Din Eğitiminin Güncelliği: Prof. Dr. Hüseyin Yılmaz ile Röportaj
Din Eğitiminin Güncelliği Konusunda Röportaj
- Saygıdeğer Hocam, röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Sohbetimizin başında “Niçin din eğitimi?” diye sorsam neler söylersiniz?
- Hocam, davetiniz için teşekkür ederim. Din eğitimine niçin ihtiyaç duyulduğu konusunda çok şey söylenebilir. Ancak sorunuza cevap vermeden önce insanın yaratılış özelliklerini kısaca değerlendirmemiz gerekir. Allah (c.c.) bütün yaratılanlar içerisinden sorumlu varlık olarak insanı seçmiştir. Kendisinden beklenen sorumlulukları üstlenmesi gereken insanın zihin, duygu ve davranış yönünden bazı temel ihtiyaçları vardır. Bu temel ihtiyaçların dengeli bir şekilde karşılanması, kişinin kendini geliştirip iyi bir kul ve toplumun faydalı bir üyesi olması açısından oldukça önemlidir.
İnsanlık tarihinin başlangıcından itibaren din eğitimi önemli bir ihtiyaç olmuştur. Bu ihtiyacı karşılamak amacıyla insanlar her devirde mutlaka bir dine inanmıştır. Allah (c.c.) düşünen, üreten ve sorumluluk sahibi bir varlık olarak yarattığı insanın zihin ve gönül yapısına inanma yeteneğini ve kulluk edebilme kâbiliyetini işlemiştir.
Bu yeteneğini doğru bilgilerle geliştiremeyen insan, yanlış bilgi ve yönlendirmelere maruz kalabilir. Erken yaşlardan itibaren ilâhî kaynaklı mesajları öğrenip algılayan kişilerde din duygusu sağlıklı bir şekilde geliştiği hâlde, din bilgisinden yoksun olanlar taşlara, putlara, hayvanlara, tabiattaki gizemli varlıklara ya da atalarının rûhuna tapınarak inanma ihtiyacını karşılamaya çalışmıştır. Bu duruma düşmemek için kişiye erken yaşlardan itibaren sağlıklı bir din eğitimi vermek gerekir.
- Hocam, burada din eğitiminin erken yaşlardan itibaren verilmesi gerektiğini söylediniz. Sizce din eğitimine ne zaman başlanmalıdır?
- Amacımız sağlam bir nesil yetiştirmek ise din eğitiminin başlangıcını çocuğun anne babasının evlilik sürecine kadar götürebiliriz. Evlilikte anne baba adayının seçimi oldukça önemlidir. Kalıtsal özelliklerin ve anne babanın tecrübesinin çocuğun eğitiminde etkili olduğu bilinmektedir. O sebeple kurulacak ailenin çocuk yetiştirmeye uygun bir yuva olmasına özen gösterilmelidir.
“Sağlıklı bir evliliğin meyvesi olarak aile yuvasında doğan çocuğun din eğitimine ne zaman başlanmalı ve bu eğitim ne şekilde verilmelidir?” sorusunun cevabı oldukça önemlidir. Çünkü erken yaşlarda din eğitimi verme konusundaki ihmalkârlığın ya da eğitim sürecinde yapılan yanlışlıkların ileride telâfîsi zor sorunlara sebep olacağını söyleyebiliriz.
Aile ortamında çocuk anne babasının, kardeşlerinin ve akrabalarının dinî tutum ve davranışlarını âdetâ bir gözlemci gibi takip etmektedir. Başlangıçta ailede görüp işittiği dinî tutum ve davranışlar onda dine karşı ilgi uyandırmaya başlar. Konuşma yeteneğinin gelişmesiyle birlikte dinî kavramları telaffuz etmeye başlayan çocuk, aile üyelerinin namaz ve duâ gibi ibâdetlerini büyük bir dikkatle izlemeye, hatta taklit etmeye çalışır. Aile ortamında konuşulan ve yaşanan dinî temalar, çocukta din eğitiminin temelini oluşturur.
Meselâ çocuğun yanında, “Allah kahretsin, Allah belânı versin, Allah seni taş yapsın…” şeklinde kızgınlıkla ve sert bir çehreyle söylenen sözler, o ortamda bulunan çocukta Allah inancının sevgiden uzak bir şekilde gelişmesine sebep olur. Aile üyelerinin sevecen bir şekilde çocuğun yanında, “Allah’a ısmarladık, Allah’a emânet ol, Allah bağışlasın, Allah selâmet versin…” gibi ifadeleri kullanması ise çocukta Allah inancının sevgi temelli olarak oluşmasını sağlar.
