Ezelden Ebede Örnek İnsan
"Ş’ol müselsel turrene bendeylemiş tâ ezel
Tarîk-i Mustafâ’da örnek insan ol örnek"
Osman Hulûsi Efendi’nin yukarıdaki beytinden önce nasihat maksadıyla yazdığı bu gazelin tamamında neler anlattığına şöyle bir bakalım:
Çalış tefeyyüz eyle yücel temeyyüz eyle
Fazilette sehâda örnek insan ol örnek
(Çalış, gayret et, işlerinde ilerle. Fazilette, cömertlikte başkalarına örnek insan ol.)
Doğruluk kârın olsun vefâ şiârın olsun
Sadâkatta vefâda örnek insan ol örnek
(Yaptığın işlerde daima doğru ol, doğruluk kârın olsun. İnandığın yolda gösterdiğin sadakatla ve verdiğin sözlere bağlı kalmakla başkalarına örnek insan ol.)
Ş’ol müselsel turrene bendeylemiş tâ ezel
Tarîk-i Mustafâ’da örnek insan ol örnek
(Tâ ezelden beri yegâne örnek olan Hz. Muhammed (s.a.v.)’e bağlandık. Onun yolundan gidenler arasında örnek insan ol.)
Neylesün yok kurtuluş gönlüm dîvâne olmuş
Hakk’a hamd ü senâda örnek insan ol örnek
(Gönlüm onun aşkından deli divane olmuş, bundan kurtuluş yok. (Eğer sen de böyle bir durumda isen, bunun için) Allah’a şükreyle, O’na hamd etmede, O’nu övmede, O’na şükretmede herkese örnek ol.)
İhlâs ile amel kıl hâlini mükemmel kıl
(Yaptığın işleri ihlâs ile yap ki hâlin mükemmel olsun. İnsanlara karşı cömert davranarak, onlara bağış yaparak yol gösterici ol.)
Allah’a itaat kıl her veçhile tâat kıl
Tevekkülde rızada örnek insan ol örnek
(Sadece Allah’a boyun eğ, O’nun emirlerine tâbi ol, O’na itaat et. O’nun rızasını gözeterek amel eden bir kul olarak herkese örnek insan ol.)
Şimdi beytimize dönelim ve burada anlatılanları biraz derinlemesine ele alalım:
Ş’ol müselsel turrene bendeylemiş tâ ezel
Tarîk-i Mustafâ’da örnek insan ol örnek
Beyitte dikkatimize çeken bazı anahtar kelimelerden yola çıkarak Osman Hulûsi Efendi’nin anlattıklarına şöyle bir bakalım. Beyitte ezel kelimesinden maksat bezm-i ezel yani ruhlar meclisidir. Dünya yaratılmadan önce ruhlar yaratılmıştır. Bu ruhlar meclisinde Allah Teâlâ kullarına “Ben sizin Rabb’iniz değil miyim/Elestü birabbiküm?”, istifhamında bulunmuş; ruhlarımız da bu bir nev’i kulluk sözleşmesi de sayılan hitaba karşı “Evet/Belâ!” demişlerdi.
İnanışa göre ilk yaratılan ruh Hz. Muhammed (s.a.v.)’in ruhudur. Nitekim bir hadis-i şerifte: “Âdem su ile çamur arasında iken ben peygamberdim.”[1] buyruluyor.
Aziz Mahmud Hüdâyî, bir na’tinde bu hadis-i şerife şöyle bir beyitle telmihte bulunur:
Nebî idin dahi Âdem dururken mâ’-i tîn içre
İmâm-ı enbiyâ olsan revâdır yâ Rasûlallah
(Yâ Rasûlallah, Hz. Âdem yaratılmadan önce -su ile balçık arasındayken- sen nebî idin. Bu yüzden sana nebilerin imamı, önderi, ilki dense yakışır. )
Tekbîrin bestecisi, şair Buhûrîzâde Mustafa Itrî de aynı konuda şöyle söylüyor:
Pâdişâh-ı evvelîn ü kıblegâh-ı âhırîn
Evvel ü âhir İmâmü’l-enbiyâ mezkûrsun
(Âlem yaratıldıktan sonra senden evvel gelenlerin padişahısın. (Kıyamete kadar) senden sonra geleceklerin de dönüp el kavuşturup duracakları kıble sensin. Senin adın dillerde “Peygamberlerin Başı” diye söylenmektedir.)
