EDİTÖR’DEN...
Allahu Teâlâ, göklerde ve yerde bulunan her şeyi kendisine ibadet etmek için yarattığı insanların hizmetine sunmuştur. İnsan, ilahî emanetleri yüklenmiş, Allah’ın Rab oluşunu ikrar etmiş, akıl, vicdan, düşünme, anlama, okuma, yazma, dileme, seçme ve sevme gibi yetenek ve duygularla mücehhez kılınmış bir varlıktır. Sevgi, insanda doğuştan varolan bir duygudur. Sevgi, yaratılanlara ve doğaya karşı saygılı ve hoşgörülü olmayı sağlayan, aileye, toplumlara ve bütün âleme huzur veren manevi bir değerdir. Allah’ı seven bir kul, O’nun rızasını kazanmak için, her şeyi sevgi uğruna verebilmelidir. Kalplerin en büyük sermayesi sevgidir. Âlemleri sevgi üzerine yaratan Yüce Rabb’imiz hem bizlere bu büyük ihsanı, yani sevgiyi vermiş hem de gönüllere yerleştirmiştir. İşte o sevgi ile Allah (c.c.) bilinir, O’na inanılır, O’ndan yardım beklenir ve O’nun yarattıklarına sevgi duyulur. Sevgi İslâm’daki manevî hayatın temelidir. Bu temele dayanmayan ibadet ve ahlâk gibi davranışlar İslâm açısından bir anlam ifade etmez. Bir mümin severek Allah’a itaat ve ibadet ederse, onun emirlerine ve yasaklarına uyarsa bunun değeri vardır. Yüce Rabb’imiz Peygamber Efendimiz’i de Sevgi Peygamberi kılmıştır. Allahu Teâlâ’yı seven O’nun kelâmı olan Kur’an’ı ve rasûlü olan Hz. Muhammed (s.a.v)’i, onun dava arkadaşları olan sahabeyi de sever. Kısaca, Allah (c.c.)’ın sevdiği herkesi ve her şeyi sever. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), bir hadis-i şeriflerinde; “Allah bir kulunu sevdiği zaman Cebrail’e; ‘Ey Cebrail, Ben falanca kulumu seviyorum, onu sen de sev.’, buyurur. Cebrail, o kulu sever ve sema halkına; ‘Allahu Teâlâ, falanca kulunu seviyor, onu siz de seviniz.’ diye nida eder. Bundan sonra semadakiler de o kulu severler. Sonra, Allah o kulun yeryüzünde de hüsnü kabul görmesini sağlar, herkes ona teveccüh eder.” (Buhari, Edeb, 41; Müslim, Birr, 48.) İslâm’da Allah’la kulları arasındaki sevgi karşılıklıdır. Allah kullarını sever, kulları da O’nu sever. İnsan kendi varlığını, varlığının kemâlini ve devamını sever, kemâlinin azlığını ise sevmez. Bu durum, insanı Allah’ı sevmeye götürür. Kendisini ve Rabb’ini bilen, varlığının devam ve kemâlinin kendinden değil Allah’tan olduğunu bilir. İnsana her çeşit nimeti veren Allah’tır. Bir Müslüman Allah’ı, Rasûlü’nü ve Allah yolunda yaşamayı, hizmet etmeyi babasından, oğullarından, kardeşlerinden, eşlerinden, kabilesinden, servetinden, ticaretinden ve meskeninden daha çok sevmekle yükümlüdür. Sevgi, tükenmeyen bir hazinedir. Paylaşıldıkça çoğalır. Allah ve Rasûlü’nü sevmek, sevgi dini İslâm’ın, Sevgi Peygamberi Efendimiz’in bize emridir. Yazımızı, Yunus Emre’nin şu anlamlı sözüyle bitirelim: “Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz.” İdrak edeceğimiz Kurban Bayramınızı tebrik ederim.
Musa TEKTAŞ
Yazar“Öf bile deme!” ilahî emrinin bazen insanlık için, susuzluktan çatlamış toprağın suya ihtiyacı kadar hayati değer kazandığı zamanlar olur. İsrâ Suresi’nin 23-24’üncü ayetleri de, bugünün insanlığı içi...
Yazar: Sümeyye YILDIZ
Dünya, “ev ednâ” sırrına erenler için Allah’a yakın olma yeri, yücelerin yücesi; “denî/alçak”, değersizliği seçenler için ise aşağıların aşağısıdır. Burada mahâret kulun dünyayı nasıl algılayıp, imkân...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Allahu Teâlâ, mü’minlerin günahlarını bağışlayan, ayıplarını örten, ğafuru’r-rahîm, settâru’l-uyûbdur. Her gün yatsı namazından sonra okuduğumuz “Âmenerrasûlu” olarak bilinen Bakara Sûresi...
Yazar: Musa TEKTAŞ
İslâm tasavvufunda asıl amaç, Allah’a ulaşmaktır. Bu hedefe varabilmek için dünyevî bağlardan, aşırı mal sevgisinden ve en nihâyetinde kendi varlığından geçmek gerekmektedir. Bu süreci gerçekleştirebi...
Yazar: Musa TEKTAŞ