Çocuk üç dört yaşına geldiğinde artık bazı dinî kavramları telaffuz etmeye, kısa duâ cümlelerini söylemeye başlar. Bu dönemde çocuğa din ile ilgili bilgiler vermekten çok, yetişkinlerin dinî yaşantısını izlemesine ve karşılıklı samîmî iletişimin kurulmasına özen gösterilmelidir. Çocuğun dinle ilgili sorularını ciddiye alıp cevaplandırmaya çalışmak, onu camiye ve daha başka dinî ortamlara götürmek, onda merak uyandıracaktır.
Bu süreçte çocuğa aslâ zorlama yapılmamalı, sevgi ve şefkatle yaklaşılmalıdır. Onun dinî bilgileri öğrenme isteğinin sürekli canlı kalmasına özen gösterilmelidir. Aksi hâlde çocuğun henüz anlamlandıramadığı bazı dinî bilgiler onda bıkkınlık ve öğrendiklerine karşı bir tepki uyandırabilir. Özetle çocuğa gıdalar nasıl özenle veriliyorsa, dinî bilgilerin öğretilmesinde de aynı özenin gösterilmesi gerekir.
- Hocam, aile eğitimiyle ilgili yaptığınız bu açıklamanın faydalı olduğu kanaatindeyim. Peki, çocuğa okulda verilecek din eğitimi konusunda neler söylersiniz?
- İlkokul çağındaki çocuklar somut dinî düşünce evresindedir. Bu evrede çocuğun mantıksal düşünme yeteneği gelişmeye başlar. Okulda çocuğa din öğretimi verilirken, dinin yaşanılan hayatla ilişkisinin iyi kurulması son derece önemlidir. Allah ve Peygamber sevgisi, dinin insan ve toplum hayatı için neden gerekli olduğu, hayatın sorunlarıyla baş etmede dinin sağlayacağı kolaylıklar konusunda çocuklara temel bazı bilgiler verilebilir.
Yine çocuğun yaşadığı hayattan hareket ederek bazı dinî temalara vurgu yapılabilir. Onun yaşadığı evi, anne babası, arkadaşları, sevdiği insanlar, giyilen kıyâfetler, tabiattaki varlıklar, hayvanlar, bitkiler, bayram kutlamaları, birlikte ibâdet edilen cami gibi unsurlardan hareket edilerek onda din düşüncesinin kökleşmesi sağlanabilir.
Okul eğitiminin ilerleyen yıllarında Allah’ın sıfatları, Peygamberimiz’in hayatı, Kur’an’da yer alan temel konular, ahlâk, temizlik, hukuk, ekonomi, çevre, insan hakları ile ilgili konularda dinimizin bakış açısı belli bir sisteme göre çocuğa öğretilmelidir. Yaşanan hayattan kopuk olarak anlatılan dinî bilgiler, çocuğun hayatı anlamlandırması ve karşılaştığı pek çok sorunu çözebilmesi açısından yetersiz kalıp onun ateizm ve deizm gibi akımlara ilgi duymasına sebep olabilir.
- Hocam ateizm ve deizm demişken, son yıllarda okul çağındaki gençlerimiz arasında bu tür akımlara ilgi duyanların sayısında ciddî bir artış görüldüğü söyleniyor. Durum gerçekten söylendiği gibi midir?
- Evet, basın yayın organlarında, öğretmen arkadaşlarla sohbetlerimizde bu konuda bazı değerlendirmelere ben de şahit oluyorum. Aslında gençlik çağı, pek çok konuda gelgitlerin yaşandığı bir sorgulama sürecidir. Kimlik ve kişilik oluşumunun tamamlanma aşamasında genç ailesinden, okuldan ve çevreden görüp öğrendiği kültürel değerleri sorgulamaya başlar.
Bu sorgulama sürecinde onu en çok uğraştıran konu da dindir. Çünkü din, görünüp yaşanan hayatı anlamlandırma yanında, ölümden sonrası ile ilgili konuları da açıklayan gizemli bir alandır. Bu alanın laboratuvara dayalı görsel yöntemlerle isbat edilemeyen, ancak iman alanına giren konularla ilgilenmesi, her şeyi materyalist bir bakış açısıyla değerlendirme eğiliminde olan gençlerde şüphe uyandırabilir. Gençlerin bu şüpheleri din konusunda uzman olanların çabalarıyla giderilmeye çalışılmalıdır. Aksi hâlde gençlik anlamsızlık ve sorumsuzluk sarmalına sürüklenebilir.
