DOĞUMUNUN 850. YILINDA AHÎLİK TEŞKİLÂTININ KURUCUSU AHÎ EVRAN
Arap dilinden Türkçeye geçen ve "kardeş(im)" anlamına gelen "ahî" kelimesi, İslâmî kavramlardan biri olan uhuvvetin de tecellisidir. Ahîlik (akılık), Ord. Prof. Dr. Fuat Köprülü gibi bazı ilim adamlarına göre, Türkçedeki, "cömert, eli açık, yardımsever" anlamına gelen 'akı'dan gelmektedir. Yine Köprülü'ye göre ahî teşkilâtının fikrî yapısını meydana getiren unsurlardan birisi Bâtınîliktir. Ahîlik teşkilâtı Bektaşî-İslâmî bir yapı ihtiva etmektedir. Üyeleri esnaf ve sanatkârlardan oluşan ahîlik teşkilâtı, ilhamını ve ilkelerini Kur'an ve sünnetten alır. XIII. yüzyıldan itibaren içtimaî, iktisadî ve siyasî yapılanmaya dönüşen fütüvvet, ahîliğin teşekkülünde önemli bir rol oynamıştır. Böylece yiğitlik, cömertlik ve merhametin harmanlandığı esnaf birlikleri ortaya çıkmıştır. Bu birlikler iş yerlerinde usta, kalfa ve çırak; tekke ve zâviyelerde ise şeyh-mürit ilişkilerinin tanzim edilmesinde ve ekonominin rayında yürümesinde etkin ve yetkin bir rol üstlenmişlerdir. Üstün ahlâkî özelliklere sahip bir pîre bağlanan ahîler, iş ahlâkı konusunda zirve şahsiyetlerdi. Çırak, kalfa, usta ve pîr arasındaki ilişkiler önceden belirlenmiş belli umdelere bağlıydı. Bu insanî ve meslekî ilişkilerde saygı, sevgi ve merhamet esastı. Hakka ve hakikate mugayir işler asla yapılmazdı. Onlar İslâm'ın iş ve meslek hayatındaki numuneleriydi. "Eline, diline, beline sahip" imanlı ve ihlaslı insanlardı. Ahîlik kültürüyle yetişen esnaflarda rekabet değil, dayanışma vardı. Şayet iş yeri yan yana olan iki dükkândan biri siftah yapmışsa, kendisine gelen müşteriyi siftah yapmayan komşu esnafa gönderecek kadar âlîcenaptılar. Toplumda adeta bir denge unsuru olan ahîler ta çocukluklarından beri üstün bir iş ahlâkıyla yetişmişlerdi. Küfürbazlar, ikiyüzlüler, fitne-fesat peşinde koşanlar, yalan söyleyenler, sözünü tutmayanlar, kan dökenler, başkalarına tuzak kuranlar, stokçuluk ve vurgunculuk yapanlar bu teşkilâtın kapısından bile giremezdi. Alın teri onlar için çok kıymetliydi. Asla kusurlu mal üretmezler ve velinimet olarak kabul ettikleri müşterilerine hileli mal satmazlardı. Ürünlerini fahiş fiyattan satmak akıllarına bile gelmezdi. Ankara ve çevresiyle Sivas, Kayseri, Kırşehir ve Denizli en yoğun olarak bulundukları şehirlerdi. Ahîlik teşkilâtı mensupları, bugünkü anlamda bir sivil toplum kuruluşu olarak sadece ticaretle iştigal etmemiş, bunun yanında bağımsız olarak siyasetle de yakından ilgilenmişlerdir. Özellikle devlet otoritesinin zayıfladığı ve bozulduğu XIII. yüzyılda anarşi ve kaosun önlenmesinde, bozulan birliğin tekrar tesis edilmesinde önemli roller üstlenmişlerdir. Anadolu'da bir esnaf teşkilatlanması olan ahîliğin ortaya çıkmasında Şeyh Nasîrüddin Mahmûd (ö. 1262)'un rolü büyüktür. İran'ın Hoy şehrinde doğan, daha çok "Ahî Evran/Evren" adıyla tanınan, ahîlik teşkilâtının kurucusu, esnaf ve sanatkâr dayanışmasının pîri sayılan bu kıymetli şahsın asıl adı Şeyh Nasîrüddin Mahmûd Ahî Evran b. Abbas'tır. Bir rivayete göre herkesin korktuğu bir yılanın onu görünce munisleşmesi sebebiyle kendisine "insan bile yutabileceği sanılan büyük yılan" anlamında "Evran" lakabı verilmiştir. Ticarette dayanışmanın ve yardımlaşmanın