EDİTÖR
Hicretin dokuzuncu senesinde Arap Yarımadası'nın muhtelif bölgelerinden insanlar heyetler hâlinde Medine'ye gelir, Sevgili Peygamberimiz’i ziyaret eder, ondan İslâm hakkında bilgi alırlar. Çok sayıda heyetin Medine'yi ziyaret etmesinden dolayı İslâm tarihinde hicretin dokuzuncu senesi “Heyetler Yılı” olarak isimlendirilir. Bu meyanda Bahreyn Bölgesi’nde yaşayan Rabia Kabilesinin Abdülkays koluna mensup, on üç kişilik bir heyet uzun ve meşakkatli bir yolculuğun ardından Medine'ye gelir. İslâm'ı öğrenmek için birçok zahmete katlanan heyet Allah Rasûlü'nün huzuruna çıktığında Hz. Peygamber onları, “Hoş geldiniz!” diyerek karşılar. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in karşılamasının ardından heyet adına Abdullah b. Avf söz alır ve “Ey Allah'ın Rasûlü! Bizler sana uzak beldelerden, meşakkatli yolculuklar yaparak geliyoruz. Ayrıca bizim memleketimizle Medine arasında kâfir olan ve bize düşmanlık eden Mudar Kabilesi yaşadığından bizler sana ancak savaşmanın yasak olduğu haram aylarda gelebiliriz. Bize özlü bir şeyler tavsiye et de onları geride bıraktığımız kabilemizin insanlarına anlatalım, hem de cennete girmemize vesile olsun.” der. Bunun üzerine Allah Rasûlü onlara yalnızca tek olan Allah'a iman etmelerini söyler. Peşinden de “Yalnızca tek olan Allah'a iman etmek ne demektir bilir misiniz?” diye sorar. Onların “Allah ve Rasûlü daha iyi bilir.” diyerek cevap vermeleri üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.), “Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna iman etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekâtı vermek, Ramazan orucunu tutmaktır.” buyurur. Daha sonra da onları “Söylediklerimi iyice ezberleyin ve geride bıraktığınız kabile halkına da anlatın.” diyerek uğurlar. Allah Rasûlü'nün, dünya ve ahiret saadetini elde edebilmek için bilgi isteyen Abdülkays heyetine tavsiye ettiği Allah'a iman, “kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve organlar ile amel etmek”ten oluşan bir bütündür. Yani Allah'a iman etmek; Allah'ın varlığını, birliğini, O'nun eşi, benzeri, ortağı ve dengi hiçbir varlığın olmadığını bilerek tasdik etmek, bu bilgiyi ikrar etmek ve bu doğrultuda yaşamaktır. Kur’an’da İslâm, Allah katındaki hak dinin karşılığı ve özel adı olarak belirlenmiş, ondan başka hiçbir dinin Allah tarafından kabul edilmeyeceği vurgulanmıştır. Ayrıca Müslümanlara din olarak İslâm’ın uygun görülmesi, hidayete erme yönünde Allah’ın yardım ve desteğinin en üst düzeyi şeklinde nitelendirilmiştir. Din, milletleri ayakta tutan en büyük güç ve toplumlar için hayat nizamıdır. Din aynı zamanda diriliş kaynağıdır. Aslında din hayatın kendisidir. “Allah nezdinde hak din İslâm’dır.” (3/Âl-i İmrân/19) ifadesinde zikredildiği üzere Allah’ın razı olduğu din İslâm’dır. Bütün insanlığa gelmiş son ve en mükemmel dindir. İslâm insanlık için kurtuluş vesilesi, iyilikler ve güzellikler dinidir. İnsanların ruhunu huzur ve mutluluğa kavuşabilecek hususiyetlere haizdir. Hayatın bütün safhalarını ilgilendiren her konuda ışık tutmaktadır. Batıl inançlara saplanan batı toplumları, ekonomide, ticarette, sanayide, teknolojide en üst seviyede olmasına rağmen İslâm’ın hakikatinden beslenmedikleri için fertleri ve toplumları buhranlara sevk etmişlerdir. İslâm fıtratın gereği olan dindir. İmanı temiz olanın işleri de temiz olur. Din hurafeleri, bid’atleri, bâtıl inançları, sapık görüşleri kabul etmez. İslâm açık ve halis tevhit inancıdır. Peygamberimiz: “Eslimû teslimû/Müslüman olun kurtulun.” (Müslim ve Şerhi c. 8, s. 527, No 61.) ifadesiyle İslâm’ın üstünlüğünü vurgulamıştır. Müslümanlar olarak hepimizin en önemli iki vazifesi vardır. Birincisi; İslâm’a inanmak ikincisi ise bu dini korumaktır. Dini korumak ise dini doğru öğrenmek ve öğretmekten geçmektedir. Bilinmeyen bir şeyin muhafazası mümkün olmadığını göre öncelikle dinimizin bütün kurallarını iyice öğrenmeli ve hayatımıza tatbik etmeliyiz. Dini doğru öğrenmenin temel iki kaynağı vardır. O da Kur’an ve sünnettir. Dinimizi, ana kaynaklarından yani Kur’an ve sünnetten öğrenerek gerçeklere sarılmak tek kurtuluştur. Kalbimiz, ruhumuz, elimiz, ayağımız, gözümüz, kulağımız, evimiz, sokağımız İslâm’ın esaslarıyla donanmalıdır.
Musa TEKTAŞ
YazarSınavlara hazırlanma aşamasında sürekli ders çalışan bir öğrencimiz vardı. Kendisini sürekli ders çalışırken görürdüm. Okulda, evde, dershanede hiç durmadan ders çalışırdı. Boş derslerde, teneffüslerd...
Yazar: M. Emin KARABACAK
Toplantıya gideceğim. Baktım geç kalma ihtimalim var, bindim bir taksiye, muhabbetçi bir arkadaş. O anlatıyor ben dinliyorum. Tam işyerinin önüne geldik. Ankara'da Bakanlıklar. Diyelim ki, taksi paras...
Yazar: Sema KORKMAZ
Allah’a yakın olabilmek için iyilik yolunda yürümek, iyiliğe gönül vermek, gerekirse can vermek gerekir. Sahâbe-i kirâm bütün hayatını, malını, canını Allah’ın dinine ve Rasûlullah’ın emri üzere fedâ ...
Yazar: Musa TEKTAŞ
Bazen yıldızların üzerinde oturup dünyayı izliyorum kuşbakışı. Mavi geoidin üzerine konup göçenler, gelip gidenler takılıyor ağıma. Kara kıtadan buzullara, ekvatordan Lût Gölü çukuruna varıncaya deyin...
Yazar: A. Tuba BÂKİLER SÜTDEDE