Eski Milli Eğitim Bakanı Mehmet Vehbi Dinçerler ile Röportaj
"Hulûsi Efendi, Gerek Eğitim Yönünden Gerekse Ekonomik Yönden Vatana Millete Faydalı İşler Yapılmasını Arzu Ediyordu.”
Sayın Bakanım, sizinle bir Darende, Hulûsi Efendi muhabbeti yapmak istiyoruz. Bu konuda bizlere neler anlatırsınız?
Benim adım Vehbi. Nereden geliyor biliyor musunuz? Darendeli Muhammed Hilmi ve Vehbi Efendiler vardır. Şeyh Hâmid-i Velî Hazretleri’nin civarında yetişmiş ilim irfân önderleridir. Maraş ve Antep’te ilim halkaları oluşturmuş insan yetiştirmişler. Hilmi Efendi’nin kardeşinin oğlu Vehbi Efendi Antep’te gönüllere dokunmuş, irşat faaliyetlerinde bulunmuş, Şeyh Camii civarında oturmuş. Darende’den Antep’e görevli gelen bu zâta, babam çok hürmet gösterirdi.
Babam savaş yıllarında yokluk döneminde Vehbi Efendi’nin sıkıntılara rağmen Antep’te insan yetiştirmeye devam ettiğini günlerce aç kalmasına rağmen ilim irfân halkasını yürüttüğünü anlatırdı. Babam o zattan çok istifade etmiş. Vehbi Efendi, Şeyh Hâmid-i Velî’den Darende’den zaman zaman bahsedermiş.
Benim ismimi de babam, Vehbi Efendi’ye olan saygısından koymuş. Onun için kendimi âdetâ Darendelilerle özdeşleştiririm. İsmimin kaynağının Şeyh Hâmid-i Velî’nin yurdu Darendeli bir âlimin isminden tevârüs ettiğini iftiharla söylerim. Hulûsi Efendi’ye olan ezelî muhabbetimin asıl kaynağı da isminin tesirindendir.
Babam, Vehbi Efendi’nin ilim irfan halkasına katılmaktan ömür boyu mutluluk hisseti. Aynı mahalledeki arkadaşlarından farklı güzel bir ömür geçirmesinin temel nedeninin o feyizli günler olduğunu hep söylerdi. Vehbi Efendi’nin oğlunun adı Fazlı Efendi’dir. Babam, kardeşime de Fazlı ismini koymuştur.
Şeyh Hâmid-i Velî diyârından Darende’den Antep’e gelen bir zât bize yol açmış. Yıllar sonra Darende’ye Hulûsi Efendi ile Şeyh Hâmid-i Velî’nin kabrini ziyâret edince Allah’a binlerce şükrettim.
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi’yi eğitim hayırseveri programınıza davetiniz ve ilgili hatırayı sizden dinlemek istiyoruz.
Türkiye’de eğitim her zaman çok önem arz etmiştir. Müfredat zamanla değişebiliyordu, ama öncelikle okul binasına ihtiyaç vardı. Devletimiz de yurdumuzun her köşesine okul yapmakta zorlanıyordu. Köylerde, kasabalarda, ilçelerde ve illerde hayırsever vatandaşlarımızın okul yapmasına büyük ihtiyaç vardı.
Bizden önceki İhtilâl Hükûmetinin Millî Eğitim Bakanı Hasan Sağlam Paşa da gayret etmişti, ama biz vazîfeye geldikten sonra bu işin önemini önce Turgut Özal Bey’e arz ettim. Başbakanımız hayırseverler vâsıtasıyla okul yapımı konusunu çok destekledi, “Devam edin Vehbi Bey.” dedi. Biz de hayırseverleri tesbit konusunda özen gösterdik.
Zaten var olan bu anlayışla birlikte proje kapsamında Türkiye’nin birçok ilinde binden fazla hayırseverin okul yaptırdığını tesbit ettik. Okul yaptırma gayretini tebrik etmek ve daha çok insanı teşvik etmek amacıyla Cumhurbaşkanı Kenan Evren Paşa’nın müsâadesini alıp büyük bir program yaptık.
