En Güzel Mektup
Saatler sabahın sekizini gösterdiğinde Hilmi Bey anahtarı takıp sevinç içinde “Vira bismillah.” diyerek dükkânın kapısını açmıştı. Raflarda dizili olan rengârenk zarflara göz gezdirdikten sonra çok sevdiği renkli kâğıt kokusunu içine çekti. Kendi kendine “Bu kokuyu her sabah içime çekmezsem kendime gelemiyorum.” diye söyledi.
Yetiştirme yurdunda büyüyen Hilmi Bey, yıllarca postacılık yapıp sevenlerin birbirine olan duygularını, özlemlerini ve sevgisini taşımıştı. Onu metrelerce uzaktan görenler yakınlarından güzel haberler getirdiğini hisseder, içleri mutlulukla dolardı.
Hayatta hiç kimsesi olmayan Hilmi Bey, o mektuplar sanki uzaktan kendine gelmiş gibi sevinç duyardı. Bu yüzden görevini çok seviyordu, yaşı gelip görevinden emekli olunca mektup zarfları satan küçük bir dükkân açmaya karar vermişti. Kim bilir, daha nice insan bu dükkândaki zarflarla sevdiklerine güzel duygular yazıp özlemlerini az da olsa dindirecekti.
Masanın üstünde duran ve toptancıdan gelen yeni zarf kutularını açmak için sandalyeye oturdu. Zarflar yine rengârenk, alabildiğine göz alıyordu. İki avucunun içine yüzünü alarak zarfları izlemeye daldı. İnsanın kendini seven birinden mektup gelmesi nasıl bir duygu acaba diye düşünmeye başladı.
Bu düşünceler Hilmi Bey'in uzun dakikalarını almış, kapının çalmasıyla vaktin epey geçtiğini henüz anlayabilmişti. Gelen kişi, karşıdaki ayakkabı dükkânının sahibi Hüseyin Bey’di. İş çıkışı müsaitseniz sizi çay içmeye beklerim dedi. Hilmi Bey bu sıcak davet karşısında çok sevinmiş, Hüseyin Bey’in çay teklifini hemen kabul etmişti.
Zarfları tek tek dizip dükkânında güzel bir temizlik yaptıktan sonra saatler yediyi göstermiş, Hilmi Bey Hüseyin Bey'in yanına gitmek için çok sabırsızlanmış, dükkândan biraz erken çıkmıştı. Hilmi Bey, içinin çok ısındığı Hüseyin Bey'le bir an önce muhabbet etmek istiyor; onunla dükkân komşusu olduğuna çok seviniyordu.
Koşar adımlarla ayakkabı dükkânının kapısından içeri girdi. İçeri girer girmez ayakkabı raflarının yan tarafında yüksekte asılı duran yeşil renkli zarf şeklindeki işlemeli çanta Hilmi Bey’in dikkatini çekti. İkinci kattan ise kulağına çok hoş gelen bir seda duydu.
Merdivenlerden ağır ağır çıkarken bu sesle kendini adeta büyülenmiş gibi hissediyor, sanki ruhu yıllarca bu sesi duymayı bekliyormuş gibi dinginleşiyordu. Merdivenin sonuna doğru yaklaşırken sesin Hüseyin Bey'den geldiğini gördü. Hüseyin Bey, Hilmi Bey’in ayak seslerini fark edince okumayı bırakıp Hilmi Bey’e “Hoş geldiniz.” dedi. Hilmi Bey ise kekeleyerek “Hoş bulduk.” diyebildi.
Daha sonra ise “Siz ne okuyordunuz?” diye söylemekten kendini alamadı. Hilmi Bey’in etkilendiğini gören Hüseyin Bey ise gülümseyerek “Beni en çok sevenden mektup…” dedi. Hilmi Bey bu cevap karşısında çok şaşırdı. Ne demek istediğini anlamaya çalışıyordu. “Nasıl yani?” diye sordu.
Hüseyin Bey kocaman bir tebessüm ederek “Mektup tabii azizim.” dedi. “Bizi yaratan, bizi en çok seven, bizim bu dünyada ve ahirette mutluluğa kavuşmamız için sayfalarca ne yapmamız gerektiğini, kullarına karşı ne kadar affedici ve merhametli olduğunu, hastalandığımızda O’nun bize şifa verdiğini anlatır. Adı da Kur'an-ı Kerim'dir.” diyerek sözlerine devam etti.
“Mektup iki sevenin arasında olur bu yüzden biz de ellerimizi açıp Allah’ımıza dua ederiz, sözlü mektubumuzu Rabb’imiz her an duyar ve bize cevap verir.” Hilmi Bey, gözlerinden yaşlar akarak Hüseyin Bey’i dinledi ve “Bu kitabı ödünç alabilir miyim?” diye sordu.
Hüseyin Bey, “Dilerseniz bu kitabı çantasıyla beraber size hediye etmek isterim.” diye söyledi. Hilmi Bey ise sevinçle kabul ederek evinin yolunu tuttu. O günden sonra hiçbir zaman kitabı elinden düşürmedi. Yıllarca postacılık görevini yaparken kendini sevenden mektup gelmesinin nasıl bir duygu olduğunu merak etmişti ama şimdi bu merakının yerini sevinç almıştı. Artık her gün okuyabileceği bir mektubu vardı. Dükkândaki bütün mektup kâğıtlarının yerini Kur’an-ı Kerim, mektup zarflarının yerini ise rengârenk Kur’an-ı Kerim çantaları almıştı; artık…
Hatice BEYAZITLI
Yazar“Kul” kelimesi, Türkçe’nin derin köklerinden gelen bir ifade olup tarih boyunca farklı anlam katmanlarıyla işlenmiştir. Türk Dil Kurumu’na göre “kul”, Allah’a bağlılık ve itaat içinde olan kişi anlamı...
Yazar: H. İklil ABBASOĞLU
Ailemin yok tadı, sen yoksan eğer,Kemirir beynimi kurt anneciğim…Güzelim gökyüzü matemde meğerTalan olmuş oba, yurt anneciğim.Nâra düştüm, kime derdim yanayım,Üsküdar’dan sana güller sunayım.Tut sarıp...
Şair: Halil GÖKKAYA
Aşka düşen pervaneyimAklı yitmiş divaneyimTutup da kaldırın beniYıkık dökük viraneyimÇırpınıp kanat vurururmHalden düşer yorulurumTutup da durdurun beniBir gün ben de durulurumAşk oduna yanan bilirAşk...
Şair: Hulusi TATAR
Derler ki Yunus’a bir garip derviş,Derviş, yüreğini Mevla’ya vermiş.Böyle güzel insan, böyle güzel kul,Sevgi arıyorsan var, Yunus’u bul.Söyler Yunus, gelin Hakk’ı bulalım,Hak yolunda hakikatli olalım....
Şair: Rabia BARIŞ