Eski Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun Bey’in Hatıraları
- Turgut Özal Bey’in 1983 yılında Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi ile görüşmesinin şâhidisiniz. Bu hâtırayı sizin kelâmınızdan dinleyebilir miyiz?
Evren, Özal’dan hem ekonomik konularda istifâde ediyor, hem önemli işleri hâllettiriyor hem de duyumlara göre Özal’ı disiplinsiz hareket etmekle suçladığını öğreniyorduk.
Ekonomi Yüksek Kurulunda Başbakan Bülent Ulusu ile birlikte Devlet Başkanı Kenan Evren’in birçok ekonomik kararlara muhâlif olduklarını, bu sebeple zaman zaman Turgut Özal’ın huzursuz olduğunu duyuyorduk; hatta kendisi, “Birkaç kez istifa etmeyi düşündüm, vazgeçtim. Birkaç kez de istifa ettim, Evren kabul etmedi.” demişti.
O sırada Türkiye Odalar Borsalar Birliği’nde Sayın Mehmet Yazar Genel Başkan’dı, ben de Başkan Vekili idim. Bir gün Başbakan Yardımcısı Turgut Özal, “Çok bunaldım, Doğu Anadolu’nun sorunları giderek önem kazanıyor, Güneydoğu Anadolu’da huzursuzluk var, bir Doğu Anadolu bölge toplantısı düzenleyin de orada nabız tutalım, sorunları tartışalım.” dedi.
Konuyu Başkan Yazar’a götürdüm, yönetim kurulunda görüşüldü. Malatya’da düzenlenecek genişletilmiş Doğu Anadolu Bölge Toplantısı’nın yapılmasına karar verildi. Benim yönetimimde mâlî işlerden sorumlu yönetim kurulu üyesi, Malatya Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Abdurrahman Yavuz ile diğer TOBB Yönetim Kurulu Üyeleri görevli kılındı.
Toplantıya hatırladığıma göre 20’nin üzerinde oda, borsa, meclis başkanları, yönetim kurulu başkanları, bazı öne çıkan tüccar, sanayici, esnaf, esnaf odaları başkanları, tarımda öne çıkmış olan bazı kuruluş başkanları ile valiler, belediye başkanları katılmışlardı.
Çok kalabalık bir toplantıydı. O zamanlar Malatya’da otel ve toplantı salonu sıkıntısı da vardı, hatta toplantıyı birçok iş adamı ve misafir ayakta izleme durumunda kalmıştı. Toplantı başarıyla devam ediyordu. Turgut Özal ile Mehmet Yazar divanda oturuyorlar, ben de toplantı koordinatörü olarak en önde oturuyordum. Bir ara öğle saatine yakın Turgut Bey bana bir pusula yolladı. Kâğıtta şöyle yazıyordu:
“Ali kardeşim, Hulûsi Efendi’yi ara, durumu müsâit ise akşamüstü ziyâret edip duâsını alalım.”
- “Bir Zarûret Var Gibi Geldi Bana. Siz Gelemeyeceğinize Göre Ben Kalktım Geldim.”
Hulûsi Efendi’den kastı Somuncu Baba efrâdından gelen Darendeli Hacı Hulûsi Efendi Hazretleri’ydi. O sıralar Malatya Ticaret ve Sanayi Odası Halkla İlişkiler Müdürü, emekli öğretmenlerden Mehmet Bey’di. Kendisine söyledim, telefonla konuşmuş, Hulûsi Efendi “Buyursunlar!” demiş o haberi Turgut Bey’e ilettim.
Öğleyin yemek arası verildi tekrar toplantı başlandı yaklaşık ikindi saatleriydi toplantının uzayacağı anlaşıldı. Turgut Bey bana bir pusula daha yolladı. Notta, “Herhalde toplantı uzun sürecek, bekletirsek Hulûsi Efendi’ye ayıp olur, kısmetse başka zaman gideriz.” yazıyordu. Bu kez tekrar haber yolladım ve ziyâretimizi iptal ettim.
Akşam oldu toplantı bitti. Vakit de dardı. Şeker Fabrikası’nın misafirhânesinde kalıyoruz. Turgut Bey, “Ali, hemen Şeker Fabrikalarına gidelim, namazı kılıp yemeğe geçeriz.” dedi. Acele gittik abdest aldık ve camiye girdiğimizde Hulûsi Efendi’nin bizi beklediğini gördük. Turgut Bey, “Aman Hocam, zahmet ettiniz, şeref verdiniz.” dedi. Hulûsi Efendi, “Turgut Bey, hem hasret giderelim hem de bir zarûret var gibi geldi bana. Siz gelemeyeceğinize göre ben kalktım geldim.” dedi.