Tarihini de Cumhuriyet Bayramına denk getirdik. Evren Paşa özellikle toplantıya katılacağını bildirdi. O arada Hulûsi Efendi’yi davet etme meselesi ortaya çıktı. Telefonla kendisini arayıp konuştum davetimizi söyledim, “Gelir misiniz?” diye sordum. Memnuniyetle katılacağını beyân etti. Eğitim hizmetlerinden dolayı çok plaket verildiğini, “Ancak sizin Turgut Özal hükûmetinden alırsam daha anlamlı olur.” dedi. Yalnız plaketimi başkası değil de siz verirseniz daha çok memnun olurum dedi.
Allah razı olsun davetimize icâbet etti, herkesten önce geldi. Herkesten daha sonra ayrıldı. O süre zarfında güzel istişâreler yaptık. Bu hâdise teşvik edici bir güç oluşturdu. Hulûsi Efendi gibi gönül sultanını sevenler nezdinde çok büyük bir etki meydana getirdi.
O toplantıda konuşmalar olup plaketler, belgeler verildikten sonra, çok güzel insanların hele hele Hulûsi Efendi gibi gönül sultanı kişilerin büyükleri teşviki, konuşması, varlığı, iştiraki böyle şeylerde, yani okul yapımında bize âdetâ hendek atlattı. Fevkalâde yüksek bir mesafe kat ettik. Okul yaptıran hayırseverler inanılmaz derecede çoğaldı. Onun için bu vesileyle bir kere daha Hulûsi Efendi’ye rahmet diliyorum, duâ ediyorum, Allah’ın rızâsı onunla olsun. Emekleri Cenâb-ı Hak katında makbul olsun.
Seçim çalışmalarınızda sivil toplum kuruluşlarıyla ilginiz nasıldı?
Rahmetli Turgut Özal Bey İstanbul seçim bölgesinde birinci sıra aday, beni de ikinci sıraya koydu. Dedim ki, “Abi ben Antep’ten geliyorum, Antep’ten İstanbul’a nasıl gideceğim. Yani Antep’e koy veya yakın bir yere koy, işim gücüm var, çoluk çocuk var, nasıl gelip gideceğim dedim. Yok dedi İstanbul’a geleceksin ben seni filan yere koydum, dedi.
Fatih ilçesinde seçim çalışması yapıyoruz. Sivil toplum kuruluşlarıyla da görüşüyoruz. Bizim partinin ilçe binası da Çarşamba’ya, yani Fatih Camii’ne yakın, belediye tarafında bir binadayız. Bunu burada belki ilk defa söylüyor olabilirim. İlçe başkanımız da güzel bir insan, Erzincanlı bir avukat. Bir gün bana telefon açtı, dedi ki, “Efendim Çarşamba’dan işte oranın büyüğü zâtın ricâsı, aracı bir arkadaş getirdi bize dedi ki; ‘ya Vehbi Bey Turgut Bey’le samimi konuşuyormuş bir notumuz var Turgut Bey’e iletebilir mi?” demiş.
Vehbi Bey bize uğrasa iyi olur dedi. “Ne diyorsunuz, nasıl cevap vereyim?” diye sordu. Ben de dedim ki, “O elçi arkadaş geldiği zaman bana haber ver, ben de parti binasına geleyim de orada konuşalım.” Sonra orada buluştuk. Dedim ki, “Öyle bir yerdeyiz, öyle bir zamandayız ki, askerler her şeye hâkim, her şeyi inceliyorlar, seçim sürecinde benim hoca efendiyi ziyaret etmem hem kendilerine hem size çok zahmet verir. Hatta zarar verir. Çarşamba’daki hoca efendinin ne emri varsa, ne diyorsa size söylesin. Siz de bana iletin. Ben anında Turgut Bey’e haber veririm.
Demiş ki: “Biz zaten Vehbi Bey’in kurucu olduğunu ve Turgut Bey’e yakın olduğunu biliyoruz, onun için doğru söylüyor, o günün şartları bunu gerektiriyor, katılıyoruz demiş. Ben demiştim ki: “İşte ne istiyorsanız söyleyin, yani ya yaparız veya yapmaya karar veririz.”
