Duyguların ve Tutkuların Sultanı: III. Murad
Osmanlı Padişahlarının 12.’si ve İslâm Halifelerinin 91.’si Sultan III. Murad Osmanlı padişahlarının 12.’si ve İslâm halifelerinin 91.’si olan Sultan III. Murad, II. Selim’in Venedik asıllı eşi Afife Nurbânû Sultan’dan doğma en büyük oğludur. Dedesi Kanûnî Sultan Süleyman’dır. 4 Temmuz 1546 (Cemâziyelevvel 953) tarihinde, babası II. Selim/Sarı Selim, Saruhan/Manisa Sancakbeyliği’nde görevli iken Manisa’da dünyaya gelen III. Murad, diğer şehzadeler gibi çocukluğunda ve gençliğinde iyi bir eğitim almıştır. Orta boylu, değirmi yüzlü, kumral sakallı, elâ gözlü ve beyaz tenli olarak tasvir edilen III. Murad, ilk tahsilini Manisa sarayında görmüştür. Zamanın meşhur hocaları Saadeddin Efendi ve İbrahim Efendi onu iyi bir eğitimden geçirmiştir. Devrin ilimlerini onlardan öğrenmiştir. Donanımlı bir insan olan III. Murad, küçük yaştayken Aydın Sancakbeyliği’ne tayin edilmiştir. Babası II. Selim, Karaman valisi olunca III. Murad da Akşehir Sancakbeyliği’nde görevlendirilmiştir. Kanûnî Sultan Süleyman’ın vefatından ve babasının tahta geçmesinden sonra 1562 yılının martında III. Murad, Manisa Sancakbeyliği’ne getirilmiştir. Osmanlı tahtına geçinceye kadar, 12 sene boyunca bu görevde kalmıştır. Arnavut asıllı Safiye Sultan ile burada iken tanıştırılmış ve onunla evlenmiştir. Safiye Sultan’dan olan oğulları III. Mehmed ve Mahmud ile kızları Ayşe ve Fatma burada dünyaya gelmiştir. Mihrihan, Fahriye, Nazperver, Şahhuban; III. Murad’ın Safiye Valide Sultan dışında bilinen eşlerinden bazılarıdır. III. Murad’ın oğulları III. Mehmed, Abdullah, Bayezid, Cihangir II, Alaüddin (Mahmud), Mustafa, Selim, Abdurrahman, Alemşah, Ali, Hasan, İshak, Korkud, Hüseyin, Ahmed, Osman, Ömer, Yakup, Yusuf, Davud, Cihangir I, Süleyman; kızları ise Ayşe, Fatma, Hüma, Hatice, Fahriye, Mihrimâh ve Fethiye adlarını taşımaktadır. Sultan III. Murad, bütün çocuklarına değer verse de gelecekte halefi olacak olan şehzadesi Mehmet üzerine adeta titrerdi. Onun iyi yetişmesi için hiçbir fedakârlıktan kaçınmazdı. Onun için görkemli bir sünnet düğünü yapmıştır ve bu düğün Gelibolulu Âli’nin “Cami’ül-Buhur Der-Mecâlis-i Sûr” adlı eserinde 2725 beyitle anlatılmıştır. Dindar ve ehl-i tarîk olan III. Murad değişik zamanlarda farklı tarikatlarla irtibat içerisinde olmuştur. Sultan III. Murad’ın önce Şeyh Şüca’ya, Şeyh Şüca’nın vefatından sonra da Pîr Şaban-ı Velî’nin halifelerinden Gelibolulu Şeyh Mehmed Dağî’ye intisap ettiği söylenmektedir. Sultan III. Murad sadece Şeyh Şüca ile değil; Nakşbendiyye’den Emir Buharî Tekkesi şeyhi Şaban Efendi ve Aziz Mahmud Hüdaî ile de mektuplaşmıştır. Pîr Hüsameddin Uşşakî’nin de III. Sultan Murad’la Manisa’da şehzadeliğinden itibaren mektuplaştığı bilinmektedir. Onun mektuplarının derlenmesiyle oluşan