DOĞRU SÖZLÜ OLMAK
Doğru sözlü olmak, insan olmanın en önemli ahlaki değerlerinden birisidir. Doğru söylemek İslam ahlakının da en önemli kurallarından birisidir. Hatta doğru konuşmak, doğru olmak kişinin imanı ile ilgilidir. Peygamber efendimiz, yalandan sakınmamızı, yalanın imana zarar vereceğini ifade etmiştir. Kişinin bildiğini, gördüğünü, işittiğini ve inandığını olduğu gibi ifade etmesine doğru sözlülük denir. Kişinin bildiğinin, gördüğünün, işittiğinin ve inandığının tersini söylemesi ise yalancılıktır. Bu yazımda, doğru sözlü olmak konusunda tavsiyelerde bulunmayacağım. Doğru sözlü olmamanın temelinde yatan bazı sebepler üzerinde durmaya çalışacağım. Bunun için özellikle çocukluk dönemine dikkat çekeceğim. Hiçbir anne ve baba, çocuklarının yalan söylemesini istemez. Çocuk eğitimi konusunda düzenli olarak danışmaya aldığım bir ebeveyn telaşla, çocuğunun yalan söylediğini, tüm uyarmalara rağmen, çocuğa kızmalarına rağmen hatta çocuk yalan söylediği için zaman zaman dövmelerine rağmen yalan söylemeye devam ettiğini ifade etmişti. Ama tüm çabalara rağmen sonuç alamamış olması bu ebeveyni çok kaygılandırıyordu. Çocuklarının yaşını sorduğumda, çocuğun beş yaşında olduğunu söylemişti. Bu ebeveynimizin anlattıklarında iki durum dikkatimi çekmişti: Birincisi çocuğun yaşı, ikincisi ise yalan karşısında anne ve babanın takındığı tavır yani şiddete başvurmaları… Çocuklar öğrenme yetisi ile doğarlar. Bu öğrenme, ilk yaşlarda özellikle ebeveynlerin söz ve davranışları ile olur. Ebeveynler, çocuklarında var olan davranışların sebeplerini düşünürken öncelikle kendilerini sorgulamak ve değerlendirmek zorundadır. Doğru sözlü olmayan bir çocuğun bu durumunun temel sebebi yüksek ihtimalle anne ve babadır. Beş yaş civarından önce çocukların yalana başvurması bilinçli bir durum değildir. Bu yaşlarda çocuklar gerçek ile doğruyu ayırt etmedikleri ve soyut kavramları algılayamadıkları bir zihinsel yapıya sahiptirler. Dolayısıyla kendi iç dünyalarında ve hayallerinde düşündükleri şeyleri ifade edebilirler. Bazı anne ve babalar bu durumu yalan olarak düşünebilmektedir. Yedi yaş civarında, bilinçli olarak yalan söyleme davranışı görülebilir. Anne ve babalar çocuklarında yalan gördüklerinde paniklememelidir. Çocuğun neden yalana başvurduğunun sebepleri araştırılmalıdır. Böyle bir durumda ilk yapılması gereken şey, anne ve babaların çocuklarının bu yalanlarına ne gibi katkıları olduğunu düşünmeleridir. Her anne ve baba çocuğunun doğru sözlü olmasını ister. Ancak, çocuklar zaman zaman yalana başvurur. Peki, çocuklar neden yalana başvurur? Model alma ile yalana başvurma: Çocuklar, anne, baba ve yetişkinleri örnek alarak öğrenirler. Onların, basit konularda, küçük de olsa, zaman zaman yalan söylediğini gören çocuklar, yalanın faydalı bir şey olduğunu düşünür. Bu durum, yalan söylemenin alışkanlık haline gelmesini sağlar. Çocuğun kendini korumaya çalışması: Bazen yalan, cezaya ve tepkilere karşı kendini savunma mekanizması olarak başvurulan bir savunma aracıdır. Eğer çocuk, hata yaptığında sık sık tepki alıyorsa yalana başvurabiliyor. Bu durum zamanla alışkanlık haline gelebiliyor. Bunu değerlendirdiğimizde, aslında bu yalanın asıl sebebinin anne ve babalar ile yetişkinler olduğu görülmektedir. Psikolojik olarak ihtiyaç duyma: Ev ortamında, okulda, sosyal ortamda ya da arkadaşları arasında ilgi görmeyen, sevilmediğini düşünen çocuklar yalana başvurabiliyor. Bu