Editör’den Merhaba
Sevgili arkadaşlar; Osmanlı Devleti’nin kurucusu olan Osman Gazi, 1258’de, Söğüt’te doğdu. Babası Ertuğrul Gazi, annesi Hayme Hatun’dur. 1281’de, 23 yaşındayken Kayı Boyu’nun yönetimini üstlenen Osman Gazi, ata binme, kılıç kullanma ve savaşmaktaki becerisiyle ün kazanmıştır. Osman Gazi, sık sık dergâhına gittiği Ahi şeyhlerinden Edebalî’nin görüşlerine değer verir ve ona büyük saygı duyardı. Osman Gazi, bir gece Şeyh Edebalî’nin dergâhında misafirken, bir rüya gördü. Sabah olunca rüyasını Şeyh Edebalî’ye anlattı: “Şeyhim, rüyama girdiniz. Göğsünüzden bir ay çıktı. Yükseldi, yükseldi, sonra benim koynuma girdi. Göbeğimden bir ağaç büyümeye başladı. Büyüdü, yeşillendi. Dal, budak saldı. Dallarının gölgesi bütün dünyayı tuttu. Rüyam ne manaya gelir?” Şeyh, bir süre sustuktan sonra şöyle dedi: “Müjdeler olsun ey Osman! Hak Teâlâ, sana ve senin evlâdına saltanat verdi. Bütün dünya, evlâdının himayesinde bulunacak, kızım da sana eş olacak.” 27 Ocak 1299 tarihinde Söğüt’te temeli atılan Osmanlı Devleti 600 yıl üç kıtada hüküm sürmüştür. Osman Gazi, 1326’da Bursa’da vefat etmiştir. Osman Gazi’den sonra oğlu Orhan Gazi Osmanlı Devletinin başına geçmiştir. Osman Gazi’nin, oğlu Orhan Gazi’ye nasihati şöyledir: “Oğul! Din işlerini her şeyden evvel ele alıp, yürütmek gayret ve esasını daima göz önünde bulundur ve bu esası sakın gevşekliğe uğratma. Çünkü bir farzın yerine getirilmesini sağlamak, din ve devletin kuvvetlenmesine sebep olur. Din gayretine sahip olmayan, eğlenceye düşkün olan, tecrübe edilmemiş kimselere devlet işlerini verme! Zira yaratanından korkmayan bir kimse, yarattıklarından da çekinmez. Zulümden ve hangisi olursa olsun İslâmiyet’e aykırı şeylerden son derece uzak dur. Allahu Teâlâ’nın rızası için, devlet hizmetinde ömrünü tüketen sadık devlet adamlarını daima gözet. Böyle kıymetli kimselerin vefatından sonra, aile efradını koru, ihtiyacı olanların da ihtiyaçlarını karşıla, halkından hiç kimsenin malına mülküne dokunma. Hak sahiplerine haklarını ver, lâyık olanlara ihsan ve ikramlarda bulun ve ailelerini de gözet. Özellikle, devletin ruhu mesabesinde olan ve en büyük dayanağı bulunan asker taifesini güzelce idare edip rahatlarını temin eyle. Devletin bedeninde kuvvet mesabesinde olan hakiki âlimleri ve fazilet sahiplerini, edip ve yazarları, sanat erbabını gözetip koru. Onlara hürmet, ikram ve ihsanda bulun. Bir ülkede, olgun bir âlimin, bir arifin, bir velinin bulunduğunu duyarsan, uygun ve lâyık bir usûl ve ifade ile onu memlekete getirt. Onlara her türlü imkânı tanıyarak ülkene yerleştir ki, hükümetin süresince âlim ve arifler, bilginler, memleketinde çoğalsın. Din ve devlet işleri nizama oturup ilerlesin.”
Musa TEKTAŞ
YazarSıra arkadaşım Hasan benim neşe kaynağımdı. Yaptığı taklitlerle ve şakalarla her zaman beni güldürmeyi başaran Hasan, neşeli, cıvıl cıvıl bir arkadaştı. Ne oldu bilmiyorum, son günlerde Hasan çok deği...
Yazar: Sırrı ER
Tasavvuf ehli; gayret, nusret ve ilâhî lütufla bazı mertebelere ulaşır. Bunlardan âbidler, zâhidler ve ârifler kâbiliyet ve mertebeleri yönüyle farklı konumlarda değerlendirilirler. Âbidler çok ...
Yazar: Musa TEKTAŞ
İslâm tasavvufunda asıl amaç, Allah’a ulaşmaktır. Bu hedefe varabilmek için dünyevî bağlardan, aşırı mal sevgisinden ve en nihâyetinde kendi varlığından geçmek gerekmektedir. Bu süreci gerçekleştirebi...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Tasavvufta mârifet; kişinin kendini tanıyarak Rabb’ini tanıması, Allah dostlarına âşinâlık kazanması, hakîkat bilgisine erişmesi ve irfân meclislerine kavuşarak, âriflerin sırrına vâkıf olması şeklind...
Yazar: Musa TEKTAŞ