Dinî Tecrübede Hz. Peygamber(s.a.v.)’in Konumu
Son zamanlarda “Kuran, bize yeter” ve “Herkes Kuran’ı anlayabilir” gibi insanın nefsine hoş gelen albenili ifadelerin Müslümanlar arasında yaygınlaştığı ve sünnete itirazların dillendirildiği bir gerçektir. Böylece Hz. Peygamber’in dini tecrübedeki konumunu tartışmaya açılmış ve İslam’ı kendi orijinal kaynaklarından incelemeyen Müslümanların zihinlerinde O’nun (s.a.v.) otoritesi hakkında şüphe oluşturulmuştur. Bu fikri benimseyenler, yalnızca Kuran’a itibar ettikleri için, bu gibi düşünceleri benimseyenlerle yapılacak bir müzakerenin ancak Kuran ayetlerinden referanslarla, bütüncül bir perspektifle ve muhatabın aklına hitap eden muhakemelerle sağlıklı bir netice vermesi mümkündür. Aksi halde her insanın şahsî düşüncelerini tutarsız bir metotla, Kuran’ı kendi içyapısından soyutlayarak, ideolojik görüş, fikrî saplantılar, herhangi bir ilmî araştırmaya dayanmayan bireysel arzu ve temayüllerle Kuran’a söyletmesi mümkündür. Ancak bu Kuran’ı anlamak değil düşüncesini Kuran’a onaylatmaktır. [1] Bu yazımızda Hz. Peygamber’in otoritesi ve konumu bağlamında, Kuran ayetlerine dikkat çekerek bazı sorular sormayı deneyeceğiz. Öncelikle kitabın gönderilmesinden bahseden ayetlerde muhatabın Hz. Peygamber olduğu[2], Hz. Peygamber’in gönderilmesinden bahseden ayetlerde ise hedef kitlenin insanlar olduğu net bir şekilde görülmektedir. Şu halde kitabın peygambere, peygamberin insanlara gönderilmesinin anlamı nedir? Dinin sadece inançtan ibaret olmadığı gerçeğini hatırlatarak, insanın amel ve ahlak konularının tatbikatını gösteren bir insana muhtaç olduğunu ifade edebiliriz. Kuran’da peygamberin, insanlardan gönderildiğinin vurgulanması ve “bana yönelenlerin yoluna uy”[3] ayeti göstermektedir ki insan için aslolan ünsiyet edebileceği ve izini takip edebileceği bir başka insandır. Hz. Peygamber, insanlara hangi statü ve görevlerle gönderilmiştir? İlgili ayetlere bakıldığında[4] Hz. Peygamber’in resul sıfatının vurgulandığı ve Kuran’ı tebliğ, manaları tebyîn/açıklama, ayetleri tilavet, kitap ve hikmeti talîm, insanları tezkiye/arındırma ile görevlendirildiği açıkça görülmektedir. Hikmetin öğretilmesi, ayetlerin açıklanması ve insanların arındırılması hususları, Hz. Peygamber’in, dinî tecrübeye taalluk eden vazifeleri arasındadır. Zira bütün bunlar, kitabı öğretmenin dinî tecrübe açısından tek başına yeterli olmadığını göstermektedir. Dinî tecrübede Hz. Peygamber’e ihtiyaç, ayetleri tebyîn/açıklama bağlamında daha da görünür bir hal almaktadır. Zira Araplar, hiç kimsenin kendilerine Kuran’ın zahiri manasına öğretmesine ihtiyaç duymadıklarına göre Hz. Peygamber’in ayetleri açıklamasının, zahiri mananın ötesinde bir şey olduğu ve amele taalluk ettiği anlaşılır.[5] Söz gelimi namazı ve bazı rükünlerini Kuran’dan öğrenen ilk Müslüman nesil, tekbirden selama kadar, namazın kılınma keyfiyetini Hz. Peygamber’den öğrenmiştir. Benzer şekilde zekât ahkamının detayları da Hz. Peygamber’in açıklamaları ile belirlenmiştir. Dolayısıyla tebyîn, amellerin tatbik keyfiyetini gösteren bir vazifedir. Meselenin günümüze yansıyan tarafı içinse şu soru sorulmalıdır. Asr-ı saadette insanlar Hz. Peygamber’in Kuran’ı açıklamasına ihtiyaç duydularsa dile, üsluba hâkim olmayan ve dönemin şartlarına şahit olmayan bizler daha fazla ihtiyaç duymaz mıyız?[6] Son olarak tezkiye/arındırma vazifesi ise Hz. Peygamber’in hitap ettiği toplumu nefis terbiyesine tabi tutması anlamında gündem edilmektedir. Bütün bu vazifeler, Hz. Peygamber’in asr-ı saadetten günümüze bütün insanların zihinlerine, bedenlerine ve kalplerine hitap ettiğini göstermektedir. Kuran’ı Kerim’de Allah’a itaatten söz edilirken istisnasız peygambere itaatin de zikredilmesi şayan-ı dikkattir. Bilakis sadece resule itaatin konu edildiği ayetler vardır. Peygambere itaat üzerine bu kadar vurgu yapılmasının sebebi, Allah’a itaatin peygambere itaat olmaksızın gerçekleşmemesidir.