ÇOCUKLUĞUNU YAŞAYAMAYAN ÇOCUKLAR
Sınavlara hazırlanma aşamasında sürekli ders çalışan bir öğrencimiz vardı. Kendisini sürekli ders çalışırken görürdüm. Okulda, evde, dershanede hiç durmadan ders çalışırdı. Boş derslerde, teneffüslerde, yemekhanede, kantinde, serviste… Hatta bazı derslerde dahi sınavlara hazırlanırdı. Bu çocuğun hayatında oyun olmadığı gibi kendine ayırdığı bir zamanı da yoktu. Öğrencimize vücudunun ihtiyacı olan oksijen için teneffüse çıkması ve kan dolaşımı içinde hareket etmesi gerektiğini yoksa çalışmasının çok fazla faydalı olmayacağını anlatmaya çalışırdım. Bu sefer de çocuğu teneffüste okul bahçesinde adımlayarak ders çalışırken görürdüm. Kısacası bu çocuğun hayatında yeme-içme, ders çalışma, tuvalet ve uykunun dışında başka bir şey yoktu. Zihninde, temel ihtiyaçlarının dışında sadece sınavlar vardı. Annesinin yeter kızım, biraz kendine zaman ayır uyarı ve ricaları fayda etmiyordu. Yine bir erkek öğrencimiz vardı; o da diğer kız öğrencimiz gibi çok zekiydi; fakat çocuk futbol oynamayı aşırı seviyordu. Ailesi ve çocukla görüşerek top oynama ve ders çalışma arasındaki dengeyi kurmak şartıyla, kendisini dershaneye gönderebileceğimizi söyledik. Kendisiyle gelecek ve farkındalık konusunda bir görüşme yaptık. Çalışma konusunda bize söz verdi. Çocuğun ailesinin maddi durumu oldukça kötüydü. Baba felçli ve sol elini kullanamadığından anne besicilik yapıp evin geçimini süt satarak sağlıyordu. Çocuğun zekâsını ve ailesinin durumunu göz önünde bulunduran dershaneciler kaydını çok uygun bir fiyata yaptılar. Bir aylık zaman zarfında derslere karşı en küçük bir çalışma ve gayreti olmadı. Hayatında yine sadece top vardı. Bir ay sonra çocuk sözünü tutamayacağını ve dershaneye devam edemeyeceğini söyledi. Ailesinin de onayıyla dershaneye devam etmesine son verildi. Çocuk için sınavlara hazırlanma konusu da kapanmış oldu. Kendisinin de ders çalışma konusunda sınavlara kadar en küçük bir gayrette görülmedi. Bu iki öğrencimizin ders çalışma konusundaki yanlış tutum ve davranışlarına rağmen ikisi de sınavları kazanarak farklı okullara yerleştiler. Biri birinci tercihine (oysa bu çalışmayla Türkiye birincisi olması gerekir) öbürü de son tercihine yerleşti. İki öğrenci de zeki olmalarına rağmen, kız çocuğunun kendine ayıracak zamanı; erkek çocuğunun da ders çalışmaya ayıracak zamanı yoktu. Çocukların oyunlarını boşa geçirilmiş zaman olarak görmek yerine; çocukluklarını yaşayıp kendilerine güvenmelerine, paylaşmalarına, sorumluluk almalarına, çevresiyle iletişim kurmalarına, başkalarının haklarına saygı gösterip kendi hakkına razı olmalarına, kendi yeteneklerinin farkına varmalarına, anı dolu dolu yaşamalarına fırsat verilmelidir. Anne babalar, çocuklarının okuldan gelir gelmez hemen ödevlerini yapmalarını ve ödevlerini yapmadan dışarı çıkmamalarını isterler. Oysa dışarı çıkmaları kısıtlanan bu çocuklar, bir an önce oyun oynaya bilmek için ödevlerini baştan savma yapacaklardır. Okuldan fiziksel ve zihinsel olarak yorgun dönen bu çocuklar, okul dönüşü derslere başlamadan önce dinlenme ve kendine zaman ayırma adına sevdiği şeyleri