Gençlik dönemi, kişinin gerek kendi düşünce yapısındaki iniş çıkışlar ve gerekse sürekli değişen değer yargıları sebebiyle hayatla ilgili bocalamaların, fikrî bunalım ve çelişkilerin yaşandığı bir dönemdir. Gençlerde görülen uyuşturucu alışkanlığı, organize suçlara katılma, ahlâkî olmayan alışkanlıklar edinme, terör örgütlerine sempati duyma ve bunalıma düşerek intihara kalkışma gibi olumsuzluklarda sağlıklı bir din eğitiminden yoksun büyümenin etkili olduğu söylenebilir. Bedensel ve zihinsel gelişimin hızlandığı ve hayatla ilgili önemli kararların alınmaya başladığı bu hassas dönemde din eğitimi gençlerin en büyük yardımcısı olacaktır.
Gençlerde büyük bir dinî potansiyelin varlığı hissedilmekle birlikte, ergenlik çağının gelişim özelliklerine paralel olarak onların dinî hayatında bazı düzensizliklerin bulunduğu da bir gerçektir. Bilinçli dinî uyanış, geleneksel dinî değerleri tenkit ve sorgulama, dinle ilgili şüphe, geçici olarak dinden uzaklaşma, dönemin sonlarına doğru yeniden dine dönüş ve kararlı olarak bir dine bağlanma gibi eğilimler, bu çağın başlıca özellikleri olarak sayılabilir. Bu dönemde gençler, geleneksel dinî kalıpları tenkitçi bir yaklaşımla yeniden değerlendirip kendi din anlayışını oluştururken, değişik düşüncelere de ilgi duymaktadır. İşte bu aşamada verilecek sağlıklı bir din eğitimi, gençlere ilaç gibi gelecek ve onların yanlış yollara saparak hata yapma riskini azaltacaktır.
- Hocam, gençler arasında deizm ve ateizm gibi düşüncelerin giderek yaygınlaşmasının altında yatan sebepler sizce nelerdir?
- Bunun pek çok sebebi olabilir. Kanaatimce bu durumun en önemli sebebi, toplumda dindar kimliğiyle tanınan kimselerin söz ve davranışlarıyla İslâm’ı doğru olarak yansıtamamasıdır. Üzülerek söylemem gerekirse, günümüzde Müslümanlık takvâ üzere bir yaşam tarzı olmaktan öte, âdetâ güç gösterisine dönüşmüş durumdadır.
Dinle yaşanan hayat ilişkisinin bir çok yönleriyle ahlâkî değerlerden uzak bir zeminde seyretmesinin de bu durumda etkili olduğu söylenebilir. İdeal olan, her Müslümanın başta ailesi, çevresi, ülkesi ve gittiği yabancı ülke insanları içerisinde örnek olma sorumluluğu vardır. Gençlik ilgisini çekecek örnek insanlardan yoksun olunca, İslâm’a mesâfeli durmayı tercih etmektedir. Bu da ister istemez deizm ve ateizm gibi ideolojilere ilgiyi artırmaktadır.
Müslümanlar ahlâkî bir yaşantı sergiler, kendisi gibi olmayanları ötekileştirmezse, özetle empatik ve sempatik olursa, gençlerin bu tür akımlara ilgisi azalacaktır. Gençliğin düşünce yapısının oluşumunda okulda verilen din eğitiminin de etkisi vardır. Eğer din dersleri öğrencilerin ilgisini uyandırmayan, hayatın gerçeklerinden soyutlanmış bir anlayışla verilirse, o dersleri alan gençlerin kimlik ve kişiliğinde dinin izlerini görmek zordur. O sebeple din eğitimi çocuk ve gençlere okul dersi olmaktan öte bir hayat gerçeği olarak verilmelidir.
Gençlere bilim ve felsefenin çözemediği pek çok soruyu dinin sunduğu bilgilerle yorumlamanın mümkün olduğu gerçeğini kavratmak gerekir. Çünkü metafizik âlemle ilgili sorulara dinlerden, özellikle de İslâm dininden daha doyurucu cevaplar veren bir başka bilgi kaynağı yoktur. İnsanın yapısını, yetenek ve zaaflarını göz önünde bulunduran din, onu anlamsızlık ve ümitsizlikten koruyabilecek en etkili sığınaktır. Özellikle hastalık, trafik kazası, başarısızlık, zulme uğrama gibi durumlarda insan, akıl ve bilgiden ziyâde inancıyla tesellî bulmaktadır.