[7] Şu halde Hz. Peygamber’i devre dışı bırakarak Kuran’a tabi olmak ne kadar mümkün ve sağlıklıdır? Hz. Peygamber’e itaat ve ittibaı[8] emreden birçok ayetin varlığına[9] rağmen sünnet verilerinin güvenilmez olduğu iddiasına karşı şu soru sorulmalıdır: Allah’ın itaati emredip de itaati uygulanabilir kılmaması mantıksız değil midir?[10] Bu bağlamda iki hususu belirtmekte fayda vardır. Birincisi ilk nesil Müslümanların Kuran’ın icazından çok Hz. Peygamber’in kemalinden ve güvenilirliğinden etkilenerek İslam olmaları göstermektedir ki din, bilgi ve sözel tebliğden ziyade davranış ve temsilin konusudur.[11] İkincisi sahabe ve sonraki nesiller Hz. Peygamber’in sünnetini tatbik ederken sözlü rivayetlerle birlikte gördüklerini de uygulamışlar, böylece dinî bilginin sözlü rivayet zincirini oluşturdukları gibi dinî tecrübenin de fiilî bir rivayet zincirini oluşturmuşlardır.[12] Bir başka deyişle Kuran metninin bozulmadan günümüze gelmesini sağlayan ilk Müslüman nesiller, sünnet bilgisini ve tatbikini de günümüze taşıyan nesillerdir. Sünnete ittibayı zorunlu kılan Allah (cc), onu bizler için muhafaza etmiştir. Nitekim Kuran’ın korunduğunu beyan eden ayet[13] ve Kuranı anlamak için nebevi açıklamanın zorunlu olması bir arada düşünüldüğünde, nebevi açıklamalar korunmaksızın sadece Kuran lafızlarının korunmasının maksada hizmet etmeyeceği ortaya çıkacaktır. Bir başka deyişle Kuran, insanları kaçınılmaz olarak sünnete yönlendirdiği gibi sünnet de Kuran’ı manevi tahriften korumaktadır.[14] Son soru: Hz. Peygamber’in vazifeleri ve O’na (s.a.v.) itaatin emredilmesi göz önüne alınarak düşünüldüğünde O’nun (sav) açıklamaları olmaksızın Kuran ayetlerinin anlaşılabilmesi ve O’nun (s.a.v.) örnekliği olmaksızın İslam’ın yaşanabilmesi mümkün müdür? [1] Kuran’ı bütüncül yaklaşım konusunda ilkeler, yöntem ve örneklerden bahseden bir eser için bkz. Halis Albayrak, Kuran’ın Bütünlüğü Üzerine (Kur’an’ın Kuran’la Tefsiri), Şule Yayınları, İstanbul, 2018, s. 35, 61. [2] Örnek ayetler için bkz. 16/Nahl, 44, 2/Bakara, 4, 99, 3/Âl-i İmran, 3. [3] 31/Lokman, 15. [4] İlgili ayetler için bkz. 3/Âl-i İmran, 164, 62/Cuma, 2, 2/Bakara, 129, 5/Maide, 67, 16/Nahl, 43-44. [5] Muhammed Taki Osmani, Sünnetin Değeri ve Bağlayıcılığı, Çev. Mehmet Özşenel, İfav, , İstanbul, 2018, s. 53. [6] Muhammed Taki Osmani, age, s. 63. [7] Muhammed Taki Osmani, age, s. 21-22. [8] İtaat söz ve emirlere uymak, ittiba ise fiil ve davranışları takip etmektir. [9] Örnek ayetler için bkz. 4/Nisa, 59, 80, 5/Maide, 92, 8/Enfal, 46, 47/Muhammed, 33. [10] Muhammed Taki Osmani, a.g.e, s. 73. [11] Saffet Sancaklı, Hadis İnkarcılığı Hadis Karşıtlarının İddiaları ve Cevaplar, Rağbet Yayınları, İstanbul, 2017, s. 29. [12] Saffet Sancaklı, a.g.e, s. 24. [13] 15/Hicr, 9 [14] Orhan Çeker, Tasavvufi Meselelere Fıkhi Bakış, Rıhle Kitap, İstanbul, 2012, s. 35.
Hamit DEMİR
YazarAsıl adı Mustafa olan ve doğum tarihi net olarak bilinmeyen Ruhsâtî, hayatını âşık edebiyatının yaygın olarak yaşatıldığı ve âşıklar yatağı olarak nitelenen Sivas’ta[1] sürdüren XIX. yüzyıl âşıklarınd...
Yazar: Hamit DEMİR
Taşkent, Semerkant arası 305 km ve yollar gayet bakımlı. Fakat azamî hız sınırının 60 km olması ve birkaç kilometrede bir koyulan radar kameraları yol süresini biraz uzattı. Semerkant’a vardığımızda t...
Yazar: Hamit DEMİR
Hadis “Kur’an okuyana, (cennete girdiğinde) şöyle denir: “Oku ve yüksel! Aynen dünyadaki gibi tertîl üzere oku!” denilir.” [1] Somuncu Baba Diyor ki: “Hadiste, dünyada güzel sıfatlardan ...
Yazar: Enbiya YILDIRIM
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretleri’nin eseri Dîvân-ı Hulûsî-i Darendevî’nin nesre çevrisi tamamlanarak Nasihat Yayınları tarafından yayımlanarak raflardaki yerini aldı. Büyük emek ve göz nuru ha...
Yazar: Yusuf HALICI