EZEL İLE EBED ARASINDAKİ KÖPRÜ
Mü’minin belli-başlı vasıflarını sayan Allah Rasûlü (sav) temel ahlakî öğretilere dikkat çeker : sabır, şükür, hayâ, cihad şuuru, tevâzu, cömertlik, kanaat, nezâket, merhamet, zühd-ü takva, kusur örtme, bağışlayıcılık, diğergamlık, îsâr,tatlı dil ve daha birçok erdem. İslâmın iç ferahlatıcı prensiplerini benimseyip zerre zerre yudumlayan âbide şahsiyetler toplumlarda mihenk olmuştur. Şu an şerha şerha olmuş İslam topraklarında hayat süren ve o civarı ihya eden İmam Şâfiler, Muhammed el-Gazzaliler, İmam Şârânîler, Aliyyü’l Havvaslar, Zünnûni Mısrîler, Es’ad Erbilîler, Şāh-ı Nakşibendiler, Bektaş Veliler, Akşemseddin- Molla Fenârîler, Somuncu Babalar, Hacı Bayram Veliler ve benzerleri, birçok Allah dostundan bazılarıdır. Bu listeyi uzatmak mümkündür. Lākin Mısır’ın münbit topraklarında yüz akı bir âlim var ki hayran olmamak muhal. O da, Kısa denebilecek ömre sığdırdığı üç yüz eseriyle ilim-tasavvuf tarihine altın harflerle adını yazdıran İmâm Şârânî’dir. Kuddise sirruh. Fevka’l beşer hususiyetiyle dikkatleri üzerine toplamış, feraseti, ilmi ve arabulucu tavırlarıyla gerek talebeleri gerekse halk arasında şöhret bulmuştur. Bu bölümde size onun kerâmetlerinden, takvanın verâ derecesindeki kulluğundan, nefsini terbiye etmek için tavana ip bağlayıp geceleri boynuna geçirdiği ve uykusu gelince düşen başını hızla çeken ipin acısıyla uyanıp ibadet ve ilmî çalışmalarına devam edişinden bahsetmeyeceğim. Ancak sıradan bir insan olmadığı ortada. Nazar-ı dikkatinizi celbetmek istediğim nokta, kendilerine emanet olunan “can” nimetinin kıymetini bilen bu ve nice bunun gibilerinin kulluk şuurundaki hassasiyetidir. Ahd-i misakta yani Kālû Belâda verdiği vaadde durup dünya hayatında sadākat üzere yaşayanların her biri, yüzbinlerce basit insandan daha ağır basan paha biçilmez mücevherlerdir. “Ahde vefâ imandandır, sadık-doğru mü’min olmak, imanın olmazsa olmaz şiarıdır, emanete riayet kişiyi münafıklıktan uzaklaştırır “mealindeki hadis-i şerifler bugünün sefih dünyasına en güzel nizamı verecek olan hayat felsefesi kurallarıdır. Bu noktada vefâ ve sadâkatın ete kemiğe bürünmüş hali, yakın tarihe damgasını vuran M.Âkif Ersoy’a rahmet okumadan geçmek vefasızlık olur. Koca Âkif; arkadaşına, meslektaşına, talebelerine, bakkala-manava verdiği sözde sadık, an şaşmaz bir ahlakla dakik, hak ve hakikati dürüstçe- gözünü budaktan sözünü dudaktan sakınmadan- söyleyecek kadar mert oğlu mert, bu can emanetine riayet eden Şârânî’lerin, Yûnus’ların, Ebû Hanîfe’lerin yol arkadaşıdır. Varlıklardan önce yaratılan ruhların muhatap olduğu sual: “E-lestü bi Rabbiküm”dür. Cevāben “bela” diyen bütün ruhlardan beklenen, Âhd-i Mîsakta verdiği söze sadakattir. Yani önce yaratan sonra kanun ve kural koyan sonra da dilediği şekilde sevk ve idare eden Hālık-ı mutlak’a verdiği sözü dünyaya gelince unutmamaktır. Kaypaklık etmeden, yalpalamadan, dirayetli davranıp kendi nefsine zulmetmeden yaşayan bir fert kelimenin tam anlamıyla “sâdık”tır. “O söylüyorsa doğrudur” ifadesiyle Asr-ı Saadette “sıddîk” lakabını alan Hz. Ebu Bekir için Rasûlüllah :“Bütün ümmetimin îmânı bir kefeye konsa, Ebubekrin îmânı bir kefeye konsa yine de O’nun îmânı ağır gelirdi” müjdesiyle güzel ahlakın bel kemiği olan sadakat vasfının kazandırdığı üstün değere işaret etmiştir. Yüce dinimizin inceliklerini öğrendikçe yücelip amel ettikçe felaha kavuşacağız. Cemiyetleri oluşturan ailede verilen eğitimde ilk harç “şaka dahi olsa yalan söylemeyiniz” emri ile karılmalıdır. İliği, kemiği, damarı, eti, özü-sözü sadâkatla yoğurulan nesiller, medâr-ı iftihar vesilesi olacaktır bi-iznillah. Yalanın yılan kadar tehlikeli olduğu dürtüsü ile örülen hayatlar, sonunda yukarıda ismi zikredilen Allah dostları gibi, parıltıları kıyamete kadar aksedecek kandiller tutuşturacaktır. İnayet Rabb’dan gayret kuldan olursa ferahfezâ iklimlere yelken açacağımız gün yakındır. Sözlerimi, mezheb imamımız Ebû Hanife ile hitâma erdirmek istiyorum. İmâm-ı Âzamâ sormuşlar: “Bu ilmi nasıl elde ettin?” diye, cevap vermiş; “Merkepler gibi sabır göstererek, köpekler gibi ilim adamlarına yaltaklanarak, kediler gibi tevâzu göstererek, kargalar gibi sabaha kadar ilim yolunda seherleyerek”! Biz yeter ki “Belâ” sözüne sadâkatta dik duralım, gösterdiğimiz tevâzu bizi müttakîlere önder, göz aydınlığı eş ve çocuklara sultan kılacaktır. Sadâkatle kalın efendim..
A. Tuba BÂKİLER SÜTDEDE
Yazar“Anne, Yüce Yaradan’ın “Hâlık” ve “Rahim” isimlerinin tecellisine mahzar olup, İlâhi emaneti yüklenendir. Yeni bir canı bu dünyaya hediye ederken korunan ve aranandır. Kucağı Cennet bucağıdır. A...
Yazar: Muammer YILMAZ
Nimetlere şükür, iki şekilde yapılır. Birincisi, bütün nimetlerin Hakk’ın lütfu olduğu idrakiyle, lafzan, yani sözlü olarak şükretmektir. İkincisi ise o nimetlerden mahrumlara ikramda bulunmaktır. Bu ...
Yazar: Sema KORKMAZ
Hazret-i Ömer’in (r.a.) hilâfeti döneminde Şam’ın Kayseriye taraflarında Rumlar üzerine bir İslâm ordusu gönderilmişti. Abdullah bin Huzâfe (r.a.) da orduda bulunuyordu. Rumlar onu esir ettiler. Krall...
Yazar: Ayşe Gül PINAR
Dünyanın gözbebeği, şehit kanlarıyla sulanmış kadîm topraklarımızın has evlatlarından olan Hacı Bektâş-ı Veli, altın öğütlerinin içinde “Bir olalım, diri olalım, iri olalım.” ifadesini kullanır. Dinç ...
Yazar: A. Tuba BÂKİLER SÜTDEDE