Devrindeki Büyük Olaylarla Tarihe Geçen SULTAN II. MAHMUD
20 Temmuz 1785 tarihinde Topkapı Sarayı’nda hayata gözlerini açtı. Babası Sultan I. Abdülhamid, annesi Nakşidil Sultan’dı. Sultan Abdülhamid’in en küçük oğlu, Sultan IV. Mustafa’nın da kardeşiydi. Çocukluğu Topkapı Sarayı’nda harikulade bir şekilde geçti. Saraydaki bakıcılar ve diğer görevliler onu büyütmek ve terbiye etmek için ellerinden geleni yapıyorlardı. Masallar, hikâyeler, tekerlemeler ve bilmecelerle, küçük şehzadeyi hem eğlendirmeye hem bilgilendirmeye hem de hayal ve zihin dünyasını geliştirmeye çalışıyorlardı. Şehzade Mahmud, oyundan sıkıldığında veya yapacak bir şey bulamadığında sarayın Karagözcüsünü istetirdi. Saraydaki bütün çocukların toplanıp büyük bir merak, neşe ve eğlenceyle izledikleri Karagöz oyunlarına küçük şehzade doyamazdı. Bazen de saraya getirilen atlıkarıncalara biner, onlar üzerinde zevkli dakikalar geçirirdi. Hele de Ramazan ayında, Topkapı Sarayı ve İstanbul’da düzenlenen birbirinden güzel ve neşeli eğlenceleri iple çekerdi. Askerlik, Sanat ve Tarih Dersleri En çok sevdiği ve örnek aldığı kimselerden biri de amcası III. Selim idi. Amcasının hiç çocuğu olmadığı için kendisini çocuğu gibi sever ve ilgilendirdi. Babasını dört yaşında kaybettiğinden dolayı amcası, babası yerine geçmişti. Çocukluğunun ve gençliğinin en güzel anları, amcası ile birlikte geçen zamanlardı. Amcasının bestelerini ve şiirlerini dinlemekten haz duyardı. Ney, tambur gibi müzik aletlerini çalmasını hayranlıkla izlerdi. Beste yapmayı ve çeşitli müzik aletlerini çalmayı amcasından öğrendi. Elbette sadece müzik dersleri almadı. Amcası ona devrin ünlü hocalarından birçok ders aldırdı. Tarih, edebiyat, fen ve coğrafya dersleri bunlardan sadece birkaçıydı. Hattat Mehmed Vasfi ve Mustafa Rakım Efendi’den güzel yazı dersleri de aldı. Şehzade Mahmud da amcası gibi sanatçı ruha sahipti. Onun gibi Galata Mevlevîhânesi’ni ve Şeyh Galib’i ziyaret etmekten hoşlanırdı. Burada ney üfler, sema ayinleri izler ve şiir sohbetlerine katılırdı. Bunun dışında, devlet yönetimi ve askerlik konularında da kendisini yetiştirdi. Lalaları Tayyar Efendi, Anber Ağa ve Recebpaşazade Mehmed Bey’den modern askerlik teknikleriyle ilgili bilgiler öğrendi. Nizam-ı Cedit ordusunda görevli yabancı subaylardan faydalandı. Avrupa ordularını inceledi, askerlikle, yeni silahlarla ve savaş teknikleriyle ilgili gelişmeleri yakından takip etti. Bu konularla ilgili birçok kitap okudu. Amcasının askerlik alanındaki yenilikçi fikirlerinden etkilendi. Onun yarım bıraktığı yenileşme girişimlerini, özellikle Nizam-ı Cedit hareketini devam ettirmeye karar verdi. Karışıklıklarla Açılan Taht Yolu Şehzade Mahmud’un padişah olması, İstanbul’da ve sarayda zuhur eden büyük olaylardan ve karışıklıklardan sonra oldu. Önce Kabakçı Mustafa ve adamları tarafından III. Selim tahttan indirildi, ağabeyi IV. Mustafa padişah yapıldı. Ardından Alemdar Mustafa Paşa ve eski Nizam-ı Cedit askerleri amcasını tekrar tahta çıkarmak için harekete geçtiler. Fakat ağabeyinin verdiği emirle, amcası 28 Temmuz 1808’de şehit edildi. Tam kendisini de ortadan kaldıracaklardı ki, Alemdar Mustafa Paşa imdadına yetişti ve onu