Esmâ-i Nebî: Münîr
“Münîr: Nurlandıran, aydınlatan” (s.a.v)
Sevgili peygamberimizin mübarek isimlerinden bir ide “Münîr: Nurlandıran, aydınlatan” idi. Allahü Teâlâ, her şeyden evvel, yâni hiçbir şeyi yaratmadan önce, kendi nûrundan, Sevgili Güzel Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın mübârek nûrunu yarattı.
Bu nûra, “Nûr-ı Muhammedî” denir. Onun güzel nûrundan da; Cennetleri ve bütün kâinâtı, yaşadığımız bu dünyayı, her şeyi, hepimizi yarattı. Yani bütün kâinât ve hepimiz, Sevgili Peygamberimizin şerefine ve hürmetine yaratılmış olduk. Dolayısı ile Sevgili Peygamberimiz hepimize bir rahmet oldu. Bunun için de Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîm’de Peygamber Efendimiz’e hitâben: “Seni âlemlere rahmet olarak gönderdik” buyurdu.
Yedi kat gök ve yer, tüm varlıklar, Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed'in doğuşunu büyük bir heyecanla bekliyordu. 53 yıl sonra Hicret'ten, Fil Vak'ası’ndan iki ay sonra, Rebi'ul-evvel ayının on ikinci gecesinde, Hz. Amine validemiz, Safa Tepesi’nde, müjdeli bir doğum gerçekleştirdi.
O sırada etrafında Şifa Hatun ve Fatıma Hatun da vardı. Doğumdan hemen sonra, Hz. Muhammed secde ederek "La ilahe illallah, inni resulullah" dedi. Hasretle beklenen, nur "Muhammed Mustafa sallallahü aleyhi ve sellem" doğdu, alem, hayat buldu. Karanlıklar, Nur ile aydınladı.
Hz. Amine, doğum sürecinde herhangi bir acı hissetmediğini, yalnızca etrafında bir nur gördüğünü ve çeşitli meleklere tanıklık ettiğini anlattı. Şöyle dedi: “Büyük bir nur gördüm, evim nurlandı nurdan başkası yoktu”. Doğduğunda O’na hizmet eden melekler, onu güzel bir şekilde yıkadı ve süslediler.
Abdülmuttalib, doğum anında Allah’a dua etti ve müjdeler aldı. Bu sevinçle, yedinci günde halkı ziyafete davet etti, oğluna "Muhammed" ismini verdi. Doğar doğmaz dua ve niyaz ettiklerini işittim. Bir nur ışık verdi doğudan batıya her yer göründü..."O'na peygamberlik bildirildi, hiç tereddüd etmeden ilk iman edenlerden biri ben oldum" demiştir. Safiyye Hatun şöyle anlatmıştır: “aleyhisselam doğduğunda her tarafı nur kapladı.”
Abdülmuttalib, rüyasında büyük bir ağaç gördü ve bunun Hz. Muhammed'in nuru olduğunu anladı. Sevgili Peygamberimizin dedesi Abdülmuttalib şöyle anlatmıştır: ““Bu gece rüyâmda çok büyük bir ağaç vardı. Bir ucu semâya yükselmiş, dalları doğuya ve batıya yayılmıştı.
O ağaçtan öyle bir nûr saçılıyordu ki, güneş yanında çok hafif kalır. Bâzen gözüküyor, bâzen gözden kayboluyordu. İnsanlar ona yönelmişti. Her an nûru artıyordu. Kureyş kabîlesinden bâzıları o ağacın dallarına tutunuyor, diğer bir kısmı da ağacı kesmeye çalışıyordu.
Bir genç de onu kesmek isteyenlere mâni oluyordu. Çok güzel bir yüzü vardı ve ben şimdiye kadar öyle bir yüz görmedim. Ayrıca vücûdundan etrafa hoş kokular yayılıyordu. Ağacın bir dalını tutmak için elimi uzattım, fakat ulaşamadım.” Rüyasının tabiri, onun soyundan bir peygamber geleceğini ve bu peygamberin insanları bir araya getireceğini müjdeledi. Hz. Muhammed’in doğumu, tüm alemin karanlıklarından aydınlığa kavuşması anlamına geliyordu.
Editör
Yazar“Muktedâ”: Peşinden Gidilen, Sünnetine Uyulan (s.a.v.)Peygamberimiz’in bir ismi şerifi de “Muktedâ” idi. Yani sahabe-i kiram Peygamberimiz’e uyar ve onun peşinden giderdi. Sahabe efendilerimiz, Hz. Mu...
Yazar: Editör
Adamın birisi, hanımı ile hiç geçinemez. Evde her gün basit şeyler yüzünden tartışma olur. Adam, bu tartışmalardan bıkıp artık ayrılmak ister. Bunların münakaşaları yüzünden zamanla iki tarafın ailele...
Yazar: Ayşe Gül PINAR
Mahremiyet, en temel anlamıyla kişilerin özel alanlarını koruma hakkıdır. Bu kavram, ailede öğrenilir ve toplumda önemli bir yere sahiptir. Aile içinde ve dışında mahremiyeti zedeleyecek davranışlar y...
Yazar: Editör
Arapça’da el-Muahhir, “geriye bırakan, erteleyen” anlamlarına gelir. Bu isim, Kur’ân-ı Kerim’de isim kalıbıyla değil, fiil kalıbıyla yer almıştır. Mü’min açısından dünya hayatı bir sınanma yeridir. Ye...
Yazar: Editör