Osman Hulûsi Efendi, Peygamber Efendimiz’in, rûhen diğer peygamberlerden önce yaratıldığını söylüyor. Yaratanı Rab olarak kabul eden ruhlarımızın son peygamber olan Hz. Muhammed (s.a.v.)’i de peygamberlerin önderi saydığımızı ve ta ezelden beri onun birer âşığı olduğumuza işaret ediyor. Yaşantısıyla “Yürüyen Kur’an” olarak nitelendirilen ve kâinatın efendisi kabul edilen bir peygamberin yolunda yürüyen insan elbette başkalarına örnek olacaktır.
Osman Hulûsi Efendi, Peygamber Efendimiz’in diğer peygamberler arasında nasıl seçilmiş yeri varsa ona tâbi olan ümmetinin de diğer insanlar arasında örnek teşkil etmesini tavsiye ediyor.
Pekiyi, Peygamber Efendimiz nasıl bir örnekti? Bunu, O’nun birkaç özelliğine bakarak öğrenmeye çalışalım.
Peygamber Efendimiz: “Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” buyurur.
Kur’ân’da anlatılan güzelliklerin tamamını Peygamberimiz’in şahsında görmek mümkündür. Sahabîlerin, Peygamberimiz’in ahlâkı hakkında bilgi almak istemeleri üzerine, Peygamber Efendimiz’in hanımı Hz. Âişe şu cevabı vermişti:
“Siz Kur’ân’ı okumuyor musunuz? Onun ahlâkı Kur’ân’dı.”
Kur’an-ı Kerim’de O’nun için şu ifadeler geçer:
“Sen, Rabb’inin nimetiyle bir mecnun değilsin. Gerçekten senin için kesintisi olmayan bir ecir vardır. Ve şüphesiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin. Artık yakında göreceksin ve onlar da görecekler. Sizden, hanginizin ‘fitneye tutulup-çıldırdığını’. Elbette senin Rabb’in, kimin Kendi yolundan şaşırıp-saptığını daha iyi bilendir ve kimin hidayete erdiğini de daha iyi bilendir.”[2]
“And olsun, sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah’ın Rasûlü’nde güzel bir örnek vardır.”[3]
“And olsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz O’nun gücüne giden, size pek düşkün, mü’minlere şefkatli ve esirgeyici olan bir elçi gelmiştir.”[4]
“Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.”[5]
Allah Teâlâ, Ahzâb Sûresi 56. âyette de şöyle buyuruyor: “Allah ve melekleri, Peygambere çok salât ederler. (Onun şerefini gözetmeye, şânını yüceltmeye özen gösterirler.) Ey mü’minler! Siz de O’na salât edin ve tam bir teslimiyetle selâm verin.” [6] Âyette de belirtildiği üzere Peygamber Efendimiz’e çok salât ve selâmda bulunmak gerekiyor.
Hz. Muhammed (s.a.v.), bizzat Allahu Teâlâ’nın övdüğü, “Habîbim!” dediği bir peygamberdir. Dünya, O’nun yüzü suyu hürmetine yaratılmıştır. Bu yüzden ne kadar övülse azdır. O (s.a.v.) öyle bir insandı ki insanlar içinde eşi ve benzeri yoktu. Bir Arap vecizesinde şöyle deniyor: “Muhammed de bir beşerdi; ancak taşlar içinde yâkut nasılsa insanlar arasında da O, öyledir.”
Rahmet peygamberidir Hz. Muhammed (s.a.v.)... Suçlu suçsuz herkes O’ndan medet isteyecek ve kıyamet gününde, O’nun kanatları altında bir yer bulmaya çalışacaktır. Hz. Muhammed (s.a.v.) de kendisinden medet umanları mahrum bırakmayacaktır, inşallah...