Dediler ki, “Turgut Bey konuşmalarında faiz kelimesini kullanmasın.” Faiz o sırada biliyorsunuz %70-80 seviyelerinde. Bankerler hikâyesi vardı ya herkes parasını yatırıyor iki altına çıkıyor, üç katına hepsi battı ya, o batmanın da etkisiyle millete bir sıkıntı filan var. Turgut Bey de o meseleyi çözmek için veya başka sebeplerle mecburen faiz kelimesinden bahsediyor. Yani yurtdışından alınan paranın faizini söylüyor.
Ben de telefon açtım Turgut Özal Bey’e söyledim. Dedim ki, “Abi böyle böyle diyorlar, fâiz kelimesini kullanmanızı istemiyorlar. ” “Ya ben ne diyeceğim peki?” dedi. Ben de dedim ki “Paranın geliri...” dersiniz. Tamam dedi, üç ay falan “paranın geliri” diyerek faiz kelimesini kullanmadı.
Daha sonra Turgut Bey, “Bu sivil toplum kuruluşu başka bir şey istedi mi senden?” dedi, “Hayır.” dedim. “Yav bunların istekleri Allah rızâsı için olur, bunlar vatan millet için oy verirler dedi. Yani milletin, insanların gönlüne geleceğine, inancına filan hayrı olacak bir şey için karşılıksız oy veririler.” dedi. İnşallah hâlen öyledir.
Darende’ye Hulûsi Efendi’ye de bu şartlar için de mi ziyarete gittiniz?
Önceki hâtırada henüz seçilememiştik. Seçildikten sonra yine askeriyenin ağır tarassuttu devam ediyor. Şartlar yine ağırdı. Darende’ye o zaman biraz daha göğsümüzü gere gere gittik. Darende’ye giderken, daha doğrusu gâliba Sivas’ta Anadolu Lisesi açılması gibi karar verilecek bir mesele vardı. Biz de Sivas’a gidiyorduk.
Sivas’a giderken yolu kıvırdık Darende’ye gittik. Kısa bir süre önce haber verdik, geliyoruz diye. Allah’a şükür o vesîleyle Hulûsi Efendi ile tanıştık, görüştük, tavsiyelerini aldık. Allah razı olsun görüşlerini, duâsını ve desteğini aldık. Halk sadece Turgut Bey Malatyalı diye bize destek vermiyordu.
Güzel işler yapınca Allah rızâsı için, milletin selâmeti için Hulûsi Efendi ve halk hep yanımızda açıktan destekçimizdi. Önceki naklettiğim hâtırada kapalı konuştuk, bu defa Allah’a şükürler olsun alenî konuştuk. Ondan sonra Hulûsi Efendi’nin hep desteğini, tavsiyesini aldık. Elimizden geldiği kadar tavsiyelerini genelde siyasette, özelde eğitim işlerinde yerine getirdik. Birkaç kez misafiri olduk. Hatta eşim hoca hanımla beraber gittiğimiz oldu. Tohma Irmağı’nın kenarındaki serin bahçesinde izzet-i ikramda bulundular. Allah razı olsun.
Yayınlanacak olan Dîvân’ının bazı bölümlerini orada bize okudu. Mekânın güzelliği zaten bir tarafa, ama sözlerinin anlam yüklü feyzinden, güzelliğinden çok istifâde ettik. Köklerimizden edebiyattan, Dîvân şiirinden hasbi hâl eyledik. Bu vesileye şunu söyleyeyim: Bizim evde de Niyâzî-i Mısrî Dîvânı okunurdu. Ben de Osmanlı Türkçesini o vesileyle öğrendim.
Bu arada Hulûsi Efendi Dîvân’ının Osmanlıca nüshasının bir hattata yazdırılarak basıldığın öğrendim, gayet memnun oldum. Hulûsi Efendi’yi diğer zâtlarla kıyas etmek belki doğru belki yanlıştır, ama bence benzer insanlarla örneklendirilebilir. Meselâ Aziz Bekkine Efendi vardı. Turgut Özal, Hulûsi Efendi ve Aziz Bekkine’ye çok itibar gösterirdi. Bekkine’nin talebelerinin büyük ekseriyeti mühendis ve teknik insanlardı. Yani Türkiye’nin geleceğinin teknik yoldan, teknolojik sahada, dijital alanda, tıp alanında olacağına yatırım yapmıştır.
