CÖMERTLİK TİMSALİ BİR SAHABİ ABDURRAHMAN BİN AVF (R.A)
İslamî ahlakın güzellikleri içerisinde yer alan cömertlik¸ genel olarak insanın kendi hakkını gönül rızası ile başkasına devretmesidir. Kendisinin herhangi bir hakkını affetmek¸ kendi malını başkasına vermek¸ kendi ihtiyacını düşünmeden başkasının ihtiyacını gidermek gibi farklı şekilleri vardır. Kur'an-ı Kerim'de müminlerin özellikleri sayılırken¸ iman ve namaz konusundan hemen sonra genel olarak cömertlik zikredilmiş ve bu özelliklere sahip olanların kurtuluşa ereceği belirtilmiştir. Peygamberimiz de cömertliği¸ kökü cennette olan bir ağaca benzetmiş ve dalına tutunan Müslümanların c
İslamî ahlakın güzellikleri içerisinde yer alan cömertlik¸ genel olarak insanın kendi hakkını gönül rızası ile başkasına devretmesidir. Kendisinin herhangi bir hakkını affetmek¸ kendi malını başkasına vermek¸ kendi ihtiyacını düşünmeden başkasının ihtiyacını gidermek gibi farklı şekilleri vardır. Kur'an-ı Kerim'de müminlerin özellikleri sayılırken¸ iman ve namaz konusundan hemen sonra genel olarak cömertlik zikredilmiş ve bu özelliklere sahip olanların kurtuluşa ereceği belirtilmiştir. Peygamberimiz de cömertliği¸ kökü cennette olan bir ağaca benzetmiş ve dalına tutunan Müslümanların cennete gireceği müjdesini vermiştir. Bu hususta bizlere en güzel örneklerden biriside sahabe Abdurrahman bin Avf Hazretleridir.
Rasulullah'ın "Abdurrahman bin Avf semada emindir¸ arz da emindir" ¸ "Abdurrahman bin Avf¸ yeryüzünde Allah'ın vekilidir." ve ""Abdurrahman bin Avf ikramla (verdikleriyle) Cennete girer" diye iltifatlar buyurduğu bu sahabi¸ daha hayatta iken cennetle müjdelenen on kişilik saadet kadrosuna¸ o mümtaz kadroya dâhil olmuştur.
Rasul-ü Ekrem (s.a.v.) Efendimizin dünyaya teşrif ettiği yılda doğduğu için Efendimizle aynı yaşta idi. Her türlü ahlaksızlığın ve kötü alışkanlığın bulunduğu cahiliye devrinde bile¸ hiçbir kötü alışkanlığı olmayan¸ puta tapmayan¸ içki içmeyen ve güzel ahlakıyla herkesin sevgisini kazanmış ender insanlardan biri idi.
Ebu Bekir (r.a) vasıtasıyla Müslüman olma şerefine nail olan Abdurrahman bin Avf (r.a.) İslam'a girenlerin beşincisidir. O dönemde Kureyş'in zalim tutumuna dayanamayan sahabeyle Habeşistan'a hicret etmiş ve Rasûlullah¸ sahabeyi Medine'ye hicret etmeye teşvik edince¸ o da diğer sahabeyle Medine'ye hicret etmiştir.
İman ettikleri dinleri uğruna her şeylerini geride bırakarak hicret eden Mekkeli Müslümanlar¸ Medine'deki Müslümanların her türlü desteğini yanlarında gördüler. Medineliler bu mübarek kardeşleri için¸ maddî-manevî her türlü yardımı yapmaya çalıştılar. Hiçbir fedakârlıktan kaçınmadılar. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Ensar ile Muhacir'i kardeş ilan edince¸ Ensar Mekkeli kardeşleri için¸ öz kardeşlerine yaptıklarından da öte fedakârlıklardan çekinmiyor; evine¸ barkına¸ malına¸ mülküne onları ortak ediyordu. Abdurrahman bin Avf (r.a) da Medine'nin zenginlerinden olan Sa'd ibn Rebi' (r.a)'yle kardeş ilan edilmişti. Sa'd (r.a) samimî bir duyguyla Abdurrahman (r.a)'a "Kardeşim¸ ben Medine'nin en zenginiyim. İşte malımın yarısı¸ al. İki tanede hanımım var. Bak¸ hangisi hoşuna gidiyorsa boşayayım; onunla evlen." gibi bugün bile anlamakta güçlük çektiğimiz¸ akıllara durgunluk veren bir teklifte bulunuyordu. Abdurrahman (r.a) 'ın cevabı da en az bu teklif kadar ibretliydi;
"Kardeşim Sa'd! Allah senin malına¸ mülküne ve ailene bereket eylesin. Sen bana çarşının yolunu göster." Bunun üzerine kendisine çarşının yolunu gösterdi. Doğruca çarşıya gitti ve ticaretle uğraşmaya başladı. Daha sonra Peygamber Efendimiz¸ malının çoğalması ve bereketli olması maksadıyla ona dua etti. Bu mübarek duadan sonra çok büyük bir servetin sahibi oldu. O da o oranda cömert davrandı.
