ELİNDEN TUTMASAYDIM
Önce hafif hafif bir yağmur çiseledi. Sonra gittikçe çoğalan bir tempoyla artmaya başladı. Şemsiyesi olanlar alelacele açarken¸ olmayanlar saçakların altına kaçıştılar. Dükkanların önündeki saç sundurmalar yağmurun şiddeti ile tıpır tıpır ses çıkarmaya başladı.
Önce hafif hafif bir yağmur çiseledi. Sonra gittikçe çoğalan bir tempoyla artmaya başladı. Şemsiyesi olanlar alelacele açarken¸ olmayanlar saçakların altına kaçıştılar. Dükkanların önündeki saç sundurmalar yağmurun şiddeti ile tıpır tıpır ses çıkarmaya başladı. Yağmurun şiddeti ile birlikte bu ses de yükseldi. Kaldırımın kenarında bir sokak köpeği kuyruğunu kıstırmış saçakların altında kendisine bir yer edinebilme umuduyla mahzun mahzun insanlara bakıyordu. Kazancılardaki sarraf ve kuyumcu esnafı bu yağmurdan pek memnun olmuşa benziyordu. Zira çarşıdaki halk kendi dükkânlarının önündeki saçakların altına kaçıyor ve ister istemez altınları ve pırlantaları daha yakından görme imkânları doğuyordu. Başka zaman Almancı mevsimi dışında vitrinlerine pek bakan olmazdı. Birçoğu altın vitrinlerinin önünden teğet geçerdi. Şimdi bilhassa bayanların kendi vitrinlerinin önüne sığınması onları oldukça keyiflendiriyordu.
Namık yanındaki arkadaşının kolunu dürttü.
- Bak dedi. Görüyor musun¸ vatandaşa nasıl ters ters bakıyorlar.
Zeynel şaşkın şaşkın arkadaşının yüzüne baktı.
- Sen şimdi bunu nerden çıkardın anlamadım. Bana hiç öyle gelmiyor.
- Siz ikiniz kimseye toz kondurmazsınız zaten.
İki arkadaşının konuşmasını dinleyen Rıza söze karıştı.
- Ya yine senin olumsuzlukların üzerinde. Niye vatandaşa ters baksınlar ki?
Namık etraftan duyulması için bilerek yüksek sesle konuşuyordu. Konuşurken verdiği her nefesle birlikte ağzından çıkan içki kokusu Nisan yağmurunun taze berrak kokusunu bile bastırıyordu.
- Vitrinlerinin önünü kapatıyoruz diye kızıyorlardır bize.
Zeynel burnunu bükerek içki kokusundan rahatsız olduğunu îmâ etmeye çalışıyordu. Rıza dayanamayıp yüzüne vurdu.
- Sen çok mu iyisin yani? Yine demlenmişsin şu haline baksana?
- Ya bırak şimdi konuyu saptırmayın. Yalan mı siz herkesi korursunuz zaten. O sandıklı ihtiyarı da hep koruyorsunuz.
Zeynel¸ Namık’ın kimden bahsettiğini anlamıştı.
- Bana bak Cemil Baba hakkında biraz saygılı konuş. Senin kişileri sevdiğini hiç görmedim ki zaten. Sen önce kendinle barış.
- Yalan mı yani herkese boncuk dağıtmayla adam evliya mı olurmuş. Yüzüne de söylerim ben bunu. Geçen sizin yanınızda da söylemedim mi?
Rıza üç gün önceyi hatırladı. Yine böyle birlikte gezerlerken Cemil Baba’ya rastlamışlardı. Namık yanlarından ayrılmış Cemil Baba’ya yaklaşarak patavatsızca konuşmuştu. Cemil Baba hiç bir şey söylememiş¸ sadece yüzüne dik dik bakıp yoluna gitmişti.
Zeynel sinirlenerek Namık’a çıkıştı.
- Bazen gerçekten hiç çekilmez oluyorsun? Ne istiyorsun adamcağızdan anlamıyorum ki?
