EVLİLİKTE MUTLULUĞU BİTİREN DAVRANIŞ: NÜŞUZ (EŞLERİN BİRBİRLERİNE KARŞI ÜSTÜNLÜK TASLAMALARI)
İnsanı bir erkek ve kadın olarak iki ayrı cins şeklinde yaratan yüce Allah, fıtraten insanları evlenerek nesli devam ettirecek şekilde yaratmış ve meşrû sınırlar içerisinde bunların evlenmelerini teşvik etmiştir. Yapılacak evlilik için bir takım dînî ve hukûkî şartlar belirlenmiştir. Bu şartlar, yapılan evliliğin dine ve hukûka uygun olduğunu kontrol etmeye yarayan dış şartlardır. Ancak esasen evliliğin beklendiği ve arzu edildiği gibi yürümesini sağlayan ve ömrünü uzatan bu şartlar değildir. Evliliğe ömür katan, onu evlenen taraflar için bulunmaz bir nimet haline getiren muhabbet ve huzurdur. Zaten evliliğin en temel şartı ve beklenen de budur. Nitekim Yüce Allah bunu bir âyette şöyle ifade buyurmuştur: “O’nun âyetlerinden biri de, size, nefislerinizden, kendileri ile sükûn bulacağınız eşler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koymasıdır. Şüphesiz bunda, düşünen bir toplum için ibretler vardır.”1 Eşler arasında huzûrun sağlanmasını temin eden en önemli şey şüphesiz muhabbettir. Muhabbetinin sağlanması için de tarafların yerine getirmesi gereken bir takım davranışlar vardır. Ancak yine de muhabbetin gerçek anlamda oluşması için bu davranışlar ve zâhirî şartlar yeterli değildir. Çünkü muhabbet denen duyguyu esasen yaratan ve insanların kalbine yerleştiren yüce Allah’tır. Bir âyette şöyle buyurmuştur: “Ve onların kalplerini birbirine ısındıran da Allah’tır. Eğer yeryüzünde bulunan her şeyi harcasaydın, yine de onların kalplerini birbirine ısındıramazdın. Fakat Allah, onların aralarını (İslâm sayesinde sevgiyle) kaynaştırdı. Çünkü o, mutlak gâlip, hüküm ve hikmet sahibidir.”2 Bunun için insanlar özellikle evli çiftler muhabbetin oluşması için ellerinden gelen her şeyi yapıp ve iyi niyeti göstermekle birlikte, bu hususta devamlı Allah’ın yardımını talep etmelidirler. Evli çiftler arasında oluşan ve devam eden muhabbet zaman zaman değişik sebeplerden dolayı kesintiye uğrayabilir. Muhabbetin kesintiye uğraması hemen ve her zaman evliliğin sona erdirilmesini gerektirmez; sabırlı olmak, birbirini anlamaya çalışmak, kesintiye uğratan sorunu ortadan kaldırmaya çalışmak ve hatta “Ben mi hatâ yapıyorum acaba?” sorgulamasını yapabilmek gerekir. Çünkü evlenen insanlar ve onların yakın akrabaları bu evlilikten etkilenmiş ve ona ümitler bağlamışlardır. Eşler arasındaki muhabbet ve huzur, başta taraflar olmak üzere onların akraba ve dostlarını da mutlu edecektir. Muhabbetin bozulması ise herkesi olumsuz olarak etkileyecektir. Evliliği teşvik eden yüce Allah insanlar arasında zaman zaman problemlerin yaşanabileceğini de ifade etmiş ve bunun için çözümler de sunmuştur. Kur’an’ın ve ilâhî iradenin eğitim yöntemlerinden birisi, ilgili tarafların her ikisini dikkate alarak mesajlarını dengeli bir şekilde her iki tarafa ulaştırmasıdır. Bu anlamda kadın ve erkeği ilgilendiren hususlarda Yüce Allah’ın, hem kadına hem de erkeğe hitap ettiğini görmekteyiz. Bu üslup dengeleyici, adaleti sağlayıcı ve iknâ edici bir üsluptur. Şu âyetler bunun bazı örnekleridir: 1- “Mü’min erkeklere söyle, gözlerini (harama istekle bakmaktan) sakınsınlar ve mahrem yerlerini korusunlar...”; “Mü’min kadınlara da söyle: gözlerini (harama istekle bakmaktan) sakınsınlar, mahrem yerlerini korusunlar.”3 2- “Ana babanın ve akrabanın geriye bıraktıklarından erkeklere pay vardır; ana babanın ve akrabanın geriye bıraktıklarından kadınlara da hayır vardır.”4 3- ”...Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır.”5 4- “Allah’a ortak koşan kadınlarla, onlar inanıncaya kadar, evlenmeyin. (Allah’a ortak koşan hür kadın), hoşunuza gitse dahi, inanan bir cariye, ortak koşan bir kadından iyidir. Ortak koşan erkekler de inanıncaya kadar, onları (kadınlarınızla) evlendirmeyin. (Allah’a ortak koşan hür bir erkek) hoşunuza gitse dahi, inanan bir köle, ortak koşan bir adamdan iyidir.”6 Yüce Allah evli kimseler arasında muhabbetin bozulmasını Kur’an-ı Kerim’de “nüşûz” kavramı ile ifade etmektedir. Bu konuda uyarılarda bulunan ve yol gösteren yüce Allah, âyetlerden birinde erkeğin kadına karşı nüşûzundan, bir diğerinde ise kadının erkeğe karşı nüşûzundan bahsetmektedir. İlgili âyetler şöyledir: “Allah’ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için sâliha kadınlar itâatkârdır. Allah’ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de namuslarını) koruyucudurlar. Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itâat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür.”7 “Eğer bir kadın, kocasının kötü muamelesinden veya kendisini terk etmesinden korkarsa, (iki taraf) aralarında anlaşarak sorunlarını çözebilirler; zira karşılıklı anlaşma en iyi yoldur ve bencillik, insan ruhunda her zaman mevcuttur. Fakat iyilik yapar ve O’na karşı sorumluluğunuzun bilincinde olursanız, bilin ki Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.”8 Bu âyetlerde evliler arasında bir geçimsizlikten, muhabbet azalmasından veya kesilmesinden söz edilmektedir. Bunun sonucu erkek veya kadın bir davranış sergilemektedir ki, Kur’ân buna “nüşûz” demektedir. Tefsir ve mealler bu kelimeye pek çok anlam vermişlerdir. Nüşûz, aslında kelime olarak yükseklik ve tümseklik mânâsına gelmektedir. Buradan hareketle erkek veya kadının normal seviyelerini aşarak birbirlerine karşı üstünlük taslamaya başlamalarını ifade etmek için nüşûz kelimesi uygun bulunmuştur. Çünkü meselâ nüşûz halinde olan bir kadın, kocasına kafa tutup baş kaldıracak bir duruma gelince, sözde kendisini yüksek sayıp itâatını ortadan kaldırmış olur. Kadının Nüşûzu Müfessirlerin bu kelimeye verdikleri bazı anlamlar şöyledir: Kadının nüşûzu, kocasına isyan etmesi (İbn Abbas); koku sürünmemesi, kocasını birleşmekten men etmesi, önceleri kocasına yaptığı muâmeleyi değiştirmesi (Ata); kocasından hoşlanmaması (Ebu Mensur); kocasının şer’î mesken olarak belirlediği konutta beraber oturmaktan kaçınıp onun istemediği bir yerde oturmasıdır. Bu mânâlar az çok birbirlerine yakındır. Bir kadında bunların bir kısmı olabileceği gibi hepsi bir anda da bulunabilir. Ancak bu davranışlardan tek bir tanesi bile nüşûz sayılır. Kadının nüşûzundan bahseden âyette erkeklerin nafaka vermeleri ve Allah’ın kendilerine verdiği bir başka özellik sebebiyle kadınları koruma ile de yükümlü oldukları ifade edilir. Erkeklere verilen bu üstünlük, mutlak olmamakla birlikte, genel olarak fizikî güçtür. Fizikî güç bakımından kadınlar erkeklere göre genelde daha zayıftırlar. Ancak bu mutlak üstünlük sebebi değil, doğal yaratılış özelliğidir. Buna karşılık kadında da erkekte olmayan başka özellikler yaratılmış ve her ikisi birbirine muhtaç kılınmıştır. Bunu en iyi ifade eden âyet şudur: “O kadınlar sizin için bir elbise, siz de onlar için bir elbisesiniz.”9 Aynı zamanda bu âyet kadın-erkek ilişkilerini en güzel ve en dengeli şekilde ifade eden âyettir. Buna göre mutlak üstünlük verilen özelliklerde olmayıp takvâda olmakla birlikte, hayatta mutlu ve dengeli yaşamak için evin reisi, mü’min, sorumluluk sahibi, adalet ve insaflı kocadır. Böyle bir kocaya itâat etmek de kendini bilen normal kadın için şereftir. Zira böyle dengeli, imanlı ve adaletli bir kocaya itâat etmek sâliha bir kadını madden ve mânen huzura kavuşturur. Durum böyle olmakla birlikte güzel devam eden başarılı evlilikler de zaman zaman sarsıntılar geçirebilir. Boşanma teşvik edilen bir şey olmadığından taraflar arasında bozulan denge ve eksilen muhabbetin normale döndürülmesi için bu âyet bir takım yollar göstermektedir. Burada her iki tarafın da yuvayı kurtarması için fedakarlıkta bulunması gerekmektedir. Şâyet taraflar bu tavır içinde olurlarsa kadın sâliha (kendisiyle yaşanmaya elverişli), erkek de sâlih bir eş olur. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in ifadesiyle şöyledir: “Kadınların en hayırlısı, baktığın zaman seni sevindiren, emredersen itâat eden, gıyabında bulunduğun zaman da seni malı ve nefsi konusunda senin hukukunu koruyandır.”10 Yukarıdaki âyetin iniş sebebi olarak şu olay anlatılır: “Ensar’ın ileri gelenlerinden Sa’d b. Rebîa’ya karşı hanımı Habîbe binti Zeyd b. Züheyr ve bir rivâyete göre Habîbe binti Muhammed b. Seleme isyan etmiş, o da bir tokat vurmuş, bunun üzerine babası kızını almış, Hz. Peygamber (s.a.v.)’e gidip şikâyet etmiş. Hz. Peygamber (s.a.v.) de, “Mutlaka ondan kısasını (öcünü) alırız.” buyurmuştu. Bunun üzerine bu âyet indirildi.11 Ancak İslâm, hükümleri dengeli olan bir din olduğu için bir taraftan kadına bunları söylerken, erkeğe de farklı üslupla, “Sizin en hayırlınız, kadınlarına/ailesine karşı en hayırlı olanınızdır.” buyurmaktadır. Bu da erkeğin her ne yaparsa haklı ve her durumda itâati hak eden bir kimse olmadığını göstermektedir. O zaman taraflar birbirlerinin eksikliklerini tamamlayarak dengeli ve çekilebilir bir evlilik hayatını beraberce meydana getireceklerdir. Kocanın Nüşûzu Hükümlerinin dengeli olmasının bir sonucu olarak Kur’ân, kocanın nüşûzundan da bahsetmektedir. Buna göre, “Eğer bir kadın kocasının, kendisine kötü davranmasından, yahut yüz çevirmesinden endişe ederse, uzlaşarak aralarını düzeltmelerinde ikisine de bir günah yoktur. Uzlaşmak daha hayırlıdır. Nefisler ise kıskançlığa ve bencil tutkulara hazır (elverişli) kılınmıştır. Eğer iyilik eder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” Her iki âyet beraber değerlendirildiğinde şu söylenebilir: Serkeşlik yapan erkek de olabilir kadın da. İnsan olmanın doğal sonucu olan bu tavır eşler arasında olması gereken muhabbeti azaltabilir. Ancak tarafların kısa zaman içinde akıllarını başlarına toplayarak gerektiğinde de hakemlerden yardım alarak aralarını düzeltip yollarına devam etmeleridir. Karşılıklı fedakârlıklarla kurtarılabilecek bir evlilik her zaman boşanmadan iyidir. Zira boşanmanın eşlere, çocuklara ve akrabalara hatta topluma çok ağır faturaları olmaktadır. Dipnot Prof. Dr. Abdullah KAHRAMAN 1. 30/Rum, 21. 2. 8/Enfal, 63. 3. 24/Nur, 30-31. 4. 4/Nisa, 7. 5. 2/Bakara, 228. 6. 2/Bakara, 221. 7. 4/Nisâ, 34. 8. 4/Nisâ, 128. 9. 2/Bakara, 187. 10. Ebu Davud, Zekat 32; İbn Mace, Nikah 5. 11. İbn Kesir, Tefsir, I, 385.
Abdullah KAHRAMAN
YazarSözlükte “arınmak, saflaşmak, kurtulmak” manasındaki ihlâs kelimesi, terim olarak “ibadet ve iyilikleri riyadan ve çıkar kaygılarından arındırıp sadece Allah için yapmak” demektir. İslâmî literatürde ...
Yazar: Mustafa KARABACAK
Ey öğrencim! Dünya sevgisinden sakın. Zira sirke saf balı bozduğu gibi dünya sevgisi de sâlih ve iyi amellerini bozar. Yetimlere, şefkat, çıplaklara elbise giydirmekle merhamet, açları doyur...
Yazar: somuncueditor
Şerefimiz, şanımız var Biz ne büyük bir milletiz Al bayrakta kanımız var Biz ne büyük bir milletiz Üç kıtada at koşturduk Akarsuları coşturduk Dağlar, tepeler aştırdık B...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Bugün Müslümanlar olarak en temel sıkıntımız Allah'ın bizim için belirlediği sınırları aşmamız ve kırmızıçizgileri hiçe saymamızdır. Halbuki Yüce Kitabımız bu konuda bizi defalarca uyarmaktadır. Ku...
Yazar: Abdullah KAHRAMAN