kurtardı. Alemdar Paşa, şehzade Mahmud’un elini öperek, padişahlığını kutladı. Kılıç Kuşanma Merasiminde Nakibü’l Eşraf Efendi, padişaha önce Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in kılıcını kuşandırdı. Kılıcı sağ tarafına takan padişah, dua ettikten sonra kılıcı çıkardı ve ardından sol tarafına Osman Gazi’nin kılıcını taktı. Böylece, IV. Mustafa tahttan indirildi, yerine 24 yaşındaki II. Mahmud geçirildi. (28 Temmuz 1808) Tahta çıkar çıkmaz ilk icraatı, Alemdar Mustafa Paşa’yı kendisine sadrazam seçmek oldu. Yeniliklere Hızlı Başladı Sultan Mahmud, padişahlığının ilk zamanlarında bir gün Alemdar Mustafa Paşa’yı huzuruna çağırdı. Verdiği emir açık ve kesindi: “Bak paşa, biz Sultan Selim’in bıraktığı yerden devam etmek isteğindeyiz. Nizam-ı Cedit’i yeniden kurma işini sana havale ederiz. Biz düşündük, yeni orduya Sekban-ı Cedit adını uygun bulduk. Tez çalışmalara başlayasın. Ama sakın yeniçerileri kızdırmayasın!” Alemdar Paşa, sultanın kararını destekledi. 14 Ekim 1808’de Sekban-ı Cedit adıyla modern bir ordu kuruldu. Zamanla, Nizam-ı Cedit gibi yeniçerilerin yerini alması amaçlanıyordu. Alemdar Paşa’ya Tepki Alemdar Mustafa Paşa, sadrazam olduktan sonra devlet içerisinde güçlenmeye başladı. IV. Mustafa’nın tahttan uzaklaştırılması, II. Mahmud’un padişah olmasındaki rolü, haklı olarak kudret ve şöhretini doruğa çıkardı. Devlet işlerinde, padişah ve halkla ilişkilerinde sertleşmeye ve başına buyruk hareket etmeye başladı. Çoğu defa kendi menfaatini devletin menfaatinden üstün tutuyordu. Kendini, padişahın bile üzerinde görüyordu. Sık sık padişah olmasını kendisine borçlu olduğunu hatırlatmaktan çekinmiyordu. Bu da padişahı rahatsız ediyordu. Alemdar Paşa’daki olumsuz değişimde, çevresinde toplanan menfaatçi insanların etkisi çok fazlaydı. Etrafındakilerin, Kabakçı Mustafa ve adamlarından pek farkı kalmamıştı. Alemdar Paşa’nın iyice zenginleştiği, sarayında zevk ve eğlenceye daldığı kulaktan kulağa dolaşıyordu. Adamlarını kayırdığı, önemli makamlara getirdiği ve çıkar sağladığı padişahın kulağına kadar gitmişti. Yaşanan bu hâller, en fazla da yeniçerilerin işine yaradı. Zaten Alemdar Paşa’dan ve Sekban-ı Cedit ordusunu kurma çabalarından hoşnut değillerdi. Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılacağı söylentileri tekrar İstanbul semalarında yankılanıyordu. Patlamaya hazır bomba gibiydiler, yeniden sokağa dökülmek için fırsat kolluyorlardı. Alemdar’ın Acı Sonu Sonunda beklenen ayaklanma çıktı. Sayıları 400’ü bulan Yeniçeriler, 14 Kasım 1808 gecesi ayaklandılar. Önce yeniçeri ağasını öldürdüler. Arkasından da Sadrazam Alemdar Paşa’nın konağını kuşattılar. Alemdar Mustafa mahzene kapandı. Bu arada isyancıların sayısı bini aştı. Alemdar’ın teslim olmaya niyeti yoktu. Direndi, yeniçerilerin üzerine ateş etti. Padişahın kendisini kurtaracağını zannediyordu. Ama onun için durum tamamen çaresizdi. Kurtuluş ümidi kalmamış, artık yolun sonuna gelmişti. Bütün umutlarını kaybettiği an, konağın mahzenindeki cephaneliği ateşledi. Kendisiyle birlikte 800 civarındaki yeniçerinin de korkunç şekilde ölümüne sebep oldu. (15 Kasım 1808) Kabakçı Mustafa’nın kötü sonunu ve kaderini, onu ortadan