Namazdan sonra “Hocam, çok memnun olduk. Buyurun, yemekte bekliyorlar.” dedim. “Ben oraya gelmeyeyim, sizin de benim de vaktimiz yok. Görüştük, ben Darende’ye döneceğim.” deyince Turgut Bey, “Hocam o zaman misafirhânede biraz görüşelim, istişâre edelim.” dedi. Hoca Efendi ile birlikte misafirhâneye geçtik.
Turgut Bey genel siyâsî, ekonomik durumu anlattı, halkın teveccühlerinden bahsetti. Hem halk hem de uluslararası finans kuruluşlarının büyük bir güvenleri olduğunu, bunun için de konseyin seçim kararına bağlı olarak siyasete girmemiz, demokrasiye geçiş döneminde parti kurmamız yönünde talepler olduğunu anlattı.
Çantasından İngilizce, Arapça dergiler ve gazeteler çıkarttı. Doç. Dr. Osman Şekerci arkadaşımız da o seyahatte bizimle beraberdi. Arapça bazı makaleleri ve haberleri Osman’ı çağırarak tercüme ettirdi.
Hulûsi Efendi dikkatle dinledi ve Turgut Bey’e, “Siz ne düşünüyorsun?” diye sordu. O da konseyin yeni parti kurmasını arzu etmediğini, Bülent Ulus’u paşa başkanlığında parti kurulacağını, orada Başkan Yardımcısı olmasını, hükümet kurulunca da yine aynı göreve devam etmesini önerdiklerini söyledi.
Turgut Bey’in bu konuda pek istekli olmadığı anlaşılıyordu. Hoca Efendi, “Turgut Bey, siz daha iyi bilirsiniz. Bülent Ulus’u ne kadar sivile yakın bir paşa olsa da askerin gölgesi hükümetin üzerinden kalkmaz. Bunu ne halka anlatabilirsiniz ne de uluslararası kuruluşlara.” Tebessüm ederek, “Önünüz açık... Güvendiğin arkadaşlarla partini kur, yoluna devam et!” dedi.
- Turgut Özal’a Hulûsi Efendi’den Üç Nasihat
“Sizin vaktiniz yok ben de yola çıkacağım. Mademki konu açıldı, şu üç şeye dikkat ediniz.
Birincisi:
Sakın ola ki; devlet idaresinde dinimizce de haram olan enâniyete kapılmayın, bencillik, egoizm yöneticiyi yanlış kararlara, tek adamlığa, felâkete sürükler. Devletin yönetiminde Yüce Peygamberimiz (s.a.v.)’in sünnetine uyarak istişâreye önem veriniz.
İkincisi:
Sakın ola ki; devlet idaresinde dünya malına tamah etmeyin. Kendinize, yakınlarınıza çıkar sağlamayınız. Dünya malında gözünüz varsa başka işe yönelin.
Üçüncüsü:
Sakın ola ki, makam hırsına kapılmayın, çalışır iyi işler yaparsanız halkın desteği arkanızda olduğu sürece iktidar olursunuz, makam hırsına kapılarak kanun, usûl değiştirerek makamları işgal etmeye tenezzül etmeyiniz.
Halka hizmet Hakk’a ibâdettir. Siz ibâdet demeyin, ‘Halka hizmet, Hakk’a hizmettir.’ deyin.” (Bu ifade Anavatan Partisi’nde slogan olmuştur).
Bana bakarak “Hizmetler için makam gerekmez mi demeyin. Amel niyete bağlıdır, niyetiniz iyi olursa makamlar nasip olur.”
Hulûsi Efendi’yle görüşmenin özeti budur. Bu konuşma özetini Ak Parti’nin kuruluşu sırasında bir sabah İsmail Kahraman arkadaşımızın evinde Recep Tayyip Erdoğan, Abdüllatif Şener, Abdülkadir Aksu, Abdullah Gül ve Bülent Arınç ile çalışırken onlara da anlatmıştım. Hulûsi Efendi’yi uğurlayıp yemeğe gittik.”
- İstanbul’da 1989 yılında Hulûsi Efendi’yi İstanbul’da ziyâret etmişsiniz. O hâtıradan bahsedebilir misiniz?
Hulûsi Efendi sağlığında zaman zaman İstanbul’a gelirdi. Son ziyâretinde zannediyorum rahatsız olduğu için gelmişti. Tedavi gördüğünü Sami Erdem kardeşimizden öğrendim. Beraber ziyâretine gittik. Üsküdar’daki misafir olduğu eve gitmiştik. Kendisine, “Hocam böyle arkadaşları şenlendiriyorsunuz, şereflendiriyorsunuz.
