EDİTÖR’DEN... (TEMMUZ 2018)
Belirli bir vatan üzerinde yaşayan bir milletin, kendisine has bir dili vardır. Bu millet, aynı zamanda bir inanç sistemine yani bir dine de mensuptur. Bütün dinler ahlâk koyucudurlar. Dinler zamanla bir dinî mimariyi, dinî musikiyi, gelenekleri ve görenekleri şekillendirirler. Dinden kaynaklanan mimari, musiki, edebiyat, gelenek ve görenekler yanında, tamamen din dışında gelişen mimari de musiki de edebiyat da gelenekler ve görenekler de aynı milletin yaşayışında yer alır. Bir millet çok uzun asırların süzgecinden geçerek şekillenir. Dolayısıyla o milletin hem kendine has bir tarihi hem de kendi zevkleriyle meydana getirdiği oyunları, türküleri, şarkıları giyim-kuşamları ve bitmez tükenmez el sanatları ve davranışları vardır. İşte bütün bunlar bir milletin kültür değerleridir. Demek ki kültürler millîdir. Bildiğiniz gibi millî demek, bir millete ait olanlar demektir, bir milletin zevkinden ve inancından doğanlar demektir. Millî kültür, milletin bütün fertlerinin vatandaşlık bilinciyle paylaştığı bir hayat tarzıdır. Millîlik kültürün bütünlüğü demektir. Bütünlük, kültürün hayatiyetini ve mukavemetini tesis eden birleştirici esaslara sahip olmalıdır. Bizim millî kültürümüzün İslâm medeniyetinin kuşattığı bir fikir dünyası içerisinde Kur’an, Sünnet ve tasavvuf pınarlarından beslendiği ve bu manevî kuvvet ile neşvü nema bulduğu inkâr edilmez bir hakikattir. Vakfımızın Kurucusu Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.), kendisiyle yapılan ve TRT’de yayınlanan bir röportajda, sunucunun; “Yabancı dil biliyor musunuz?” sorusuna binaen, “Türk’üm, Türkçe konuşurum.” cevabını vermesi bizzat kendilerinin millî kimlik konusuna olan hassasiyetini ifadeye kâfidir. Ayrıca Hulûsi Efendi (k.s.)’nin Mektûbât ve Hutbeler adlı eserlerinde, Türkçenin ifade inceliğini ve zarafetini her cümlede görebiliriz. Çünkü o millî kültürümüzün unsurlarına gayet bağlı bir vatanseverdir. Vatan, bir kuru toprak parçasından ibaret değildir. Toprağın vatanlaşması için mukaddesatla maneviyatla ve tarihle yoğrulmuş olması lazımdır. Onun için uğrunda fedâ-yı can edilmeyen toprak, vatan değildir. Bu vatanı bize emanet eden maneviyat büyüklerimize ve şehitlerimize minnet borçluyuz. Cenab-ı Allah bu aziz millete bir daha 15 Temmuz gibi ihanet gecesi yaşatmasın. Millî birlik ve beraberlik içinde her zaman her türlü bozgunculuğun üstesinden gelme kuvveti ihsan eylesin. Genciyle, yaşlısıyla millî şuur ve kardeşlik ruhuyla meydanlara çıkan, vatan ve mukaddes değerlerimiz için canını ortaya koyan fedakâr kardeşlerimizden Allah razı olsun. Yeni yetişen neslimizi ve bütün aile fertlerimizi bu ruh ve bu inançla yetiştirmeyi hepimize nasip eylesin…
Musa TEKTAŞ
YazarTasavvuf; İslâmî ilimlerin zirve noktası, zübdesi ve özü olarak ifade edilmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) insanda fıtrî olarak var olan dünya sevgisini gönülden atıp, ibâdeti önceleyerek kulluk ş...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Doğunca ağlar amaÇocuklar ağlamasınDayanmaz baba anaÇocuklar ağlamasın.Çocuk masum her dindeDün de öyle bugün deKudüs'te Filistin'deÇocuklar ağlamasınÇocuk dünyanın gülüEvimizin bülbülüKalem taşısın e...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Hz. RasûlulIah (s.a.v.)’in vârisleri olan mânâ sultanları, yani mürşid-i kâmiller gönüller tabibidir. Gönüllere şifâ sunan doktorlardır. Onlardan ilim, hikmet ve edeb öğrenmek isteyen her ihvân ...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Ziyâretçilerin Kaleminden Hulûsi Efendi (k.s.)’nin Gönülleri Eğiten Tasavvufî AhlâkıTasavvuf; Kur’an’ı Kerim’i Peygamber Efendimiz (s.a.v.) gibi yaşamaya çalışma gayretinin adıdır. Kettânî tasavvufun,...
Yazar: Musa TEKTAŞ