DÜŞÜNEN SAHİP OLDUĞU NİMETİN FARKINA VARIR
Hz. İsa (as.), bir ağacın altında dua eden birini gördü. Dikkatlice baktığında adamın yürüyemeyen bir kötürüm olduğunu anladı. Aynı zamanda iki gözü de görmüyordu. Vücudunda ise baras hastalığı olduğu anlaşılıyordu. Ama adam bütün bunlara rağmen ellerini kaldırmış, mutluluktan uçacakmış gibi dua ediyordu: “Ey nice zenginlere vermediği nimeti bana ikram eden Rabb’im! Sana ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun.” Hz. İsa kötürüm adama yaklaştı; “Ayağın yürümüyor, gözün görmüyor. Bedenin de sıhhatli görünmüyor. Buna rağmen çoğu zenginlere verilmeyen nimetlerin sana verildiğini düşünmekte, bunun için de büyük bir mutlulukla şükretmektesin. Hangi nimettir nice zenginlere verilmediği halde sana verilen?” dedi. Kapalı gözleriyle sesin geldiği yana yönelen kötürüm adam dedi ki: “Efendi! Allah bana öyle bir kalp vermiş ki, o kalple onu tanıyorum. Öyle de bir dil vermiş ki, o dille de ona şükrediyorum. Hâlbuki dünyanın serveti elinde olan nice zenginler var ki, kalbinde onu tanıma sevinci, dilinde de ona şükretme mutluluğu yoktur. Ama gel gör ki, ayakları topal, gözleri kör, bedeninde hastalıklar bulunan bu kötürüm adama Rabb’im bu sevgiyi ihsan eylemiş. İşte bunu düşününce kendimi tutamıyorum da. Nice zenginlere vermediği nimeti bana veren Rabb’im, sana ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun diyerek, teşekkürden kendimi alamıyorum.” Kafa gözü kapalı da olsa kalp gözü açık olan bu adama yaklaşan Hz. İsa (as.), ver şu elini öyle ise diyerek elinden tutar, eğilerek görmeyen gözlerinden öper. Peygamberin dudaklarının değdiği gözler ânında açılır. Karşısındakinin Hz. İsa (as.) olduğunu görünce heyecanlanan adam; “Sen şu ölüleri dirilten, hastalara şifalar bahşeden, mucizelerin sahibi peygamber değil misin?” der. Hz. İsa (as.), “Belli olmuyor mu?” deyince, “Gözlerimden belli oluyor da ayaklarımdan henüz belli değil.” der. Tebessüm eden Hz. İsa, “Sen hele bir ayağa kalkmayı dene.” deyince, silkinen kötürüm adam dimdik ayağa kalkar. Ayakları üzerine dikilebildiğini anlayınca söylediği ilk sözü şu olur: “Ey Allah’ın Nebisi, sendeki bu mucizeler de ondan değil mi, öyle ise izin ver de geç kalmayayım, ona şükredeyim.” diyerek hemen yere iner, başını secdeye koyar ve der ki: “Rabb’im, seni tanıyan bir kalple, şükreden bir dil nimetinin şükrünü yapmaktan âcizken, şimdi gören bir çift gözle, yürüyen iki de ayak lütfettin. Artık bilemiyorum nasıl şükretmem gerekiyor bu eşsiz nimetler karşısında.” Allah’ın Nebisi dedi ki: “Onu secdeye indiren nimetlere biz baştan beri sahibiz. Ama hiçbirimiz onun duyduğu gibi bir mutluluk duymadık. Öyle ise tefekkür edin, siz de düşünün. Çünkü düşünen, tefekkür eden sahip olduğu nimetin farkına varır.”
Ayşe Gül PINAR
Yazarİnsanın iç dünyası iyi ve kötü duyguların harmanlandığı bir yerdir. Orada her şey barınır, tıpkı orman gibi. Eğer bir şahıs iyi bir eğitim ve öğretim görmüşse iyi duygularını, aldığı eğitim yeterli ve...
Yazar: Hanife IŞIK
İsrailoğulları zamanında balık avlayarak çoluk-çocuğunun geçimini sağlayan bir balıkçı vardı. Bir gün avlanırken ağına büyük bir balığın takıldığını gördü; çok sevindi. Hemen ağını çekerek onu yakalad...
Yazar: Ayşe Gül PINAR
Apartmana yeni taşınmıştım. Kış aylarıydı. Dondurucu soğuk olan o günlerde en büyük keyfim, birinci kattaki dairemde elime bir çay alıp karın yağışını ve sokağı seyretmekti.Her sabah sokağa bakarken b...
Yazar: Ayşe Gül PINAR
Evi terk etmeye karar vermişti.Babasının “Diş fırçalarken suyu açık bırakma!”“Salondan en son kim çıktı? Işıklar neden açık!”“Makası neden yerine bırakmıyorsun?” gibi ikaz ve söylemlerine dayanamıyord...
Yazar: Ayşe Gül PINAR