Dindeki âhiret inancı, sadece cezâ ve mükâfat anlayışıyla suçları önleyici bir değer olarak değil; aynı zamanda ölümsüzlük duygusuna cevap verme, bireyi yok olma korkusundan kurtarma bakımından da önemlidir. Allah’ın rızâsını elde etme, ebedî kurtuluşa erme, cennete kavuşma gibi idealler, hayatın sıkıntılarına karşı kişiye tahammül gücü kazandırmaktadır. Dinin bu gerçeklerinden haberdar olan bir gencin dine sırtını dönmesi, deizm ve ateizm gibi akımlara yönelmesi çok zordur.
- Hocam, gençlerin ilgi duyduğu yanlış akımlardan söz etmişken, günümüzde okulda verilen din eğitimini, sağlıklı bir nesil yetiştirmemiz açısından yeterli buluyor musunuz?
- Okulda din dersleri, diğer alanlarda olduğu gibi kişiye asgarî düzeyde bilgi vermektedir. Ülkemizde ilk ve orta öğretim okul programlarının genelinde zorunlu olarak Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri yer almaktadır. Adından da anlaşılacağı gibi, bu derste dinî konular kültürün bir unsuru olarak okutulmaktadır.
Derste öğrencilerin din konusunda kültürünü artırmaya yönelik genel bazı konulara değinilmekte ve daha fazla dinî bilgi öğrenmek isteyenlere bu bilgiyi nasıl elde edebileceği konusunda kılavuzluk edilmektedir. Yine okulda bu dersle yetinmeyen öğrenciler için seçmeli olarak Kur’an-ı Kerim, Hz. Muhammed’in Hayatı, Temel Dini Bilgiler dersini alma imkânı sunulmaktadır.
Din konusunda daha fazla bilgi sahibi olmak isteyenler için imam-hatip okullarında ve ilâhiyat fakültelerinde okuma imkânı sunulmaktadır. Daha nitelikli din görevlisi yetiştirmek amacıyla eğitim öğretim veren bu okulların etki gücünün sınırlı olduğu söylenebilir. Daha çok bilgilendirmeye dayalı bu okullarda uygulama yapmaya ve dinî toplumla birlikte yaşama deneyimine yeterince zaman ayrılmadığı görülmektedir. Daha da önemlisi, okulda verilen din eğitiminde belli ölçüde zihin eğitimi yapıldığı, ancak gönül eğitimine yeterince yer verilmediği anlaşılmaktadır. Gönül eğitiminin eksik olduğu bir ortamda din eğitiminin kendisinden beklenen etkiyi gerçekleştiremediği kanaatindeyim.
- Hocam “gönül eğitimi” derken neyi kastediyorsunuz? Biraz açıklar mısınız?
- Sizin de takdir edeceğiniz gibi, din eğitimi zihinle birlikte gönle de hitap etmek durumundadır. Yüce dinimiz İslâm önce gönül eğitimi şeklinde başlamıştır. Mekke’de her türlü ayrımcılığa maruz kalan toplumun gariban insanları Peygamberimiz’in kendilerine karşı sergilediği sevgi, şefkat ve merhamet merkezli yaklaşımından oldukça etkilenmiş ve İslâm’a ilk inanan gönül erleri olmayı başarmıştır.
Peygamberimiz’in öncülüğünde o dönemde gerçekleştirilen gönül eğitimi geleneği, günümüzde nice Allah dostları ve Peygamber sevdâlıları tarafından sürdürülmüştür. Nitekim bu dergiye isim olan Somuncu Baba ve O’nun irşat geleneğini sürdüren Osman Hulûsi Efendi (k.s.)’yi, sözünü ettiğimiz Allah dostları ve Peygamber sevdâlılarına örnek verebiliriz.
Osman Hulûsi Efendi, ömrü boyunca Hakk’ın rızâsını gözeterek kendisini topluma hizmet etmeye adamış, sohbetleriyle, şiirleriyle ve eserleriyle insanların gönül dünyasını aydınlatmayı başarmıştır. Özetle Osman Hulûsi Efendi, Somuncu Baba’nın yakmış olduğu insanlığa hizmet meş’alesini yıllarca taşımış ve daha sonra bu meş’aleyi kendi adına kurulan Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı’nın başkanlığını yürüten evladına devretmiştir. Işığının gücü Darende yöresini aşıp ülke sathına yayılan bu meş’ale, günümüzde Vakıf tarafından yürütülen faaliyetlerle insanları aydınlatmaya devam etmektedir.