yapmak isteyeceklerdir. Kendilerine zaman ayırma ve hoşlandıklarını yapmaları için dışarıya çıkmalarına ve oynamalarına izin verilmelidir. Bu oyun olur, televizyon olur, internet olur, gezme olur, arkadaş olur fark etmez. Önemli olan çocuğun derse başlamadan önce psikolojik olarak dinlenmiş olmasıdır. Daha da önemlisi hem çocukluğunu yaşamasına hem kendine zaman ayırmasına hem de sosyalleşmesine imkân sağlanmalıdır. Yeteri kadar oyun oynamadan derslerine başlayan çocuk, görünüşte ders çalışsa da zihnen aklı oyunda, televizyonda, arkadaşlarında olacaktır. Aileler, çocuklarının, okul dönüşlerinde dinlenmelerine veya oyun oynamalarına anlayış göstermelidirler. “Oynamayan tay at olamaz.” misali çocukların ders çalışma adına oyunlarını aşırı kısıtlayarak başarı elde edilemez. Çocukluğunu yaşamamış bir çocuk, yetişkinlikte de sorumluluklarını yerine getirmede sıkıntılar yaşayacaktır. Hayata erken atılıp zengin olan işadamları, maddi olarak her şeyleri olduğu halde çocukluğunu yaşayamamanın sıkıntısını her zaman dile getirmişlerdir. Oyuncakçı dükkânında çocuklarına oyuncak almaya çalışan bu tür anne babaların; çocuğundan daha çok içindeki çocuğu tatmin etmek için oyuncağa baktığını ve ona göre oyuncak seçtiğini bilmeyenimiz yoktur. Yine çocuklarıyla oyun oynayan bir babaya eşinin; “Bey, sen çocuklardan da çocukmuşsun!” sözü bunu en güzel şekilde ifade etmektedir. Çocuklara sürekli; “Ödevlerini yaptın mı?” ya da “Derslerine çalıştın mı?” diye sorular sorarak, çocukluklarını yaşamalarını engellememek gerekir. Bunun yerine; “Çocuğum bugün doya doya oynadın mı?” diyerek, ileride oluşabilecek bir eksikliği gidermeleri gerekir. Elli yaşında bir adamın üniversiteyi kazanabileceği, okuma yazma öğrenebileceği, sanat sahibi olabileceği hatta ünlü bir işadamı ya da ünlü bir sanatçı olabileceği düşünebilir. Oysa elli yaşındaki bir adamdan ne çocukluğunu yaşamasını bekleriz ne de yaşayabileceğini tahmin ederiz. Sonuç olarak çocuğun ders çalışması için gereken zamanı da planlayıp oyun oynamasına ve anı yaşamasına izin verilmelidir. Bu konuda çocuklara engel olmak bir yana, çocukla zaman geçirme adına derslerine yardım ettiğimiz gibi oyunlarına da katılmak gerekir.
M. Emin KARABACAK
YazarHz. Peygamber (s.a.v)’in ashabı içinde Ebu Ma'lek diye birisi vardı. Bu zat, Şam ile Medine arasında tüccarlık yapardı. Kendisi Allahu Teâlâ’ya tevekkül ederek bir kafileye katılmaz kendisi, yalnız gi...
Yazar: Ayşe Gül PINAR
Günümüz anne babalarının çocuk eğitimi konusunda yeteri kadar akademik bilgi sahibi olmalarına rağmen hâl eğitiminde yetersiz oldukları görülmektedir. Çünkü aileler çekirdek olunca anne babalarda çocu...
Yazar: M. Emin KARABACAK
İnanma, insanın en temel manevî ihtiyaçlarındandır. Bilmekten daha çok inanmak isteriz. O ya da bu şekilde inanmak bize iyi gelir; hayatı anlamlandırmamızı, yaşamımızı biçimlendirmemizi sağlar. Bu pra...
Yazar: Halide YENEN
Kitabın adı: Mevlâna’dan Hikâyeler Yazarı: Sadık Yalsızuçanlar Yayınevi: İncir Yayıncılık Yayın yeri ve yılı: Kayseri-2018 Sayfa sayısı: 224 Yaş aralığı: 13 İşlenen konular: Allah v...
Yazar: Sait ÖZER