EBÛ ALİ FARMEDÎ HAZRETLERİ’NİN BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ’NE ETKİLERİ
Sûfîlerin Önemi ve Etkisi Nizamü’l-Mülk, vezir olarak Selçuklu idaresinde bulunduğu sürece sûfîleri hep gözetip kollamış, onların sözlerine değer vermiş, onlara devlet hazinesinden yardımda bulunmuştur. Nizamü’l-Mülk: “Ben bir emirin hizmetinde iken bir sûfî bana geldi ve şöyle nasihat etti: ‘Sana faydası dokunacak kimselere hizmet et. Yarın köpeklerin parçalayacağı kimselere hizmet etme.’ O gün akşam oldu ve hizmetinde bulunduğum emir içki içmeye başladı. Emirin saldırgan ve yırtıcı köpekleri vardı. Gece olduğunda tanımadıkları yabancılara saldırırlardı. Emir sarhoş olup tek başına avluya çıktığında köpekler sahiplerini tanıyamadılar. Bu sebepten dolayı emire saldırıp onu parçaladılar.” Nizamü’l-Mülk, olayda geçen sûfî ve emirin kimliğine dair net bir bilgi vermemiştir. Her ne kadar emirin kimliğine dair bir bilgi verilmese de olayın 1048 yılından sonra Nizamü’l-Mülk’ün Gazne ve Horasan bölgesindeki bazı emirlerin yanında kâtip olarak görevde bulunduğu yıllarda geçtiğini söylemek mümkündür. Bu tarih Nizamü’l-Mülk’ün otuz iki, otuz üç yaşlarına tekabül etmektedir. Konumuz açısından emirin kimliğinden daha çok sûfînin kimliği önem arz etmektedir. Bu olaydan sonra Nizamü’l-Mülk; keşf sahibi, sözü hakikat olan bir şeyh ve mürşit arayışına girişmiştir. Nizamü’l-Mülk, 1049 yılında Gazne ve Horasan Bölgesine yaptığı seferde ünlü sûfî Ebû Saîd Ebü’l-Hayr ile karşılaştığı beyan edilmektedir. Nizamü’l-Mülk, Tûs’tan Buhârâ’ya doğru giderken Derbend denilen yerde Ebû Saîd’in meclisine katılmıştır. Kısa süreliğine tanıştığı Ebû Saîd Ebü’l-Hayr ve ismini bilmediğimiz bir sûfînin ikazıyla beraber Nizamü’l-Mülk’ün hayatında tasavvuf ve sûfîlere karşı derin sevgi ve saygı oluşmuştur. Bu sevginin neticesi olarak Nizamü’l-Mülk bulunduğu resmî makamının kapılarını sûfîlere sınırsız açmış ve onları hep kollayıp gözetmiştir. Onlarla sürekli beraber olmuş, onların sözlerine değer vermiştir. Büyük Selçuklu Devleti Nizamü’l-Mülk’ün vezirliği zamanında hızlı bir şekilde genişlemiştir. Sultanlar tarafından kendisine geniş yetkiler tevdi edilen Nizamü’l-Mülk vaktinin büyük bir çoğunluğunu âlim ve sûfîlerle beraber geçirmeyi âdet hâline getirmiştir. Bu davranışından dolayı da bazı kimseler tarafından zaman zaman eleştirilmiştir. Bu insanlarla uzun zaman geçirmek, birçok maslahatı işlemekten seni alıkoyuyor, eleştirisine Nizamü’l-Mülk: “Bu şahıslar dünya ve âhiretin güzellikleridir. Bunları ben, başımın üstüne oturtsam yine de bunların hakkını ödeyemem ve bunlara da fazla bir şey yapmış olmam.” diyerek karşılık vermiştir. Ayrıca Nizamü’l-Mülk, sûfîleri: “Bunlar İslâm’ın erkânıdır.” diyerek taltif etmiş ve bunları hep gözetip kollamıştır. Cüyûşü’l-Leyl/Gece Ordusu Nizamü’l-Mülk’e Beytü’l-Mal’dan sûfîlere çok para harcamasından dolayı bu harcanan paralar sûfîlere değil de orduya harcansa devletin sancağı Konstantiniyye’nin surlarına dikilir eleştirisi yapılmıştır. Bu tür eleştiriler kulağına geldiğinde Sultan Melikşah, vezirine şöyle seslenmiştir: “Ey Baba! Bana ulaştı ki sen