EBU'L VEFA HAZRETLERİ
Ebu’l Vefa hazretlerinin manevî önderliğini yaptığı külliye; bir ilim merkezi¸ bir yardımlaşma müessesesi¸ yolcular için bir misafirhane¸ yoksulların karnını doyurduğu bir yer olduğu gibi aynı zamanda insanların huzur bulduğu¸ edebiyat¸ musikî¸ hüsn-ü hat gibi güzel sanatların icra edildiği bir yer oldu. Günümüzde Vefa adı ile anılan bu semt¸ Şeyh Ebu’l Vefa Hazretlerinin bir hatırasıdır.
Osmanlı’nın 15. yüzyılda yetiştirdiği önemli ilim adamlarından…
İstanbul’un en büyük manevî mimarlarından… Büyük sufi…
Asıl adı Muslihuddin Mustafa ama o daha çok Şeyh Ebu’l Vefa Konevî veya kısaca Ebu’l Vefa olarak tanındı. Konya’da dünyaya geldi. 1490´da İstanbul´da vefat etti. Kendisi Mevlâna Celaleddin-i Rumî Hazretlerinin soyundandır. Sultan Fatih ve Sultan II. Bayezıd Hân zamanında yaşadı.
Ebu’l Vefa Konya ve Edirne’de hem batınî hem de zahirî ilim tahsilinde bulunup astronomi ve musikîden¸ dinî ilimlerin bütün sahalarına kadar eğitim gördü. Üst düzeyde Arapça¸ Farsça ve Türkçe bilgisine sahip olup üç dilde de tasavvufî şiirler kaleme alarak bir divan tertip etti.
Abdullatif Kutsî’nin manevî terbiyesinde yetişti. Önceleri memleketi Konya’da faaliyet gösterdi. Daha sonra fethe müteakip Konya’ya vazifesinin başına dönmeye hazırlanırken Fatih Sultan Mehmet’in¸ şehrin imarı ve halkın irşat edilmesinde kendisine yardımcı olmaları için İstanbul’da ikamet etmelerini istediği yüzlerce ilim ve maneviyat büyüğü arasında yer alarak çoğunluğunu Rumların oluşturduğu harabe halde olan bir semte yerleştirildi. Ama o burayı kısa sürede mamur hâle getirerek kurulan külliyede bir taraftan insanları irşat etti¸ bir taraftan da ihtiyaç sahiplerine yardım elini uzatıp onların gönüllerini fethederek bölge insanının Müslüman olmasında büyük rol oynadı.
Ebu’l Vefa hazretlerinin manevî önderliğini yaptığı külliye; bir ilim merkezi¸ bir yardımlaşma müessesesi¸ yolcular için bir misafirhane¸ yoksulların karnını doyurduğu bir yer olduğu gibi aynı zamanda insanların huzur bulduğu¸ edebiyat¸ musikî¸ hüsn-ü hat gibi güzel sanatların icra edildiği bir yer oldu. Günümüzde Vefa adı ile anılan bu semt¸ Şeyh Ebu’l Vefa Hazretlerinin bir hatırasıdır.
Fatih Sultan Mehmet’in yaptığı güzel çalışmalar sebebiyle Ebu’l Vefa’ya karşı çok özel bir muhabbeti vardır. Bir gün has adamlarından birini göndererek¸ sohbetlerinden ve nasihatlerinden istifade etmek için bu büyük insanı saraya davet eder. Ancak¸ Şeyh Ebu’l Vefa bu davete icabet etmeyeceğini bildirir. Daveti kabul edilmeyen Cihan padişahı Fatih tebessüm eder ve “O gelmezse¸ biz onun ayağına gideriz” diyerek bu maneviyat sultanının dergâhına kadar gider. Ama bir sarhoşa dahi açık olan bu kapı Peygamber müjdesine mahzar rikkat ehli Sultan’a açılmaz. Fatih:
—Ey Ebu’l Vefa¸ sende hiç vefa hissi yok mu? diyerek oradan ayrılır.
Sultan Fatih bir müddet sonra aynı kapıya bir kere daha gelir. Ama kapı kendisine yine açılmaz. Kapının bir tarafında koskoca Cihan Sultanı Fatih Sultan Mehmet diğer tarafında da gönüller sultanı Şeyh Ebu’l Vefa hazretleri ağlamaktadır.
Fatih kemâl-i edeple huzura girip işin aslını öğrenmek üzere yaverini içeri gönderir. Yaverin getirdiği cevap tarihî olmakla birlikte manidardır da;
“Benim ona meylim ve onun bana ihtiyacı o derece fazladır ki¸ bir an birbirimizi görecek olsak¸ o benden ayrılmak istemeyecek¸ ben de onu bırakmayacağım. Hünkârımız Efendimizin gönlü çok hassas ve coşkundur. Korkarım ki padişahlık vazifelerini unutup tacı tahtı bırakacak ve dervişliğe kalkışacak. Hâlbuki o milletin işlerini üzerine almıştır. Biz de dünya düzenini korumaya memuruz.”
Ebûl Vefa hazretlerinin küçük ve sevimli bir oğlu vardır. Çocuk iyidir hoştur ama kötü bir huyu vardır. Mahalle sucusunun çuvaldız ile kırbalarını deler. Delinen kırba dikilemez¸ ancak boğumlanarak bağlanır ki¸ bu da koca kırbanın telef olması demektir. Saka bir sabreder¸ iki sabreder¸ bakar olmuyor¸ en son hazretin huzuruna çıkarak durumu bildirir.
Ebûl Vefa hazretleri çok şaşırır. Kırbaların parasını fazlasıyla öder¸ ağlayarak helallik diler. Hazretin bu durumu karşısında bir hoş olur saka¸ keşke eşiğine sultanların baş koyduğu veliyi üzmeseydim diyerek büyük bir pişmanlık ve mahcubiyet içinde dergâhtan ayrılır.
Ebûl Vefa çocuğa hiçbir şey demez. Hemen hanımına giderek; “Aman hatun¸ iyi düşün¸ biz bir hata yaptık ama nerede?” der. Çok geçmeden hanımı yaptığı hatayı bulur. Kadın çocuklarına hamileyken kız kardeşinin sepetindeki limona canı çekmiş¸ istemeye çekindiği için de iğneyle deldiği limondan birkaç damla emerek nefsini köreltmiştir. Kadın Ebûl Vefa’nın isteği üzerine kız kardeşine gider durumu anlatarak helallik alır ve çocuk da bu kötü huyu kendiliğinden bırakır.
Zamanın padişahı II. Bayezıd¸ Ebu’l Vefa Hazretlerini ziyaret etmek ister. İsteği kabul görmeyince¸ sultanlık damarı kabarmış olmalı ki¸ bir gün aniden¸ sessiz ve sedasız bir şekilde erkânı ile tekkenin yolunu tutar. Kalabalık saray arabalarıyla tekkeye yaklaştıkları sırada¸ dervişler¸ koşarak bu ziyaretten Ebu’l Vefa Hazretleri’ni haberdar ederler. O; “Olamaz böyle bir şey mümkün değildir.” der ve sedirde kıbleye yüzünü dönerek uzandır ve kelime-i şahadet getirir.
Sultan¸ Şeyh Ebu’l Vefa Hazretleri’nin bulunduğu mekâna girdiğinde¸ O¸ ruhunu çoktan teslim etmiştir. Çünkü daha önce de o Fatih Sultan Mehmet’e; “Bu dünyada görüşmemiz mukadder değildir!” diyerek¸ görüşme taleplerini geri çevirmişti.
Yusuf HALICI
YazarTunceli, eşsiz doğal güzelliklere ev sahipliği yapan, zengin kültürel geçmişi ve tarihiyle öne çıkan bir şehirdir. Munzur Dağları'nın eteklerinde konumlanan bu şehir, hem doğaseverleri cezbetmekte hem...
Yazar: Yusuf HALICI
Eser, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından kültür ve sanat insanlarının hac ibâdetiyle ilgili olarak duygu ve düşüncelerini kaleme aldıkları yazılarının bir araya getirilmesiyle oluşturulmuştur. Eserd...
Yazar: Yusuf HALICI
Uşak ilklerin şehri olarak bilinir. Şöyle ki; 1909 yılında elektrik kullanımına geçerek Türkiye'nin ilk elektrik kullanan şehri oldu. Ata sporlarımızdan olan cirit müsabakaları, Türkiye'de ilk olarak ...
Yazar: Yusuf HALICI
Bestami Yazgan’ın çocukluğu ve gençliği hem ailesinin hem de imam hatipte eğitim almasının etkisiyle mânevî bir ortamda geçmiştir. Küçük yaşta ibâdetlerini yerine getirmeye başlayan şair, yüreğindeki ...
Yazar: Yusuf HALICI