Peygamberimiz kendisini görenlerin bir kral zannıyla çekinip titremelerini uygun bulmaz, onları teskin ederek rahatlatırdı.
Bir gün bir zat Peygamberimiz (s.a.v.)’in huzuruna gelince, peygamberlik heybetinden titremeye başladı. Bu sahabîsinin halini gören Peygamberimiz, “Kendine gel, ben bir hükümdar değilim. Ben ancak Kureyş Kabilesinden kurumuş tuzlu ekmek yiyen bir kadının oğluyum.” buyurdu.
Gerçekten de Peygamberimiz’i ilk defa gören, heyecanlanırdı. Fakat daha sonra ondaki şefkati, yüzündeki tebessümü görünce rahatlar, görüşüp konuşunca içindeki korku sevgiye dönüşürdü.
Peygamberimiz’in gençlik yıllarını siyer yazarları İbn-i Sa’d ile İbn-i İshak şöyle anlatıyorlar:
“Rasûlullah (s.a.v.) gençlik dönemine girinceye kadar mertlik ve insanlık bakımından içinde bulunduğu toplumun en üstünü, ahlâkça en güzeli, soy sopça en şereflisi, komşuluk haklarını en iyi gözeteni, yumuşak huylu oluşuyla en büyüğü, doğru sözlülükte en yücesi, kötülükten ve insanları alçaltan huylardan uzak duruşta en önde olanıydı. Yüce Allah onda bütün iyi haslet ve meziyetleri toplamıştı. Bunun için o, kavmi arasında ‘el-Emin/Güvenilir insan’ unvanıyla anılırdı.”
[1] Ebu Hureyre (r.a.): "Ey Allah'ın Rasûlü, dendi. Sana peygamberlik ne zaman vacib oldu? Şöyle cevap verdi: "Hz. Âdem ruhla cesed arasında iken!"
[2] 68/Kalem, 1–7.
[3] 33/Ahzap, 21
[4] 9/Tevbe, 128.
[5] 21/Enbiyâ, 107.
[6] Allah’ın salâtı, rahmet etmek ve kulunun şânını yüceltmektir. Meleklerin salâtı, Peygamber’in şânını yüceltmek, mü’minlere bağış dilemek anlamındadır. Mü’minlerin salâtı ise, duâ anlamına gelmektedir. Allah bütün mü’minlere, Peygamberlerine salât ve selâm getirmelerini emretmekte ve ona saygı göstermelerini istemektedir. “Allâhümme salli alâ Muhammedin.” demek salât, “Esselâmü aleyke eyyühen-nebiyyu” demek selâmdır.
Vedat Ali TOK
YazarYahyâ Nazîm (1651-1727)Reh-i aşkında bî-sabr ü şekîbim yâ RasûlallahSeni her kim severse ben rakîbim yâ RasûlallahKabul eyle civâr-ı izzetinde çekmeyim gurbetBilirsin kendi şehrimde garîbim yâ Rasûlal...
Yazar: Vedat Ali TOK
İnsan nihâyetinde kendisine takdir edilmiş olan ömrü bir şekilde tamamlayıp ebedî âleme intikal ediyor. Zira Allah bugüne kadar hiç kimseye dünyada ebedî yaşama imkânı vermedi. Bundan sonra da vermeye...
Yazar: Enbiya YILDIRIM
Şanlı tarihimiz, sıradağları andıran nice ölümsüz kahramanla doludur. Destansı şahlanışlarıyla tarihimizi birbirinden eşsiz iftihar tablolarıyla bezeyen baş mimarlardan biri de aziz kahramanlarımızdır...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Zâtî (1471-1546)Kâmetin ey bûstân-ı lâ-mekân pîrâyesiNûrdan bir servdir düşmez zemîne sâyesi Yûsuf’u gerçi görenler ellerini kesdilerGün yüzün gördü senin şakk oldu bedrin ayası Menzil-i tîr...
Yazar: Vedat Ali TOK