DOKSAN ÜÇ HARBİNDE ERMENİLER VE ERMENİ MESELESİNİN ORTAYA ÇIKIŞI
Türk tarihine Doksan Üç Harbi olarak geçen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, “Ermeni Meselesi”nin ortaya çıkması ve uluslararası boyut kazanmasında dönüm noktası olarak kabul edilir. Bu sebeple, Ermeni meselesinin tüm boyutları ile doğru bir şekilde değerlendirilmesi için bu savaşta üstlendikleri roller ve etkileri üzerinde durmak oldukça önemlidir. Osmanlı İmparatorluğu, 19. yüzyılın başlarından itibaren içte ve dışta önemli problemlerle uğraşmak zorunda kalmış, aynı zamanda ciddi anlamda devleti idare etme sorunu ile karşılaşmıştır. Dağılmakta olan bir imparatorluk kendini kurtarabilmenin yollarını aramaya başlamıştır. Fakat her ulus devleti bir tarafa çekmeye çalıştığı için problemler her geçen gün artmaktadır. Osmanlı topraklarına yayılma politikası izleyen Rusya’nın, 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Ermenilerin yaşadığı bir kısım toprakları ele geçirmesi, yine Ermenilerin yaşadığı diğer vilayetleri de ilhak etme düşünce ve eğilimlerini cesaretlendirmişti. Bu süreçte, Rusya’nın kendilerini Türk boyunduruğundan kurtaracağını uman Osmanlı Ermenileri arasında Rus yanlısı fikirler hızla yayıldı Sonuçta Ermeniler, “Millet-i Sâdıka”dan, “Düşmanla işbirliği yapan” bir millet konumuna gelmiştir. Hatta Yunanlar ise 1829 Edirne antlaşması ile bağımsızlıklarını kazanarak Osmanlıdan ayrılan ilk azınlık ulus olmuştur ki bu ise diğer ulusları heyecanlandırmış ve harekete geçirmiştir. Çarlık Rusyası’nın Slav topluluklar üzerinde uyguladığı Panislavizm siyaseti, 1877-1878 Türk-Rus Savaşının en önemli sebeplerinden biridir. Rusların kesin zaferiyle sonuçlanan bu savaş, Tuna-Balkanlar ve Kafkas-Doğu Anadolu cepheleri olmak üzere iki sahada meydana gelmiştir. Bunlardan Kafkas-Doğu Anadolu Cephesi, yüzyıllardır bölgede yaşayan Ermenilerin de rol aldığı önemli gelişmelere sahne olmuştur. Bu cephede Ermeniler Ruslarla ortak hareket etmek suretiyle, Doğu Anadolu’daki Rus işgallerini desteklemişler hatta Türk halkı üzerinde taarruz ve katliamlarda bulunmuşlardır. Ermenilerin Hareket Tarzı Ermenilerin bu savaşta, “Rus Ermenileri” ve “Osmanlı Ermenileri” olmak üzere, iki taraflı ve aynı zamanda birbirini tamamlayan bir desteği söz konusu olmuştur. Bunlardan, Kafkasya’da yaşayan Rus Ermenileri, doğrudan Rus ordusunda görev almak suretiyle Ruslara destek vermişlerdir. Dahası, bu ordunun komuta kademesinde Ermenilerin ciddi bir ağırlığa sahip olduğu görülür. Merkezi Erivan olan Rus Kafkas ordusunda, binlerce Rus Ermeni asker ve her kademede yüzlerce subaydan başka, general rütbesinde komutanlar da vardı. Nitekim savaşın başında Doğu Anadolu’yu süratle işgale başlayan Rus ordusunun komutanı Mikayel Loris-Melikof(1826-1888), Tiflisli bir Rus Ermeni olup, asıl adı da Melikian idi. Melikof’tan sonra görevi devralan Rusya’nın Kafkasya valisi ve Çar’ın kardeşi Grandük Mihail Nikolayeviç’in emrindeki ikinci derece komutanların birçoğu yine Tiflisli Ermenilerden oluşuyordu: Hepsi de general rütbesinde isimler bulunmaktaydı. Bu arada, General Tergukasov komutasında olarak “Erivan Müfrezesi” adıyla ayrı bir birlik de oluşturulmuştu. Rus Ermenileri, daha çok Rusların kışkırtıp vadettiği Ermenistan’ı kurma hayaliyle savaşıyordu. Tam da bu noktada, dönemin Ermeni Patriği Nerses’in, İstanbul’daki İngiliz elçisi Henry Layard’a söylediği şu sözleri dikkat çekicidir: “…Rusya tarafından Gürcistan ve Kafkasya’daki Ermenistan’da istihdam edilen üst düzey görevliler ve generaller arasında çok sayıda Ermeni bulunmaktadır. Onlardan bazıları, savaş boyunca seçkinlik gösterdiler ve Türkiye’deki Ermeni kardeşleriyle yakın ilişki içinde oldular…” Rus ordusuna Ermeni