Allah Rasulü Tebuk seferine karar verdiğinde Medine'de kıtlık olduğu için erzak çok az idi. Buna karşılık ordunun ihtiyacı çoktu. Rasul-ü Ekrem Efendimiz ashabına¸ Allah rızası için bağışta bulunmalarını ve sevabını da Allah'tan beklemelerini emretti. Hz. Abdurrahman (r.a) kırk bin altın¸ beş yüz at ve beş yüzde yüklü deveyle yine¸ ilk bağışta bulunanların arasında yerini alıyordu. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a) Peygamber Efendimize: "Ya Rasûlallah! Ben Abdurrahman'ı Bir suç işlemiş görüyorum. Ailesine hiçbir şey bırakmadı" Rasulullah sordu: "Abdurrahman! Ailene bir şey bıraktın mı?" "Evet¸ Ya Rasûlallah! Onlara dağıttıklarımdan daha çoğu ve daha iyisi olan Allah ve Rasulünün vaat ettiği rızkı¸ hayır ve ecirleri bıraktım." dedi.
Tebük seferi dönüşü de Abdurrahman (r.a) Allah'ın büyük bir ikramıyla karşılaşmıştı. Şöyle ki; Hz. Peygamber (s.a.s.) yolda bir konaklama esnasında¸ sahabenin bulunduğu yerden biraz uzak bir noktaya abdest almaya gitti. Peygamber Efendimiz gecikince¸ namaz geçmesin diye¸ Müslümanlara Abdurrahman bin Avf Hazretleri imam oldu. İkinci rek'atte iken Peygamber Efendimiz yetişip kendisine uydu. Namazdan sonra;
"Hiçbir Peygamber yoktur ki¸ ümmetinden salih birinin arkasında namaz kılmış olmasın" buyurdu. Böylece Hz. Peygamber'in ilk defa arkasında namaz kıldığı kişi Abdurrahman b. Avf olmuştur. Bir de Rasûlullah sadece hastalığı sırasında Hz. Ebu Bekr'in arkasında namaz kılmıştı.
Rasulullah vefatından sonra kabre indirilirken¸ kabir Rasulullah'ın gelişiyle şereflenirken¸ yeryüzü ağlarken¸ toprak Rasulullah (s.a.v)’a dokunmanın şerefini yaşarken Abdurrahman bin Avf Rasulullah (s.a.v)’ı kabre indirenler arasında yer almıştı.
Bir gün Medine'de birtakım sesler duyuldu. Hz Aişe (r.a.) "Nedir bu?" diye sordu. "Abdurrahman bin Avf'ın kervanıdır" diye cevap verdiler. Bunun üzerine Hz. Aişe (r.a.); "Rasulullah (s.a.v.)’ın şöyle buyurduğunu duydum: "Abdurrahman bin Avf'ı emekleyerek Cennete girerken gördüm." dedi.
Bu müjdeyi duyar duymaz Abdurrahman (r.a)¸ kervandaki yedi yüz deveyi yükleriyle o gün dağıtmıştı. Bu kadar cömert ve fedakâr olmasına rağmen¸ zaman zaman kendisinden daha fedakâr olan sahabeleri hatırlar ve ahiret yurdu için hazırlık yapamama endişesinden dolayı ağlardı. Oruçlu olduğu bir gün iftar için önüne getirilen sofra karşısında oturmuş hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı. Neden ağladığı sorulduğunda;
" Mus'ab b. Umeyr ki o benden daha hayırlıydı¸ şehit olduğunda başını örttüğümüzde ayakları¸ ayaklarını örttüğümüzde de başı açıkta kalan küçük bir bezle kefenlenmişti. Hz. Hamza ki o da benden daha hayırlıydı¸ kefen olarak bir parça bez bulunmuş ve onunla kefenlenmişti. Bize gelince dünya bize güldü. Onlara verilmeyen şeyler bize verildi. Korkuyorum ki¸ işlediğimiz hasenatın mükâfatı bu suretle bize verilmiş olsun" dedikten sonra ağlamaya devam etti ve hıçkırıklar arasında yemeğini de yiyemeden sofradan kalktı.
Abdurrahman (r.a)’nın evinde fakirler için devamlı olarak sofralar kurulurdu. Tüm bunlara karşın Kâbe'yi tavaf ederken:
"Allah'ım! Nefsimin cimriliğinden beni koru!" diyerek dua ettiği görülmüştür.
Cömertlik timsali olan bu büyük sahabe¸ 75 yaşında iken vefat etmiş¸ cenazesini Hz. Osman (r.a) kıldırmış ve Cennet'ül Baki'ye defnolmuştur.
Muhammed HALICI
YazarKanûnî’nin küçük oğlu Selim, 28 Mayıs 1524’te İstanbul’da dünyaya geldi. Annesi Hürrem Sultan, saray içinde sözü geçen, etkili bir kadındı. Saray kadınlarına ve hizmetkârlara, Şehzade Selim’in terbiye...
Yazar: İsmail ÇOLAK
Sultan I. Ahmed, 18 Nisan 1590 günü Manisa’da doğdu. Babası Sultan III. Mehmed, annesi Handan Sultan’dır. Çok mükemmel bir tahsil gördü. Arapça ve Farsçayı mükemmel derecede konuşurdu. Ok atmak, kılıç...
Yazar: Kadir ÖZKÖSE
Sevgili çocuklar; “Bizim en vefalı dostlarımız kitaplardır.” desem abartmış olur muyum acaba? Beni bu yargıya götüren etkenlere bir göz atalım isterseniz. Hiç unutmam; orta ikinci sınıfa gidiyordum....
Yazar: Sırrı ER
Şerefimiz, şanımız var Biz ne büyük bir milletiz Al bayrakta kanımız var Biz ne büyük bir milletiz Üç kıtada at koşturduk Akarsuları coşturduk Dağlar, tepeler aştırdık B...
Yazar: M.Nihat MALKOÇ