hazineden her sene altı yüz bin dinar parayı, bize faydası olmayan kimselere harcıyorsun. Bu durum nedir?” Sultan’ın bu sözü üzerine Nizamü’l-Mülk ağlamış ve şöyle karşılık vermiştir: “Ey Oğul! Ben yaşlı bir adamım. Beni satılığa çıkarsan beş dinardan fazla etmem. Sen ise gençsin, sen de otuz dinardan fazla etmezsin. Ben sarf ettiğim paralarla sana cüyûşü’l-leyl yani gece ordusu denilen bir ordu hazırlıyorum. Bu ordunun duaları sana yeter. Bu ordunun bereketi sayesinde rızıklanırız ve yağmur yağar. Onların dua okları yedi kat semayı yarıp geçer.” Bu nasihat üzerine Sultan Melikşah ağlamış ve şöyle demiştir: “Ey Baba! Bütün imkânlar senin önündedir bu orduyu benim için çoğalt.” Nizamü’l-Mülk’ün sûfîlerin sözlerine verdiği değeri göstermesi açısından Abdullah b. es-Sâvicî’nin naklettiği şu olay da önemlidir. Bu nakle göre Nizamü’l-Mülk hacca gitmek için Sultan Melikşah’tan izin talep eder ve verilen izin sonucunda hac yolculuğuna çıkar. Bağdat’a gelindiğinde sûfî bir şahıs Sâvicî’ye Nizamü’l-Mülk’e verilmek üzere bir mektup uzatır ve daha sonra oradan uzaklaşır. Sâvicî mektubu Nizamü’l-Mülk’e ulaştırır. Nizamü’l-Mülk mektubu açar ve şu ifadelerin yazılı olduğunu görür: “Rüyamda Rasûlullâh’ı gördüm. Rasûlullah bana: ‘Hasan’a git ve ona şunları söyle: ‘O, Mekke’ye nasıl gider? Onun haccı buradadır. O, ümmetimin ihtiyaç sahipleriyle ilgilensin ve onlara yardımcı olsun.” Aldığı bu ikaz üzerine Nizamü’l-Mülk hacca gitmeyi ertelemiştir. Nizamü’l-Mülk, zühd anlayışı ve tasavvufî neşvesine sahip olan âlimlere hep özel ilgi ve saygı duymuştur. Nizamü’l-Mülk’ün hayatında daha çok öneme sahip olan isimler ise şunlardır: Ebû Sa’îd Abdülvâhid b. Ahmed ed-Dârânî, Ebû İshâk eş-Şîrâzî , İmâmü’l-Harameyn el-Cüveynî , Ebü’l-Kâsım Abdülkerim el-Kuşeyrî ve Ebû Hâmid el-Gazzâlî Nizamü’l-Mülk ve Şeyhi Ebû Ali Farmedî Hazretleri Muhakkak ki bütün isimler içinde Nizamü’l-Mülk’ün en çok değer atfettiği şahıs Ebû Ali el-Farmedî’dir. Aralarında gerçekleşen davranış ilişkilerine bakıldığında bu ilişkinin mürid-şeyh ilişkisini çağrıştırdığı görülmektedir. Bu manada kaynaklarda yer bulan şu olay dikkat çekicidir: Abdülkerîm el-Kuşeyrî ve İmâmü’l-Haremeyn el-Cüveynî gibi zamanın iki büyük ismi Nizamü’l-Mülk’ü ziyaret için resmî makamına geldiklerinde Nizamü’l-Mülk onlar için ayağa kalkmış, onları güzel bir şekilde karşılamış ve daha sonra da onları misafir koltuğuna oturtturmuştur. Ebû Ali el-Farmedî ziyaretine geldiğinde ise Kuşeyrî ve Cüveynî’ye yaptığı karşılamadan farklı olarak Hazreti misafir koltuğuna değil kendi koltuğuna oturtturmuştur. Sonra onun önünde diz çökerek saygılı bir şekilde oturmuştur. Nizamü’l-Mülk Farmedî’ye gösterdiği bu üst düzey saygıyı başka hiçbir isme göstermemiştir. Bu tavrından dolayı da yer yer tenkit edilmiştir. Nizamü’l-Mülk bu eleştirilere şöyle cevap vermiştir: “Cüveynî, Kuşeyrî ve diğer bazı şahıslar ziyaretime geldiklerinde: ‘Sen şöylesin sen böylesin…’ diyerek hep bana tazim gösterirler. Bu tavırlar da benim kibrimi ve ucûbumu artırır. Farmedî ise böyle yapmaz. Hatalarımı ve kusurlarımı benim yüzüme söyler, bu da beni incitir ve