DİNDARLIĞIN TANIMI VE DİNDARLIK ALGISINDAKİ FARKLILIKLAR
Dindarlığın tanımı ve dindarlığı ölçmek için kullanılan kriterler farklılık arzetmektedir. Kimi sosyoloji bilginleri dindarlığı, bir kişinin mensubu olduğu dine ait ilgiler, inançlar veya faaliyetlerle meşgul olma düzeyi ve bireyin dinî yapıyla kurduğu bağlılık düzeyinin subjektif ifadesi olarak tanımlamışlardır. Türkiye söz konusu olduğunda da tek bir dindarlıktan söz etme imkânı yoktur ve dindarlık noktasındaki farklılık bariz şekilde görülmektedir. Nüfusun büyük çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu bu ülkede dindarlığın yansıma biçimleri pek çok açıdan, özellikle de kültürel bağlamlar açısından farklılıklar arzetmektedir. Dindarlık, mezhep farklılığından etnik çeşitliliğe, coğrafî dağılımdan siyâsî tercihlere kadar belli düzeydeki ayrışmalara imkân verecek esnekliğe sahiptir. Nihâyet Türkiye dindarlığında, ülkenin fiilî gerçekliğini dikkate alan sosyoloji araştırmacıları, etnik ve mezhebî ayrışmaların ötesinde tek tek bireylerin ürettikleri ve daha çok kendi dindarlık deneyimlerinin ortaya çıkardığı yeni bir tutum bileşkesine atıfta bulunmaktadırlar.1 Türkiye’de dindarlık algısını belirleyen en temel hususlar olarak bazı dinî ritüelleri îfâ etme ve dinî olduğuna inanılan kılık ve kıyafete bürünme gösterilebilir. Buna göre meselâ, aynı inancı taşıyan ve inanç noktasında problemi olmayan iki Müslümanın biri ahlâkî erdemler noktasında daha ileride, ibadetler konusunda ise eksik durumda, diğeri ise ibadetler konusunda daha titiz ahlâk noktasında ciddî eksikleri olsa bile toplumumuz nazarında ibadette titiz olan daha dindar olarak algılanabilmektedir. Dinî olduğuna inanılan kılık kıyafet konusunda da durum bundan farklı değildir. Bir mecliste dinî bilgisi ve kariyeri olan fakat kıyafetinde dinî bir görüntü bulunmayan bir hoca ile sadece kıyafeti yerinde olan ama dinî bilgi seviyesi çok düşük olan iki kişi karşı karşıya geldiği zaman kıyafeti dinî görünümlü olan en azından ilk etapta daha çok teveccühe mazhar olabilmektedir. Dindarlık, belli tarihsel, ekonomik, siyasal ve dinî eğilimlerin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. İnsanların dini benimsemelerinin altında yatan sebepler de farklıdır. Ebedî mutluluk, evrendeki sorumluluk bilincinin gereğini yerine getirme; korkularını yenme; ümit, huzur bulma, düzenli bir hayat standardı yakalama; toplumdan soyutlanmama gibi sebepler dine mensup olmanın belli başlı sebepleri arasında sayılabilir. Bu sebeple aynı dine inansalar bile kişilik ve karakter farkı başta olmak üzere, farklı etkenlerin etkisiyle dindarlıklarını her zaman değişik düzeylerde yansıtabileceklerinden genel geçer bir dindar tipolojisi ortaya koymak oldukça zordur. Kimine göre dindarlığın en temel ölçüsü, takvâ sahibi olmaktır. Bu sefer de takvânın ne olduğu sorusuna bireylerin verdiği cevaplar farklılık arzetmektedir. Kimine göre takvâ, daha çok nâfile ibadet ve zikir, kimine göre dinî olduğuna inanılan takke, sarık gibi kıyafetlere bezenmek, kimine göre haramlardan ve gayrimeşru ilişkilerden kaçınmak, kimine göre kalp temizliği, kimine göre ahlâklı olmak, kimine göre