Hulûsi Efendi’de sadece İmam-Hatip Okulu yaptırmamış, Endüstri Meslek Lisesi ve diğer okulları da yaptırarak Türkiye’nin geleceği için her sahada insanların yetişmesini meslek ve iş sahibi olmasını gerek eğitim yönünden gerekse ekonomik yönden vatana millete faydalı işler yapılmasını arzu etmiştir.
Bu çok önemli ve hayırlı beynelmilel eğitim anlayışıdır. Hulûsi Efendi, Turgut Özal ve ekibini çok seviyor ve destekliyordu. Turgut Bey’in insanlara verdiği umudun bereketiydi. Darende ziyâretimde Hulûsi Efendi ile görüşmemi ve duygularını, temennîlerini ziyâretten sonra Turgut Bey’e anlattım, o da çok memnun oldu, “Ne iyi iş yapmışsın.” dedi. Hulûsi Efendi’den gelen arzu ve istekler memleket faydasına olan işlerdi. Zaten Bakanlar nezdinde halledilirdi. Turgut Bey’e gitmeden kolaylıkla yapılırdı.
1992 yılında bir sempozyuma iştirak etmiştiniz. O günleri nakleder misiniz?
Hindistan temaslarından ayağımızın tozuyla gelerek direkt olarak Darende’ye gittik. Sempozyuma katıldık. Hindistan’da gördüklerimiz, yaşadıklarımız âdetâ Câhiliye adetleriydi. Bölgesel bir toplantıya çağrıldık. Tiyatro gösterisi sergileniyordu. Turgut Bey’le beraber yan yana oturuyoruz.
Tiyatroda keklik merkezli bir sunumları vardı. Öyle şeyler söylüyorlar ki, hâşâ sanki keklik ilâhmış gibi anlatımları vardı. Dedim ki: “Turgut Abi bunlar kekliğe tapıyorlar.” Turgut Bey de şaşırdığını belirtti, “Aynen öyle.” dedi. Kalktık gittik. Çok üzüldük. Hindistan’a çok acıdık. Yaşadıkları hayat Câhiliye Devri’nden de kötü bir hayattı. Bu kötü görüntülerin hemen ardından Darende’ye Hulûsi Efendi Sempozyumu’na geldik içimiz açıldı, İslâm’ın güzellikleriyle mest olduk.
Darende’deki hizmetleri nasıl görüyorsunuz?
Çoktandır Darende’ye gelemedim. Ancak vakfınızın web sitesinden ve sosyal medyadan takip ettiğime göre çok gelişmiş. Vakfın yaptığı hizmetlere maşallah dedim. Yani bugünün şartlarında modern bir anlayışın gereklerine uygun, İslâm’ı ve kültürümüzü en güzel şekilde yaşayacağı tedbirler alınmış.
Allah razı olsun. Hem teknik imkânlar hem de mânevî değerler açısından Darende Şeyh Hâmid-i Velî Külliyesi’nin çok geliştiğini biliyorum. Toplum adına, inancımız adına memnuniyet verici güzel gelişmeler. Hulûsi Efendi’nin eserleri ve birçok yayıncılık faaliyeti yapılmış. Mânevî açıdan da büyük gelişmeler olmuş. Hayırlı hizmetler yapılmış. Başta Vakıf Başkanı olmak üzere emeği geçenleri tebrik ediyorum.
Şimdi aklıma geldi; geçmişte Türkiye’nin çok önemli bir meselesi için de Hulûsi Efendi’den duâ istedim; “Efendim böyle böyle bir sıkışıklık var, önce sizden duâ istiyoruz.” dedim. Şahsım, eşim hoca hanım ve Millî Eğitim hizmetleri konusunda Hulûsi Efendi’den çok duâ aldık.
Bizim bu ilişkimiz ve yakınlığımız bazılarını rahatsız etti. Anadolu ziyâretlerimizde gördük ki çocuklar, oğullar, babalar kendi dedelerinin yazdıklarını çizdiklerini okuyamıyor. Beyânat verdim, dedim ki “Halk arasında eski Türkçe diye bilinen ‘Osmanlı Türkçesi’ni okullara seçmeli ders olarak koymayı düşünüyorum.