- Hocam son olarak şunu sormak istiyorum. Günümüz gençliği ile nasıl bir iletişim içerisinde olmalıyız? Onların gönül frekansını yakalamak için neler yapmamız gerekiyor?
- Öncelikle gençleri kendimize benzetmeye çalışmak yerine onları anlamaya çalışmanın daha isâbetli bir yöntem olacağını söylemeliyim. O zaman gençlerle sağlam bir iletişim köprüsü kurmayı başarabiliriz. Sürekli nasîhat eden, buyurgan davranarak onları bıktıran değil; daha çok onları dinleyen, anlayan ve onlara örnek olan bir yaklaşım sergilemeliyiz.
Söyleyerek değil birlikte yaparak onları cesâretlendirmeliyiz. Sürekli hayatın tehlikelerine karşı onları uyarmak yerine, bu tehlikelerle baş etme konusunda onları cesâretlendirmek, sorun çözmeye teşvik etmek ve hayırlı çabalarını desteklemek gerekir. Gençlerimize girişimcilik rûhunu ancak bu şekilde aşılayabiliriz. Gençleri zamanın rûhuna uygun olarak yetiştirirken, onları köklerinden koparmadan geleceğe âdetâ dal budak salan bir çınar ağacı gibi düşünmeliyiz. Kökü sağlam olan ağacın dallarının ve meyvelerinin de sağlam olacağını unutmamak gerekir. Gençlerin gönül frekansını yakalamak için onlara yakın durmamız, sevgimizi yansıtmamız, güven duyduğumuzu hissettirmemiz son derece önemlidir.
- Hocam verdiğiniz bu faydalı bilgiler için çok teşekkür ederiz. Rabbim ilminizi artırsın. İnsanlığa faydalı nice eserler üretmenizi nasip eylesin.
- Düşüncelerimi paylaşma fırsatı sunduğunuz için asıl ben size teşekkür ediyor, Somuncu Baba Dergisi ailesine selam ve sevgilerimi sunuyorum.
1969 yılında Sivas Suşehri’nde doğdu. 1985’te Sivas İmam-Hatip Lisesi’ni bitirdi. 1986-1988 yılları arasında İstanbul Gazi Osman Paşa'da İmam-Hatiplik yaptı. 1993’te Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. 2001 yılında doktor, 2006’da doçent, 2011’de de profesör oldu.
2006-2007 öğretim yılında Kırgızistan Oşh Devlet Üniversitesi’nde öğretim üyesi ve bölüm başkanı olarak görev yaptı. 2008-2012 yılları arasında Cumhuriyet Üniversitesi’ndeki görevi yanında, Tunceli Üniversitesi’nin kuruluş sürecine katkı sağladı ve bu üniversitenin farklı birimlerinde eğitim, sosyoloji ve psikoloji alanlarında ders verdi.
25 Ağustos 2011 tarihinde Tunceli Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne dekan olarak atandı. 6 Ağustos 2012 tarihinden itibaren 3 yıl süreyle Cumhuriyet Üniversitesi Rektör Yardımcılığı görevini yürüttü. Hâlen Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Eğitimi Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Yayınlanmış 7 kitabı, 8 kitap bölümü ve 40’dan fazla bilimsel makalesi vardır. Evli ve dört çocuk babasıdır.
Şerif Hamideddin TEKTAŞ
YazarGüneş şahsiyetler vardır ve etraflarında dönüp duran pırıl pırıl yıldızlar! Aslında o yıldızlar da güneşten aldıkları ışığı yansıtırlar. Bu bakımdan bazen yıldızlara bakmak, güneşe nazar etmenin bir b...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
- “Balkan” kelimesi nereden geliyor, “Balkanlar” deyince aklımıza hangi coğrafya gelir? “Balkan” kelimesi bu coğrafyaya uzun bir tarihî zaman aralığında göç eden Türklerin armağanıdır. “Balkanlar...
Yazar: Şerif Hamideddin TEKTAŞ
Kendi dilinizden kısa bir özgeçmişinizi ve yazıya başlama serüveninizi anlatabilir misiniz? 1944 yılında Konya’da doğmuşum. İlkokulu burada tamamladım. İlkokuldan sonra üç yıl hafızlığa çalıştım. Lise...
Yazar: Şerif Hamideddin TEKTAŞ
Yüce Allah, İsrâ Sûresi 36. âyette şöyle buyurmaktadır:“Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.”Âyetin başında geçen “latakfu”, “iz s...
Yazar: Mehmet SOYSALDI