yardımseverlik takvânın, dolayısıyla dindarlığın ölçüsüdür. Ancak bu noktada popüler Türk dindarlığında dindarlık adına formellik içselliğe her zaman baskın gelmektedir. Bu anlayışa göre “dindarlık” deyince ilk akla gelen dinî olduğuna inanılan giysilere bürünmek ve sistematik ibadetleri yapmaktır. İnsanlar dindarlığın ve ibadetin en önemli meyvesi olan ahlâkî erdemler noktasında istenen seviyede olmasalar da düzenli ibadet ve zikir yapıyorlarsa daha dindar sayılmaktadırlar. Bu da ibadet dindarlığını ahlâk dindarlığına öncelemek anlamına gelmektedir. Dinin inanç-ibadet-ahlâk sınırında kalarak kendini dindar sayanlar bulunduğu gibi, bunlarla yetinmeyip dinin siyaset, ekonomi ve hukuk alanlarını kapsadığına da inanarak hayatın her alanını dine göre tanzim etmek gerektiğini düşünenler de vardır. Bu bağlamda geleneksel ve modern dindarlıktan söz etmek de mümkündür. Çünkü dindarlık algısı, kişilerin bilgi, kültür, sosyal statü, tabaka, çevre, konum ve eğitim gibi özelliklerine göre farklılık arzetmektedir. Ancak burada modern ve gelenek kelimelerine verilen anlam ile bunların tezâhür ettirdikleri dinî tutumları iyi düşünmek gerekir. Bizim kullandığımız anlamıyla geleneksel dindarlıkta dindar, etken olmaktan çok edilgendir ve tevârüs ettiği değerleri sorgulamadan veya yeni bir forma dökmeden devam ettirmek durum ve anlayışındadır. Modern dindar ise, tevârüs ettiği değerlerin özünü muhâfaza etmekle birlikte icrâ şekillerinde çağın imkânlarından da yararlanarak sorgulayıcı, ıslah edici, dolayısıyla da daha etkin bir durumdadır. Yani dine teslim olmakla birlikte vecîbelerini çağın imkânlarından da yararlanarak yerine getirmektedir. Söz gelimi, diş temizliği adına misvakta ısrar etmek yerine fırça kullanmanın da aynı amaca hizmet ettiğini düşünebilmektedir. Dindarlık algısının çeşitli vechelerini ifade etmek için “halk İslâm’ı”, “tekke İslâm’ı” ve “medrese İslâm’ı” tabirleri de zaman zaman kullanılmaktadır. Bazı araştırmacıların tesbitine göre hayatlarında dinî yaşantının azlığına ve çokluğuna göre ve dinin yaşanma biçimine göre dindarlık algısını kategorize etmek mümkündür. Türkiye’de, dinî yaşantının azlığına ve çokluğuna başlıca beş çeşit dindarlıktan bahsetmek mümkündür:
Abdullah KAHRAMAN
YazarVatan, millet işlerinde, en ön safta yürü Gâfil kalabalıkları, yüreklendir, sürü Sanat altın bileziktir, çalışmak ibâdet Üstün başarılarınla, ufukları bürü İnsan, eşref-i mahlûkât, en güzel ya...
Şair: Bekir OĞUZBAŞARAN
İnsanı emir ve yasaklarının muhâtabı kılan Allah onu iyiye ve kötüye meyilli olarak yaratmıştır. Dünyanın imtihan yeri, insanın da imtihana giren varlık olması bunu gerektirir. Dünya, yer altı ve yer ...
Yazar: Abdullah KAHRAMAN
Bütün peygamberlerin getirdiği mesajın iki yönü vardır; din yönü, şerîat yönü. Bazen din ile şerîat kelimeleri birbirilerinin anlamını kapsayacak şekilde kullanılır. Ancak özel kullanımda din kavramı,...
Yazar: Abdullah KAHRAMAN
Yüce kitabımız Kur’ân camileri müşriklerin değil, ancak mü’minlerin imar edeceğini ifade etmektedir. Camilerin fizikî imarı üzerinde durmayan Kur’ân’ın bahsettiği manevî imardır. İlgili âyetlerden bir...
Yazar: Abdullah KAHRAMAN