Kitâbü’l-Menâmât, tasavvuf alanında mektubât, vakıât, vâridât ve tabirname türleri açısından önemli bir eserdir. Sultan III. Murad devrinin en büyük olumsuzluklarından biri ekonomik ve siyasî sıkıntılar yanında; halkın veba salgınları, yangınlar, kıtlıklar ve yolsuzluklarla mücadele etmek zorunda kalmasıdır. Bu durum kıyamet, uğursuzluk, büyü ve geleceğe dönük kehanetlere halkın ve padişahın rağbet etmesi sonucunu beraberinde getirmiştir. Son derece kabiliyetli, iyi bir eğitim görmüş, dinine bağlı, hoşgörülü, cömert, şair ruhlu, başta babası olmak üzere herkes tarafından sevilen bir insan olan III. Murad şehzadelik yıllarında yönetim işlerine pek karışmadı. Zamanını daha çok Manisa yaylalarında geçirdi. Tahtın tek varisi olarak kendi hâlinde ve rahat bir ömür sürdü. Bu onun bir şansıydı belki de. Manisa’da görev yaptığı sırada Muradiye Camii inşaatını başlattı. III. Murad adına 1583-1592 yılları arasında yaptırılan külliye cami, medrese, imarethane ve dükkânlardan oluşmaktadır. Projesi Mimar Sinan’a ait olan külliyenin inşası Mimar Mahmut Ağa tarafından başlatılmış, onun ölümü üzerine Mimar Mehmet Ağa tarafından tamamlanmıştır. Sultan III. Murad, 22 Aralık 1574’te babasının vefat etmesi üzerine Osmanlı tahtına oturmuştur. Cülûsunda 1 milyon kadar duka altın dağıttığı söylenir. Tahta oturduğunda dönemin güçlü sadrazamı Sokullu Mehmet Paşa da görevinin başındaydı. Sokullu, babası II. Selim’in sadrazamıydı. III. Murad, tecrübeli bir sadrazam olan Sokullu’nun kendi döneminde de görevinde kalmasına karar vermiştir. Bir anlamda onun engin devlet tecrübesinden istifade etmiştir. Sokullu Mehmed Paşa’nın sadrazam olduğu III. Murad döneminde, Osmanlı toprakları en geniş sınırlarına ulaşmıştır. Babası II. Selim’den devraldığı 15.162.151 km kare ülke toprağını, 19.902.000 km kareye çıkarmıştır. Sultan III. Murad resmiyetten hoşlanmayan, kendi hâlinde bir insandı. Cömertlikte ve merhamette sınır tanımayan III. Murad, 17 Şubat 1587’de bir Dîvân-ı Hümayun toplantısında verdiği şu yerinde ve anlamlı ferman, onun sadece insanlara değil, hayvanlara karşı da çok merhametli olduğunu gösteriyor: “Bundan sonra hayvanlarını beslesinler, sakat ve zayıf hayvanlara taşıyabileceklerinden fazla yük yüklemesinler ve şayet yolda yüklü giderlerse ve birkaç taneyse bunları birbirlerine bağlasınlar ve hayvanların ardından gitmesinler.” Sakin görünümlü bir insan olan III. Murad, saltanatı boyunca İstanbul’dan hiç çıkmamıştır. Saraydaki kadınların etkisinde kaldığı söylenir. Kadınlar saltanatı onun devrinde başlamıştır. Fakat onun döneminde fetihler de sürmüştür. Saltanatının ilk yıllarında Venedik, Avusturya ve Lehistan ile barış antlaşmaları imzalanmıştır. III. Murad 1578’de Lala Mustafa Paşa’yı İran Seferi’ne göndermiştir. Gayesi Şirvan’ı ve Gürcistan’ı