DÜNYAYI BOYAYAN SANATKÂR: NUSRET ÇOLPAN
Gerçek sanatkârlar mütevazı insanlardır. Çünkü yaptıkları sanat eserlerinin gerçek sanatkârın eserleri yanında bir hiç olduğunun farkında, idrakindedirler. Kâinata tefekkür gözüyle bakar onlar ve Rablerinin yarattığı muhteşem tablolardan çizgiler alıp resmederler. Yüce Sanatkâr’ın eseri bir güneş ise, insanoğlunun çalışması ona göre bir gölgeden, bir parıltıdan, bir mum ışığından ibarettir. Bazıları “Bizde resim yoktur.” derler. Neymiş, güya resim bizde yasaklanmış. Bu yüzden bizim ressamlarımız yetişmemiş. Bunların hepsi yanlış kanaatler. Yerden göğe kadar haksız suçlamalar. Sormak gerek: Resmin ille de Batı formlarında olması şart mı? Peki minyatürler nedir, hat eserleri ne anlam ifade eder. Tezhiplerimiz, çinilerimiz, nakışlarımız hangi gaye ile yapılagelmiş asırlar boyunca... Kilimlerimizdeki motifler, halılarımızdaki desenler, seccadelerimizdeki şekiller, tülbentlerimizdeki modeller resim değil de nedir? Kadınlarımızın başlarını süsleyen oyalarımızdaki renkler, genç kızlarımızın çeyiz sandıklarını güzelleştiren işlemeler, bakır tabaklarımızdaki desenler, kapılarımızdaki harika çizimler, evlerimizin içinde ve dışında göz zevkimizi saran bu sanatkârane hassasiyet, estetik ve incelik kime ve neyi anlatıyor acaba? Süheyl Ünver’in Öğrencisi Geçmişten aldığı büyük sanat mirasını ömrü boyunca taşıyan, sonra da vade gelince elindeki hazineleri yeni nesillere aktaran büyük bir sanatkâr yaşadı Fatih’te. Bu geniş yürekli sanatkâr, bir ayağı oturduğu semtte, diğer ayağı dünyayı dolaştı, sağ eliyle Fatih semtini tutarken, sol eliyle dünyayı kucaklayan, azla yetindiği için çoğa ulaşan, vahdette kesreti, azda çoğu, kanaatte bereketi bulan minyatür üstadı Nusret Çolpan’dan bahsediyorum. Gönlü gani, yüreği ak pak, gözü ışıltılı bir sanat ehliydi, yaradılışın künhüne vakıf iyi bir sanatkârdı... Hayat hikâyesi bir azmin numunesi. Okuyalım, görelim: 1 Ekim 1952 tarihinde Bandırma’da doğdu. Temel eğitimini tamamladıktan sonra Yıldız Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'ni bitirdi. Tıp Tarihi Enstitüsü’nde Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver ve Azade Akar’dan Türk süsleme sanatları dersi aldı ve minyatür çalışmaya başladı. Kanûnî Devri’nde yaşayan Matrakçı Nasuh isimli sanatkârın tesirinde kalan Çolpan, mimaride kazandığı disiplin ve görüşten faydalanarak minyatürde kendine özgü bir çizgi ve renk getirdi. Fakat bunu minyatürün genel prensiplerine uyarak yaptı. Çalışmalarının hepsi özgün ve daha önce denenmemiş çalışmalardı. Yaklaşık 30 yıl boyunca minyatür çalıştı, yurt içinde ve dışında değişik koleksiyonlarda yaklaşık 300 eseri bulunuyor. Dünyanın birçok özel ve resmî müzesinde, önemli kurum ve kişilerde bulunan eserleri sanatseverlerin hayranlığını kazandı. Başta İstanbul’da olmak üzere pek çok yerde açılan sergiler sayesine sanat ehlinin gözlerine ve gönüllerine bayram yaptırdı. Amerika, İngiltere, Almanya ve Japonya gibi ülkelerde karma sergilere katıldı. Vefatına kadar Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü, Türk