DOĞRULUĞU EĞRİLİĞİNDE OLAN BİR HAYVAN: “DEVE”
Kur’ân-ı Kerim’de insanların en fazla kullandığı evcil hayvanlar olan deve-sığır ve davar cinsini ifade eden ‘enâm’ kelimesi 26 yerde geçmiştir. Bunun yanında çeşitli isimleriyle deve ayrıca 22 kere tekrarlanmıştır. Bu kullanımlarda deve için 13 farklı kelime kullanılmıştır. Bu yönüyle deve, Kur’ân’da zikredilen hayvanların başında gelmektedir. Bu da Kur’ân’ın ilk muhatapları için devenin ayrı ve özel bir yerinin olduğunun göstergesidir. Bu kelimeler şunlardır: Cemel-Cimâle (2), Baîr (2), Büdün (1), Dâmir (1), ‘Işâr (gebe develer) (1), İbil (2), Nâka (7) (deve), Rikâb (1), Hîm (1), Bahîrâ (1), Sâibe (1), Vasîle (1), Hâm (1) (toplam 22 kere). Bunların arasında ince farklar vardır. Şöyle ki: Cemel, daha çok iri ve güçlü erkek deve için kullanılır. Baîr, daha çok taşımacılıkta kullanılan erkek ve dişi devedir. İbil, tekili olmayan develer anlamına çoğul bir kelimedir (ism-i cem’). Nâka, dişi deve için kullanılır. İlgili ayetlerden bir kısmı şöyledir: “Doğurması yaklaşmış develer (‘ışâr) başıboş bırakıldığı kıyâmet zamanı…”1, “Doğrusu âyetlerimizi yalan sayıp, onlara karşı büyüklük taşlayanlara, göğün kapıları açılmaz; onlar deve (cemel) iğnenin deliğinden geçmedikçe cennete de giremezler. Suçluları böyle cezalandırırız.”2, “Cehennem dumanının üç kollu gölgesinin saçtığı her bir kıvılcım sanki birer sarı devedir (cimâle), konak gibi de büyüktür.”3, “Siz cehennemlikler o kaynar suyu hem de susamış develerin (hîm) suya saldırışı gibi içeceksiniz…”4 “Yusuf’un kardeşleri, ‘Ey babamız! Daha ne isteriz; işte mallarımız da bize iâde edilmiş; âilemize onunla yine yiyecek getirir, kardeşimizi de korur ve bir deve (beîr) yükü de artırmış oluruz; esasen bu az bir şeydir.’ dediler.”5, “Hükümdarın su kabını kaybettik, onu getirene bir deve (beîr) yükü mukâfat verilecek, buna ben kefil oluyorum dediler.”6 “İşte kurbanlık deve (büdün) ve sığırları Allah’ın size olan nişânelerinden kıldık. Onlarda sizin için hayır vardır. Bağlı halde keserken üzerlerine Allah’ın adını anın. Yan üstü düşüp ölünce onlardan yiyin, isteyene de istemeyene de verin. Şükredersiniz diye onları böylece sizin buyruğunuza verdik.”7, “Allah, kulağı çentilen (bahîra), salıverilen (sâibe), erkek dişi ikizler doğuran (vasîle), on defa yavrulanmasından ötürü yük vurulmayan hayvanların/develerin (hâm) adanmasını emretmemiştir; fakat inkâr edenler Allah’a karşı yalan uydururlar ve çoğu da akletmezler.”8 “İnsanları hacca çağır; yürüyerek veya binekler/develer (dâmir) üstünde uzak yollardan sana gelsinler.”9, “Ey inananlar! Onların mallarından, Allah’ın Peygamberi’ne verdiği şeyler için siz ne at ve ne de deve (rikâb) sürdünüz; fakat Allah peygamberlerine, dilediği kimselere karşı üstünlük verir. Allah her şeye Kâdir’dir.”10 7 âyette de Semûd Kavmi’ne mûcize olarak verilen, kayanın ortasından çıkan ve onların suyuna ortak olan dokunulmaması gereken deveden ‘nâka’ diye bahsedilmiştir: “Semûd kavmine de kardeşleri Salih’i gönderdik. O şöyle dedi: ‘Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, O’ndan başka tanrınız yoktur. Rabb’inizden size bir belge geldi, Allah’ın bu dişi devesi size bir delildir, onu bırakın, Allah’ın toprağında otlasın; ona kötülük etmeyin, yoksa can yakıcı azâba uğrarsınız.”11 Semûd Kavmi’nin helak sebebi de bu mûcize deveyi boğazlamaları olmuştur. Yüce Rabb’imiz, devenin yaratılışı üzerine derinlemesine düşünmemizi özellikle istemiştir: “Allah, deveden (ibil) iki, sığırdan iki yaratmıştır.”12, “Bu insanlar, develerin (ibil) nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yerin nasıl yayıldığına bir bakmazlar mı?”13 Devenin yaratılışı, göklerin, dağların ve yerin yaratılmasından önce zikredilmiştir. Zira devenin yaratılışında Yüce Rabb’imizin erişilmez