almaktı. İlk olarak Özdemiroğlu Osman Paşa Çıldır’ı almış, Osmanlı Ordusu Tiflis’e dayanmıştı. Ardından Koyun Geçidi Zaferi Şirvan yollarını Osmanlı’ya açmıştı. Lehistan Krallığı onun zamanında Osmanlı hâkimiyeti altına girmiştir. Kafkasya baştanbaşa bu dönemde fethedilmiştir. Yine Fas Sultanlığına bu dönemde son verilmiştir. Hazar Denizi’nde hâkimiyet kurulmuştur. İran ve Azerbaycan Osmanlı Devleti’ne katılmıştır. İngiltere’yle ilişkiler geliştirilmiştir. Sultan III. Murad; dedesi Kanûnî, babası II. Selim’den sonra hiç gereği yokken Fransa’ya kapitülasyon hakları verdiği için eleştirilmiştir. Zira o dönemden sonra Fransız bayraklı gemiler sularımızda rahatlıkla dolaşabilmiş, limanlarımızı kullanarak diledikleri gibi ticaret yapabilmişlerdir. Bunu kabul etmeyen İngiltere’yle de benzer bir anlaşma yapılmıştır. 22 Aralık 1574’te (8 Ramazan 982) II. Selim’in ölümü ve III. Murad’ın tahta geçişi (cülûsu) resmen ilân edilmiş, kendisine biat merasimi yapılmıştır. III. Murad aynı zamanda İslâm halifesi olduğu için ilk icraat olarak Kâbe’nin duvarlarının tamirini emretmiştir. İlk cuma namazını büyük bir törenle Ayasofya’da kılmıştır. Eyüp Sultan Türbesi’ne giderek kılıç kuşanmış, ardından Edirnekapı’dan şehre girmiştir. Kılınamayan Bir Vakit Namazın Pişmanlığı: Uyan Ey Gözlerim Gafletten Uyan Osmanlı padişahları içerisinde şiirle ve edebiyatla meşgul olanların sayısı çoktur. Bunlardan biri de III. Murad’dır. O, çocuk denebilecek bir yaşta birbirinden güzel şiirler yazmaya başlamış, yazdığı şiirlerle çevresindekilerin takdirini toplamıştır. Sultan III. Murad “Murâdî” mahlasıyla daha çok dinî ve tasavvufî şiirler yazmıştır. Edebî yönü güçlü olan III. Murad, ikisi Türkçe, biri Arapça, biri de Farsça olmak üzere dört divan tertip etmiş, bu sahada ne kadar güçlü bir kalem olduğunu cümle şuaraya göstermiştir. Cömert, yardımsever ve merhametli bir kişiliğe sahip olan III. Murad, bilgili ve âlim denilebilecek derecede donanımlı bir insandı. Sultan III. Murad aynı zamanda sülüs, nesih ve talikte özgün ve başarılı bir hattattır. O, Arapça ve Fars dillerini de iyi derecede bilirdi. Sultan III. Murad, şiirdeki mahlasıyla “Murâdî”, Muhibbî (Kanuûnî Sultan Süleyman)’den sonra en çok gazel söyleyen sultandır. Günümüze ulaşan tek eseri Divân’dır. Bu divânda bin beş yüzü aşkın gazel mevcuttur. Muradî’nin şiirleri, divanda toplanmış olup bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi Fatih 3874 numarada bulunmaktadır. III. Murad’ın şiirlerinin çoğu, dinî ve tasavvufîdir. 