Namık’ın yüzünde iğreti bir gülümseme belirdi. Sigaradan sararmış dişleri bu gülümsemeye itiraz eder gibi dudaklarının arasından kendini gösteriyordu.
- Yaa ben ondan bir şey istemiyorum ki.
- Öyleyse niye onun hakkında laf ediyorsun açık açık mertçe konuş.
- Ya bakıyorum siz işi iyice ciddiye alıyorsunuz. Benim ona bir şey dediğim yok ki¸ sadece evliya diyorsunuz ya¸ ben ona inanmıyorum. Yoksa kendi halinde bir ihtiyar¸ bana ne zararı var ki?
- Ne bileyim dedi Zeynel. Her zaman arkasından atıp tutuyorsun da…
Yağmur dinmiş saçak altındaki insanlar birer ikişer yollarına devam etmeye başlamışlardı. Namık omzunu silkti¸ hiç aldırmamış gibi yaptı.
- Ben her zaman doğruyu söylerim diyerek yürümeye başladı. Arkasından Zeynel ağır ve isteksiz adımlarla devam etti. Namık’la birlikte yürümek istemez gibi bir hali vardı. Aslında onunla arkadaşlık yapmak¸ birlikte görünmek bile istemiyordu ama üçü de aynı mahallede hatta aynı sokakta oturuyorlardı. Çocukluktan beri arkadaşlıkları vardı. İster istemez bir anda silip atamıyordu.
Rıza ikisinin peşinden yürürken Namık’ın arkasından laf vurdu.
- Doğrular da sana mı kalmış dedi.
Hep birlikte yürümeye başladılar. Namık’ın yüzündeki iğreti gülüş tekrar belirdi.
Bir hafta sonra üç arkadaş yine birlikte yürüyorlardı. Zeynel Namık’ın yüzüne bakıp güldü.
- Birkaç gündür sende bayağı değişiklik görüyorum.
Rıza’dan yardım ister gibi yüzüne baktı.
- Öyle değil mi Rıza sen de farkında mısın?
Rıza olumlu bir şekilde güldü.
- Bir haftadır ağzı içki kokmuyor onun farkındayım.
- Hayır ondan başka konuşmaları da değişti. Önceden vara yoğa konuşurdu biliyorsun.
Rıza omuzlarını silkti¸ dudaklarını büktü.
- Valla ben pek farkına varmadım. Bildiğimiz Namık işte.
Bu sözler üzerine Zeynel de fazla ısrar etmedi. Rıza arkadaşlarına dönerek:
- İşiniz yoksa Bankalar caddesine bir uğrayalım. Zavzacılardan ıhlamur falan alacağım.
Zeynel gülerek:
- Neden olmasın dedi.
Hep birlikte bankalar caddesine doğru yürümeye başladılar. Bir ara karşıdan Cemil Baba’nın geldiğini gördüler. Rıza’nın yüzündeki iyimser hava birden kayboldu. Endişeyle Zeynel’e baktı. Namık’ın yine bir şeyler söyleyip morallerini bozmasından korkuyorlardı. Zeynel’in yüzü de sarardı ama hiç bozuntuya vermedi. Cemil Baba’yı Namık da görmüştü. Yürümesi birden kesildi. Bir süre olduğu yerde öylece kaldı. Cemil Baba’ya baktı uzun uzun. Göz göze geldiler. Zeynel ve Rıza bu âni bakışmanın farkına varmışlardı. Namık Cemil Baba’ya doğru yürüdü. Zeynel kolundan tuttu.
- Namık bizi seviyorsan sakın bir şey söyleme¸ yolumuza iyilikle devam edelim.
Namık Zeynel’in kolunu itti.
- Ya Zeynel bırak sakın bana mâni olmayın.
İkisi de ister istemez durmak zorunda kaldı. Namık hızlı adımlarla Cemil Baba’ya doğru yürüdü ve öpmek için ellerine sarıldı. Cemil Baba Namık’ın yüzüne bakarak elini uzattı. Pamuk gibi yumuşak eller Namık’ın dudaklarına değdiği an¸ gözlerinden de yanaklarına doğru bir yağmur boşandı. Bu arada titrek dudaklarından sadece dört kelime çıkabilmişti.