kaldıran Alemdar Mustafa Paşa da paylaştı. İhtilâlle iktidara gelmek ne Kabakçı’ya ne de Alemdar’a yaradı. Böylece dört aylık Alemdar Mustafa Devri de kapanmış oldu. II. Mahmud, onun ve adamlarının baskı ve etkisinden kurtuldu. Bu sayede yönetimdeki kudret ve otoritesi hissedilir ölçüde arttı. Yeniçerileri de şimdilik yatıştırması lazımdı. Zira Rus tehlikesi kapıdaydı; yeniçerilere ihtiyacı vardı. Onları memnun etmek ve desteklerini almak için Sekban-ı Cedit Ocağı’nı kaldırdığını ilan etti. Yunan İsyanı ve Navarin’de Kül Olan Donanma Yunanlılar, Fransız İhtilali sonunda ortaya çıkan milliyetçilikten etkilenerek, Sırplardan sonra Osmanlı’ya karşı ayaklanan ikinci Balkan milleti oldu. Amaçları Osmanlı’dan ayrılıp bağımsız bir devlet kurmaktı. Onların ifadesiyle Megalo İdea’yı gerçekleştirmekti. Yunanistan’ı hemen hemen tüm Avrupalı devletler destekliyordu. Avrupalılarda büyük bir Yunan hayranlığı vardı. Rusya’nın yönlendirmesi ve yardımıyla Yunanlılar, Etnik-i Eterya adıyla gizli bir örgüt kurdular. Rusya’nın ve bu örgütün desteğiyle ilk büyük isyan 1821’de Mora’da ortaya çıktı. Rumların İstanbul’daki en büyük dini merkezleri olan Fener Rum Patrikhanesi ayaklanmanın arkasındaydı. II. Mahmud isyanı bastırmak için Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’yı görevlendirdi. Mehmet Ali Paşa, Mora ve Girit valiliği karşılığında isyanı önlemeyi başardı. Fakat Avrupalı devletler ayağa kalktılar. Osmanlı Devleti’nden, Yunanistan’ın bağımsızlığını tanımasını istediler. Haliyle Osmanlı kabul etmedi. Bunun üzerine birleşik İngiliz, Rus ve Fransız donanması, Osmanlı’yı zorlamak için Navarin’deki 57 parçalık donanmamızı ani bir baskınla yaktı. Sekiz binden fazla askerimiz şehit düştü. (20 Ekim 1827) Osmanlı, Rusya ve diğer Avrupalı devletlerin sistemli baskısına daha fazla dayanamadı. 1828-1829 Osmanlı-Rus Harbi sonunda imzalanan, 1829 yılındaki Edirne Antlaşması ile Yunanistan’ın bağımsızlığını onaylamaya mecbur kaldı. Böylece Osmanlı’dan bağımsızlığını kazanıp ayrılan ilk Hıristiyan Balkan milleti Yunanlılar oldu. Bu durum diğer milletlerin de milliyetçilik duygularını ve bağımsızlık isteklerini kamçıladı. Yeniçeri Ocağı’nın Kapatılması
İsmail ÇOLAK
YazarKaymakam İbrahim Ethem (Akıncı), Osmanlı Devleti’nin iskân politikası çerçevesinde Rumeli’ye yerleştirilmiş asker ve çiftçi kökenli “Tüfenkçizade” lakabıyla anılan bir ailenin çocuğudur. 1 Mart 1889’d...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Yusuf Hemedanî Hazretleri Nakşbendiye geleneğinin önemli isimlerinden birisidir. Büyük Selçuklu Devleti’nin hâkim olduğu coğrafyada ve Sultan Alpaslan, Sultan Melikşah ve Sultan Sencer’in devirlerini ...
Yazar: Resul KESENCELİ
Çanakkale’nin köylerinden her gün bıyığı henüz terlememiş, çocuk denilebilecek yaştaki yüzlerce genç, savaşa katılmak üzere birliklere katılıyordu. Kısa süreli bir eğitimden sonra bölük bölük cepheye ...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Milli Mücadele’yi destekleyen İstanbul’daki tekkelerden biri de Eyüp sırtlarındaki Hatuniye Tekkesi’dir. Bu tekkenin kahraman şeyhinin ismi, Saadeddin Ceylan Efendi idi. Hatuniye Tekkesi, işgal devlet...
Yazar: İsmail ÇOLAK