EŞLERİN BİRBİRLERİNE KARŞI HAK VE SORUMLULUKLARI
Kişiyi ahiret yurduna kavuşturacak olan hayat yolundaki imtihanı beraber aşabilmek, sorunlara birlikte göğüs gerip mutluluğu beraber yaşayabilmek, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sünnetine mazhar olup insanlığın devamını sağlamak amacıyla kurulmuş olan aile birliğinin temel unsurları olan karı-kocanın birbirlerine karşı vazifeleri, öncelikle Yüce Allah tarafından bildirilmiştir. Binaenaleyh bu husus, Hz. Peygamber (s.a.v.)’ce ümmete bilfiil tebliğ edilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in ilk günden beri sürdürmüş olduğu faaliyetler, O’nun aile birliğinin sağlıklı bir şekilde devamına verdiği ehemmiyeti sergiler niteliktedir. Özellikle İslâm’ın kemale erdiği, artık ümmetine son kez hitap ettiği, bir nevi “evrensel bildirge” niteliği taşıyan “Veda Hutbesi”nde, peygamberliği boyunca anlattıklarını özetler şekilde karı-koca haklarını tekrar edip bilhassa ümmetin, cahiliyenin kadınla ilgili tasavvurlarına geri dönmeleri endişesiyle “kadın haklarına” vurgu yapması mesaj vericidir. Veda Hutbesi’nde yer alan, kadının kocası üzerindeki hakkına vurgu yapan kısmın diğer bir varyantı da şu şekildedir: “Hakem b. Muaviye El Kuşeyri babasından naklen diyor ki: ‘Ben ya Rasûlallah, bizden birinin karısının kocasının üzerindeki hakkı nedir, diye sordum, Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu: ‘Yediğinden ona yedirmen, giydiğinden ona giydirmendir. Sakın yüzüne vurma, onu kötüleme ve onu evin dışında yalnız bırakma!”1 Hadisin her iki rivayetinden anlaşılacağı üzere, ailenin reisi, koruyucusu, gözeticisi ve eğiticisi konumundaki erkeğin, yine bu ailenin yapıcı ve kurucu figürü olan eşinin maddî ve manevî ihtiyaçlarına cevap vermesi gerekmektedir. Bilhassa nafakasını karşılamak, giyim gibi ihtiyaçlarını gidermek suretiyle mahremini ele muhtaç etmemek, eşi kendisine emanet olan erkeğin hem dinî hem de insanî bir vazifesidir. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in de belirttiği gibi erkek, eşinin iaşesini tıpkı kendi ihtiyaçlarını karşılarmış gibi, sağlamalıdır. Yalnız rivayette, “Yediğinden ona yedirmen, giydiğinden ona giydirmendir...” ifadesinin yer almış olması, zaman ya da mekân bakımından erkeğin kendi giydiği ya da yediğiyle sınırlandırılmalı anlamına gelmemelidir.2 Nitekim her iki eşin fıtratlarının farklı olması, ayrıca örf-âdet, anane gibi unsurların bu ihtiyaçları etkilediği bir gerçektir. Mesela, bazı çiftler giyim-kuşam, yeme-içme meselelerinin cinsi, kalitesi gibi hususlarda birbirlerine uymazlar. Eğer erkek giyimine önem vermeyip alelade giyiniyorsa, onun giyim ihtiyacı sınırlı olacaktır. Bu durumda nasılsa Hz. Peygamber (s.a.v.) izin vermiş diyerek eşini de mahrum bırakması makul görünmemektedir. Rivayetteki ifadeyi “en az kendi ihtiyacına harcadığı kadar” şeklinde de anlamak mümkündür. Muhtemelen Hz. Peygamber (s.a.v.), kadınların ihmal edilmemesine dikkat çekmek suretiyle erkekleri bu noktada eğitmek istemiştir. Dikkati çeken diğer bir konu da, kadınların kendilerine verilen bu hak sebebiyle kocalarına eziyet edebilme ihtimalidir. Kadının bu hususta eşinin maddî sınırlarını zorlayacak yollara başvurması, aile kurumunu temelden sarsacak bir tavır olabilir. Lakin Hz. Peygamber (s.a.v.)’in eşinin nafakasını erkeğe yüklerken, kadının maddî durumuna değinmemesi, kadın zengin de olsa fakir de olsa erkek ona bakmakla yükümlüdür, gibi bir izlenim oluşturmaktadır. Dinin erkeğe yüklemiş olduğu bu göreve, onu teşvik etmek amacıyla Hz. Peygamber (s.a.v.), “Kişinin, sevabını yalnız Allah’tan umarak kendi ailesine yaptığı harcaması da kendisi lehine bir sadakadır.”3 buyurmuştur. Böylece erkek, ailesine yaptığı her infakın karşılığını ahirette almakla müjdelenmiştir. Ayrıca erkeğin yaratılıştan gelen özellikleri, maddî ve manevî sorumluluğu onu aile reisi kılmıştır.4 Erkeğin karısına karşı dikkat etmesi gereken diğer bir husus, ona kaba, çirkin, aşağılayıcı, kırıcı, incitici sözler söyleyip onun fıtraten hassas ve nazik olan kalbini kırmamasıdır. Bilhassa kocanın eşine karşı fiziken çirkin olduğunu dile getirmesi, onun dünyasının başına yıkılması anlamına gelir ki kadınlar bu konuda aşırı hassaslık gösterirler. Erkeğin eşine karşı sorumlulukları aslen bu kadarla sınırlı değildir. Tüm ümmete örnek teşkil eden, en güzel eş örneği Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hanımlarına davranışı hak ve sorumluluklarla sınırlı kalmamıştır. Hz. Aişe’nin düğün ve eğlentilere katılması hususunda, kendi aralarında olduğunda, teşvikçi olması, bir bayram sabahı Habeşlilerin gerçekleştirdiği eğlenceyi seyretmesine izin vermesi gibi Hz. Peygamber (s.a.v.)’in çeşitli davranışları, sadece aslî ihtiyaçlarını temin etmekle bir erkeğin işinin bitmeyeceğini; kadının ruhî ve bedenî her türlü meseleleriyle bizzat ilgilenmesi gerektiğini gösteren örneklerdir. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Hz. Aişe ile beraber yemek yerken, eti önce ona ısırtıp sonra onun ısırdığı yerden kendi yemesi, eşinin kalbine tesir edecek özel durumları ne kadar önemsediği anlamına gelir.
Hatice AKKAYA
YazarHz. Hamne (r. anhâ), Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz’in halası Ümeyme bint-i Abdülmuttalib’in kızıydı. Peygamberimiz’in zevcesi Zeyneb bint-i Cahş’ın kardeşi olması hasebiyle Rasûlullah’ın baldızı olma ...
Yazar: Nagehan Nida DURAN
Anne babalar, çocukları için gecesini gündüzüne katıp bütün enerjilerini harcarlarken aynı güzellikler, çocuklar tarafından anne babalarına gösterilmemektedir. Cenab-ı Hakk’ın “Rabb’in, sadece kendis...
Yazar: M. Emin KARABACAK
Hz. Aişe (r. anhâ.) şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.)’in huzuruna beş on kişilik bir Yahudi heyeti girdi. Huzura girince selam vermiş olmak için ‘ölüm üzerinize’ anlamına gelen ‘Es-Sâmu aleyküm!’ d...
Yazar: Hatice AKKAYA
Hem okul ortamlarında hem de diğer değişik ortamlarda çocukların daha fazla bir arada olması, bulaşıcı hastalıklara davetiye çıkarıyor. Yüksek ateş, iştahsızlık, boğaz ve karın ağrısı, vücutta döküntü...
Yazar: Nesibe AYDIN