durum, hem psikolojik rahatlık sağlar hem de olduğundan farklı olduğu durumu ortaya koyarak çocuğun daha gözde olmasını sağlar. Yalan ile olumlu sonuçlar aldığını gören çocuk, zamanla yalanı alışkanlık haline getirebilir. Hasta olmadığı halde ilgi görmek için hasta rolü oynama gibi… Kendini olduğundan farklı göstermek, çocuğa geçici olarak rahatlama ve motivasyon sağlar. Ancak zamanla bu durum alışkanlık haline gelebilir. Hatta patolojik hale de gelebilir. Böyle bir durumda söylenen yalan çok etkili olur. Gerçeklerden uzak hale gelebilir. Hayal gücü yalanları: Çocukların hayal dünyaları gelişmiştir. İçinde bulundukları duruma göre hayaller üretebilir ve bunları sanki olmuş gibi, gerçek olaylar gibi anlatma ihtiyacı duyarlar. Okul öncesi dönemde gerçeği değerlendirme yetisi henüz yeterince gelişmemiş olduğu için, kurdukları hayalleri zaman zaman çok gerçekçi olarak anlatırlar. Çocuklarda hayalî uydurmaların esas amacı, kandırmak veya aldatmak değildir. Hayal yalanları, çocuk büyüdükçe kaybolur. Çocuğunun doğru sözlü olması yani yalan söylememesi için anne ve babalar neler yapabilir? Bu konuda anne ve babalara ne gibi görevler düşmektedir? Anne ve babalar, çocuklar için model olduğuna göre her zaman doğru sözlü olmak zorundadır. Çocuk yalan söylüyorsa, anne ve babalar çocuğa olan yaklaşımını gözden geçirmelidir. Çocuk her zaman sakince dinlenmelidir. Çocuğun hataları karşısında ona tepki göstermemelidir. Tepki gösterilen, kızılan çocuk daha çok yalana başvuracaktır. Anne ve babalar, çocuklarına polis sorgusu gibi sorular sormamalıdır. Çocuk her zaman sakin ve sıcak bir ses tonu ile dinlenmelidir. Yalan söyleyen çocuğa tepki gösterme yoluna gidilmemeli; doğru olması gerekenler sakin şekilde anlatılmalıdır. Anne ve babalar çocuklarını takdir etmeyi bilmelidir. Eleştiri, çocukta özgüven sorunlarına sebep olur. Özgüven sorunu yaşayan çocukların yalana başvurması, bazen çocuk tarafından kaçınılmaz olmaktadır. Anne ve babalar, çocuklarını asla yalanlarına ortak etmemelidir. Mesela en bilinen ve mizahi yönü de olan yalan, “Babam diyor ki biz evde değiliz.” yalanıdır. Sürekli kızılan, eleştirilen, baskı altında yetiştirilen çocuklar sık sık yalana başvurabiliyor. Bu durum bir alışkanlık haline gelir; çocuk sosyal ortamda, arkadaşları arasında ve okulda da yalan söylemeye devam eder. Doğru sözlü olmak, olması gereken ahlakî bir değerimizdir. Her anne, baba ve eğitimci bu değerimiz ile ilgili çocuklara hem örnek olmalı hem de nasihatlerde bulunmalıdır.
Eşref BOLUKÇU
YazarBu yazımda beni biraz karamsar bulabilirsiniz. Okuyucularımın da bildiği gibi, ben aile ve çocuk eğitimi konularını içeren yazıları ağırlıklı olarak yazıyorum. Bu yazımda da yine aileye yönelik bazı ş...
Yazar: Eşref BOLUKÇU
Aynı inanç, aynı kıble, aynı bayrak, aynı vatan, aynı ülkü, aynı ahlâkî değerler, aynı tarih gibi değerlerimiz dayanışma içinde ve bir olmamızı sağlar. Bunlar, bizleri bir arada tutan övünç kaynağı mi...
Yazar: Eşref BOLUKÇU
Bir önceki yazımda, din gelişiminin bebeklikten itibaren başladığını ifade etmiştim.Anne ve babalar ile eğitimciler, çocuğun din gelişimini yaşa uygun olarak bilmek zorundadır. Bunun yanında, verilece...
Yazar: Eşref BOLUKÇU
Geleneksel ailede babanın temel görevi, evin geçimini sağlayacak maddî kazanç elde etmekti. Gün boyu dışarıda olan baba eve geldiğinde günün yorgunluğunu atardı. Dolayısıyla çocuklarına çok fazla zama...
Yazar: Eşref BOLUKÇU