kudretini gösteren pek çok âyet vardır. Deve, özellikle Kur’ân’ın ilk muhâtaplarının hayatında ulaşılması en kolay ve en yakın olandır. Çünkü onlar deve ile iç içe bir hayat yaşamaktaydılar. O halde onu sıradan bir hayvan olarak görmeyin, deve deyip geçmeyin. Onun ve diğer varlıkların yaratılışındaki hikmetleri düşünün, inceleyip araştırın ve onları yaratanın yüce kudretini fark edin. Sizin emrinize sunulan o nimetlerin kadr u kıymetini bilin ve onları nimet sahibinin ölçüleri doğrultusunda kullanın. “Deve, sahibi için berekettir/zenginliktir.”14 buyuran Peygamberimiz (s.a.v.)’in yaşadığı dönem ve toplumda devenin ayrı ve özel bir yeri vardır. Onun ticareti, hicreti, yolculukları deve ile olmuştur. Medine’ye hicret ettiğinde mescidinin ve misafir olarak kalacağı yerin belirlenmesinde deve rol oynamıştır. İslâm tarihinde önemli bir hadise, ‘Cemel Vak’ası’ olarak isimlendirilmiştir. Bu savaş, Hz. Âişe’nin devesinin hevdeci içerisinde yönettiği savaş olduğu için bu ismi almıştır. Hz. Nûh’un gemiye aldığı hayvan çiftlerinden biri de devedir. Zekât ibadetinde devenin özel bir yeri vardır, ticaret için olmayan beş deve için bir koyun zekât düşer. Adam öldürmede bir kişinin diyet bedeli 100 deve olarak belirlenmiştir. Deve, eti, sütü, derisi, yünü ve gübresinden istifâde edilen bereketli bir hayvandır. Davar ve sığır cinsinden farklı olarak o binicilik ve taşımacılıkta da kullanılır. Birkaç hafta yiyip içmeden 200 kilometre kadar yol yapabilen sabırlı ve dayanıklı bir hayvandır. Onun için ona ‘sefînetü’s-sahrâ/çöl gemisi’ denmiştir. Deve bu özelliklere sahip diğer hayvanlardan çok daha faydalıdır. Et ve süt verenler içerisinde en çok eti ve sütü olan, en fazla ve en uzun süreli yük taşıyabilen bir hayvandır. Arapça, deve konusunda en zengin dildir. Onun isimleri ve özellikleriyle ilgili müstakil kitaplar yazılmış (Kitabü’l-İbil), Arap şiirinin ana konularından biri deve olmuştur. Deve, küçük bir çocuğun yönetebileceği kadar uysal, dinlediği müzikten etkilenen hassas ve duygusal, gittiği yolu iyi bilen zeki bir hayvandır. Aynı zamanda o, kızdığında tehlikeli olabilen kindar bir hayvandır.15 Onun için dilimizde “Deve kini gibi kini var.” deyimi yer almıştır. Yazımızı, devenin tevâzu ve olduğu gibi görünmesinin göstergesi olarak söylenen deyişle bitirelim: Deveye, “Boynun niçin eğri?” diye sormuşlar, o da, “Nerem doğru ki?” diye cevap vermiş. Evet, aslında devenin boynunun eğriliği, hikmet gereği olup onun doğruluğunun göstergesidir. Kişinin kendi eğriliğinin farkında olması bir erdemdir. Ne sûrette olursa olsun yaratılıştaki şekil aslında bir eksiklik ve bir kusur değildir. Asıl tehlikeli olan ise dışarıdan doğru görünen eğriliktir. Öte yandan devenin fizikî görüntüsü, dağları ovaları ile yeryüzü ile uyumlu bir görünüm arzeder. “O halde insanlar, develerin nasıl yaratıldığına bir bakmazlar mı?”
Ali AKPINAR
YazarBu başlık, bizim yıllar önce yaptığımız bir kitap çalışmasının başlığıdır. Bu çalışmamızda biz kültür dünyamıza damgasına vurmuş dinî motifleri ve bunların başında da Kur’ân izlerini tesbit etmeye çal...
Yazar: Ali AKPINAR
İslâm, madde ile mânâyı birlikte ele alır. İnsan beden ve ruhtan oluşmuştur. Yüce Yaratıcı, ilk insanı çamurdan önce bedenini yaratmış, ardından ona ruh vermiştir. Yani insanın maddesi önce şekillenmi...
Yazar: Ali AKPINAR
HAPİSHÂNELERDE ESERLER YAZAN BİR ÂLİM: Âlimlerin Güneşi İmam SerahsîOnun unvanı, Şemsüleimme yani Âlimlerin Güneşi’dir. Bugün Türkmenistan-İran sınırında bir kasaba olan Serahs’ta doğmuştur. Vefât tar...
Yazar: Ali AKPINAR
Kur’ân’ın bir adı da Nûr’dur. Zira o, her şeyin, ışığı/aydınlığın yaratıcısı ve sahibi olan Yüce Allah’ın kelâmıdır. O, gönülleri, beyinleri ve insanların yolunu aydınlatan hidâyet rehberi, dosdoğru y...
Yazar: Ali AKPINAR