kırar. Farmedî’nin bu tavrından dolayı ben hatalarımı ve yanlışlarımı anlarım bu sayede hata ve yanlışlarımdan dönerim.” Nizamü’l-Mülk’ün Farmedî’ye gösterdiği üst düzey saygı şeyh mürid ilişkisinin varlığını gündeme getirmektedir. Bu manada Hazreti, Nizamü’l-Mülk’ün şeyhi kabul etmek gerekir. Nizamü’l-Mülk şeyhi Farmedî Hazretleri ile sadece resmî makamında mülaki olmamış bunun dışında Nişabur, Serahs ve Bağdat gibi yerlerde de şeyhi ile zaman zaman mülaki olmuştur. Nizamü’l-Mülk, şeyhinin meclislerine katılmış, sohbetinden istifade etmiş, dua ve ikazlarını almıştır. Nizamü’l-Mülk 1092 Ramazan ayında Serahs’a gelerek Farmedî Hazretleri’nin meclisine katıldı. Hazret mecliste Nizamü’l-Mülk’ü kastederek: “Hasan fitnelere engel ve Müslümanlara müşfiktir.” dedi. Farmedî Hazretleri bu sözleri söylerken Nizamü’l-Mülk, Hazret’in sedirinin alt kısmında oturuyordu. Bu olayı nakleden Emir Ubbâdî; Farmedî Hazretleri’nin Nizamü’l-Mülk’e o fitnelere engeldir, dediği için Nizamü’l-Mülk’ün katlinden sonra fitnelerin zuhur edeceğinden korktuğunu ifade etmiştir. Zaman zaman Ebû Ali Farmedî, Nizamü’l-Mülk’ü karşısına alıp özel nasihatte bulunmuştur. O nasihatlerden birisi şudur: “Dünya tamamıyla bir insanın olsa, o insan da bunları hayır yollarına ve maslahat işlerine sarf etse bu yaptığıyla yine de Allah’a vasıl olamaz. Mevki ve makam fanidir. Âhiret hesabı muhakkak olacaktır.” Hacegan yolundan ve Nakşbendî geleneğinin etkili şeyhlerinden Ebû Ali Farmedî, 1017 yılında Tûs yakınındaki Farmed köyünde doğmuştur. İlk eğitimini Sabâ’da almış, sonra Nişabur’a giderek Abdülkerîm el-Kuşeyrî’nin medresesine dâhil olmuş ve kısa sürede Kuşeyrî’nin seçkin öğrencilerinden biri olmuştur. Kuşeyrî’nin manevî terbiyesinde yetişen ve kızıyla da evlenen Farmedî uzun süre hocasına ve medresesine hizmet etmiştir. Bu süre zarfında üstadı Kuşeyrî’den zâhirî ve bâtınî ilimleri ikmal eden Farmedî içtihatta yüksek bir seviyeye ulaşmış, zamanın sayılı âlimleri arasına dâhil olmuştur. Tarikatta tefekkür ve mücâhede yolunu tutan Farmedî Hazretleri’nin gönlünde müşâhede nurları açılmıştır. Ebû Ali Farmedî esas tasavvufî neşvesini Ebû’l-Hasan el-Harakânî’den almıştır. Piri bu büyük velidir. Kendisi ise Hace Yûsuf Hemedânî Hazretleri’ni yetiştirmiştir. Dervişane Bir Yaşantı Ebû Ali Farmedî’nin tavsiyesi üzerine Nizamü’l-Mülk sahip olduğu güç ve kuvvete aldanmamış, dünyanın cazibesine kapılmamış, dünyanın fânî olduğunu bilerek âhirete gönül bağlamıştır. Nizamü’l-Mülk’ün hayatına bakıldığında onun tasavvufî neşveye sahip, dervişane bir hayat yaşadığı görülmektedir. Nizamü’l-Mülk, ibadete düşkün, namazına çok dikkat eden, ezan okunmaya başladığı zaman tüm dünyevî işleri bırakan bir kimliğe sahiptir. Ezan vakti olduğu halde gafletten dolayı müezzin ezan okumayı geciktirdiğinde müezzine vaktin girdiğini hatırlatmış ve ezanı okumasını emretmiştir. Mümkün mertebe namazları cemaatle kılmış, tan vakti loşluğunda gusül abdestiyle kılınan sabah namazının kabrin zulmetini gidereceğini ifade etmiştir. Sürekli abdestli bulunan Nizamü’l-Mülk abdestsiz yere basmamaya özen göstermiştir. Abdest aldığında hemen akabinde