EZAN DİLİ
Bundan yirmi yıl kadar önce¸ Ankara Televizyonu¸ bir dizi program yayınladı. İsmi: Avrupa'da Türk İzleri. Bundan yirmi yıl kadar önce¸ Ankara Televizyonu¸ bir dizi program yayınladı. İsmi: Avrupa'da Türk İzleri. TRT o programın metnini¸ uzun yıllar¸ Dış İşleri Bakanlığımızda çalışan¸ Avrupa ülkelerindeki büyükelçiliklerimizde bulunan bir kimseye yazdırmıştı. Programın danışmanı olan değerli tarihçimiz Yılmaz Öztuna¸ kendisine gönderilen program metinlerini beğenmemişti "Böyle programların metnini Yavuz Bülent Bakiler yazmalıdır!" demişti. Öztuna'nın itirazı ve isteği doğrultusunda TRT yetkilileri¸ program metinlerini yeniden bana yazdırmışlardı. Avrupa'da Türk İzleri Türkiye çapında ses getiren bir program oldu. Aradan 20 yıl geçmesine rağmen¸ o programın hala arandığını konuşulduğunu biliyorum. Yalnız diyebilirim ki¸ ''Avrupa'da Türk İzleri" o ilk metniyle ekranlara gelseydi¸ sadece Türkiye'yi değil¸ bir çok İslam ülkesini de ayağa kaldırabilirdi. Çünkü¸ benden önce kaleme sarılan genç hariciyecimiz¸ Yugoslavya'daki eski Osmanlı camiIerini anlatırken aynen şöyle yazmıştı: "Bu minarelerden asırlarca günde beş vakit ezanlar okundu: Allah u ekber! Allah u ekber! Selâmün aleyküm! Aleyküm selam!" Bildiğiniz gibi İslam Tarihi'nin hiç bir devrinde böyle bir ezan olmadı. Böyle bir ezan okunmadı. Ama bizim genç hariciyecimiz ezanı¸ öyle okunduğunu sanıyordu: "Allah u ekber Allah u ekber! Selâmün Aleyküm Aleyküm selam!" Meşhur atasözümüzü bilirsiniz: "Namaza meyli olmayanın kulağı ezanda olmaz!" Bu hazin hatıramı anlatışımın¸ elbette bir sebebi var. Türkiye'de"namazla niyazla kıl kadar ilgisi olmayanlar zaman zaman ortaya çıkıp bağırıyorlar: "Ezan Türkçe okunsun! İbadet Türkçe yapılsın!" diyorlar. Niçin? Ezan Türkçe okununca namaza mı başlayacaklardır? Hayır! Peki Ezan ve ibadet diline itirazları Türkçe sevgilerinden mi kaynaklanıyor? Hayır! Kat'iyyen değil! Peki Türkiye'nin kalkınması¸ çağdaş medeniyet seviyesine yükselmesi¸ fert başına düşen millî gelirin 3 bin dolardan 30 bin dolara ulaşması¸ ezanın Türkçe okunmasına mı bağlı? Hayır! Hayır! Hayır! Türkiye'nin çağdaş medeniyet seviyesine ulaşması için¸ bizim evvel emirde 300.000 ilim adamına¸ 3.000.000 teknik elemana ve yeterli miktarda paraya ihtiyacımız var. Batı çan sesiyle kalkınmadı. İlimle¸ teknikle¸ sanatla¸ kü1türle yükseldi. Peki öyleyse¸ bir takım kimseler¸ ezana karşı neden homurdanıyorlar? Türk diline olan muhabbetlerinden mi? Buna inanmak mümkün değil. Bakın şimdi lütfen: Ezanda topu topuna 10 Arapça kelime var. Bu kelimelerden altısı tamamen Türkçeleşmiştir. Bu kelimeleri bilmeyen¸- kullanmayan¸ yok gibidir. Bunlar: Allah - Ekber - ilah illallah -Muhammed ve Resul kelimeleridir. Geriye günlük hayatımızda ezan ve namaz dışında az çok dört kelime kalıyor: Eşhedü: Şehadet ederim ki demektir. Hayye: Haydi demektir. Salat: Namaz demektir. Salat¸ Arapça¸ namaz Farsça'dır. Felah: Saadet demektir¸ selamet demektir. Biz felahtan Falih ismini çıkarıp çocuklarımızı Falih diye çağırmadık mı? Peki öyleyse "Ezan Türkçe okunsun!" diye bağırıp çağıranlar bu 3-4 kelime için mi seslerini yükseltiyorlar? Hayır! Her gün Batı kaynaklı pek çok kelimenin¸ karşılıkları olduğu halde dilimize bulaşmasına ses çıkarmayanlar¸ aldırmayanlar Ezanın Türkçe okunmasını¸ Türkçe sevdasına bağlayamazlar. Buna inanamayız. Ezanın ısrarla Türkçe okunmasını isteyenler¸ Ezandan¸ Namazdan kısacası İslam'dan kat'iyyen hoşlanmayan kimselerdir: Maksatları üzüm yemek değildir¸ bağcıyı dövmektir.
Yavuz Bülent BÂKİLER
Yazar“Sâde” yazmak, “basit” yazmak değildir. Çoğu kimse sâde kelimesini basit kelimesiyle aynı anlamda kullanır. Oysa sâde, içinde derinlik barındıran bir kavram… Fakat basit, sathîdir; yüzeysel, üstünkörü...
Yazar: Bilal KEMİKLİ
Dünyada dilin ve dinin millet hayatındaki büyük önemini en iyi anlayan devletlerin başında Rusya da var. Ruslar¸ Türkistan'ı ve Azerbaycan'ı işgal ettikten sonra¸ ilk imkânda soydaşlarımızın dinlerini...
Yazar: Yavuz Bülent BÂKİLER
Daha çok küçükken rahmetli dedem beni sık sık sevindirirdi. Yattığım odadan salona kadar geçeceğim yola aralıklarla bir bir bozuk ve kâğıt para koyardı. Sonra da seslenerek beni çağırırdı. "Tarık, ge...
Yazar: Erdal KARASU
Kanûnî’nin küçük oğlu Selim, 28 Mayıs 1524’te İstanbul’da dünyaya geldi. Annesi Hürrem Sultan, saray içinde sözü geçen, etkili bir kadındı. Saray kadınlarına ve hizmetkârlara, Şehzade Selim’in terbiye...
Yazar: İsmail ÇOLAK