İstemeyenler Osmanlıcaya bilerek Arapça diyorlar.” Bunu diyen sen misin? Kıyâmet koptu, askerî yönetim taraftarları konuyu başka mecrâlara çekmeye çalıştılar, Arapçayı mı getirecek diye karşı taarruzda bulundular. “Dedemin yazdığını okumak istiyorum kardeşim.” dedim, ama anlamadılar. “Mecburî değil, seçmeli ders yapacağım.” dediğim hâlde uygulama imkânımız olmadı.
Son olarak ne diyeceksiniz?
Biz iktidara geldiğimiz zaman Türkiye darboğazdan geçiyordu. Bir iki darboğazdan geçtik, ama yine Türkiye bir darboğazdan geçiyor. Bence Türkiye’nin mânevî önderlerinin duâsına çok ihtiyacı var. Onların takipçilerinin de bu duâya katılması lazım.
Elbette teknik, teknoloji, matematik hepsi lâzım ama halkın, milletin geleceğinin kurtarılması ve sıkıntıların azaltılması için herkesin bütün devlet adamlarının, bütün devletin duâya ihtiyacı var. O duâlar politikaların, eylemlerin ve işlerin hayırlı netîcelere ulaşmasına; Türkiye’ye İslâm âleminin gıpta ile baktığı bir konuma gelmesine vesîle olur.
Her yönden ülkemizin İslâm âleminin umudu olduğu bilenin bir gerçektir. Bunun için hepimizin çalışması lâzım. Bu vesîleyle bütün okuyucularımızı muhabbetle selâmlarım.
Vehbi Dinçerler kimdir? Biyografi
İnşaat Mühendisi, Sanayi Mühendisi, İşletme Yönetim Uzmanı; İş Adamı, Siyasetçi, 1940, Gaziantep doğumlu. Tam adı Mehmet Vehbi Dinçerler. Kaynaklarda adı kısaltılmış haliyle M. Vehbi Dinçerler olarak da geçer. Baba adı Mehmet Esat, anne adı Şefika. İstanbul Teknik Üniversitesi Mühendislik Fakültesini bitirdikten sonra ABD Syracuse Üniversitesinde Master yaptı. İngilizce biliyor. Evli ve 4 çocuk babasıdır.
Eğitimini tamamladıktan sonra Devlet Plânlama Teşkilatı Uzmanı, Özel Şirket Yöneticisi ve idari görevlerde bulundu.
Anavatan Partisi Kurucu üyelerinden olan Vehbi Dinçerler, 29.11.1987 – 20.10.1991 genel seçimlerinde ANAP’tan XVII. Dönem İstanbul, XVIII. Dönem Hatay Milletvekili seçilerek TBMM’de yasama çalışmalarına katıldı. Dışişleri Komisyonu Başkanı oldu. 45., 47. ve 48. Hükümet Devlet Bakanı, 45. Millî Eğitim Gençlik ve Spor Bakanı olarak görev yaptı. Adı Ankara Mamak’ta bir ilkokula, Gaziantep’te bir fen lisesine verilmiştir.
Musa TEKTAŞ
YazarNasîhat, Arapça “Nush” kökünden türemiş olup “saf, hâlis olmak” anlamına gelir. Bu kelime, başkasının hata ve kusurunu düzeltmek için çaba göstermek, iyiliği teşvik etmek ve kötülükten kaçınmaya yönel...
Yazar: Oğuzhan AYDIN
Tasavvuf ehli zikri; ruhlar yaratılırken “elest bezmi”nde Allah’a söz verenlerin bu dünyada hatırlanması olarak tarif ederler. Çünkü Cenâb-ı Allah, âyetlerde insanı hatırlamaya davet etmektedir. İnsan...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Bir kılıç darbesiyle hâk ile yeksân olsunİlâhî bu âlemde kafirler noksân olsunNûh Nebî’nin duası bu asr için şart Rabb’imZalîmin son gördüğü boğulduğu kan olsunHaddi aşan beşere sabrın ne de büyüktürK...
Şair: Ekrem KAFTAN
Tasavvuf tarihi boyunca bütün mutasavvıflar eserlerinde aşk ve muhabbetten söz etmişlerdir. Aslında esas gayeleri, kalbin bir eylemi olan tevhîdi/birliği yaşayarak öğrenmek ve etrafındakilere tavsiye ...
Yazar: Musa TEKTAŞ