39 adet Farsça gazel kaleme alan Muradî’nin bu şiirleri “Futuhat-ı Ramazan” adlı eserinde yer almaktadır. Şiirleri bazı mecmua ve tezkirelerde de yayımlanmıştır. III. Murad iyi bir sanat eğitimi almış, şiir ve edebiyatın yanında hat sanatıyla da yakından ilgilenmiştir. Hepimizin duyduğu, beğendiği ve derinden etkilendiği “Uyan Ey Gözlerim...” adlı bir ilâhî vardır. Bizleri duygulandıran ve tefekküre sevk eden bu ilahiyi Sultan III. Murad kaleme almıştır. Fakat bu eser şiir olsun diye değil, bir pişmanlığın nişanesi olarak yazılmıştır. Bu şiir bir anlamda nefse nasihattir. Bu şiirdeki hisler şair Murâdî’nin duygu ve düşünce dünyasına ışık tutar. Şiir Ali Ufkî tarafından Muhayyer kürdi makamında bestelenmiştir. Sultan III. Murad Dönemi İmar Faaliyetleri Silah kullanma ve ata binmede hüner sahibi olan Sultan III. Murad, bazı kesimlerin dediği gibi Osmanlı Devleti’ni vurdumduymaz bir tavırla yönetmemiştir. O da diğer padişahlar gibi işlerin yolunda yürümesi ve devletin daha da büyümesi için elinden geleni yapmıştır. Tek başına karar vermekten hoşlanmayan III. Murad istişareye önem vermiştir. Memleketin imarı ile de ilgilenen Sultan Üçüncü Murad, Topkapı Sarayı’na bazı köşkler ilâve ettirmiştir. Babası II. Selim ve dedesi Kanûnî Sultan Süleyman dönemlerinde birçok esere hayat vermiş olan Mimar Sinan, Sultan III. Murad döneminde, son nefesini verene kadar kıymetli çalışmalarını sürdürmüştür. Azapkapı Sokullu Camii, İzmit Pertev Paşa Camii ve Külliyesi, Ilgın Lala Mustafa Paşa Camii, Üsküdar Eski Valide Camii ve Külliyesi, Şemsi Ahmed Paşa Camii ve Medresesi, Tophane Kılıç Ali Paşa Camii- Sebil ve Hamamı, Manisa Muradiye Camii, İvaz Efendi Camii ve Ramazan Efendi Camii, Sultan III. Murad’ın bilge Mimar Sinan’a yaptırdığı eserlerden bazılarıdır. 1588’de Mimar Sinan’ın ölümünden sonra yapı ve imar faaliyetinde belirli bir azalma olmuştur. Sultan III. Murad döneminde ayrıca, Kars Kalesi inşa edilmiştir. Mekke’de Kâbe-i Şerif’in duvarları mermer yaptırılmış ve Medine’de bir medrese inşa ettirilmiştir. İstanbul’daki Toptaşı Tımarhanesi de Sultan III. Murad döneminde yapılan eserlerdendir.
M.Nihat MALKOÇ
YazarTam adı Ebu’l-Baha Ziyaüddin Halid b. Ahmed eş-Şehrezurî olmakla birlikte Bağdat’ta medfun olduğu için Halid el-Bağdâdî diye meşhurdur. Halid el-Bağdadî (k.s.), 1193/1779’da Irak’ın kuzeyindeki Süleym...
Yazar: Halil İbrahim ŞİMŞEK
Sözlükte haber; “bir nesneyi gereği gibi bilmek için yoklayıp sınamak, bir şeyin iç yüzünden haberdar olmak” mânâsına gelen hubr (hıbre) kökünden türemiş bir isimdir. Terim olarak “geçmişte meydana ge...
Yazar: Ramazan ALTINTAŞ
Tarık bin Ziyad’dan Gırnata Hükümetine yahut Avrupa'da Endülüs'ün SeyriEndülüs İslâm medeniyeti, 711’deki fethinden 1492’deki çöküşüne kadar 881 yıllık bir dönemi kapsamaktadır. İslâm ordusu bu toprak...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Üstünde kıyama durdum Üç kıtaya mühür vurdum Ay-yıldızlı cennet yurdum Anadolu’m, Anadolu’m. Ezan, ezan minaresi Ecdadımın emaresi Hakk yolunun divanesi Anadolu’m, Anadolu’m. Alparslan’ın ...
Yazar: Hacı KISIR