desteğinin ikinci önemli ayağı ise, Doğu Anadolu vilayetlerinde ve özellikle de sınır boylarında yaşayan Osmanlı Ermenileriyle ilgilidir. Paris Antlaşması’nın getirdiği kısıtlamalardan sonra Rusya, Doğu Anadolu ile Mezopotamya havzasına dair planlarını gerçekleştirmek için, buradaki Ermeni nüfusuna dayanmayı tasarlıyordu. Nitekim Doksan Üç Harbi’nde hızla ilerleyen Rus orduları Doğu Anadolu’da bazı sınır vilayetlerini işgal edince, buralarda yaşayan Ermenilerle temasa geçmiş; ayrıca Rus ordusundaki Ermeniler de Osmanlı Ermenilerini kışkırtmaya başlamıştı. Bu sırada, Osmanlı Ermenilerinden bazıları Rus ordularına rehberlik ve casusluk yapmak suretiyle savaşa dâhil olmuşlardı. Ayrıca, Ruslar Ermeniler vasıtasıyla ülke içine dehşetli haberler yayıyor; bu durum doğal olarak halk üzerinde korku ve heyecan yaratıyordu. Doksan Üç Harbi’nin doğurduğu otoritesizlik ortamının da etkisiyle, Doğu Anadolu vilâyetlerinde Ermenilerin ön ayak olduğu ciddi asayiş problemleri de ortaya çıkmıştır. Nitekim daha savaşın başlarında Patrik Nerses, muhtelif yerlerde çıkan olaylar ve karışıklıklar sebebiyle Ermeni milletine hitaben bir “Nasihatnâme” yayınlamıştı. 1875’ten beri isyan hâlinde olan Zeytun Ermenileri ise, savaşın başlamasıyla birlikte Babik liderliğindeki gasp ve yağma hareketlerine hız vermişlerdi. Zeytun da Müslüman halka büyük işkencelerde bulunan Babik isimli eşkıya Batılı devletlerce özel yetiştirilmiş ve bölgede karışıklık çıkarmak maksadıyla görevlendirilmişti. Zeytunda çok sayıda masum halk katledilmiş hatta mermi harcamamak için yüksek uçurumlardan aşağı atılarak öldürülmüşlerdir. Ermeniler hem Türk askerine, hem de sivil halka karşı tam anlamı ile bir katliam uygulamışlardır. İsyanın liderlerinden biri olan komiteci Aghasi günlüğünde buradaki katliamı şöyle anlatmaktadır Kadınlar balta, tabanca, kama ve sopalarla kaçan Türk esirlerinin arkasından koşup bunların büyük bir kısmını öldürdüler, sadece 56’sı kendisini kurtarabildi… İsyanın başından sonuna kadar Türkler 13.000’i asker, gerisi başıbozuk olmak üzere 20.000 kişi kaybettiler, biz sadece 125 kişiyi kaybettik Diğer birçok Ermeni isyanında olduğu gibi, Zeytun isyanında da Avrupalı devletler olayı kışkırttıkları gibi Hükümet tedbir aldığı zaman hemen devreye girip komiteciler lehine baskı yapmaya başlamışlardır. Osmanlı Devleti, bu baskılar sonucunda Avrupalı devletler ve komitecilerin isteklerine dayalı olan bir anlaşmayı imzalamak zorunda kalmıştır. Bu anlaşmaya göre; Zeytunlular, buraya gelip isyanı çıkartan komitecileri Hükümete teslim etmeyecekler, bu kişiler Avrupalı devletlerin güvencesi altında ülkeyi terk edeceklerdir. Genel af ilân edilecek, Avrupalı altı devlet burada garantör olacaklardır. Osmanlı ordusu Zeytun’dan çekilecek, güvenliği sağlamak için burada bir tabur kalacak, ancak bu askerî birlik Zeytunlular’ın içişlerine karışmayacaktır. Maraş’ta konsolosluklar kuracak olan Avrupalı devletler, Zeytun’un yeni yönetimini buradan denetleyeceklerdir. Yapılan anlaşma gereği isyanı çıkartan altı komiteci İngilizlerin himayesinde Mersin limanından Marsilya’ya gitmişlerdir. Zeytun isyanının bu şekilde sonuçlanması ve komitecilerin cezalandırılamaması Ermenilere cesaret vermişti. Bu olaylardan sonra yakalanan bazı Ermeni katiller, Ankara mahkemeleri tarafından suçlarına göre çeşitli cezalara çarptırılmışlardı. Savaş sırasında ayrıca, Ermeni Patrikhanesi tarafından Erzurum, Gemerek vb. yerlerdeki Ermeni mekteplerine gönderilen Ermenice risâleler ele geçirilerek “zararlı” görülmüş ve imha edilmişlerdi. Kısacası yönlendirme ve yapılan tertiplerle Ermeniler bilinçli hareket yapıyor; Osmanlı devlet yönetimine ve Türk halkına ciddi zararlar veriyorlardı. Sonuç Osmanlı