sembol ismi olan Ahî Evran'ın doğum tarihiyle ilgili farklı görüşler olsa da genel kanı 566/1171 tarihinde doğduğu yönündedir. XI. yüzyılda Hoy şehrine gelip yerleşen bir Türkmen ailenin çocuğudur. Annesi ve babası hakkında güvenilir malumat yoktur. Şeyhi olan Evhadu’d-din Kirmani’nin kızı Fatma ile evlenmiştir. Çocukluğu Hoy'da geçen Ahî Evran, ilk eğitimini burada tamamladıktan sonra, Horasan'a giderek Fahrettin Razî'den, başta şer'i ilimler olmak üzere, eğitim almıştır. İlk tasavvufî terbiyeyi Horasan ve Maveraunnehir'de Yesevî dervişlerinden edinmiştir. Tefsir, hadis, fıkıh, kelâm ve tıp alanlarında derinlikli bilgilere sahip olan Ahî Evran; tasavvuf akidelerini hayatının düsturu hâline getirmiştir. Böylece barış ve huzura hizmet etmiştir. Halk arasında daha çok âlim ve mutasavvıf yönleriyle inkişaf eden Ahî Evran, İbn-i Sina ve Farabî gibi çok yönlü şahsiyetlerin de etkisinde kalmıştır. 601/1204 yılında Bağdat’a giderek büyük İslâm âlimi Sihabüddin Sühreverdi gibi Fütüvvet Teşkilâtı’nın ileri gelen âlimleriyle ilmî temaslarda bulunmuştur. Hac görevini yerine getirmek için gittiği Mekke’de Şeyh Evhadu’d-din Kirmânî ile tanışmış ve onun müridi olmuştur. Kayınpederi ve şeyhi olan Kirmânî ile birlikte Abbasi Halifesi Nasır Lidinillah’ın kurduğu Fütüvvet Teşkilatı’na girmiştir. Anadolu Selçukluları sultanı II. Gıyase’d-din Keyhüsrev, Bağdat’ta bulunan bilginleri Anadolu’ya davet edince Abbasi Halifesi Nasır Lidinillah, Ahî Evran'ı ve Şeyh Evhad’ud-din Kirmânî'yi, diğer âlimlerle birlikte Anadolu’ya göndermiştir. İslâmî ve insanî bir ticarî hayatın tanzim edilmesine öncülük eden Ahî Evran’ın hem Hacı Bektâş-ı Velî (1209-1271) hem de Mevlanâ Celaleddîn-i Rûmî (1207-1273) ile çağdaş olduğu söylenir. Bu üç büyük şahsiyet de düşünceleriyle insanlığa yol göstermişlerdir. Halk arasında "Debbağların Pîri" olarak da bilinen Ahî Evran, 1205 yılında Anadolu’ya gelmiş ve şeyhi ile birlikte Kayseri’ye yerleşmiştir. Burada bir debbağ/deri işleme atölyesi kurmuştur. Kısa zamanda sanat erbabı arasında sevilen ve sayılan bir insan olmuştur. Büyük bir vatansever olan Ahî Evran, Moğollara karşı Kayseri’yi savunan ahîleri teşkilâtlandırmıştır. Ahî Evran; bir müddet Kayseri, Denizli ve Konya'da ikamet ettikten sonra birçok şehir ve kasabayı gezerek ahîlik teşkilâtının kuruluşunda ve yayılışında önemli bir rol oynamıştır. Sonradan da Kırşehir’e yerleşerek ölümüne kadar burada kalmıştır. İş ve meslek hayatının tanzim edilmesinde büyük rol oynayan Ahî Evran'ın hayatı ve düşünceleriyle ilgili bugüne kadar birçok eser yazılsa da bu eserlerdeki bilgiler rivayetlerle yoğrulmuştur. Yazılanlarda, ne yazık ki ifrat ve tefrite kaçılmıştır. Bu noktada, hacim olarak küçük olsa da Gülşehri'ye ait olduğu söylenen 167 beyitlik Türkçe mesnevîden bahsetmek gerekir. Muhtevasından Ahî Evran’ın ölümü üzerine kaleme alındığı anlaşılan eser, Ahî Evran’ın hayatına dair bazı bilgilerin yanında, onun karakter özelliklerini, kerametlerini ve ahîliğin kurallarını kapsamaktadır. Söz konusu eserde Ahî Evran, abartılı ifadelerle şöyle tavsif edilmektedir: “Dünyada ahî, Ahî Evran olup; o, bütün ahîlerin sultanıdır. O, padişahın hasekisi, bütün beyler de onun önünde birer kuldur. Onun asitanesi, firuze renkli gökyüzüdür. Âlem içinde âlem olan odur. Dünyaya onun gibi kademli biri gelmemiştir. Herhangi bir şehirde büyük kimseler çoktur, ancak âlemin ulusu farklıdır. Onun himmeti Allah'a ulaşmıştır. O, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in has ümmetidir. Allah'ın katına çıkmış ve onun yüzünü görmüştür. 