- Cemil Baba beni affet
Cemil Baba hiç istifini bozmadan sakin bir şekilde:
- Elinden tutmasaydım boğulup gidecektin değil mi? dedi ve yoluna devam etti.
Olup bitenlerden bir şey anlamayan Zeynel’le Rıza şaşkınlıkla birbirlerinin yüzüne bakıyorlardı. Namık’ın yanına geldiklerinde bir açıklama bekleyen sorgu dolu gözlerle Namık’a baktılar. O ise hiçbir şey olmamış gibi gözlerindeki yaşı silerek yoluna devam etti. Zeynel kolunu tutup çevirdi.
- Neler oluyor Namık?
Namık yürürken umursamaz bir şekilde:
- Bir şey yok dedi.
Bu kez Rıza söze karıştı. Ama Namık’ın ağzından bir şey alamadılar. Alışverişlerini bitirip evin yolunu tuttuklarında Zeynel dayanamadı.
- Ya Namık sana neler olduğunu anlatmazsan şuradan şuraya adım atmayacağım ona göre¸ dedi.
Namık aldırış etmedi.
- O zaman sonra gelirsin¸ dedi.
Ama bu kez Rıza yemin verdi.
- Allah aşkına söyle bizi meraktan çatlatacak mısın? Bak Allah’ın adını andım ona göre.
Namık fazla direnemeyeceğinin farkına varmıştı. Gülümsedi. Bu kez tebessüm yüzünde bir güneş gibi parladı.
- Hani o yağmurlu gün vardı ya? İşte o gece bir rüya gördüm. Çok korkunçtu¸ çaresizdim. Rüyamda her taraf sular altında kalmıştı. Azgın sular önüne gelen her şeyi silip süpürüyordu. Kendimi kurtarabilmek için sağa sola koşup duruyordum. Kan ter içinde kalmıştım. Onca didinmeme¸ çabalamama rağmen sulara kapılmaktan kendimi kurtaramadım. Sonunda azgın sular beni alıp götürmeye başladı. Sanki Nuh tufanı gibi bir şeydi. Her taraf sular içindeydi. Evler¸ binalar her şey suyun içinde kalmıştı. Sular beni meçhul bir karanlığa doğru sürükleyip götürüyordu. Artık iyice boğulmak üzereydim. Gözlerim çaresizlik içinde sağa sola bakınıyordu ki¸ bir kenarda sessiz¸ sakin oturmakta olan Cemil Baba’yı gördüm. Tek bir kelime bile etmeden elindeki değneği bana doğru uzattı ve beni azgın suların arasından bir hamlede çekip çıkardı. Sabahleyin kalkınca bu rüya aklıma geldi ve abdest alıp namaz kıldım¸ tövbe istiğfar ettim. Gerisini biliyorsunuz.
Ümit Fehmi SORGUNLU
YazarŞerefimiz, şanımız var Biz ne büyük bir milletiz Al bayrakta kanımız var Biz ne büyük bir milletiz Üç kıtada at koşturduk Akarsuları coşturduk Dağlar, tepeler aştırdık B...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Sevgili çocuklar; “Bizim en vefalı dostlarımız kitaplardır.” desem abartmış olur muyum acaba? Beni bu yargıya götüren etkenlere bir göz atalım isterseniz. Hiç unutmam; orta ikinci sınıfa gidiyordum....
Yazar: Sırrı ER
Tonton tavşan yavrularını gezdiriyordu. Onlara ormanı tanıtmaya çalışıyordu. - Yavrularım, ağaçlara, yapraklara, otlara bakın ne güzel. Kelebekler uçuşuyor dört yanda. Pamuk: - Evet. Kır çiçe...
Yazar: Emine Yılmaz DERECİ
"Düşünceleri kâbusa dönüştüğü zaman kaynanasını eli bıçaklı¸ gözü dönmüş bir katil olarak üzerine yürürken görmüştü. Arkasından ter¸ ateş ve karanlıklar¸ karanlıklar. Aynı rü...
Yazar: Ümit Fehmi SORGUNLU