını her namaz vesilesiyle yenileyerek iyi bir mü’min olarak Rabb’in huzuruna varmak yolunda terakki eder. “Biz Yalnız Sana İbadet Eder ve Yalnız Senden Yardım Dileriz.” İnsan Rabb’inin huzuruna kıyama durup ellerini bağladığında bu haliyle bir mesaj vermiş olur. Önünde ayakta el pençe durup, eğilip secdeye gideceği tek zatın Allah olduğunu ilan eder. Bu mecazî olarak da bir başka mesaj taşır. Fiilî olarak sadece Rabb’in huzurunda eğileceğini ilan etmek yanında dünyevî beklentiler veya korkular sebebiyle de bir faninin önünde eğilmeyeceğini, secdeye kapanmayacağını göstermiş olur. Dolayısıyla Müslümanın hayatını belirleyen yegâne kıstas Rabb’in rızasıdır. Onun rızasının olmadığı hiçbir yerde bir takım hesaplar nedeniyle değerlerinden ödün vermez, Yaratan’ın rızasını arkasına atmaz. Böylece ibadette Allah’a şirk koşmadığı gibi yaşantısında da Allah’ın yanına başkalarını koymaz. Allah’ın düşmanlarını memnun etmeye çalışarak ikircikli bir yaşantı sürmez. Hayatını Allah’ın rızası belirler. “Bizi Dosdoğru Yola İlet, Kendilerine Nimet Verdiklerinin Yoluna, Gazaba Uğrayanların ve Sapıklarınkine Değil.” Fatiha Suresi’nin mührü buradadır. Kul kelimelerin en güzeliyle özet bir yakarışla Allah’a kulluğunu arz ettikten sonra ona son talebini arz eder. Bütün derdinin istikamet üzere bir hayat olduğunu, güzel kullar gibi bir hayat sürmek istediğini, Allah’ın buğzettiği insanlar gibi bir ömür yaşamak istemediğini dile getirir. Kulun ibadetini yaparken bu niyazı dile getirmesi son derece önemlidir. Namaz kılmakta, Rabb’in emrini yerine getirmekte ve bu arada iyi bit çizgi üzerinde durmak istemektedir. Bu ayet bizlere insanın kimlerle arkadaşlık yapması gerektiğini de göstermektedir. Mü’min, bir taraftan kötü insanlardan uzak kalmak için Rabb’ine niyazda bulunurken diğer taraftan da bu yönde çabalar. Şayet namazda bu niyazı yapmasına rağmen okuduğu Fatiha’nın kalbi üzerinde etkisi yoksa ve namaz sonrasında, şerlerinden korunmak için dua ettiği kimselere dostluğa koşuyorsa, okuduğuyla yaşantısı arasındaki büyük çelişki nedeniyle vebale girmiş olur. Hem Allah’tan kendisini bazı insanlardan uzak tutmasını talep etmekte hem de namaz sonrasında o kimselerin yanına varmaktadır. Bu durum kıldığı namazdan kendisinin de haberi olmadığını gösterir. Çünkü ibadetin yerine getirilmesindeki hikmetlerden birisi de kulun hayatında bir etkiye sahip olmasıdır. Bu etki söz konusu olmuyorsa, baştan savma, sorumluluktan kurtulma kabilinden eda ediliyor demektir. Hiç şüphe yok ki, bu kimselerin namazı şu ayette belirtilenlerin namazına benzemektedir: “Yazıklar olsun şöyle namaz kılanlara ki, kıldıkları namazdan gafildirler.”[3] [1] Bkz. Muslim, 395; Ebû Davud, 821. [2] 29/Ankebût, 45. [3] 107/Mâûn, 4-5.
Enbiya YILDIRIM
YazarKüçük yaşlardayken yaşlı amcaların konuşmalarını dinlerdik. Yaşadıkları hayattan bir şey anlamadıklarını, geçmişi sanki yaşamamış gibi hissettiklerini, her şeyin bir rüya gibi geçip gittiğini söylerle...
Yazar: Enbiya YILDIRIM
Öğretmen bir sınıfa ilk kez derse girdiğinde, öğrenciler her açıdan onu süzmeye başlarlar. Alana ne kadar hâkim olduğuna, dersi güzel anlatıp anlatmadığına, Türkçesinin düzgün olup olmadığına, öğrenci...
Yazar: Enbiya YILDIRIM
Bilmek; düşünce dünyasından en iyi bir şekilde beslenmektir. İnsan bildiğini yaşamaktan zevk alır. Sevdikleriyle bilgilerini paylaşma ihtiyacı hisseder. Bu yüzden sevip saydığı, kendine yakın hissetti...
Yazar: Ali ÖZKANLI
Bütün mağfur, selâtîni mâziye, Allah’ı Teâlâ rahmet eylesin, Kırk yaşında tahta çıkmış gâziye, Tarihten bir deste deren söylesin, Üçüncü Mustafa Han’ım neylesin? Ort...
Şair: Halil GÖKKAYA