93 yıl yaşamış ne helâli ne de haramı ihlâl etmiştir. Gönlünü kadın ateşiyle yakmamış, kimsenin ağzına ve yüzüne bakmamıştır. O, akla dost, nefse düşmandır. Temiz dinli ve namusludur. Ahîler ile beylerin sultanı olup dünyadan elini eteğini çekmiş ve ahiret için gerekli hazırlığı yapmıştır. Cömertlikte Hâtem-i Tâî yanında bir gedadır. Kutb olup üçlere ermiş, yedilere ders vermiştir. Kırklar ile arkadaştır…” (8-26. beyitler) Çok yönlü bir ilim ve fikir adamı olan Ahî Evran, kurmuş olduğu "ahîlik teşkilâtı" vasıtasıyla sosyal, iktisadî ve siyasî hayatımıza yön vermiştir. Dinî değerleri ticarî hayatın bir parçası hâline getirerek kardeşliğe, cömertliğe, kahramanlığa, fedakârlığa, diğerkâmlığa, akla, ilme ve sanata uygun bir zemin hazırlamıştır. "Hakk'a hizmet halka hizmet" anlayışıyla üretimde kalitenin ve adil paylaşımın önünü açmıştır. Birlik, beraberlik ve kardeşlik duygularını vahdet teknesinde yoğurarak İslâm'ın "ideal insan" modelini ortaya koymuştur. İlimde ve ahlâkta örnek bir şahsiyet olan Ahî Evran; rivayetlere göre, Moğollara karşı mücadele ederken 653/1261yılında doksan üç yaşında şehit edilmiştir. Kabri Kırşehir’de, Ahî Evran Mahallesindeki Ahî Evren Camii'nin avlusunda bulunmaktadır. Söz konusu türbe, Ahî Evran'ın ölümünden iki asrı aşkın süre sonra,1482 yılında, kendisine bağlı kişiler tarafından yaptırılmıştır. Türbe, kubbe örtülü kare planlıdır. Ahî Evran'ın Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilen türbesi bugün bile birçok seveni tarafından ziyaret edilmektedir. Ahî Evran'ın doğumunun 850. yılı olan 2021 yılı UNESCO tarafından "Ahî Evran Yılı" olarak ilân edilmiştir. Bu büyük ilim, irfan ve ahlâk adamının 850. doğum yıldönümü vesilesiyle o eski ahîlik teşkilâtının insanî ve vicdanî ilkeleri, başta ticaret olmak üzere, hayatımızın bütününe tekrar teşmil edilebilir. Zira bilginin hikmetle, ticaretin ahlâkla buluşturulduğu ahîlik teşkilâtından bugünün ticaret erbabının öğreneceği çok şey vardır.
M.Nihat MALKOÇ
Yazarİnsanoğlu var olduğu günden beri dünyadaki nesneleri bazen merak bazen ihtiyaç gibi çeşitli sebeplerle toplama ve biriktirme hevesi içine olmuştur. Bunda çok kere zamanın yok ediciliğinden kurtarmak v...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
İmâm-ı Busûrî’nin (ö.695/1296 [?]) Hz. Peygamber (s.a.v.)’i övmek, O’nun fizikî ve ahlâkî yönlerini dile getirmek için kaleme aldığı “el-Kevâkibü’d-dürriye fî medḥi ḫayri’l-beriyye” adlı ç...
Yazar: Fatih ÇINAR
Özbekistan tarihî eserleriyle bir açık hava müzesini andırmaktadır.Yedi bağımsız Türk Cumhuriyeti (Türkiye, Âzerbaycan, Özbekistan, Türkmenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ
Tarık bin Ziyad’dan Gırnata Hükümetine yahut Avrupa'da Endülüs'ün SeyriEndülüs İslâm medeniyeti, 711’deki fethinden 1492’deki çöküşüne kadar 881 yıllık bir dönemi kapsamaktadır. İslâm ordusu bu toprak...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