Kültürüne Hizmet Vakfı Büyük Ödülü, Mevlâna Başarı Ödül, Dış İşleri Bakanlığı Teşekkür Beratı, TYB Ödülü başta olmak üzere birçok ödüle lâyık görülen sanatkârımız, son nefesine kadar Fatih Yavuz Selim’deki bürosunda çalıştı, talebeler yetiştirdi. Hayatta iken kendisini ziyaret ettiğimiz sanatçımız önce uzun uzadıya minyatürün doğuşu ve dünyaya yayılışını anlatmıştı bize. Ama biz daha çok Türklerde minyatürün nasıl ve ne zaman uygulanmaya başladığını merak etmiştik. Sanatçımız bizi bu konuda da aydınlatmış ve şöyle demişti: “Türk minyatürünün kökü Uygurlara kadar uzanır. Eski Türk resminin en iyi örneklerini Uygurlar vermiştir. Doğu Türkistan’da (Şimdi Çin’in batısı) Karahoça şehri harabelerine bulunan 8 ve 9’ncu yüzyıla ait Maniheist duvar resimleri ve minyatürleri bugüne kadar bilinen en eski eserler. Bu eserler şu anda Berlin Müzesi’nde sergileniyor.” Nusret Çolpan’a göre minyatürün diğer gelenekli Türk sanatlarıyla yakın bir münasebeti olmuştu. Minyatür özellikle çini, tezhip, hat gibi sanatlarımızda 16’ncı yüzyılda zirveyi yaşamıştı. Sonraları minyatür, hüsnü hatt’ın dışındaki sanatlarla zayıflamıştı. Özellikle tezhip ve minyatür sanatlarının bir zamanlar birlikte kullanıldığına işaret eden sanatkârımıza göre bugüne kadar gelmiş geçmiş en büyük minyatür ustaları 16’ncı yüzyılda yaşamış olan Nakkaş Osman, Nigari Ahmet (Nakşi) Matrakçı Nasuh ve 18’nci asırda yaşamış olan Levni idi. Minyatürü Sevdiren Adam Minyatürü geniş kesimlere ulaştıran, kalabalıklara sevdiren ve daha yaygın olarak öğrenilmesini sağlayan sanatkârlarımızdan Nusret Çolpan, sanatın giderek büyük ilgi görmeye başladığını görmenin sevincini yaşadı. Minyatüre gösterilen büyük alaka üzerine, hislerini şöyle ifade etmişti: “Süsleme sanatlarımız içinde minyatür bugün uygulanma şansı en yüksek olanıdır. Ancak en de zoru... Çok ürkek ve yavaş bir şekilde bugünkü hâline getirmeye çalıştım. Çünkü acele edildiğinde minyatür çizgisinden çıkıyor, illüstrasyon ve naif resim olmaya başlıyor. Günümüzde herkesin anlayabileceği tarzda, renklerde ve konularda çalıştım. Diğer plastik sanatlar gibi eser şeklinde duvarlara asılabilsin istedim.” Minyatür sanatının sadece bilim çevrelerinde konuşulmasının yararına inanmayan Nusret Çolpan, dünyanın değişik ülkelerine bu sanatı ulaştırabilen ve tanıtabilen kıymetli bir seyyahtı aynı zamanda. Minyatürün geldiği noktayı yeterli bulmuyor, ancak eskiye göre bütün klasik sanatlarımıza olduğu gibi minyatüre de belli bir alaka gösterildiğini kabul ediyordu. Bunun için Milli Eğitim’de yöneticilere, bilhassa öğretmenlere büyük görevler düştüğünü söylüyordu. Ayrıca basın yayın kuruluşlarının da bu sanatları duyurmada etkili olabileceğini ifade ediyordu. Ona göre, gazeteler ve televizyonlar milyonlarca okuyucu ve seyircilerine minyatür, tezhip, hat, ebru gibi sanatları tanıtabilir, hatta uygulamalı olarak da öğretebilirlerdi. Mazinin İhtişamını Günümüze Taşıdı Nusret Çolpan, Türkiye’nin yetiştirdiği değerli bir sanatkârdı... Sayıları çok fazla olmayan minyatür ustalarındandı. Acaba