muhakkak nafile namaz kılmış ve Kur’ân okumuştur. Tazimden dolayı Kur’ân’ı asla yaslanarak okumamıştır. Hâfız olmasına rağmen Kur’ân mushafını daima yanında taşımış, haftanın Pazartesi ve Perşembe günlerini de sürekli oruçlu geçirmiştir. Nizamü’l-Mülk, ibadet hayatına düşkünlüğüyle beraber zühd ve uzlet hayatını da arzu ve temenni etmiştir. İlk zamanlar kendisine ait bir köyün olmasını, orada bir mescit yaparak Allah’la baş başa kalmayı ve ibadet etmeyi temenni eden Nizamü’l-Mülk daha sonraki zamanlarda ise az bir parça yerinin olmasını, orada bir mescit edinerek ibadet yapmayı temenni etmiştir. Ömrünün sonlarına doğru temennisini ise şu şekilde dile getirmiştir: “Her gün için bir parça ekmeğim ve ibadet edeceğim bir mescidim olsun bu bana yeter.” Nizamü’l-Mülk, ibadet boyutuyla öne çıktığı gibi güzel ahlâk boyutuyla da öne çıkmıştır. Kaynaklarda onun cömert, muttaki, hilm, vakar, adalet ve emanet gibi vasıflarla tavsif olduğu ifade edilmiştir. O, yüzüne karşı kusurlarının söylenmesinden hoşlanmış, istenmeyen durumlara karşı hep sabır ve tahammül göstermiştir. Konuşmaktan daha çok sükûtu seçmiştir. Vezir olarak Selçuklu idaresinde bulunduğu sürece sûfîleri hep gözetip kollamış, onların sözlerine değer vermiş, onlara aşırı ihsan, ikram ve yardımda bulunmuştur. Ülke coğrafyasında tasavvuf anlayışının yaygınlaşmasına katkı sağlamıştır. KAYNAKÇA Abdurrahman Câmî, Nefahâtü’l-üns, (Çev: Süleyman Uludağ-Mustafa Kara) İstanbul 2008. Ahmet Ocak, Ahmet Selçukluların Dinî Siyaseti (1040-1092). İstanbul 2002. Ahmet Ocak, “Nizamü’l-Mülk’ün Dinî ve Fikrî Hayatı”, Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araştırmalar Dergisi, Sayı 8, Konya 2018. Ferîdüddîn Attâr, Tezkiretü’l-Evliya, (Çev: Süleyman Uludağ), İstanbul 2013. Hace Yusuf Hemedanî, Rutbetü'l-Hayât / Hayat Nedir. (Çev: Necdet Tosun) İstanbul 2020. İbn Kesir, el-Bidâye ve’n-nihâye, (Çev: Mehmet Keskin), Cilt15, İstanbul 2017. İbnü’l-Esîr, İslam Tarihi (el-Kâmil fi’t-Tarih Tercümesi), (Çev: Abdülkerim Özaydın-Ahmet Ağırakça…) Cilt 8, İstanbul 2016. İmam Zehebî, Târîhu’l-İslâm, (Çev: Muzaffer Can), İstanbul 2000. Nizamü'l-Mülk, Siyaset Name (Haz. Mehmet Altay Köymen), Ankara 2018.
Resul KESENCELİ
YazarEnderun okulu; İkinci Murad tarafından Edirne’de Eski Saray’da tesis edildi. Enderun gerçek şahsiyetine, Fatih Sultan Mehmet’in Topkapı Sarayı’nı yaptırmasıyla kavuştu. Bu tarihten sonra çıkarak devle...
Yazar: Resul KESENCELİ
Boğazın Tarihçesi İstanbul Boğazı kıyılarında ilk yerleşim yeri MÖ.685 yılında Megaro’dan gelenler tarafından günümüzde tarihî yarımada olarak adlandırılan bölge de kurulmuştur. Bu yerleşim yeri gü...
Yazar: Resul KESENCELİ
"N’ideydin ey gönül Kârûnlara Musa mısın yâ ne N’ideydin ey gönül bî-fâide ömr eyledin ifnâ"( Divan-ı Hulusi-i Darendevi )KârûnKârûn, Hz. Musa (a.s.)'nın kavminden idi ve onun zamanında yaşamıştı. Hat...
Yazar: Resul KESENCELİ
BeyitKime arz-ı hâl edem sen var iken ey serv-i nâz Çâresiz derd-i dile sensin tabîb-i çâre-sâz (Ey servi boylu sevgili! Sen varken hâlimi kime arz edeyim. Çaresiz gönlümün derdine çare bulan tabip ya...
Yazar: Resul KESENCELİ