EDİTÖR’DEN MERHABA (EYLÜL 2018)
İnsanlar eşit olarak doğarlar, eşit olarak ölürler. Doğumla ölüm arasındaki çizgi zaman zaman eşitsizlik ve farklılık meydana getirir. Birimizin diğerimizden insan hakları yönünden hiçbir farkı yoktur. Hepimizin insan olarak toplum içinde ayrı ayrı görev ve sorumlulukları vardır. Bunları yerinde ve zamanında yapmakla yükümlüyüz. Görevlerimizi yaptıktan sonra aynı görevi yapanlarla eşit tutulmamızı isteriz. Ancak davranışları bozuk olanların milletimize, devletimize hizmetleri yoksa bu saydığımız özelliklere sahip kişiler insan olarak yaşadığımız topluma sorumluluklarını yerine getirmiyor demektir. Herkes temel ödev ve sorumlulukları oranında büyür, gelişir ve yurt hizmetinde görev alır. O, kendini daima milletin sorumluluğu altında hisseder. Toplum içindeki görev ve sorumluluklarını bilen, manevî değerlere saygı duyan ve iyi nitelendirilen davranışlarda bulunanlar ahlaklı kişiler olarak tanınırlar. Toplumun manevî değerlerine saygı göstermeyen, toplumda kötü diye nitelenen kimseler, ahlakî sorumluluklarını bilmeyen veya yapmayan kimselerdir. Kişinin kendisinin ve toplumun rahatı ve mutluluğu için ahlâkî kurallara bağlı kalması ve toplum düzenine uyması gereklidir. Aile içinde anamıza ve babamıza karşı birçok ödevlerimiz ve sorumluluklarımız vardır. Bunlardan sadece bir tanesi onlara karşı sevgi ve saygıda bulunmamızdır. Okulda ise, derslerimize iyi çalışmak, çalışkan, iyi ahlâklı bir öğrenci olmamız gerekir. Çalışkan olmamız ve başarıya ulaşmamız aile büyüklerimizi ve öğretmenlerimizi daima mutlu edip sevindirecektir. Okulumuz ikinci aile yuvamızdır. Aileden aldığımız bilgilere yeni bilgiler katarak bizi geliştirir. Hayat anlayışımızı genişletir ve bilgili olmamızı sağlar. Yurdunu seven bir insan olarak yetiştirir. Aile yuvamız gibi okul da kutsal bir yuvadır. Kendimizi ve başkalarını sevmeyi burada öğreniriz. Tabiatı ve tabiatta yaşayan varlıkları ve bütün dünyayı okulda tanır ve öğreniriz. İnsanoğlu yaşamını sürdürebilmesi için başka birine daima muhtaçtır. Onun içindir ki insanlar, topluluk içinde yaşarlar. Her topluluk içinde yaşayan insanlarda bir toplum düzeni ve beraberlik ruhu vardır. Sorumluluklarımızın dürüstlüğünü önce kendimiz kabullenmeliyiz. Konuşmalarımızda, toplantılarda, fikirlerimizi açıklarken nezaket kurallarını elden bırakmamalıyız. Kimseyi sözümüzle ve davranışımızla incitmemeliyiz. Yaşadığımız toplum içinde de her zaman ve her yerde doğruyu söylemeliyiz. Anne-babamız Türk-İslâm ahlakının gerektirdiği bu güzel davranışı bizde görmekten çok sevinirler. Daima yalandan nefret edip hiçbir zaman doğruluktan ayrılmamalıyız.
Musa TEKTAŞ
Yazar"Hulûsi Efendi, Gerek Eğitim Yönünden Gerekse Ekonomik Yönden Vatana Millete Faydalı İşler Yapılmasını Arzu Ediyordu.”Sayın Bakanım, sizinle bir Darende, Hulûsi Efendi muhabbeti yapmak istiyoruz. Bu k...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Tasavvuf ehli zikri; ruhlar yaratılırken “elest bezmi”nde Allah’a söz verenlerin bu dünyada hatırlanması olarak tarif ederler. Çünkü Cenâb-ı Allah, âyetlerde insanı hatırlamaya davet etmektedir. İnsan...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Tasavvufî anlayışa göre hevâ ve heves nefstedir. Bazı sûfîler, nefs kavramıyla insanın kötü sıfatlarını ve isteklerini kasdederler. Nefs, tabiatında ebediyet arzusu, cimrilik, acelecilik, hırs, nankör...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Köprülü Mehmed Paşa ölünce, yerine oğlu Fazıl Ahmed Paşa sadrazam oldu. Böylece Köprülüler devri bir süre daha devam etti. Fazıl Ahmed Paşa, sadrazamlığa hızlı başladı. Ordunun başında Avusturya üzer...
Yazar: İsmail ÇOLAK