Türkiye’de, İstanbul’da, Fatih’te, hatta oturduğu Yavuz Selim semtinde kaç kişi tanıdı bu maharetli ruh mimarını... İnanıyorum ki Nusret Çolpan'ın oturduğu sokağın sakinleri bile ‘resme benzer şeyler’ yapan bu komşularını yolda görüp selamladılar ama yaptıklarını merak edip pek sormadılar. Olsun, zararın neresinden dönülürse kârdır. Mazinin ihtişamını ve zarafetini yansıtan millî sanatlarımızı, bugünden tezi yok çocuklarımıza göstermeliyiz, bu eserleri onlara anlatmalıyız. Nusret Çolpan gibi büyük sanatkârların eserlerini, minyatürlerini alıp evlerimize asmalıyız. Kendi öz sanatlarını bilen, seven, sevdirmek isteyenler o ülkeye iyilik edenlerdir. Nusret Çolpan, 31 Mayıs 2008 tarihinde fani dünyaya veda edip ebedî âleme göç etti. O artık Topkapı’da, şehit Başvekil Adnan Menderes’in yanında mahşerî bekliyor. Ama nefis eserleri evleri, camileri, işyerlerini, durakları, metro istasyonlarını süslüyor. O muhteşem bir medeniyetin sahibi olan bir milletin sanatını geniş kesimlere, yeni nesillere tanıttı ve sevdirdi. Bugün yüzlerce, binlerce genç minyatür sanatını tanıyor ve seviyor. Ecdat yadigârı bu ulvi sanatı uygulamak yeni genç sanatçılara düşüyor elbet. Önlerinde iyi bir örnek, sağlam bir kılavuz, esaslı bir rehber var: “Minyatürün Gülenyüzü” Nusret Çolpan… Merak etmesinler, onlara sisler ardından yine tebessümünü ve ışığını gönderecek, ilham kaynağı olacaktır. Yeter ki, o tebessümü fark etsinler, o ışığı görebilsinler. Zaten millî sanata mesafeli duranların içinde bulundukları kısırlığı hepimiz görüyoruz. Tamamen taklit ürünü, kof ve sığ çalışmalardır yaptıkları. Öyleyse hedef belli; köküne bağlı sanatkârlar, özüne uygun sanatları alıp geliştirmeli ve bütün dünyaya bu güzellikleri tanıtmalı, yaymalıdır. Başka çıkışımız yok. Türkiye’min aydınlık yüzü, iyi nakkaşı, seni çok özleyeceğiz. Aziz sanatkârımız Nusret Çolpan’ı rahmetle anıyorum. Ruhu şad, kabri nur, mekânı cennet, menzili mübarek, makamı âli olsun.
Mehmet Nuri YARDIM
YazarKıbrıs bizim neyimiz olur? Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti diyoruz ama güzel ada Kıbrıs, bütünüyle düne kadar bizim değil miydi? Karadeniz’de Kırım Yarımadası, Akdeniz’de Kıbrıs Adası bizim ileri karako...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
Yıllardan beri Filistinlileri soykırıma tabi tutan İsrail, Gazze’yi haftalardır acımasızca bombalıyor. Dünyanın gözü önünde evlerini, camilerini, hastanelerini hedef alarak çocukları, kadınları, yaşlı...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
Hak ve hakikat dostlarının büyüklerindendir Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velî. Gönüllere kandil olan bu Türkmen şeyhinin gerçek adı "Bektaş"tır. Babası, Horasan hükümdarlarından İbrâhîm-i Sânî'dir. Vefatında...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Çocukluk yıllarımızdan itibâren Tarık bin Ziyad bizim için diğer İslâm kahramanları gibi öncüydü ve büyük fetihlerin efsâne komutanıydı. Sonra bir fetret döneminde hem bu yiğit öncüyü hem de Endülüs r...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM