FATİH SULTAN MEHMED TÜRBESİ
Fatih Sultan Mehmed 1481’de Gebze yakınındaki Sultançayırı’nda vefat edince cenazesi İstanbul’a getirildi ve Fatih Camii’nin kıble duvarı önünde uzanan hazîre alanındaki türbeye defnedildi. Fatih’in vefatından önce veya sonra mı yaptırıldığı kesin olarak bilinmeyen bu türbe, 1766 depreminde çevresindeki yapılarla birlikte harap olmuşsa da kısa zamanda onarılmıştır. Bu büyük onarım sırasında türbenin ilk yerine nazaran daha ileriye alındığı iddia edilmiştir. Buna göre türbe daha ileride yeni baştan yapıldığından Fatih’in mezarı da şimdiki caminin mihrabı altında kalmıştır. Hâlbuki bazı yeni araştırmalara dayanan bir iddiaya göre Fatih Camii’nin kıble duvarı ileri alınmamış, türbe de eski yerinde ve ilk binanın temelleri üzerinde kurulmuştur. Bu tartışma, ancak türbe duvarları ve döşemesinde yapılacak ciddi bir araştırma ile halledilebilir. Fakat yaygın bir söylentiye göre Fatih’in naaşı, türbeden caminin mihrabı altına kadar uzanan bir dehlizin sonundaki bir mezar odasında bulunmaktadır. Burasının, aslında yerin derinliklerinde Havariler Kilisesi’nden kalma bir mahzenken türbenin inşasından sonra mezar odası olarak kullanıldığı düşünülebilir. Ayrıca bazı söylentilere göre Fatih Sultan Mehmed’in naaşı burada tahnît edilmiş (ölüyü, bozulmaması için muayyen formül dâhilinde ilaçlama) olarak durmaktadır. II. Abdülhamid, bir heyete kabrin içine inme emri vermiş, heyetçe Fatih’in cesedinin altındaki tabutluk tabanı değiştirilmiştir. 1782’deki Cibali yangınında halkın yangından kurtardığı eşyalarını cami avlusuna yığması yüzünden buraya sıçrayan ateş, türbeyi de sarmış, türbenin içi bütün eşyası ve sandukası ile birlikte yanmıştır. I. Abdüihamid tarafından türbe tamir ettirilmiş, yenilenen kapı söveleri üstüne 1199 (1784-85) tarihli bir kitâbe yerleştirilmiş, yeni sanduka ise bir Kâbe örtüsüyle örtülmüştür. Sultan Abdülaziz de 1282’de (1865-66) türbeyi tamir ettirerek iç süslemesini yeniletmiştir. Son onarımlar Mehmed Reşad zamanında (1909-1918) ve 1952-1953 yıllarında yapılmıştır. Lâleli Camii Türbesi’ndeki alçı pencerelerin taklidi olan pencereler bu sonuncu onarımda konmuştur. Türbe sekiz köşeli bir plana göre yapılmış olup üzerini tek kubbe örtmektedir. Türbeye geniş, süslü saçaklı, üzeri kurşun kaplı, alemli bir kapıdan girilir. Giriş kısmında, kapı üstündeki saçağı taşıyan iki sütunlu bir sundurması vardır. Bu bölümün üstünü örten geniş saçak geç bir devirde ilâve edilmiştir. Türbenin dış mimarisi, pencere biçimi bakımından klasik Türk yapı sanatı geleneğine bağlı görünmekteyse de sekiz köşeli esas gövdenin köşelerini kuvvetlice destekleyen çıkıntı halindeki kare pâyeler ve bunların üzerinde binayı çepeçevre dolanan kademeli profilli silmeler barok üslûbunun açık delilleridir. Sandukanın bulunduğu kubbe, pencere üstleri, pencere altları son derece nefis nakışlarla, yazılarla süslüdür. Kubbeden sarkan muhteşem avizenin altında bulunan Fatih’in sandukası çok nefis nakışlarla, yazılarla süslüdür. Sandukanın çevresindeki sedefli şebekeyi III. Ahmet yaptırmıştır. Türbenin en değerli eserlerini Hz. Peygamber (s.a.v.)’in dişi ve Fatih tarafından yazılmış bir Kuran-ı Kerim teşkil etmektedir. Türbenin içinde Fatih Sultan Mehmed’den başkasına ait sanduka yoktur. Nitekim eski bir gravürde de sade bir sandukadan başka kubbesinde küçük kandillerin asılı olduğu görülür. Abdülaziz tarafından türbe yeniden döşendiğinde içi saraydan gönderilen birçok eşya ile süslendiği gibi kubbesine kristal bir avize asılmış, pencerelerine perdeler takılmıştır. Fatih Türbesi Türk edebiyatına, Tâcîzâde Câfer Çelebi’nin 1493’te yazdığı Hevesnâme’deki “Sıfât-ı Mezâr-ı Sultân Mehemmed” adlı manzum parça ve Abdülhak Hâmid’in 1877’ye doğru yazılarak ancak 1909’da yayımlanan “Merkad-i Fatih’i Ziyaret” adlı şiiriyle girmiştir. Bu şiirin, devrin iyi bir hattatına yazdırılarak şaire de imzalatılan kopyası bir levha halinde I. Dünya Savaşı’nda törenle türbeye konmuştur.1
Mustafa BAŞ
YazarTasavvuf terimi olarak silsile; hâl-i hâzırda intisap edilen şeyhten Hz. Peygamber (s.a.v.)'e kadar uzanan mürşitlerin isimlerini içeren isnad için silsile kavramı kullanılmaktadır. Genellikle bu ...
Yazar: Mustafa BAŞ
Cemâat-i Müslimîn! Cenâb-ı Hakk, Kur’ân-ı Kerîm’inde buyuruyor ki; “Allah’ın sana verdiği kuvvetlerle âhiretini ara, âhiret için çalış, üzerine farz olan ibâdeti hakkıyla îfâ et, vazîfe-i dîniyyeni...
Yazar: Es-Seyyid Osman Hulusi Ateş Efendi
Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek; Dağlardan çektiriler, kalyonlar çekilecek... Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek... Yürü: Hâlâ ne diye oyunda,oynaştasın? Fâtih’in İstanbul’u fethettiği yaş...
Yazar: Arif Nihat ASYA
Manevî dünyamızı aydınlatan¸ tasavvuf âleminin parlak yıldızları Allah dostları¸ Peygamberlik müessesesinin varisleri sayılan ve yaşadığı topluma emredildiği şekilde intizam veren zamanın önderleridir...
Yazar: Mustafa BAŞ