Ermenilerinin doğu cephesindeki hareket tarzını belirleyen etkenler arasında, demografik/sosyal yapıdan ve savaş şartlarından kaynaklanan hususlar da vardı. Osmanlı yardımcı kuvvetleri, genellikle aşiret yapısını yansıtan Kürt ve Çerkezlerden meydana gelmekteydi. Bu başıbozuk guruplar, savaşta zaman zaman önemli katkılar sağlasa da, cephe ve gerisindeki düzen ve otoriteyi daha çok ihlâl edebilmekteydiler. Doksan Üç Harbi henüz sonuçlanmadan önce, İstanbul’daki Ermeni Patrikhanesi büyük devletlerin Dışişleri Bakanlarına birer şikâyet mektubu göndermiş, bu arada Rusya Ermenileri de Osmanlı Ermenilerine yardım etmek için Rus hükümetine müracaat etmişti. Diğer yandan, Ermeniler, 18 Aralık 1877’de yaptıkları bir toplantıyla, daha önce aldıkları Doksan Üç Harbi’ne doğrudan katılma kararını iptal etmişler; ancak bu tarihten itibaren de Rusya nezdinde yoğun bir çalışma başlatmışlardır. Bundan sonraki süreç ise, Ermenilerin savaşta Ruslara çeşitli şekillerde verdikleri desteğin karşılığını beklemek ve diğer Hıristiyan toplulukların izlediği yolu takip ederek özerkliğe açılan kapıyı aralamak şeklinde belirmiştir. Ermeni Patriği Nerses “özerklik” veya “himaye” talebiyle Ayestefanos’taki Grandük Nikola’ya müracaat etmiş; daha sonra imzalanan her iki antlaşmaya da büyük devletlerin kontrolü altında olmak üzere “Ermeni Islahatı”nın yapılmasına ilişkin maddeler konmuştur. Ayrıca, yukarıda bahsedilen çatışmalardan dolayıdır ki, Ermenilerin Çerkez ve Kürtlere karşı emniyetlerinin sağlanması kararlaştırılmıştır. Reformlar tatminkâr düzeyde uygulanıncaya kadar da, Rus birlikleri Ermenilerin yaşadığı vilayetlerde kalmaya devam edeceklerdi. İlgili maddeler, Ermeni meselesine aynı zamanda uluslararası boyut kazandırdığı gibi, Ermenilerin emperyalizmin bir hedefi hâline gelmesine de sebep olmuştur. Emperyalist güçler Ermenileri kullanmak suretiyle Osmanlı Devletinde iç karışıklıklara sebep oldukları gibi devletin gücünü zayıflatmayı amaçlamışlar. Çıkardıkları karışıklıklarla güven ortamına darbe vurmuşlardır. Osmanlı Devleti’ni zayıflatarak emperyalist hedeflerine erişmeyi amaçlamışlardır. Bu durumu göremeyen sözde aydınlar ise Sultan II. Abdülhamit Han’ın aleyhinde olmuşlar, bilerek veya bilmeyerek Osmanlıya zarar vermişlerdir. Tüm bunlar ise Batılı güçlerin birer tertibi ve tarih boyunca planladıkları intikam duygularıdır. Osmanlı Devleti’ni parçalamak, toprakları üzerinde kukla devletçikler kurdurmak isteyen emperyalist devletlerin hedeflerine varmak için kullandıkları toplumlardan biri de Ermeniler olmuştur. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra bulundukları her bölgede isyan ettirilmeye çalışılan Ermeniler, kendilerine her türlü imkânı sağlayan Osmanlı Devleti’nin zor anlarından faydalanma yoluna gitmişlerdir. Kaynakça
Resul KESENCELİ
YazarHilkâtten haşre kadar, bir ince yola düştüm, Emdim ruhunu aşkın, bir başka hâle düştüm. Mızrabı yüreğimin vurdukça tellerine, Gözlerime kelepçe taktı da gitti biri, Bağlandım sükûtuna, yığıldım el...
Yazar: Muhsin İlyas SUBAŞI
BeyitBir bülbül-i âşüfte miyim nalân u âhım goncayaGayrı kime yüz döneyim her dem nigâhım goncaya(Çok fazla seven bir âşığım, sürekli olarak feryâdım, inlemelerim, ahlarım sevdiğimedir, yüzümü başka k...
Yazar: Resul KESENCELİ
1.BeyitTâlibâ gel gir şu bezm ile müdâm ol bir nefes Dilberi gör kâm alıp her emre râm ol bir nefes(Tâlib olan gel ve bu meclise gir, her an bu meclisin havasını teneffüs et. Mecliste bulunan sevgiliy...
Yazar: Resul KESENCELİ
Tasavvuf edebiyatımızın ve irfan kültürümüzün medarı iftiharlarından biride, Pîr-i Türkistan Ahmet Yesevî’dir. Anadolu’nun manevîyat meşalesini sonsuza kadar yakan, ruhları mayalayan bir terbiye merke...
Yazar: Ramazan YILDIZ