Bir gelişinizde lütfedin de bizim de hanemizi şereflendirin, bize de misafir olun.” dedim. Tebessüm etti, “Oğlum rahatsızım.” dedi. “Ben tekrar İstanbul’a gelemem ama siz Darende’ye gelirsiniz.” dedi. Hakîkaten vefâtından sonra biz Darende’ye gittik böyle bir hâtıramız var. Allah rahmet eylesin.
- Sayın Bakanım, 1992 yılında elim bir trafik kazasında eşinizi ve kızınızı kaybetmiştiniz. Allah rahmet eylesin. O acılı süreçte kendinizi biraz toplumdan tecrit ederek memleketinize Erzincan’daki köyünüzden bir müddet dışarı çıkmamışsınız. İşte o günlerde H. Hamideddin Ateş Efendi’den Darende’den bir davet almışsınız. İşte o Darende ziyâreti âdeta ikinci hayata başlangıcın ilk adımlarını oluşturduğun duyduk. Bu konuya da anlatabilir misiniz?
Başpınar’a Sığınışım
Önce dünya nimetlerinden elimi çekmeyi arzu ettim. Köyüme, Munzur Dağı eteklerine çıkmayı düşündüm, bazı dostlar mâni olmak istediler, fakat ben ısrarla gittim. Dağları dolaşıyordum. Köy kalabalıktı, fakat köye çocuklarının tatili dolayısıyla gelenler birer ikişer ayrılıyorlardı. Orada da yalnızlığa doğru gidiyordum. Merhûm Erzincan Valisi aziz dostum Recep Yazıcıoğlu zaman zaman yanıma gelerek beni yalnız bırakmıyordu, ama onun da ilde görevi vardı.
Bir seferinde Munzur Dağı eteklerinde Doymuş Yaylası’na çıkmıştım, meğer Rabat Çayı Tunceli tarafında oralarda PKK güçleri konuşlanmış. Vali Bey Jandarma Komutanı’yla Kemaliye’ye geldiğinde beni sormuş, Doymuş Yaylası’na çıktığımı duyunca hemen köye gelmiş ve Doymuş Yaylası’na çıkmışlar.
Ben uzaktan birkaç kişilik karartı gördüm, merak ettim o istikâmete doğru gidiyorum, yaklaşınca baktım Vali Bey ile Jandarma Komutanı! Sarıldık, selâmlaştık. “Ağabey, ne yapıyorsun buralarda? Burası tehlikeli bölge. Hemen köye dönmelisin.” dedi. Hakîkaten bir operasyonda yakalanan PKK’lıların Erzincan Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde biz tehlikeli bölgeye yaklaşmışız ve telsizle merkeze sormuşlar ateş etmeyin emri almışlar. Edin emrini alsalar orada büyük bir kazaya kurban gidecekmişiz.
Eş, dost, akraba beni geri getirmek için çok gayret sarf ettiler. Özet olarak başta o zamanki Cumhurbaşkanımız Turgut Özal, benim ağabeyim olarak sevdiğim Kale Grubu Başkanı İbrahim Bodur, Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş, Türkiye Gazetesi kurucusu Enver Ören, arkadaşım Darendeli Sami Erdem ve Hulûsi Efendi Vakfı Başkanı Hamideddin Ateş kardeşimiz, ayrıca o sırada Malatya Valisi olan değerli dostum Saffet Arıkan Bedük’ü sayabilirim.
Nihayet bir gün Darende’de Somuncu Baba ve Hacı Hulûsi Efendi Hazretleri’ni anma törenine katılmam için ısrarla oraya gelmem istendi, kısmetmiş Malatya üzerinden gittim. O gün polis valiliğe haber vermiş, Vali Saffet Arıkan Bedük, bana Cumhurbaşkanımızın aradığını bildirdi. Cevâben aradığımda aramızda şu konuşma geçti:
Cumhurbaşkanı, “Ali, artık normal hayata dönmen lazım. Bu arada sizin de dostunuz, arkadaşınız olan Rusya Federasyonu Baş Müftüsü ve Şeyhülislam Talat Taceddin beni komünist rejim yıkıldıktan sonra ilk açılacak Başkurdistan-Tataristan arasında İdil Irmağı yanında Yarçallı’da kurulmuş olan “Allah’a Tevbe” ismini verdikleri camiinin açılışına davet ettiler.
Aynı zamanda bütün İslâm ülkeleri liderleri de davet edilmiş, ancak Tataristan’da ve Başkurdistan’da olan özgürlük hareketleri, mitingleri dolayısıyla, Rusya Federasyonu özellikle benim gitmemi istemediği için Dışişleri Bakanımız Hikmet Çetin kanalıyla nota yollamış, bu sebeple gitmiyorum. Talat Taceddin senin dostun ve yakın arkadaşın olduğu için bu programa katılmanı arzu ediyorum. İstanbul adresinize davetiyen faksla da gönderilmiş, bilmem bilgin var mı? O bakımdan olumlu davranmanı istiyorum.” dedi.
“Efendim, davetten henüz haberim olmadı. Beni köyden Darende’de yapılan Somuncu Baba Hacı Hulûsi Efendi Sempozyumu için davet ettiler, müsâadelerinizle durumu bir değerlendirelim. Sebahattin Zaim, Nevzat Yalçıntaş Hocalar da buradalar ama ben hâlâ kendimde değilim. Bu sebeple gönüllü değilim.” sözüme karşı çok ısrar etti.
“Seni elçi tayin ediyorum, beni de temsil edeceksin, hem açılırsın, olumlu düşün.” dedi. İstanbul’a şirkete gelen faksı davet çerçevesinde inceledik. Kısmetmiş, hocalarla değerlendirme yaptık. Hatırımda kaldığına göre 20 kişilik bir liste hazırladık, İstanbul’a gelen faksa karşılık olumlu cevap verdik. Sayın Turgut Özal’a da kararı arz ettim. Memnûn oldu. Vakit yoktu, iki gün içinde hareket etmemiz gerekiyordu. Acele bir hazırlıkla heyet hâlinde gittik.
20 kişi özel bir uçakla Moskova’ya Moskova’dan da Yarçallı’ya geçecektik, fakat Moskova’da da bizi hüngür hüngür ağlatan bir olayı müsâade ederseniz anlatmak isterim.
Talat Tacettin Bey önde oturuyor şoförün yanında. Profesör Nevzat Yalçıntaş Hocayla ben arkada otururum bir VIP minibüs, üstü açık; bir bayrak getirdiler, bayrakta kelime-i tevhid “La ilahe illallah Muhammedun Rasûlullah” yazılı.
Talat Bey dedi ki: “Bunu tutacaksınız, Moskova caddelerini gezeceğiz.” dedi. Arabayı şoför gayet hızlı kullanıyor. Mübârek bayrak dalgalanıyor. Rus askerleri yol kenarlarında bayrağı görünce dönüp tabîî ne olduğunu bilmiyorlar, selâm veriyorlar. Ve kelime-i tevhid bayrağına Rus askerlerinin selâm verdiğini görünce ben kendimi tutamadım, ağlamaya başladım. Nevzat Bey ağlıyor, Talat Bey ağlıyor, hep ağlayarak Moskova’dan sonra da Başkurdistan’a Yarçallı’ya gittik. Caminin açılışını yaptık ve çok duygusal bir seyahatti. Oradan Tataristan’a geçtik. Böyle bir seyahat oldu vesile oldu, yani Darende ziyâretinden sonra güzel şeyler gördük.
- Kemaliye yani Eğin’le Darende arasında bir yakınlık bir kader birliği vardır. Nasıl açıklarsınız?
Hepimiz Oğuz boylarından geliyoruz. Özellikle 1071 yılında Selçuklu komutanı Alparslan, Malazgirt Ovası’nda Bizans ordularını yenip, Müslüman Türklerin Anadolu’ya gelişi bu tarihte olmuştur. Ondan sonra çeşitli beylikler Anadolu’ya yayılmış, bu arada da gerek Hazar Denizi’nin üst tarafından Kafkaslardan bizim Oğuz boylarından gelenler Fırat boyuna yerleşmişler.
Aslında o günkü tehlike arz eden Şia hareketinin Anadolu’ya gelmemesi de düşünülerek bazı yerleşim yerleri belirlenmiş ve Sünnî Müslümanlar şerit misali iskân edilmiştir. Özellikle Yavuz Sultan Selim Han zamanında bu konuya çok hassâsiyet göstermiştir. İşte Eğin ve Darende Oğuz boylarından gelen halen Oğuz Türkçesi konuşan Anadolu insanı olup asırlardır kader birliği içinde yaşamıştır. Bu bakımdan kültür beraberliği vardır. İki ilçenin de inanç turizmine, kültür değerlerine bağlı olarak dışarıya açılması bakımda benzerlikleri vardır. Kardeş iki ilçe diyelim efendim.
- Darende Organize Sanayii’nin kurulması sizin Sanayi Bakanlığınız vaktinde olmuş. Sürecin nasıl başlayıp yatırımın nasıl devam ettiğinden bahsede bilir misiniz?
Eskiden organize sanayi bölgeleri Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği bünyesinde faaliyete geçiyordu. Fakat tabîî giderek hacmi büyüdü. O zaman yine Turgut Bey, “Bunu sanayi ticaret bakanlığının gözetiminde yapalım, orda olsun siz de destek verin.” dedi. Dolayısıyla onun arzusu ile, gerek organize sanayi bölgeler gerekse küçük sanayi sitelerinin kurulmasında, Allah nasip etti büyük emeğim var.
Bakanlığım sırasında da çok yerde yasaklanmış, reddedilmiş bölgelerden talepler oldu. Biz onları inceledik tabîî ki sanayi ekonominin itici gücüdür. Yani tarımı, hizmet sektörünü gayr-i sâfî millî ekonomiyi meydana getiren sanayinin içinde enerji de var, sanayi sektörü, tarım sektörü, hizmet sektörünün esas itici gücü sanayidir.
Biraz basit misal anlatacak olursak; pamuğu ekerseniz tarım ürünü olur ama katma değeri düşüktür. Pamuğu iplik yaparsanız iplikten kumaş dokursanız, kumaştan konfeksiyon yaparsanız o zaman sanayileşir. Sanayi, tarımı da modern hâle getirir ve hizmet sektörüne de destek verir.
Bu bakımdan sanayi bir ekonominin tamamen itici gücüdür. Ancak her bölgeye husûsen tarihî özelliği olan bölgelere sanayinin özellikle bacalı sanayinin gitmesini çevrenin doğallığını koruması bakımından biz arzu etmeyiz.
Sanayi Bakanlığım esnasında Hamideddin Ateş Efendi beni Ankara’da ziyâret edip şeref verdiği zaman, gayet iyi hatırlıyorum dedi ki; “Darende’nin durumunu biliyorsunuz, tarihî bir bölge ama sanayiye ihtiyacımız var. Gerek istihdam bakımdan gerekse diğer tarım ürünlerini değerlendirme bakımından biraz şehrin dışında şehrin tarihî yapısını bozmayacak bir beldemiz var. Acaba orada Darende Organize Sanayi kursanız olabilir mi?” dedi.
Ben de; “Müsâade ederseniz uzmanları yollayalım inceletelim, tabîî ki doğal olarak biz gerekli desteği veririz. Sizin de hassâsiyet gösterdiğiniz gibi fazla çevreyi kirletecek sanayi kuruluşlarına yer vermeden faydalı bir organize sanayi kurulabilir.” dedim. Hamideddin Efendi; “Zaten Malatya’da tekstil ağırlıklı yapılanma var, ona dikkat ederiz. Biz yapılmasını çok arzu ediyoruz.” dedi.
Çalışmalar öylece başladı. Bugün geldiği noktada memnûniyetimi belirtmek isterim. Başta Hamideddin Efendi olmak üzere emeği geçenleri de tebrik ediyorum, Allah razı olsun. Hamideddin Efendi’ye selâm ve hürmetlerimi iletiyorum. Bütün Darendeli kardeşlerimize ve selam ve sevgiler olsun. Allah razı olsun.
Musa TEKTAŞ
YazarOdur mü’minin miracıÇıkmak için kıl namazıAzgın nefisin ilacıYıkmak için kıl namazıDünya ve ukba arasıGelmeden ecel sırasıSeherde gönül çırasıYakmak için kıl namazıSalih kul Hakk’a dayanırCümle mümkin...
Şair: Ramazan PAMUK
Tasavvuf ehli zikri; ruhlar yaratılırken “elest bezmi”nde Allah’a söz verenlerin bu dünyada hatırlanması olarak tarif ederler. Çünkü Cenâb-ı Allah, âyetlerde insanı hatırlamaya davet etmektedir. İnsan...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Tasavvufî eğitimin önemli unsurlarından biri müriddir. Mürid, kelime anlamı olarak bir şeyin gerçekleşmesini istemek, arzulamak veya bir amaca yönelmek gibi anlamlara gelir. Tasavvufta ise Allah’a ula...
Yazar: Kemal DEMİR
Tasavvuf tarihi boyunca bütün mutasavvıflar eserlerinde aşk ve muhabbetten söz etmişlerdir. Aslında esas gayeleri, kalbin bir eylemi olan tevhîdi/birliği yaşayarak öğrenmek ve etrafındakilere tavsiye ...
Yazar: Musa TEKTAŞ